‘Mevcut sisteme alternatif yapılar inşa etmeliyiz’

HDK Tarım Politikaları Grubu Sözcüsü Ahmet Koçyiğit, “Tarım ve yaşam politikaları alanında mevcut sisteme muhalif, aynı zamanda alternatifi olacak toplumsal yapılar inşa etmeliyiz” dedi.

Savaş sadece insanları değil toprağı, ağacı suyu, havayı herşeyi yok ediyor. Doğayı yok etme planlarının AKP iktidarıyla ayyuka çıktığı şu günlerde, HDK Tarım Politikaları Grubu Sözcüsü Ahmet Koçyiğit ile konuştuk.

Ahmet Koçyiğit, Kürdistan’da devam eden savaşta Türkiye Cumhuriyeti’nin ilk kuruluş döneminde doğanın ve insanların tekleştirilmesi çalışmalarının hızlanıp, asimilasyona hız verildiğini hatırlattı. Bunun birlikte daha kapsamlı toplumsal soykırım politikalarının devreye sokularak Şark Islahat Planının hazırlandığını belirten Koçyiğit, “Şark Islahat Planı’nın çok iyi irdelenmesi gerekmektedir. Bu gün yaşanılanların neredeyse 100 yıllık arka planı olduğunu burada görebiliriz. Şark Islahat Planı topluma dayatılan asimilasyon, göçertme ve demografik yapının değiştirilmesini hedeflenmiştir. Bunun yanında güvenlik konsepti ile planlanan barajlar ve GAP ile; tarım alanlarının yok edilmesi, suların kalitesinin yok edilmesi, endemik bitki türlerinin yok edilmesi, insanlık tarihinin ilk yerleşik hayata geçtiği Hasankeyf gibi yüzlerce tarihsel mirasların yok edilerek; bir toplumun tarihle olan bağının koparılması ve tarımın endüstriyalizminin sömürüsüne sunulması amaçlanmıştır’’ ifadelerini kullandı.

‘TARIM VE YAŞAM EŞ ZAMANLI BİTİRİMEK İSTENDİ’

Bir kısmı bitmekle beraber halen devam eden Kürdistan’daki baraj yapımlarına ilişkin de değerlendirmede bulunan Ahmet Koçyiğit, ‘’ Şark Islahat Planıyla devreye sokulan barajlar ve GAP ile Kürdistan tarımının endüstriyelleşmesi hedeflenmiştir. Doğal su kaynaklarının metalaşmasının önü açılmıştır’’ dedi. Koçyiğit, dönemin cumhurbaşkanı Demirel’in GAP’a ilişkin ‘Bir ömrüm daha olsaydı onu da GAP’a harcardım’ söylemini hatırlatarak, ‘’bu aslında sistemin bakışını ve soykırımın ne kadar kapsamlı olduğunu gözler önüne sermiştir’’ şeklinde konuştu.

Bununla yetinmeyen egemenlerin Ağrı, Dersim, Zilan, Koçgiri, Maraş, Çorum, Sivas ve Roboski katliamlarını devreye sokarak tarımı, insanların yaşam alanlarını yok ettiğini belirten Koçyiğit, bu şekilde meraların ve yaylaların yasaklanması ve barajların devreye sokulmasıyla en verimli tarım arazilerinin sular altında bırakılan insanların göç ettirildiğini söyledi.

Ahmet Koçyiğit, ‘’Barajlardan kurtulan köylerimiz ise güvenlik gerekçeleri ile yakılmış ya da insansızlaştırılarak tarımın yapılması engellenmiştir. Ne hikmetse bu güvenlik gerekçeleri koruculara uygulanmamış, boşaltılan köyler de onlara talan edilmek üzere verilmiştir. Bölgedeki tarım potansiyeli düşünüldüğünde tarımı engellemenin yaşamı bitirmekle eş anlamlı olduğunu görmekteyiz. Tüm fiziki, özel ve psikolojik savaşlara rağmen direnen ve üretimden kopmayan halkımız, halen varlığını koruyarak üretimde tutunmaya çalışmaktadır’’ değerlendirmesinde bulundu.

‘ŞARK ISLAHAT’TAN DAHA AĞIR BİR DÖNEM YAŞIYORUZ’

“Aslında bugün de aynı süreçlerden geçiyoruz” diyen Ahmet Koçyiğit, daha vahim politikaların yaşandığının altını çizerek, şöyle devam etti: “Eskiden kırsal kesimdeki köy ve mezralarımız hedef iken şimdi hem köylerimiz, hem ilçelerimiz ve hem de illerimiz yerle bir edilmiştir. Bu göçertme politikaları sonucunda yüzlerce insanımız ölmüş ve yaralanmıştır. 100 binlerce insanımız göç ettirilmiştir. Daha önce denendiği halde sonuç alınmadığı defalarca görülen yayla ve meralar yasaklanmış, tarımın yapılması engellenmiş, yetmemiş güvenlik paranoyasıyla kimyevi gübreler yasaklanmıştır. Köylerde bile 20 güne varan sokağa çıkma yasakları nedeniyle hayvanlar açlıktan ölmüştür. Aslında Türkiye’de 2013-2015 yılları arasında tek bir kurşunun sıkılmadığı, tek bir insanın ölmediği, yasakların yerinin umuda ve barışa evrildiği o güzel günlerden nasibini tarım ve hayvancılık da almaya başlamıştı. Köylere geri dönüşler başlamış, yayla ve meralardaki yasaklar kalkmıştı. Bölgenin ana geçim kaynağı ve var olan orta ölçekli sanayinin de ham maddesi olan tarım ürünlerinin üretimi başlamıştı. Bu üretimler bölgenin gıda, sanayi ve ticaretini olumlu etkilemişti.’’

‘PRATİK ADIMLAR ATMALIYIZ’

Ahmet Koçyiğit, bu gibi politikalara karşı yapılması gerekenleri şu sözlerle dile getirdi: “Yapılması gerekenler demokratik, ekolojik ve kadın özgürlükçü sürdürebilir tarım politikası oluşturmaktır. Mevcut sisteme muhalif, aynı zamanda alternatifi olacak toplumsal yapılar inşa etmek olmalıdır. Tarihsel özünden kopmadan, kaybettiğimiz yerden başlayarak, karşıtına benzeşmeden, zihinsel dönüşümü önce kendimizde özümseyerek toplumsallaştırmak, özellikle bu alanda çalışma yürüten tüm insanlarımızın görevidir.’’

‘KAPİTALİZMİ KOPARIP ATMAK GEREKİYOR’

Zihinsel dönüşüm ile herşeye başlamak gerektiğini ifade eden Koçyiğit, aksi halde yoğun emek ve çabalarla yapılan pratiklerin dönüp dolaşıp kapitalizme evrilmeye mahkum olduğunu söyledi. Dünya deneyimlerini iyi çözümlemek gerektiğine dikkat çeken Koçyiğit, nelerin eksik yapıldığı, neden başarıya ulaşmadığını sorgulamanın şart olduğunu söyledi. Koçyiğit devamla şunları söyledi: ‘’Yoksa SSCB’den zorla göç ettirilen Yahudilerin kurduğu ilk kooperatif hareketi; ‘Kibutz’lar gibi, kapitalist sistem eleştirisi üzerine Rahip tarafından kurulan ‘Mondragon’ gibi, SSCB’nin Kalhoz-Maslowları gibi ve Çin örneklerinde görüldüğü gibi, kapitalizm karşıtlığı üzerine sosyalist bir sistem inşasına giderken evrildikleri yer kapitalizm olur.

Kapitalizmi, erkek egemen ve ulus-devlet düşüncesini zihniyetimizden koparıp atmadıkça pratiklerimiz karşıtlığımıza hizmet edecektir. Adorno’nun dediği gibi ‘yanlış hayat doğru yaşanmaz’.”