Medya Savunma Alanları’ndayız. Türk ordusunun kapsamlı hava saldırıları bütün yönleri ile devam etse de gerilla günlük yaşamını, mücadele takvimini aksatmadan sürdürüyor. Kış boyunca Türk devletinin “dağdakileri bitirdik” söyleminin, gerilla alanlarına gittiğiniz ilk anda büyük bir yalan olduğunu görüyor ve anlıyorsunuz.
Gerillalar karınca gibi sağa sola koşturuyor, çalışıyor. Çünkü gerilla Türk devletinin topyekün savaş konseptine karşı topyekün direnişte kendisi üzerine düşen rolün farkında. Görüştüğümüz bütün gerilla komutanları, tanık olduğumuz bütün anlarda gerillanın her zamankinden daha fazla sürece hazırlıklı olduğunu görüyoruz.
Önümüzdeki sürece gerilla farklı yönleri ile de hazırlıklı. Kürdistan, Türkiye ve Ortadoğu’daki sürecin sadece Kürtler için değil bölge halkları için de devrimsel gelişmelere yol açabilecek özellikte olduğunu Kürdistan dağlarında daha iyi görebiliyoruz.
12 Mart’ta Türkiyeli ve Kürdistani devrimci sosyalist örgütlerin oluşturduğu Halkların Birleşik Devrim Hareketi'nin ilanı anında tanık olduğumuz tablo da bunun en güzel göstergesiydi.
HPG ve YJA Star gerillarının yanında Türkiyeli devrimci örgütlerin gerillalarını ve gerilla komutanlarını gördüğümüzde tarihi bir ana tanıklık edeceğimizi anlıyoruz.
Ve gerçekten de Türkiye ve Kürdistan devrim tarihinde o tarihi gelişmeyi ifade eden açıklamayı dinliyoruz. TKP/ML, PKK, THKP-C/MLSPB, MKP, TKEP-LENİNİST, TİKB, DKP, DEVRİMCİ KARARGAH ve MLKP’nin birlikte ilan ettiği Halkların Birleşik Devrim Hareketi ilan ediliyor. Halkların Birleşik Devrim Hareketi'ne ayrıca Proleter Devrimciler Koordinasyonu katılım gösterirken Diriliş Hareketi adlı örgütün de toplantı süreçlerine katılarak birliğe katılmak üzere olumlu görüş beyan ettiği belirtiliyor. Yani Halkların Birleşik Devrim Hareketi daha fazle genişleyecek.
Bu bileşim içinde yer alan örgütlerin temsilcileri ve savaşçıları ile sohbetler ediyoruz. MLKP, PKK, MKP ve THKP-C/MLSPB ile Devrimci Komünarlar Partisi temsilcileri ile özel olarak görüşme şansımız oluyor. Yaptığımız bu söyleşilerden birincisi. MLKP Temsilcisi Ferzad Can ile.
MLKP Temsilcisi Ferzad Can, Halkların Birleşik Devrim Hareketi'nin ilanı, önemi ve misyonu hakkında sorularımızı yanıtlıyor.
HBDH'nin gerçekleştiği koşullar itibariyle siyasal süreçle ilgili değerlendirmenizi alabilir miyiz?
Öncelikle 12 Mart Gazi ayaklanmasının 21. yıldönümünde Gazi şehitlerini, yine geride bıraktığımız 8 Mart dünya emekçi kadınlar günü dolayısıyla ulusal kurtuluş, özgürlük ve sosyalizm kavgasında şehit düşen kadın savaşçıları saygıyla anarak sözlerime başlamak istiyorum.
Gerek Ortadoğu'da, gerekse de Kürdistan ve Türkiye'de özel ve kritik bir süreçten geçiyoruz. Emperyalist savaş ve devrim koşulları görülmedik ölçüde yığılmaktadır. Emperyalistler ve işbirlikçisi gerici-faşist iktidarlar bölgemizi kan gölüne çevirdiler; büyük insani yıkımlara, trajedilere, göçertmelere yol açtılar ve açmaya da devem ediyorlar. Bu koşullarda, Türk burjuva devleti giderek daha fazla kan ve zorbalık siyasetinden beslenmektedir. Başını Erdoğan'ın çektiği Saray çetesi, DAİŞ ve El Nusra çeteleriyle kol kola statüko bekçiliğine soyunmuş bulunuyorlar. Bu çeteler, açık ya da örtük biçimlerde Kürdistan, Türkiye, Suriye ve Irak coğrafyasında devrimci ve ilerici güçlere, Ezidi, Şii, Nusayri, Hristiyan inanışlarından halklara karşı kitle katliamlarına, soykırımlara başvuruyorlar. Onlar ayrı ayrı ya da birlikte korkuyu egemen kılarak, halkları teslim almaya çalışıyor ve bunu da üstünlük kurmanın başlıca bir yöntemi haline getiriyorlar. Ne var ki fena halde yanıldıklarını gördüler; yenildiler ve daha da alçalıyorlar.
Sömürgeci faşist Türk burjuva devletine ve onunla ittifak halindeki DAİŞ benzeri çetelere ve bütün statükocolara en iyi yanıtı Rojava devrimi verdi, vermeye de devam ediyor. Rojava halklarının, Kürt halkının öncülüğünde geliştirdiği özgürlük ve zafer hamleleri, savaş ve devrim toprağına dönüşen Ortadoğu'da öne çıkan seçenek olmaya devam ediyor. Devrimci ve ilerici hareketin büyüyüp yaygınlaşmasının koşulları güçleniyor. Bölgemizde, Türkiye ve Kürdistan coğrafyalarında devrim her zamankinden daha güncel, daha yakıcı bir sorun haline gelmiştir. Büyük devrimci olanaklar ve tarihsel fırsatlarla yüzyüzeyiz.
2015 yılında yaşanan hangi gelişmeler bu birliği daha fazla zorunlu kıldı?
Faşist inkarcı sömürgecilik, 20 Temmuz'dan itibaren PKK'ye, partimize ve emekçi sol hareketin kimi bölüklerine karşı ezme-irade kırma ve halklarımızı teslim alma hedefli kapsamlı bir tasfiye planını uygulamaya soktu. Yeni ve topyekün bir saldırı ve imha konseptiyle sonuç almaya yöneldi. Mücadele koşulları her bakımdan daha da ağırlaştı. Ortalama devrimciliğin, hele hele varlığını dergi çevresi biçiminde veya internet dünyasında sürdürme tarzının her hangi bir etkide bulunamayacağı açık bir irade çarpışması dönemindeyiz. Ve yine birleşik mücadele kararlılık ve iradesi sergileyemediği ölçüde, kimi devrimci ve antifaşist grupların politik sahnenin seyircisi haline geleceği, etkileri altındaki kitlenin politik mücadele yeteneğinin çözülüp dağılacağı da bir gerçektir. Partimiz, savaşımcılığını güçlendirerek, daha ileri konumlanmalara yürüyerek, örgütsel düzey ve niteliğini yükselterek ve birleşik mücadele konusundaki politikasını kararlılıkla sürdürerek ve daha fazla özneleşerek, bu döneme yanıt olma çabalarını kararlılıkla sürdürmeye devam edecektir. Ve açıktır ki, bu büyük ve bölgesel devrimsel sürece yanıt olamamanın sorumluluğunu biz de taşıyoruz. Sürece yanıt olmada fedai devrimcilik tarzıyla kuşanan, eli kanlı faşist polis sürülerine devrimci eylemleriyle hesap soran ve üsleri kuşatıldığında son mermilerine kadar çatışarak şehit düşen FESK komutanlarımız Yeliz Erbay ve Şirin Öter yoldaşları da bu vesileyle anıyor ve devrimci anılarına bağlılık sözümüzü yineliyoruz. Bu değerli kadın komutan yoldaşlarımız eylemleriyle bir tarih yazdılar ve onlar bu yeni süreçte bizim zafer parolamız olacaktır.
MLKP, AKP iktidarının temel politikalarını nasıl değerlendiriyor?
7 haziran seçimleri Erdoğan çetesi ve AKP iktidarı için bir yenilgiydi. Erdoğan ve AKP iktidarı, generaller kligiyle oluşturduğu yeni ittifak konseptine ve başta MİT-Polis-yargı gelmek üzere devletin diğer organlarındaki ağırlığına dayanarak, başta Kürt ulusal özgürlük devrimi olmak üzere ortaya çıkan büyük devrimci olanaklara ve gelişmeye karşı, Saray darbesiyle faşist rejimi yeniden biçimlendirme yoluna gitti. Anayasa fiilen rafa kaldırıldı. Parlamento iyice işlevsiz hale getirildi. Erdoğan çetesi, Saray darbesiyle, katliamlarla, ayları bulan sokağa çıkma yasaklarıyla, olağanüstü hallerle kendi yenilgili sürecini tersine çevirerek, kitle hareketini geriletmeyi başarsa da, direnişi ezemedi. 7 Haziran'da demokratik siyaset zemininde kazanılan inisiyatif, ne yazık ki, yeniden Erdoğan çetesinin eline geçti. Ülkeyi artık faşist Saray cuntası yönetmektedir. Şimdi ''Başkanlık Sistemi'' ve ''Yeni Anayasa'' teraneleriyle bu fiili durumu kurumsallaştırmak, bu yeni durumu hukukileştirmek istiyorlar.
MİT-DAİŞ koordinasyonuyla örgütlenen kitle katliamcılığı süreci, yeni biçimlerle ve ağırlaşarak sürüyor. Yüzbinlerce nüfuslu Cizre, Sur, Silopi, Nüsaybin, İdil gibi kentler tank ve top atışlarıyla harabeye çevirildi. Kimyasal ve yanıcı gazlar yoğun olarak kullanıldı. ''Vahşet bodrumları''yla simgelenen kitlesel katliamlar ve göçertme planları iç içe uygulandı. Bütün dünyanın gözleri önünde direniş kalesi ilçelerde alenen Kürt halkımızı soykırımdan geçirdiler. Medya Savunma Alanlarına hava saldırıları süreklileşti. Siyasi soykırım operasyonları artarak sürüyor. HDP'li vekillerin dokunulmazlıklarının kaldırılmasıysa kapıda. Süreç daha baskıcı ve katliamcı bir faşizm yönünde ilerliyor.
Faşist politik islamcı Erdoğan ve AKP iktidarının, rejimin bütün iç dengeleriyle oynaması, onun güçsüzlüğünün bir ifadesi olduğu gibi, rejimin bugün her zamankinden daha zayıf bir konuma geldiğinin de bir ifadesidir. Rejimin uluslararası ilişkileri her zamankinden daha fazla sorunlu hale gelmiştir. AKP iktidarı da bütün faşist cuntacılar gibi, katliamlarla ve devlet terörüyle ayakta durmaya çalışıyor. Bu süreç iyi değerlendirilirse, faşist rejimin çözülme ve yıkılma sürecini, devrimci çözüm yönünde hızlandırabiliriz. Katliamlı süreç yönetimine ve faşist devlet terörünün her alanda ve her düzeyde bu denli sistemli kılınmasına karşı asla geri çekilmeden, politik mücadeleyi büyüterek, direnişi yükselterek, kitleleri saflaştırarak, kendi otorite alanlarımızı yaratarak cevaplamak daha da yakıcılaşmıştır.
-Kürdistan’daki özyönetim direnişleri….
Direnişin kalesi Cizre/Sur'lar, ezilenlere, yürünecek politik ve askeri hattı göstermiş; güç ve moral kaynağı olmuştur. Artık ''Özyönetim/Özsavunma Direnişleri'' hep yüksekte tutacağımız bir devrim bayrağıdır. Bu koşullarda politik askeri eylemler çok daha fazla önem kazanmıştır. Halklarımıza dayatılan korku cenderesini parçalamayı biz de kendi cephemizden, devrimci şiddetin dilinden yanıtlamaya devam edeceğiz. Ne var ki, politik askeri alanda birleşik kanalların yaratılmasının yakıcı bir görev olarak kendisini dayattığı da bir gerçektir.
-HBDH bu ihtiyacın bir ifadesi midir?
Evet, tam olarak öyle. Geçtiğimiz süreç, siyasi alanın yanı sıra, politik askeri alanda da cephesel adımların atılmasını gerektiriyordu. Örgütlerimiz politik askeri alanda da güç ve olanaklarını birleştirmek, cepheleşmek durumundaydılar. Politik mücadelenin askeri olmayan biçimlerini tabi ki bu dönemde çok daha yaygın ve etkili bir biçimde kullanmak gerekiyor. Bunu her türlü tartışmanın dışında tutuyoruz. Politik askeri biçimler bunun yerine geçirilemez. Fakat aynı zamanda politik askeri mücadele biçimlerinin daha fazla önem kazandığı ve siyasi alana da yeni kanallar açacağı bir süreçten geçiyoruz. Grupsal ve kitlesel devrimci şiddetin alanı bu gün her zamankinden daha fazla genişlemiştir. Devletin faşist militarist güçleri ve AKP devrimci şiddetin baş hedefleridir. Katliamlar ve özyönetim direnişleri sürecindeki alçaklıklarıyla silahsız bürokrasinden kimi unsurlar ve Sarayın faşist psikolojik savaş medyası hesap sorma kapsamındadır. Düşmana daha fazla ve çok daha etkili ve yaygın fiziki darbeler indirmek durumundayız. Kuzey Kürdistan'daki direniş ve başkaldırı simgeleri Cizre ve Sur gibi ilçelerde sömürgeciliği sınırlama içeriği taşıyan özyönetim-özsavunma hamlelerini bu vesileyle selamlıyor ve şehitlerini anıyoruz. Onların direnişleri bizim savaş ve zafer parolamız olacak ve mutlaka hesabını soracağız. Açıktır ki, bu deneylerden de öğrenerek devrimci şiddeti büyütme ve yayma göreviyle karşı karşıyayız. Partimizin birlik devrimi örneğinden de biliyoruz ki, Birleşik Devrim Hareketimiz politik askeri eylemleriyle sürece yanıt olduğu ölçüde, kendisini de aşan bir sinerji yaratacaktır. Birleşik Devrim Hareketimiz, ezilenlerin bir hesap sorma gücü olduğu kadar, bir özsavunma gücüdür de. Erdoğan ve çetesinden, AKP ve hükümetinden ve inkarcı sömürgeci faşist devletten ve onlar adına kirli katlimalara imza atanlardan birleşik devrimci şiddetimizle, öz savunmamızla hesap soracağız. Onlara yanıtımız, devrimci şiddetimizle olacak.
HBDH'nin bir cephesel bir oluşum olduğunu söylediniz. Peki bir cephe örgütlenmesi olarak nasıl bir rol oynayacak?
HBDH, devrimci parti, örgüt ve çevrelerin devrimci şiddet alanında kendilerini birleşik bir hareket olarak örgütlediği bir cephesel forum biçimidir. Alanı bellidir; politik askeri alan. HBDH kendisini burada var edecek ve bizzat birleşik eyleminin gücüyle kendi yolunu açacaktır. Politik askeri alanda bir güç/kuvvet açığa çıkaracak ve bu da Birleşik Devrimci Hareket bileşenlerini olduğu gibi, birleşik devrimimizin zafere ulaşmasının zeminini de güçlendirici bir rol oynayacaktır. Bu bakımdan, dönemsel ihtiyaçların ötesinde stratejik bir önem taşıdığı rahatlıkla söylenebilir. Katlimaları ve kapsamlaşarak/artarak süren sistemli devlet terörünü gögüslemede ve yanıtlamada, hesap sormada, halklarımızın adalet duygusuna cevap olmada Birleşik Devrim Hareketimiz önemli bir rol oynayacaktır. Devrimci hareketimizin, Türkiyeli ve Kürdistanlı bölüklerinin ezici bir çoğunluğunun devrimci bir temelde bir araya gelerek, ortak düşmana karşı, ortak devrimci hedef ve amaçlar temelinde, birlik yanlarını öne çıkararak, iradeleşerek, politik askeri alanda cepheleşmesi, Erdoğan ve AKP faşizmine, sömürgeci faşist diktatörlüğe karşı yeni ve birleşik bir savaş ilanıdır. İlk ve en önemli adım başarıyla atıldı. Onu geliştirmek ise artık hepimizin görevi. Başarmaya mahkum olduğumuzun bilincindeyiz. Birlikte direneceğiz, birlikte kazanacağız!
Birleşik Hareketin bir bileşeni olarak, bütün parti güçlerimizi, bu adımı güçlü bir şekilde sahiplenmeye, her alanda özneleşmeye çağırıyoruz. Ve yine, emekçi kadınları, gençleri, Kürt halkımızı, alevi halkımızı, Türk işçi ve emekçileri, bütün ezilenleri, bütün devrimcileri birleşik devrimci cephemizi büyütmeye, omuz omuza mücadele etmeye çağırıyoruz.
MLKP'nin kısa tarihi:
Marksist Leninist Komünist Parti (MLKP) 10 Eylül 1994'te kuruldu. 1994'te Türkiye Komünist İşçi Hareketi (TİKH) ve Türkiye Komünist Partisi Marksist Leninist Hareketi (TKP/ML Hareketi)'nin gerçekleştirdiği Birlik Kongresi'yle MLKP-K Kuruldu.
Eylül 1995 yılında, toplanan 1. Parti ve Birlik Konferansı MLKP-K'ya TKP/ML Yeniden İnşa Örgütü'nün katılmasıyla "Kuruluş" eki kaldırılarak MLKP ilan edildi. Türkiye ve Kuzey Kürdistan'da örgütlü bulunan MLKP'nin, MLKP-Kürdistan olarak Kuzey Kürdistan'da faaliyet yürüten Kürdistan kolu...
Gençlik Örgütü Komünist Gençlik Örgütü (KKÖ) gençlik içerisinde, Komünist Kadınlar Örgütü de kadınlar arasında faalişet yürütmektedir. Aynı zamanda Fakirlerin ve Ezilenlerin Silahlı Kuvvetleri (FESK) olarak silahlı kanadı bulunmaktadır.