Bilindiği üzere Efrîn işgal girişimi ve ertesinde gelişen savaş devam ediyor. Savaş yeni bir aşamada seyrediyor. Cephede sıcak savaş yaşanırken perde arkasında da kıran kırana bir soğuk savaşın sürdüğü bir gerçektir. Küçücük bir ilçe olan Efrîn şahsında şuan Ortadoğu’ya dair tüm hesap kitaplar yeniden yapılır oldu. Herkes kendini bu mekân üzerinden yeniden konumlandırıyor. O anlamda özellikle diplomatik savaş kısmı yeni sürprizlerle devam edecek gibi görünüyor.
Efrîn üzerinden gelişen tüm askeri-siyasal sürecin neden önemli olduğuna dair pek çok şey yazılıp çizildi. Fakat bir kısmı özellikle fazla işlenmedi. O da NATO ayağıdır.
En sonunda söyleyeceğimizi en başta belirtelim: Efrîn işgal girişimini yöneten esas güç NATO’dur. Kürt Özgürlük Hareketi şahsında Kürt halkına yönelim hiç olmadığı kadar kapsamlıdır. Bunun neden öyle olduğunu ve NATO Gladiosu şahsında da ne gibi “ilklere” sahip olduğunu aşağıda açmaya çalışacağız.
NATO nedir?
4 Nisan 1949'da 12 ülke tarafından imzalanan Kuzey Atlantik Antlaşması'na dayanarak kurulan ve farklı dönemlerde 17 ülkenin daha katıldığı uluslararası askerî ittifaktır. Örgüt üyeleri herhangi bir dış güçten gelebilecek saldırıya karşı ortak savunma yapmaktadır. NATO'nun merkezi, örgütün Kuzey Amerika ve Avrupa'daki 29 üyesinden biri olan Belçika'nın başkenti Brüksel'dedir. Antlaşmanın maddelerinden 5.madde önemlidir, çünkü bu maddede “birliğe üye ülkelerden birine saldırı hepsine yapılmış kabul edilip, ona göre karşılık verilir” denmektedir.
2.Dünya Savaşı’nın hemen ertesinde kurulması göz önüne alındığında soğuk savaş yıllarının etkisini göz ardı etmek imkânsız. Hatta kurulurken yenidünya düzenin de askeri gücü olarak tasarlandı. Zaten en önemli kuruluş sebeplerinden biri de Rusya’ya karşı faaliyettir. Şimdiye kadar da hep böyle işlev görmüştür. NATO aynı zamanda karanlık bir örgüttür. Çünkü pek çok ülkede kontra faaliyeti yürütüyor. Darbe girişimlerinden, halk ayaklanmalarını bastırılmasına ve anti ulus devlet kapsamındaki faaliyetleri terörize etmek asıl iş alanıdır.
Efrîn şahsında NATO’yu yeninden hatırlamanın bazı sebepleri var.
Bu işgal girişiminde NATO tarihinde belki de bir ilk yaşanmaktadır.
O da bu yürütülen işgalde “Rusya’nın da NATO ile beraber hareket etmesi”…
Ortada NATO + Rusya durumu var.
Baktığımız zaman durum son derece ilginç.
Çünkü işgale ABD ortak, Avrupa ülkeleri ortak, Rusya ortak…
Nasıl oldu da hepsi bir araya gelebildi? Çok cılız açıklamalar yapan ülkeler oldu ama hemen hepsi kurnazca söylenmiş, üzerlerindeki baskıyı azaltmaya yönelik politik manevralardı.
O halde bazı önemli duraklara bakıp tekrar Efrîn’e dönelim:
Kürt Halk Önderi Abdullah Öcalan, savunmalarında özel başlık açtığı konulardan biri de NATO ve ona bağlı Gladio yapılanmasıdır. Bu başlıkta ne söyledi?
Temel olarak faaliyetlerini deşifre ettikten sonra, örnek olaylarla aslında esas savaşın onlara karşı verildiği gerçeğini aydınlattı. (Bknz: Savunmalar, 5.Cilt, Dördüncü Bölüm)
Türkiye ittifaka 1952 yılında katıldı. Öcalan’a göre 6-7 Eylül olayları ve Kıbrıs Mukavemet Teşkilatı’nın harekete geçirilmesi Türk Gladio’sunun ilk eylemleridir.
Çok geçmeden 1960 askeri darbesi ve sonrasında gelişen tüm ‘iktidar düzenlemeleri ve muhaliflerin etkisizleştirilip tasfiye edilmesi hep Türk Gladio’sunun denetiminde gerçekleştirilecektir. Gladio’nun Türkiye’deki varlığı 1955-‘60’tan itibaren tüm hükümet oluşumlarında, sağ ve sol gruplar arasındaki çatışmalarda, darbelerin planlanıp uygulanmasında, önemli suikastlar ve katliamlarda son derece etkilidir. Diğer güvenlik ve istihbarat örgütlerinin bağımsız rolü giderek sınırlandırılmış, hatta bu örgütler ele geçirilmişlerdir. Tüm ekonomik, sosyal, kültürel, diplomatik ve iktidara ilişkin faaliyetler devletin güvenliği kapsamında ele alınarak, Gladio stratejisi ve taktikleri çerçevesinde değerlendirilip yönlendirilmeye çalışılmıştır.’
Kürtlere yönelik özel ilgi alanı ise 70’lere dayanır. Gelişen hareketlilik dikkatlerinden kaçmaz ve izlemeye alırlar. Sosyalist bir Kürt hareketinin doğuşuna karşı çeşitli faaliyetler yürütülür. Bunların en yoğunlaşmış hali kendini 80 darbesindeki ‘tasfiye’ ile gösterir. Sol çok ağır darbe alır.
Öcalan, NATO meselesini Kürt Özgürlük Hareketi şahsında şematik bir yapıya kavuşturur ve dönemlere ayırır.
1.Dönem: 1970-80 arasıdır…
Takip ve tasfiye amaçlıdır.
2.Dönem: 1980-85 arasıdır…
Yönelim, bastırma ve tasfiye amaçlıdır…
3.Dönem: 1985-93 arası dönemdir.
Boşa çıkarma, sızma, içeriden çöktürme ve yok etme amaçlıdır.
En önemli dönem kabul edilir. Çünkü NATO 5.maddesi bu aralıkta uygulandı. Almanya uygulama merkezi olarak devreye giriyor.
4.Dönem: 1993-98 arası dönemdir.
Devrimci halk savaşını teslim alma, komplolara yaslanma, siyasi gelişimi önleme ve topyekûn yok etme amaçlıdır.
Bu sınıflandırmaya göre biz şuan 5. Dönem aralığındayız. Gelişmeler baktığımızda Efrîn’e kadar olan süreç NATO bağlamında yeni bir dönemi de işaret ediyor gibi! Bu naçizane bir çıkarım. Şüphesiz şuan insanlık dışı bir tecrit altında tutulan Öcalan, şaşmayan öngörüleri ile bu günleri de değerlendirecektir şartlar olgunlaştığında. Neden özgün ve yeni bir süreç olduğunu NATO+Rusya formülü ile özetlemeye çalıştık. Fakat sadece bu sebepten ötürü değil!
Örneğin Avrupa’nın tutumunu Almanya üzerinden okuyalım.
Almanya NATO’nun Kürtlere yönelik tutumunda hep uygulama merkezi oldu. Türkiye de sahadaki yürütücü güç. Reuters'ın geçen ay servis ettiği bir haberde, Alman hükümetinin 18 Aralık 2017 ile 24 Ocak 2018 tarihleri arasında Türkiye'ye yönelik silah ihracatına ilişkin 31 anlaşmaya onay verdiği belirtiliyordu.
Yine hatırlarsanız Efrîn işgal girişimi boyunca gündemde olan şeylerden biri Alman tankları idi. Bu işgalde Alman yapımı Leopar tanklarının TSK tarafından kullanılması Federal Meclis’te krize yol açmıştı.
Asıl ikiyüzlülük ise çok geçmeden ortaya çıktı. Efrîn savaşının başlaması ile Alman hükümetinin, NATO müttefiki Türkiye'ye milyonlarca Euro değerinde askeri malzeme satışına izin verdiği ortaya çıktı. Alman Ekonomi Bakanlığının Yeşiller Partisi Milletvekili Omid Nouripour'un yazılı soru önergesine verdiği yanıtta, Türkiye'ye 4 milyon 400 bin Euroluk askeri malzeme satışı için Alman hükümetinden 20 ayrı izin alındığı belirtildi. Bir önceki yılın aynı zaman diliminde silah satışları için 14 izin çıkarılmış ve Türkiye'ye 3 milyon 600 bin Euro değerinde askeri malzeme satılmıştı.
Görüldüğü üzere aslında savaşın ve yönelimin en şiddetli olduğu yılları aşan bir konsept var. Dün Erdoğan’ın başdanışmanı İlnur Çevik bir itirafta bulundu. "Rusya hava sahasını açmasaydı bırakın El Bab'a ve Afrin'e girmeyi, insansız hava aracı bile uçuramazdık" dedi.
Rusya hava sahasını açtı. Almanya silah verdi. İngiltere siyasi ve basın ayağını yürüttü. BM’ler dalga geçer gibi kaygılıyız dedi. Amerika tüm olan bitenleri görmezlikten geldi ve endişeliyiz dedi. Tüm bunlar anlaşmalı bir ortaklıktan başka bir şey değildi.
Özetle, NATO’nun Efrîn üzerinden verdiği savaş gösteriyor ki;
Kürt halkına ve onun kazanımlarına yönelim hiç olmadığı kadar artmış durumda. Öyle bir yönelim ki, en azılı düşmanları da yan yana getirebiliyor. Öyle bir yönelim ki küçücük bir yerdeki direnişe en ağır silahlarını ve ideolojik araçlarını dünyanın her yanından devreye sokabiliyor. Teslimiyeti dayatıyor.
İşgalci Türk devletinin burada yaptığı şey ‘savaştan’ öte bir tüccarlık işidir. Bir kabadayı rolü, kirli pazarlıklarla övünen mafyatik bir devlet gerçekliğidir. Vitrinde kendisi olsa da güncel yaşananlar bize vitrinin arkasını da alenen gösteriyor.