Nazlı, Nuray, Veysel ve Erdal: Başkalarının yaşamına ortak olmaya gittiler
Nazlı Akyürek ve Nuray Koçan için Rojava, “özgür kadın” demekti ve yüzlerini özgürlüğe döndüler. Veysel Özdemir ve Erdal Bozkurt da derde derman olmak için yola çıktı.
Nazlı Akyürek ve Nuray Koçan için Rojava, “özgür kadın” demekti ve yüzlerini özgürlüğe döndüler. Veysel Özdemir ve Erdal Bozkurt da derde derman olmak için yola çıktı.
Kocaeli'den yola çıkan üniversite öğrencileri Nazlı Akyürek ve Nuray Koçan ile Kocaeli'nin Darıca ilçesinden yola çıkan Erdal Bozkurt ve Amed'den yola çıkan Veysel Özdemir, 20 Temmuz'da Suruç'ta katledilen 33 devrimci arasındaydı.
NAZLI VE NURAY YÜZLERİNİ KADIN DEVRİMİNE DÖNDÜ
Nazlı, Lice'de doğdu, ancak doğduğu topraklardan kilometrelerce uzaklıkta, Batı Karadeniz'de bir beldede büyüdü. Lice katliamında ailenin birçok ferdi öldürülmüştü ve hayatta kalanlar göç yollarına düşmüştü.
Annesi Duygu, “Köyden çıktığımızda Nazlı 3 aylık bebekti. Biraz Diyarbakır'da kaldık. Ardından Adana'ya geçtik. En son da Karasu'ya geldik” diye o günleri anlatıyor.
Dayısı Mahmut Akyürek ise o sürgün günlerini, “Bir balığı nasıl su kenara atıyorsa, öyleydik” sözleriyle tanımlıyor.
İnşaat işçisi babası ve ev emekçisi annesinin zor koşullarda okutmaya çalıştığı Nazlı, Kocaeli Üniversitesi Hukuk Fakültesi'ni kazandı.
Aile, kendileri için hayal olan üniversitenin, Nazlı için gerçek olmasından çok mutlu. Belli ki, Karadeniz'in her zaman temkinli olmak zorunda hissettikleri bu kıyı kentinde, üniversite bir umut olmuş.
Nazlı'yı üniversiteye gidinceye kadar aslında politikadan uzak tutmuşlar. Dayısı, bu durumu açıklarken sıkça, “Malum burası Karadeniz” diyor. Üniversiteye gittikten sonra politika Nazlı'nın hayatına daha somut girmiş. Başka bir ifadeyle Nazlı, genç bir kadın olarak kendini var edebilecek zemini üniversite ortamında yakaladı.
Bir gün yengesine sordu, “Neden bana geçmişimizi tam olarak anlatmadınız?” diye. Ardından da ekledi: “Artık her şeyi öğrendim, elimden geleni yapacağım.”
Kendi geçmişiyle yüzleşmesiyle birlikte büyük bir merak ve öğrenme duygusu ile Kürt Özgürlük Hareketi ve devrimci örgütler üzerine araştırmaya, okumaya başladı. O günlerde SGDF ile tanıştı. SGDF'nin “Kobanê'yi beraber savunduk, beraber inşa ediyoruz” kampanyasında tereddütsüz yer aldı.
Yola çıkacağını ailesine söylemiyor. Muhtemelen ailesinin engel olacağını düşünüyor. Aslında annesine çıtlatıyor. Annesi, “Savaş bölgesi, gitme” deyince, “Tamam gitmiyorum” diyorum. Anne Duygu için mesele kapanıyor ancak Nazlı için kapanmıyor. “İzmit'te staj yapacağım” diyerek evden ayrılıyor.
Ancak bu habersiz gidişe rağmen ailesi, kızgın değil. Çünkü Nazlı'nın yanlış ya da kötü bir şey yaptığını düşünmüyorlar. Sık sık “İnsanlık için gitti” diyorlar. Dayısı Mavi Marmara'yı hatırlatarak, “Onlar da insanlık için gitti. Onlar şehit oldu. Bizimkiler ne oluyor?” diye soruyor.
Nazlı başarılı bir öğrenciydi. Annesine göre, hırslıydı da. Yengesi Fadile, küçüklükten beri “Avukat olacağım” dediğini söylüyor. Hatta evcilik oyunlarında bile rolü avukatmış.
Beraber büyüyen kuzeni Berat Akyürek, Nazlı'yı insanların yaşamlarına ortak olan biri olarak anlatıyor ve ekliyor: “Haksızlıklara, dışlanmışlıklara karşı tahammülü yoktu. Bu yüzden avukatlığı seçti.”
Kuzeninin dediği gibi insanların yaşamına ortak için Nuray ile birlikte, 19 Temmuz'da yola çıktı.
Nuray ise Bursa'da emekçi bir ailede doğup büyüdü. Annesi engelliydi. Babası inşaat işçisiydi. Ancak bu yoksulluk ve yoksunluğa rağmen anne ve babası okuttu.
Cinsiyetçi ve şovenist bir akraba ortamında büyüdü. Lise dönemi hayallerinin, isteklerinin, özgürlük düşlerinin ketlendiği yıllar olur.
Ailesiyle birlikte yaşadığı tek gözden ibaret evde en büyük özgürlüğü gizli gizli kitap okumak oldu ve üniversite yaşamı onun için özgürlüğüne attığı bir adımdı. Ailesi için ise kaderlerini değiştirmek için umut.
Kocaeli Üniversitesi Hukuk Fakültesi'ni kazandı. Başta babası olmak üzere tüm aile sevinçle karşıladı Nuray'ın sınav sonuçlarını. Ailesi artık Nuray'ın okuyup avukat olacağı ve tüm ailesinin yaşadığı yoksulluğa, yoksunluğa son vereceği günlerin hayalini kurmaya başladı.
Nuray ise ilgi duyduğu sosyalist fikirleri daha yakından tanımak istiyor, kendini her bakımdan geliştirme ihtiyacı hissediyor ve yaşamına bu eksende yön vermeye çalışıyordu. Üniversite ortamının da buna vesile olacağını düşünüyordu. Öyle de oldu. Aynı sınıfta okuduğu ve çok sevdiği arkadaşı Nazlı'nın hayat hikayesiyle Kürt coğrafyasını daha yakından tanımış ve bir Türk emekçisi olarak çok etkilenmişti.
Nazlı ile birlikte eylemlere katılmaya, okumaya ve araştırmaya başlamışlardı. Devrimci örgütlerin faaliyetlerini yakından takip ediyorlardı. Sosyalist partileri incelemeye başlamış; Kürt Özgürlük Hareketi ve kadın özgürlük mücadelesi ile kurulan ilişkiyi örgütlü politik tercihleri bakımından ayırt edici bir yere koymuşlardı. Komünist kadınları takip etmeye ve sormaya başlamışlardı. Yaşamlarını anlamlandırma ve devrimci bir şekilde yön verme çabası onları SGDF'nin Kobanê'yi yeniden inşa çalışmaları ile buluşturmuştu. Ve bu arayışı onu Nazlı ile birlikte Kobanê yoluna düşürdü.
ÇOCUKLAR İÇİN GİTTİ
Erdal Bozkurt, 1988 yılında Ağrı’nın Tutak ilçesine bağlı Sorguçlu köyünde doğdu. Ancak Batı'ya göç etti, Kocaeli'nin Darıca ilçesinde yaşıyor. İnşaat işçisi. Yurtsever bir ailenin ferdi ve HDP Darıca İlçe Örgütü'nün üyesi.
SGDF'nin kampanyasından haberdar oluyor ve Uğur Ok'u arayarak “Ben de geliyorum” diyor. Yola çıkanlar arasında Erdal'ı tanıyan kimse yok. Yolculuk öncesinde de onunla telefonla iletişim kuran tek kişi de Uğur Ok: “O gün sabah beni aradı. Normalde listede yoktu. 'Ben gelmek istiyorum' dedi. Darıca'dan geleceğini söyledi. Araçların kalkışına 2 saat vardı. Ben de 'Yetişebilirseniz, gelin' dedim. Beklemiyordum açıkçası ama çıktı, geldi.”
Kimse tarafından tanınmadığı için de önce biraz mesafeli yaklaşmışlar. Sonra yolculuk sırasında buzlar erimiş.
Erdal 3 çocuk babası, iki kızı, bir oğlu var.
Suruç'a gideceğinden eşi Necla'nın geç haberi oluyor. “Yola çıktığı günün gecesi öğrendim” diyor ve ardından ekliyor: “Kimseyi incitmezdi ve haksızlığı kabul etmezdi. İyilikten yanaydı. Kötü bir şey için gitmedi”
Erdal'ın çocuklarına olan düşkünlüğünü anlatıyor ve “Bütün kalbimle güveniyor ve inanıyorum ki, çocuklar için gitti” diyor.
DOĞUM GÜNÜNDE YAŞAMINI YİTİRDİ
Veysel Özdemir, doğum gününde katledildiğinde 20 yaşındaydı. Liceli, Amed'de büyüdü. Geçen yıl Tunceli Üniversitesi'nin iki yıllık bölümünü kazandı. İkizi Hevidar ile birlikte gitti. Ancak Hevidar'ın anlatımına göre, “Ben burada yapamam deyip” ertesi gün yeniden Amed'e döndü. Yeniden sınava hazırlandı. Şehit olduktan sonra sınav sonuçları açıklandığında yeniden Dersim'i tercih ettiği görüldü.
SGDF'nin kampanyasını sosyal medyadan öğrendi. Gitmeye karar verdiğinde bir ay, markette sayım işleri yaptı. Ailesi buna itiraz etti.
Annesi Rabia, “Ben çalışmasını istemiyordum. Ama Veysel'im 'Annem çalışacağım' dedi. Bir ay sonra geldi. Sonradan öğrendik ki, o parayla, çocuklar için mama ve oyuncak almış. Bizim durumumuz çok şükür ki iyi. Ama bizden istemedi. Demek ki, kendi alınteri olsun istemiş” diyor.
Alınteri ile kazandığı parasından kendine sadece bayramlık almış, geri kalanını kampanyaya katmış. Ablası Gülistan, “Ancak evden çıkarken yeni aldığı bayramlığını giymedi. Eski kıyafetleri ile çıktı” diyor.
Ailesinin yola çıkacağından haberi yok, “Göle gideceğim” diye düşüyor.
Haberleri olsaydı ne derlerdi?
Anne Rabia, 5 Haziran'da Amed'deki HDP mitinginin tanık olanlardan. “O gün biz oradaydık” diyor ve ekliyor: “Kaç kişi orada şehit düştü. Veysel söyleseydi ben bırakmazdım. Babasına söylese, o da bırakmazdı.”
Ablası Gülistan'ın da haberi yok. Ancak kardeşinin gidişine şaşırmış değil, “Veysel oraya giderdi” diyor. Ablasına göre bunun nedeni ise; Veysel'in başkasının derdine ortak olma hali ve çocuklara olan düşkünlüğü.
İkizi Hevidar ise “Benim haberim olsaydı, ben de onunla beraber giderdim. Keşke haberim olsaydı” diyor.
Etrafında yaşananlar karşı duyarlı. Apartmandaki komşuları da sürekli kendileri ile gösterdiği dayanışmadan bahsediyor: “Elimizde bir poşet, bir yük mü gördü, hemen gelir, yardım ederdi.”
Annesi Rabia, “Çok zor büyüttüm ben onları” diye anlatıyor. Sürekli “Ben Veysel'den razıyım” diyor. Oğluna gönül koymadığını anlatıyor.
Sonra gözleri ışıldayarak anlatıyor oğlunu: “Bana çok düşkündü. Yanıma gelirdi, omuzlarımı ovalardı. Beni öperdi, hep öperdi. 'Ana' diyordu, 'Ben seni çok seviyorum' diyordu. Ben hep O'nun için dua ediyordum. O'nun korkusu bende çoktu.”
Ardından yaptıkları gezileri anlatıyor. Belli ki çok özlüyor, “Göle gezmeye giderdik” diyor.
Ev işlerinde kendisine iş yaptırmadığını söylüyor: “Hiç bize bırakmazdı. Bir şey hazırda olmasa da bize bırakmazdı, kendi yapardı.”
Kadınların arasında büyümüş Veysel. Ablaları Gülistan, Fatoş, Nihal ile ikizi Hevidar'ın koruyucularında. Ablaları, “Hiç kızmayı da bilmezdi” diyor. Her daim yanlarındaymış.
Ablaları, “Bize çok bağlıydı. Hep içimizdeydi. Biz otururken, gelirdi yanımıza. Dinlerdi bizi, sohbetimize katılırdı. Dışarıdan saç boyası mı alınacak. Terziden kıyafet mi alınacak. Gider alırdı, hiç erinmezdi, utanmazdı” diyor.
Belli ki kadın ağırlıklı bu ev, kadın ve erkek geleneksel rollerinin sınırlarının kesin çizgiler ile çizilmesine engel olmuş.
Yine de içine kapanık bir çocuk. Daha çok dinlemeyi seviyor. Bir de gülmeyi. İkizi Hevidar, “Gülmeyi çok severdi” diyor.
Sinemayı da çok severmiş, güleceği filmler ise favorisiymiş.
İkisi Hevidar, 20 Temmuz'a kadar hiç ayrılmamıştık birbirimizden diyor ve “Doğum günümüzde vefat etti. Bu benim için çok büyük bir yıkım oldu.”
Yarın: Samsun'dan yola çıkan Aydan Ezgi Şalcı, Alican Vural ve Mert Cömert ile Koray Çapoğlu.