Nazım Hikmet 1950 yılına geldiðinde artık mahpusluk canına tak etmişti. Ömrünün geri kalanını mahpus damlarında geçirme fikri onu kahrediyordu. Cezaevi arkadaşlarının anlattıðına göre Nazım’ın aklında bir açlık grevi yapma fikri uzun bir süreden beri vardı.
Şair sonunda özgürlüðü için kendini açlık grevine yatırmaya karar verdi. 30 Mart 1950’de ailesine yazdıðı mektupta Nazım Hikmet açlık grevi kararını şu sözlerle açıkladı: „Başka türlü hareket etmek kabil olmadıðı için bu kararı verdim. Sizden yalnız bir şeye kayıtsız şartsız inanmanızı istiyorum; bu kararım, herhangi bir yeis, bir yılgınlık, bir korkaklık, bir sabırsızlık neticesi deðildi Sabırlı, şuurlu, ümitliyim. Fakat hakkın ve hakikatın ortaya çıkması için meydana hayatımı atmaktan başka imkanım kalmadıðına kaniyim.“
Ailesi Nazım’ı bu kararından döndürmek için çok uðraştı ama şair „Millete verdiðim açık istidaya (dilekçeye) canımı pul yerine kullanıyorum” diyerek 8 Nisan günü açlık grevine başladı.
Nazım bundan 52 sene evvel bugün açlık grevinin 13. günündeydi. Nazım Hikmet’in annesi Celile hanım, Orhan Veli, Melih Cevdet Anday ve Oktay Rıfat da ona destek için açlık grevine yatmışlardı.
Avukatının isteði üzerine açlık grevine kısa bir süre ara veren Nazım, 1 Mayıs’ta yeniden başladıðı eylemini 17 Mayıs 1950’de sonlandırdı. Bu kararında Sait Faik, Halide Edip Adıvar, Cahit Sıtkı, Adnan Saygun gibi isimlerin yazdıðı mektup etkili olmuştu. Aydınlar Nazım’dan yeni hükümet kurulana kadar eylemini durdurmasını istiyordu.
Nazım bu çaðrılara kulak verdi ve 15 Temmuz’da çıkan af kanunuyla serbest kaldı.
Bu dönemde dönemin Kudret gazetesi Orhan Veli, Anday ve Rıfat’ı hedefe koyarak: „Üç sosyalist şair açlık grevi yapacakmış” başlıðıyla çıkmıştı. Buna karşı üçlü 15 Mayıs günü Yaprak dergisinde şu sözleri kaleme aldı: „Bir şairin öldürülmesine şair gönlümüz razı olmadıðı için, sırf onu kurtarmayı istediðimizi belirtmek için iki gün aç durduk. Niyetimiz kimseyi tehdit deðildi, sadece şairlik borcumuzu ödemekti.“
Memleket şairinin açlıðına katılmayı bu üç büyük isim bir „şairlik borcu” olarak görüyordu.
Orhan Veli, Nazım’ın serbest bırakıldıðı sene onun için „Hürriyete Doðru” şiirini kaleme aldıktan sonra öldü. Ünlü şair Nazım’a „Görmüyor musun, her yanda hürriyet /Yelken ol, kürek ol, dümen ol, balık ol, su ol /Git gidebildiðin yere” diyerek seslenmişti.
***
Açlık grevi eylemleri insanların vicdanlarına seslenme biçimidir. Toplumun vicdanının anahtarını da aydınlar ellerinde tutar.
Nazım’ın açık grevi eylemi sırasında aydınlar öyle bir hava estirmişlerdi ki iktidara gelen Demokrat Parti’nin ilk icraatlarından biri Nazım’ı serbest bırakmak olmuştu.
Üzülerek belirtmek gerekir ki günümüz aydınlarının pek azı insanların kendilerini açlıða yatırmaları karşısında insanlık görevlerini hatırlamakta. 12 Eylül sonrası Türkiye’de aydınların apolitizasyonu, iktidara yamanmaları sürecinin artık başarılı olduðunu rahatlıkla söyleyebiliriz. Buna karşı aðırlıklı olarak sadece Kürt hareketi ve Türkiye solunun belli bir kesiminin önde gelen isimleri durabiliyor. Geri kalanı ne yazık ki bundan yıllar sonra anlatmaya utanacakları sessizliklerini korumayı sürdürüyor.
Yukarıda saydıðımız büyük yazar ve şairler öyle durup dururken „büyük” olmadılar. Ýnsana ait duygulara, acılara, sevinçlere sırt dönmedikleri için büyük oldular.
Sessizliðin, yardakçılıðın bir aydını büyüttüðü hiçbir çaðda görülmemiştir. Kudret ya da Ulus’ta Nazım’a, Orhan Veli’ye küfredenleri hatırlayan var mı?
Kaynak: Özgür Politika
ANF NEWS AGENCY