Öcalan'ın mektupları ve özgürlük vakti-Cahit Mervan

Öcalan'ın mektupları ve özgürlük vakti-Cahit Mervan

Logosunda dağ, kitap, kızıl yıldız ve fiyakalı bir Kalaşnikof olan Serxwebûn dergisi her yıl takvim yayımlar. Bu takvimler binlerce, hatta milyonlarca insanın evinde kutsal bir emanet gibi başköşede yer bulur. Her sayfasında Kürdistan devriminden, doğa ve kültüründen bir kesitin yer aldığı takvim bir kapak ve 12 sayfadan oluşur. Takvimin bu yılkı kapağında ise Bitlis’in Nemrut dağının o muhteşem krater gölü kendisine yer bulmuş. O göz kamaştırıcı doğal güzelliğin altında ise Serxwebûn gazetesinin logosu ve ‘Ji Serxwebûn û Azadiyê bi Rûmettir Tiştek Nîne’ sözü yazılı.

Sadece Kürdistan’da değil, dünyadaki diğer ezilen ve sömürge halklara da ilham kaynağı olan bu sloganın Vietnam ulusal kurtuluş hareketinin efsanevi lideri Ho Şi Minh’e ait olduğu yaygın bir kanı. Ancak ‘Hiç bir şey özgürlük ve bağımsızlıktan daha değerli değildir’ sloganı son 40 yılın Kürdistan devriminin ruhunu oluşturuyor. Kimilerinde nostalji duygusu uyandırsa da, o hala milyonları heyecanlandıran, harekete geçiren bir slogan ve hedef olarak duruyor.  

 ÖZGÜRLÜK KÜRDİSTAN’DA HAYAT BULUYOR

Aslında PKK’nin ve onun öncülük ettiği ulusal hareketin de şah damarını oluşturuyor. Bu nedenle sadece bir takvim üzerinde bir slogan olmaktan öte anlam ve önem taşıyor.  Bugün itibariyle Kürdistan’da hayat buluyor. Bir kalıp olmaktan çok yeni koşullara uyarlanan özgürlük ve bağımsızlık arayışı oluyor. Tıpkı Güney Kürdistan, Batı Kürdistan devrimi gibi. Tıpkı çözümü kaçınılmaz kılan Kuzey Kürdistan devrimi gibi. Tıpkı bir volkan gibi patlamaya hazır Doğu Kürdistan gibi.

‘Ji Serxwebûn û Azadiyê bi Rûmettir Tiştek Nîne’ sloganı belki klasik anlamda bir ‘devlet ilanının’ tezahürünü oluşturmuyor, ama Kürt ve Kürdistan’ın geleceğinin şekillenmesinde hala önde duruyor.  Kürdistan statü sahibi oldukça, Kürtler Lozan antlaşmasının o prangalarını tek tek kırıp attıkça hayat buluyor ve yeniden yeniden kendini üretiyor.  

Bugün olup bitenler, en azından Türkiye ve Ankara hükümeti açısından örneğin ateşkes, demokratik reformlar, geri çekilme ve yeni anayasa tartışmaları Kürdün özgürlük ve bağımsızlık arayışından hep bir adım sonra geliyor. Aslında Türkiye bütün çaba ve gücüyle, dizginlenemez ve engellenemez bu özgürlük arayışını ve tarihin akışını durdurmaya çalışıyor. İşi zamana yayarak, çözümü ve dolayısıyla Kürtlerin özgürlüğünü elde etmelerini belirsiz bir tarihe ertelemeye çalışıyor.

 GÖRÜŞME NOTLARI PSİKOLOJİK SAVAŞI ÇÖKERTTİ

En çokta bu iş için medyayı kullanıyor. Son İmralı sürecinde yazılıp-çizilenlere bakmak yeter artar bile. Öyle bir tablo çizildi ki, aslında bugün ne gerilla, ne BDP, ne Avrupa’daki Kürt kurumları, Ne KCK, ne PKK ve nede Kürt halkı olmaması gerekiyordu. 

Aslında ‘her şerde bir hayır vardır’ sözü tam da İmarlı Görüşme Notları’nın Türk basınında yer almasıyla birlikte yerine oturdu. En azından İmralı’da konuşulanlarının hiçte Türk medyasının ve hükümetinin dile getirdiği ve yönlendirmek istediği gibi olmadığı açığa çıktı. Görüşme notlarının açıklanması yayınlayan ve yayınlatan gücün niyetinden bağımsız olarak kirli ve kara propagandanın çökmesi için pozitif bir rol oyandı.

GENEL MUTABAKAT METNİ OLUŞUYOR

Peşinen söylemek gerekirse İmralı’da görüşmelerde fikriyat düzeyinde önemli mesafe kaydedilmiş. Aslında Kürt kaynakları PKK lideri Abdullah Öcalan’ın üst not iliştirerek BDP, Kandil ve Avrupa’ya gönderdiği aynı içerikli mektubu ‘genel mutabakat metni’ olarak nitelemesini önemli buluyorlar.

Öcalan BDP, Kandil ve Avrupa’ya gönderdiği mektubu 13 Şubat’ta hükümet yetkililerine verdiğini kardeşi Mehmet Öcalan aracılığıyla açıklamıştı. Görünen o ki Öcalan’ın ‘genel mutabakat metni’ olarak nitelediği metne ilişkin Türk devlet ve hükümet yetkilileri de kendi aralarında istişarede bulundular. ‘Genel mutabakat metninde’ yer alan hususlara ilişkin kendi aralarında karara vardıktan sonra suni olarak yaratılan ‘İmralı’ya kim gidecek’  krizine son verdiler. Ve adaya ikinci BDP heyetinin gitmesine ‘izin’ verdiler.

Edindiğimiz bilgilere göre, bu hafta içinde hem Kandil’den hem de Avrupa’dan iki mektup Öcalan’a gönderilecek. Bu mektuplarda genel olarak İmralı sürecine ve Öcalan-devlet görüşmesinde üzerinde anlaşılan ‘mutabakat metnine’ destek verilecek. Mektuplarda büyük ihtimalle sürece ait riskler ve Türk hükümetinin olası tuzaklarına da dikkat çekilecek.

Herkes şunu merak ediyor, bundan sonra ne olacak? Süreç nasıl ilerleyecek? Adımlar tek taraflı mı, yoksa çift taraflı mı atılacak? 

Şunu belirtmekte yara var. Süreç tarafların ana ilkelerde anlaşması ve mutabakata dönüşmesi koşuluyla başlamış oluyor. Ancak her şey bıçak sırtında gidiyor.

 ATEŞKES ÇİFT TARAFLI OLACAK

Evet. 21 Mart’ta veya daha sonra bir ateşkesin yürürlüğe girme olasılığı hayli yüksek görünüyor.  Ancak ateşkes kesin bir şekilde çift taraflı olacak.  Devlet, Öcalan’ın çağrısı üzerine PKK’nin ilan edeceği ateşkese mutlak bir şekilde uyacak. Uymadığında Kürt tarafı ateşkesi fiili olarak geçersiz sayacak. Yani ‘siyasetle müzakere, teröristle mücadele dönemi’ noktalanacak.  

Çift taraflı ateşkes ile birlikte Öcalan’ın özgür hareket etmesi için koşullar yaratılacak. Bu olmadan süreç ilerlemeyecek. Türk tarafının oylama, zamana yayma çalışmaları, Kürt tarafınca anında bloke edilecek ve süreç deşifre edilerek, kesintiye uğrayacak.

 ÖNCE DEMOKRATİK REFORMLAR, SONRA ÇEKİLME

Öcalan’ın gönderdiği mektupta yazdığı iddia edilen ‘sadece idari tedbirlerle bu iş yürümez’ tespitine paralel olarak TBMM devreye girecek. Yasal ve demokratik reformları hayata geçirecek. Anayasa değişikliği, Avrupa yerel yönetimler özerklik şartı, seçim yasası, barajın düşürülmesi, Köye dönüş için çalışmalar başlatılacak. PKK ve KCK dahil olmak üzere Kürt hareketinin bütün aktör ve yöneticileri dahil olmak üzere, özgür siyaset yapmaları önündeki engeller bir bir kaldırıldıkça ve bu konuda güven verici yasal düzenlemeler yapıldıkça PKK aşamalı olarak ikinci adımı atacak.

 Görünen o ki Türk hükümeti ‘genel mutabakat metnine’ bağlı kalır ve atacağı adımları zamanında atarsa Kürt gerillası Kuzey Kürdistan sınırları dışına çıkmaya başlayacak. Ancak bu çıkış aynı zamanda yeni bir Kürt-Türk ittifakının temelini oluşturacak. Kürdistan parçaları arasındaki ilişkiler özgürleşecek. Bir anlamda Kürdistan’la birlikte ‘misak-i milli’ güncelleşecek.

 PKK SİLAHLARA VEDA ETMEYECEK

PKK silahlara veda etmeyecek. Aksine Öcalan’ın mektupta belirttiği iddia edildiği biçimiyle Kürt ve Kürdistan’ın ‘varlık ve özgürlüğü güvence altına alınmadan silahlar bırakılmayacak.’ Kürtler her şart ve koşulda bu güvence sağlanmadan öz savunma güçlerini koruyacaklar.

 PKK lideri Abdullah Öcalan’ın inisiyatifi ile başlayan ve devam eden İmralı süreci Kürtler açısından şimdiden önemli kazanımları ortaya çıkarmış durumda. Her şeyden önce çift taraflı ve kalıcı bir ateşkesten en fazla Kürtler yarar sağlayacak. Kürt-Kürt ilişkisi, Kürdistan’ın parçaları arasındaki ilişki ve dayanışma nitelikli bir sıçrama yakalayacak. Hewler’de Kürdistan Ulusal Kongresi kısa bir dönemde PKK’nin resmi ve eşit katılımıyla toplanabilecek.

 Batı Kürdistan devrimi Kuzey’deki barış sürecinden olumlu etkilenecek. Kısmen bu başlamış durumda. Güney Kürdistan, hem Kuzeyle ekonomik-sosyal-kültürel ve politik ilişkisini geliştirecek, hem de Ankara ile ilişkilerinde daha rahat ve eli güçlenerek hareket edecek. Kısa bir gelecekte PKK, ABD ve Avrupa’nın ‘terör örgütleri listesinden’ çıkmış olacak. Kürt diplomasisinin yeni politik manevra alanları açılacak.

 KCK ve PKK’nin Kuzey ve Türkiye siyaset sahnesinde özgürce kendisine yer bulması, bu süreçle birlikte 14 yıldır İmralı’da esir tutulan Abdullah Öcalan’ın özgürlüğüne kavuşması Kürt sorununun çözümü konusunda nitelikli bir değişime yol açacak. Kürtlerin statüsü ve Türkiye’nin yeniden idari şekillenmesinin belirlenmesiyle barış sürecinin önemli bölümü bir anlamda tamamlanmış olacak.

 PEKİ TÜRKİYE NE KAZANACAK?

 Peki Türkiye ne kazanacak? Cevabı çok basit. Ortadoğu coğrafyasının en köklü halklarından Kürtlerin dostluk, kardeşlik ve işbirliğini ve dahası koca bir Kürdistan’ı kazanacak.

 İmralı’da başlayan sürecin kazasız belasız ilerlemeyeceği de görülüyor. Kürt tarafı açısından 9 Ocak Paris Katliamı halen ciddi bir soru işareti olarak orta yerde duruyor. Öcalan’ın da BDP milletvekilleriyle yaptığı görüşmede dikkat çektiği Gülen cemaati ise süreci sabote etme konusunda en olağan şüpheli ekip olarak görülüyor.  Bu nedenle Oslo sonrası sütten ağzı yanan Kürtler şimdi yoğurdu üfleyerek yemeye çalışıyorlar.

Oslo görüşmelerine katılan bir Kürt politikacısına geçtiğimiz hafta yeni süreç Oslo’dan daha mı ‘olumlu’ diye sorduğumda bunu ‘ancak bir ay sonra cevaplayabilirim’ demişti.  Görünen o ki Kürt tarafı hükümetin ateşkes başta olmak üzere atacağı güven verici adımları görmek istiyor. Açıkçası Kürt tarafı şunu soruyor: bu hükümet havuç-sopa politikasından vazgeçecek mi? Gerçeğin dünyasına bir adım daha atacak mı?

Yoksa, Türkiye’nin de ağır kaybedeceği bir felaketinin kapısını mı aralayacak? Kürtlerin samimi bir şekilde barış istemelerini suiistimal mi edecek?

KÜRDİSTAN İÇİN ÖZGÜRLÜK VAKTİ

Hatırlatmakta yarar var. Kürtler barış sürecine olduğu kadar, kendilerini savunma ve ‘zor’ kullanarak özgürlüklerini elde etmeye de hazırlar.

Bu nedenle KCK Yürütme Konseyi Başkanı Murat Karayılan’ın en son ANF’ye yaptığı açıklama oldukça önemliydi: Karayılan ‘Daha önceden de kamuoyuna açıkladığımız gibi, iç toplantılarımızı yaptık ve tamamladık. İki eksen üzerinde hazırlıklarımızı yapmakta olduğumuzu ifade etmiştik. Bunların birincisi, her an gelişme olasılığı olan yüksek bir savaş ve direniş ekseni. İkincisi ise Önder Apo’nun geliştirmekte olduğu barışçıl çalışmalara dahil olma eksenidir. Biz şimdi birinci ekseni değil de ikinci eksen üzerinde yoğunlaşırken bütün boyutlarını netleştirerek ve kesin bir biçimde sürecin derinleşmesini sağlayacak yol ve yöntemler üzerinde düşünmek ve pratik esaslarını somutlaştırmaya çalışmaktayız’ dediği zaman aslında her Kürdün evinde kutsal bir yere sahip olan ‘Ji Serxwebûn û Azadiyê bi Rûmettir Tiştek Nîne’ sözüne  işaret ediyordu.

 Öyle veya böyle, Kürtler ve Kürdistan için özgürlük saati çoktan çalmış durumda.