Oflu hoca fıkrası istifa dilekçesidir-Veysi Sarısözen
Oflu hoca fıkrası istifa dilekçesidir-Veysi Sarısözen
Oflu hoca fıkrası istifa dilekçesidir-Veysi Sarısözen
Önce şu haberi lütfen okuyalım:
“CHP lideri iftar konuşmasını din adamlarının toplumda sorun çözücü konumlarını pekiştiren fıkra ile bitirdi: “Karadeniz’de bir köyde düğün sonrası gelin yemeden içmeden kesilmiş. Gerdeğe bile girmemiş. Ahali kaygılanmış, meseleyi Oflu Ahmet hoca ya taşımışlar. Hoca gelinle yalnız konuşmak istemiş. Halini sorunca gelinin, ‘Hocam ben bakire değilim. Şimdi bunu açıklasam zaten beni öldürecekler. Ben de yemek yemiyorum ki öleyim’ demiş. Hoca daha sonra durumu ahaliye anlatırken çözümü de geliştirmiş: ‘Sizin gelinin içine cin girmiş. Şimdi başından çıkartmaya kalksam gözleri kör olacak. Aşağıdan çıkartmaya kalksam bekareti bozulacak’ demiş. Kayınvalide isyan etmiş, ‘Ben kör gelin istemem’ diye. Velhasıl mesele kendiliğinden çözülmüş.”
Bu kişilik, CHP’li değildir. Kürt de değildir. Alevi hiç değildir.
Biz tüm gençliğimizi CHP’ye karşı mücadeleyle geçirdik. Siz “resmi tarihe” bakmayın. 1960’ın ilk yarısında gençliğin saflarında CHP’yi tasfiye etme şerefi, FKF İstanbul Sekreterliği örgütlerine aittir. Necmi ve İlkay Demirler, Fahri Arallar, İbrahim Kaypakkayalar, Işıtan Gündüzler, Nabi Yağcılar, Şafak Kutaylar, Ayşın Erenler, Osman Saffet Arolatlar, Emre Dölenler, Nihat Emeksizler, Sıtkı Coşkunlar, evet tuhaf ama Ertuğrul Günaylar, Namık Behramoğulları hepsi, benim eski arkadaşlarım. Cuntacı CHP'lileri her yerden söküp attık. CHP’yi yakından tanırız. Onların devrimci gençlik içindeki “sızma” çabalarının yakın tanığı ve o çabaları 1968’in sonlarına kadar engelleyenler bizleriz. 27 Mayıs öncesi kuşağının temsilcileriyle birlikte Üniversite olaylarının içindeydik. Onların Talat Aydemir cuntasıyla ilişkilerini de biliriz. Kürt düşmanlıklarını izlemişizdir, 1968’de “Doğu Gecesinde”, sonra bütün Kürt öğrenci dernekleriyle FKF İstanbul Sekreterliğinin yayınladığı ve Serhat Bucak’ın Kürdistan’da illegal olarak dağıttığı bildirinin yazım günlerinde bunların milliyetçi şovenliğini yaşamışızdır.
Ama biz Kılıçdaroğlu gibi bir CHP’li üst düzey yöneticisine hiçbir yerde rastlamadık, yeri geldiğinde yumruk yumruğa geldiğimiz TMGT militanı CHP’li gençlerle küfürleşmelerimiz oldu, ama hiç birinden Kılıçdaroğlu’nun anlattığı fıkraya benzer tek bir edepsiz fıkra duymadık.
Bizler, o yılların sosyalist kuşağı, en militarist CHP’lileri dinlemiştir. Satır’ı biliriz, Feyzioğlu’nu da. Erim’i yakından izlemişizdir. İsmet Paşa’nın o dönem yaptığı her konuşmayı kılı kırk yararak analiz etmişizdir. Ve nihayet Ecevit. Adam şairdir. Tagor çevirmenidir.
Ben babamdan dolayı Şemsettin Günaltay’ı tanırım. Antakya’da CHP’nin en “popülist” temsilcisi Kasım Gülek’i çocukken, arkasından teneke çalarak yolcu eden çocuklardan biriydim.
Ama ben Kılıçdaroğlu kadar düzeyinin bilincinde olmayan bir CHP’li yöneticiye rastlamadım. Bizim dönemimizin genç CHP’lileri ciddiydi. Riskli işlerin içindeydi. Bozkurt’u saymayalım. O hala güncel sayılır. 27-28 Nisan 1960 olaylarının öncülerinden Mustafa Ünaltay’ı hatırlatayım. Yeni İstanbul Gazetesine, Celal Bayar'ın Kayseri'den serbest bırakılması üzerine yapılan gösteriler sırasında "hücuma geçen" matbaacı çocuğu Öcal Okay’ı, Yüksel Çengel’i, diğerlerini unutmayalım. Bu arada, Sovyetler’de yakayı ele veren MİT’çi, -ismini yanlış hatırlamıyorsam eğer- Yüksel Ötügen’den, hatta Uğur Büke’den söz edebilirim. Talat Aydemir'in oğlunu ve "eniştesi" Tankçı üsteğmeni MAY yayınevi binasında Kutsal İsyan yazarı eski komünistle sohbet ederken çok iyi hatırlıyorum. Talat Aydemir asılmadan az önce "Oflu Hoca fıkraları" değil, Fransız devrimi yazarlarından birinin zindan yazılarını okuyordu.
Bize düşmandılar. Hatta bize düşmanlıkları öyleydi ki, bu düşmanlık yüzünden, aramızdaki iç kavgalardan yararlanmaya kalkmışlar, neredeyse birçoğu Dev-Gençli bile olmuştu.
Ama hepsinde bir “düzey” vardı. Ciddi işlerin insanlarıydılar. Kavga adamı ve kadınıydılar.
Şimdi şu iftar yemeğinde Kılıçdaroğlu’nun anlattığına benzer bir “fıkra” adındaki kepazeliği, Karadeniz’in ünlü CHP’lisi Kumkumoğlu’ndan bile duymadım. Onun vekillik yaptığı ve Deniz Gezmişle benim “yakın dostumuz”, Sultanahmet’in “kısım ağası” katil Ramiz ağa bile, CHP’nin “ağırlığını” taşırdı. Bizim ağzımızdan "öğrenci" hafifliği ile çıkan "argo" sözcüklere karşı Deniz'in bir sözü yüzünden beni Sultanahmet'teki üst kat "locasında" nasıl büyük bir ciddiyetle "uyardığını" asla unutmam.
Cuntacılıktan, tek particilikten, Kürt düşmanlığından vazgeçmeli, ama ciddiyetinden ve mücadeleci geleneğinden vazgeçmemelidir.
Bugünün CHP’li erkekleri ne yapar bilemiyorum. Ama…
CHP’yi bugünkü krizinden kurtaracak olan CHP’li kadınlardır. “Bekaret” ve “Of’lu hoca” fıkrası anlatan erkek egemen kafalardan kurtuluş, Bursa’da BDP’li kadınlarla yürüyen CHP’li kadın vekillerin, protez bacağıyla dimdik ayakta duran “ulusalcı” kadın vekillerin, “çözüm sürecini CHP tabanı destekliyor” diyen ve bu yüzden tasfiye edilen kadın vekillerin birleşmesine bağlı…
“Eline, beline, diline” diyen bir Alevi geleneğinde yeri olmayan şu “Oflu Hoca” fıkrasından sonra Kılıçdaroğlu Genel Başkanlık makamında nasıl oturacak? Bizim bildiğimiz “eski CHP’li kuşaklar” da, Gezi direnişine katılan yeni kuşaklar da buna izin vermez. CHP Genel Başkanı tüm Türkiye'den ve özellikle kadınlardan, en çok Karadenizli kadınlardan ve Of'lu hocalardan özür dilemeli.
Türkiye’nin en büyük eksiği düzeyli bir Türk muhalefetinin olmamasıdır.
Kürt özgürlük hareketi, bu nedenle AKP’yle müzakere masasında “tek başına” Türkiye’nin demokratik geleceği için eşitsiz koşullarda mücadele ediyor.
Türkiye siyaseti çürüyor. “Tencere-Tava çalanları polise ihbar edin” diyen bir Başbakan ile “Oflu hoca fıkraları” anlatan bir Ana Muhalefet partisi başkanı bu çürümenin iki yüzüdür.
Demokratik bir Türkiye isteyen CHP’liler artık bir şeyler yapmalı…