Öldürdüðü çocukların yaşı küçülen devletin bayramı.../Amed Dicle

Öldürdüðü çocukların yaşı küçülen devletin bayramı.../Amed Dicle

"Hayat ilerledikçe, öldürdüðü çocukların yaşı küçülen devletin bayramı"

Bugün '23 Nisan...'

Çocukken bize 'neşe doluyor' insan tekerlemesini öðretiyorlardı...

Kolay deðildi ve her yanlışın bedeli kaba dayaktı...

Büyüdükçe bunun boşuna olmadıðını anladık.

Çünkü çocuk olmak her gün işkence ve ölüm demekti.

Devletin bize empoze etmeye çalıştıðı 'neşeyi' hiç tatmadık.

Babalarımızın ayaklarını karnımıza dayayıp havayı kaldırmasıyla neşeleniyorduk.

Sokakta katillere taş atmak, araçlarına çizik çekmekle başından beri devlete de onun 'bayramına' da hayır dedik.

Ama bunun bedeli aðır oldu. Devlet, toplumsal mücadeleyi bastırmanın stratejisini çocukları fiziki ve kültürel katliamlardan geçirmek üzerinde kurgulamıştı.

Bunun gereði olarak sadece 1998'den 2010 yılına kadar 487 Kürt çocuðu öldürüldü.

1992'de 116, bir sonraki yılda 62, 1994'te 99 çocuk öldürüldü.

Yaşları, isimleri ve nerede vurulduðu belli olmayan yüzlerce çocuk daha...

Ve o dönemde çocuk olanların çocukları bugün öldürülüyor.

Sadece geçtiðimiz yıl 31 çocuk öldürüldü...

'Durum deðişikliði' sayılardan ibaret...Başka bir şey deðil...

'90'lardan hesap soruyoruz' diyen AKP hükümeti döneminde 103 çocuk öldürüldü.

28 Aralık'taki Roboski katliamında öldürülen 19 çocuk bunların dışında...

Çocuðunun isimlerini bile bilmiyoruz!

'Çocuk cinayetleri' kimi kurumlar için sadece bir istatik.

Ve bu 'istatiklere' göre; 2004 yılının 21 Kasımında, esmer tenli 12 yaşındaki bir Kürdistan çocuðu babasıyla vuruldu....

Adı, Uður Kaymaz....

Küçük Uður, babası Ahmet'le, polis ve özel tim denilen, sarkık bıyıklı adamlar tarafından kurşunlandı...

Uður, henüz 12 yaşındaydı ve ilköðretim okulu 5. sınıf öðrencisiydi.

Bir gün öncesinde, arkadaşlarıyla neşeli oyunlar oynayan Küçük Uður, evlerinin yanında, annesinin ve kardeşlerinin duyabileceði bir şekilde öldürüldü.

Hem de, 12 yaşındaki bedenine, 13 kurşun sıkılarak...

Belki de kısa bir süre sonra, çok kişinin belleðinden silinip giden bu hüzün öyküsü, aslında herkesin insanlıðını sorgulatacak vehamette bir olaydı...

Olaydan hemen sonra, Mardin valisi başta olmak üzere, resmi yetkililer bildik açıklamayı yaptılar yine;

"Kızıltepe'de jandarmaya yönelik taciz ateşinde bulunan iki terörist ölü olarak ele geçirildi."

Uður'ın ülkesi Kürdistanda, son 30 yıldır benzeri yüzlercesi yapılan bu açıklama, aslında derin bir trajedinin manipüle edilmesinden başka, bir şey deðildi.

Ancak, devletin ali menfaatleri gereðince, Uður'un ve babasının terörist olduðu hemen kabul ettirilmeli ve bu cinayet, yine bir şekilde örtbas edilmeliydi.

Çünkü onlara göre, 'devlet büyüktür', hem de öylesine büyüktür ki; 12 yaşındaki Uður'un minik bedenine, 13 kurşun sıkacak kadar...

Uður vuruldu...

Ýnsanlar onun için sokaklara döküldü, cinayet kınandı, yaşıtları hepimiz UÐURUZ diye haykırdı...

Ne yaparlarsa yapsınlar, küçük Uður'u ölümden kurtaramayacaklarını biliyorlardı belki, ama 12 yaşındaki bir çocuðun, aslında devletten ve devletlerden daha büyük olduðunu anlatmayı çalıştılar....

Bakışları, insanın duygu ve düşünce dünyasını yerle bir eden, bu Kürdistanlı çocuðu vuran adamlarsa, devletleri tarafından ödüllendirildi...

Cinayeti işleyen polisler, içişleri bakanı tarafından, başka Ýl'lere görevlendirildi, kaymakam terfi edildi...

Uður'u öldürmekle yetinmeyen devlet, geride kalan annesi ve amcası hakkında da, 'yardım ve yatakçılıktan' dava açtı...

Uður'ın hikayesi Kürdistanda yaşanan binlerce hikayeden en tanıdık olanıdır...

Devlettir bu hiç dururmu! Asıl olan mekanizmanın sürekli işlemesidir...

Ve 2 yıl sonra Diyarbakır'da 8 Yaşındaki Enes Ata, 9 yaşındaki Abdullah Duran, 16,18, 24 yaşındaki gençler polis kurşunuyla öldürüldüðünde Uður'ın katilleri devletleriyle gurur duyuyorlardı.

Henüz onların acısı dinmemişken Lice'de Ceylan Önkül'ın minik bedeni havan topuyla paramparça edildi.

Hayat ilerledikçe, devletin öldürdüðü çocukların yaşı da küçülüyordu...

En son 2 sene önce Cizre'de 18 aylık Mehmet Uytum, annesinin kucaðında Newroz kutlamasına gaz bombasıyla öldürüldü...

Uður, Ceylan, Enes, Mehmet ve diðer yüzlercesi bize devletin ve 23 Nisan'ın ne olduðunu kısacak ömürleriyle anlatacak kadar büyükler...

Bizler için 23 Nisan Ceylan'ın annesinin kendi çocuðunun parçalarını toplamaktan başka birşey deðildir.

Roboski'de katır sırtında taşınan çocuk cesetleridir Kürdistan'da...

Onların, Bizlerin evlerinde 'Cumhuriyetimizin kurucusu ve al yıldızlı bayrak' asılı deðil...

Vurulmuş çocuklarımızın resimleri asılı.

Ve bizler çocuklarımızı öldüren, onlara tecavüzü tertipleyen, ortaya çıkınca hesap vermek yerine deşifre eden çocuða 40 yıl hapis cezasıyla dava açan bir devletle karşı karşıyayız.

Kürt çocuklarının içerisine düştüðü tüm bu yok edilme mekanizmasının tam orta yerinde her yıl yetmiş iki eksi bir milletten çocuðun katılımıyla "neşe dolarak" kutlanan çocuk bayramı, milyonlarca çocuk için hiçbir şey ifade etmiyor.

Kürt çocukları, babalarının ayaklarını onların karınlarına dayayıp havaya kaldırmalarını özlüyor...

Ama karınlarında bir çift ayak hariç, her şeyi hissediyorlar...

ANF NEWS AGENCY

Çünkü çocuk olmak her gün işkence ve ölüm demekti.

Devletin bize empoze etmeye çalıştıðı 'neşeyi' hiç tatmadık.

Babalarımızın ayaklarını karnımıza dayayıp havayı kaldırmasıyla neşeleniyorduk.

Sokakta katillere taş atmak, araçlarına çizik çekmekle başından beri devlete de onun 'bayramına' da hayır dedik.

Ama bunun bedeli aðır oldu. Devlet, toplumsal mücadeleyi bastırmanın stratejisini çocukları fiziki ve kültürel katliamlardan geçirmek üzerinde kurgulamıştı.

Bunun gereði olarak sadece 1998'den 2010 yılına kadar 487 Kürt çocuðu öldürüldü.

1992'de 11, bir sonraki yılda 62, 1994'te 99 çocuk öldürüldü.

Yaşları, isimleri ve nerede vurulduðu belli olmayan yüzlerce çocuk daha...

Ve o dönemde çocuk olanların çocukları bugün öldürülüyor.

Sadece geçtiðimiz yıl 31 çocuk öldürüldü...

'Durum deðişikliði' sayılardan ibaret...Başka bir şey deðil...

'90'lardan hesap soruyoruz' diyen AKP hükümeti döneminde 103 çocuk öldürüldü.

28 Aralık'taki Roboski katliamında öldürülen 19 çocuk bunların dışında...

Çocuðunun isimlerini bile bilmiyoruz!

'Çocuk cinayetleri' kimi kurumlar için sadece bir istatik.

Ve bu 'istatiklere' göre; 2004 yılının 21 Kasımında, esmer tenli 12 yaşındaki bir Kürdistan çocuðu babasıyla vuruldu....

Adı, Uður Kaymaz....

Küçük Uður, babası Ahmet'le, polis ve özel tim denilen, sarkık bıyıklı adamlar tarafından kurşunlandı...

Uður, henüz 12 yaşındaydı ve ilköðretim okulu 5. sınıf öðrencisiydi.

Bir gün öncesinde, arkadaşlarıyla neşeli oyunlar oynayan Küçük Uður, evlerinin yanında, annesinin ve kardeşlerinin duyabileceði bir şekilde öldürüldü.

Hem de, 12 yaşındaki bedenine, 13 kurşun sıkılarak...

Belki de kısa bir süre sonra, çok kişinin belleðinden silinip giden bu hüzün öyküsü, aslında herkesin insanlıðını sorgulatacak vehamette bir olaydı...

Olaydan hemen sonra, Mardin valisi başta olmak üzere, resmi yetkililer bildik açıklamayı yaptılar yine;

"Kızıltepe'de jandarmaya yönelik taciz ateşinde bulunan iki terörist ölü olarak ele geçirildi."

Uður'ın ülkesi Kürdistanda, son 30 yıldır benzeri yüzlercesi yapılan bu açıklama, aslında derin bir trajedinin manipüle edilmesinden başka, bir şey deðildi.

Ancak, devletin ali menfaatleri gereðince, Uður'un ve babasının terörist olduðu hemen kabul ettirilmeli ve bu cinayet, yine bir şekilde örtbas edilmeliydi.

Çünkü onlara göre, 'devlet büyüktür', hem de öylesine büyüktür ki; 12 yaşındaki Uður'un minik bedenine, 13 kurşun sıkacak kadar...

Uður vuruldu...

Ýnsanlar onun için sokaklara döküldü, cinayet kınandı, yaşıtları hepimiz UÐURUZ diye haykırdı...

Ne yaparlarsa yapsınlar, küçük Uður'u ölümden kurtaramayacaklarını biliyorlardı belki, ama 12 yaşındaki bir çocuðun, aslında devletten ve devletlerden daha büyük olduðunu anlatmayı çalıştılar....

Bakışları, insanın duygu ve düşünce dünyasını yerle bir eden, bu Kürdistanlı çocuðu vuran adamlarsa, devletleri tarafından ödüllendirildi...

Cinayeti işleyen polisler, içişleri bakanı tarafından, başka Ýl'lere görevlendirildi, kaymakam terfi edildi...

Uður'u öldürmekle yetinmeyen devlet, geride kalan annesi ve amcası hakkında da, 'yardım ve yatakçılıktan' dava açtı...

Uður'ın hikayesi Kürdistanda yaşanan binlerce hikayeden en tanıdık olanıdır...

Devlettir bu hiç dururmu! Asıl olan mekanizmanın sürekli işlemesidir...

Ve 2 yıl sonra Diyarbakır'da 8 Yaşındaki Enes Ata, 9 yaşındaki Abdullah Duran, 16,18, 24 yaşındaki gençler polis kurşunuyla öldürüldüðünde Uður'ın katilleri devletleriyle gurur duyuyorlardı.

Henüz onların acısı dinmemişken Lice'de Ceylan Önkül'ın minik bedeni havan topuyla paramparça edildi.

Hayat ilerledikçe, devletin öldürdüðü çocukların yaşı da küçülüyordu...

En son 2 sene önce Cizre'de 18 aylık Mehmet Uytum, annesinin kucaðında Newroz kutlamasına gaz bombasıyla öldürüldü...

Uður, Ceylan, Enes, Mehmet ve diðer yüzlercesi bize devletin ve 23 Nisan'ın ne olduðunu kısacak ömürleriyle anlatacak kadar büyükler...

Bizler için 23 Nisan Ceylan'ın annesinin kendi çocuðunun parçalarını toplamaktan başka birşey deðildir.

Roboski'de katır sırtında taşınan çocuk cesetleridir Kürdistan'da...

Onların, Bizlerin evlerinde 'Cumhuriyetimizin kurucusu ve al yıldızlı bayrak' asılı deðil...

Vurulmuş çocuklarımızın resimleri asılı.

Ve bizler çocuklarımızı öldüren, onlara tecavüzü tertipleyen, ortaya çıkınca hesap vermek yerine deşifre eden çocuða 40 yıl hapis cezasıyla dava açan bir devletle karşı karşıyayız.

Kürt çocuklarının içerisine düştüðü tüm bu yok edilme mekanizmasının tam orta yerinde her yıl yetmiş iki eksi bir milletten çocuðun katılımıyla "neşe dolarak" kutlanan çocuk bayramı, milyonlarca çocuk için hiçbir şey ifade etmiyor.

Kürt çocukları, babalarının ayaklarını onların karınlarına dayayıp havaya kaldırmalarını özlüyor...

Ama karınlarında bir çift ayak hariç, her şeyi hissediyorlar...

ANF NEWS AGENCY