‘Önderlik, sonsuzluğun ufkunda yer alır’
‘Önderlik, sonsuzluğun ufkunda yer alır’
‘Önderlik, sonsuzluğun ufkunda yer alır’
Uluslararası komplonun 16. yıldönümüne ilişkin değerlendirmelerde bulunan PAJK Koordinasyon Üyesi Beritan Cudi, “Yalnızlığın etrafını buzdan ve alçakça hesaplarla saran, pusudakilerin tüm çirkin suretlerinin çıplaklığı 15 Şubat gününde belirdi” dedi.
15 Şubat 1999 yılında Kürt Halk Önderi Abdullah Öcalan, hegemon güçler tarafından kaçırılarak Türkiye’ye teslim edildi. Uluslararası komplonun 16. yıl dönümüne ilişkin Kürdistan Özgür Kadın Partisi (PAJK) Koordinasyon Üyesi Beritan Cudi değerlendirmelerde bulundu. Cudi, büyük tanrısal yalnızlık karşısında kendilerindeki yalnızlık anlamının büyük olduğunu söyledi.
“Belli bir dönem önce Güneşimiz tarafından yeni bir kavramla tanıştırıldık. Adı; tanrısal yalnızlıktır. Oysaki yalnızlık günlük yaşamda çok kullandığımız alışık bir kelimeydi ama önüne tanrısal ekinin gelişiyle ikili bir anlama büründü. Bunun bir boyutunda bizim yalnızlığa biçtiğimiz anlam yer alırken, öbür tarafta ise Reber Apo’da somutlaşan tanrısal yalnızlık yer alır” diyen Cudi, her iki boyutu karşılaştırılmalı olarak ele almak, buna göre kendi yalnızlıklarını ölgün ve sıradan, durgun ve kıpırtısız olmak durumunda olduğunu söyledi. Böylesi bir yalnızlıkta zamanın, akışkan olmayan bir durağanlığa kilitlendiğini, sıkıntılı ve bezgin olduğunu söyleyen Cudi, bir diğeri olarak tanrısal yalnızlığın ise canlı ve işlek olduğunu belirtti.
Kendi yalnızlıklarında isteyip de ulaşamadıkları bir şeylerden kopuşun olduğunu, Kürt Halk Önderinin yalnızlığı öncelikli olarak kopuşun ama daha sonra da büyük bir buluşma için hazırlanma biçimi olduğuna vurgu yapan Cudi, kendi yalnızlıklarının dar ve bireysel, Kürt Halk Önderi Abdullah Öcalan’ın ise sonsuzluğun ufkunda ve toplumsal olduğunu söyledi. Cudi, “Birinde derinleşen yalnızlıkta çoğalım varken, diğerinde içine girdikçe kendini eksiltme ve tüketme gelişir. Dersin ki sanki yalnızlık onu tuzağa çekmiş içine girdikçe çıkılmaz bir hal alır. Tanrısal olan da yalnızlığın içine girdikçe çoğalma, dolayısıyla milyonlara varma ve milyonlarla içtenlikle kucaklaşma olayı gelişir. Milyonlaşan yalnızlıkta kutsiyet vardır. Ona her an buluşmanın eşsiz beklentisi ile kurtarıcı bir rol atfedilir. Tam tersine bireysel yalnızlık hep kurtarmalık bir pozisyonda kalır” dedi.
‘TANRISAL YALNIZLIK DIŞSAL DEĞİL, İÇSELDİR’
Öncelikli olarak kendi korkutucu yalnızlarında tanrısal yalnızlığa yoldaş olamamanın özeleştirisi ile başlamak istediğini söyleyen Cudi, yalnızlıklar arasında beliren tezatlık Kürt Halk Önderi Abdullah Öcalan ile onların arasına giren karaçalılar misali olduğunu vurguladı. Bu yüzden yalnızlıklarını tanımlayıp sorgularken Güneşte arınmanın yollarının boylu boyunca uzandığını ifade eden Cudi devamla şunları dile getirdi: “Her iki yalnızlık arasındaki farklılık kendisine özgür iki ayrı dünya yaratmış. Bizim yalnızlığımız mevcut egemenlikli sistemin yarattığı dış dünyada dışlanmanın, orada boğazlanan acılarımızla şekillenen korkulası çığlıklarımızın bizi iteklediği bir yuva oluyor. Tanrısal yalnızlığın gerçekliği bambaşkadır. Tanrısal yalnızlık dışsal değil içseldir. Biçimde değil özseldir. Bu dışsal dünyada yaşamak istememesinin nedeni dışlandığı için değil, ya da yerini bulamadığı için hiç değil. O, dünyanın yaşanılmaz olduğuna inandığı için bu dünyaya sırtını çevirip ona karşı savaş açmıştır. “Verili sistemden sadece kuşku duymuyorum, ondan tiksiniyorum” diyerek büyük bir tercih ile bu kopuşu gerçekleştirip yalnızlaştı. O kendi yalnızlığında başka dünyalar büyütmüştür. Çünkü verili dünyayı zaten bir zindan olarak gördü. Kurulu düzeni yaşanılmaz boğuculukta değerlendirdi. Bir anlamda tanrısal yalnızlıkla içten yaratılan kocaman dünya kendisini bu dış dünyaya karşı korumanın teminatı olduğu kadar, içte büyüttükleriyle dışa karşı savaşıma hazırlanma olayıdır gerçekleşen. Üstelik dıştaki hiçbir saldırı bu yüceliklerde seyreden yalnızlığın huzurunu bozmaya gücü yetmediği gibi, onun iç dünyasına da erişme yolunu bulamıyor.”
Kürdistan’da tanrısal yalnızlığın tam da kaçışın, savrulmanın ve ihanetin onca yaşandığı topraklarda boy gösterdiğini belirten Cudi, kimsenin dönüp bakmaya cesaret edemediği gerçekliği Kürt Halk Önderi Abdullah Öcalan’ın tek başına temsil etme dirayetini gösterdiğini, ulaşılması gerekenle hayal edilenler ve özlemlerin hep içteki dünyada büyütüldüğü ve kendi başına bir ülke, kendi başına bir ordu, kendi başına avukatsız halka avukat olduğunu söyledi. Cudi, Kürt Halk Önderinin ideolog, komutan, aşkın savaşçısı olduğunu, peşindeki milyonlarla yalnız olmanın paradoksu yaşandığını söyledi.
Bazen Kürt Halk Önderini şatafatlı ışığına gözlerinin kamaştığını ve onları albenisine çektiğini belirten Cudi, Kürdistan’da tanrısal yalnızlık tam da kaçışın, savrulmanın ve ihanetin onca yaşandığı bu topraklarda boy göstermiştir. Kimsenin dönüp bakmaya cesaret edemediği gerçekliği tek başına temsil etme dirayeti… ulaşılması gerekenle hayal edilenler ve özlemler hep içteki dünyada büyütüldü ve kendi başına bir ülke, kendi başına bir ordu, kendi başına avukatsız halka avukat oldu. İdeolog oldu, komutan oldu, aşkın savaşçısı oldu. Peşindeki milyonlarla yalnız olmanın paradoksuydu yaşanılanlar.
Bu düzeydeki yalnızlıkların tarihte çok nadir olduğunu, yalnızlığın başka çağlarda baş gösterdiğini ve onlarca mil ötesinde yaşandığını değerlendiren Cudi, devamla; “Bu biçimdeki yalnızlık Zerdüşt’ün Sebelan’da, İsa’nın Golgota’da, İlyas’ın Akbal dağlarında, Muhammed’in Hira dağında yaşadığı inzivalarda da yaşandı. Tanrısal yalnızlık tüm asırlarda birikmiş özün yoğunlaşmış biçimiydi. Bu yalnızlıkta büyük birleşmeler, büyük adanmışlıklar ve sunuşlar vardı. Tarihteki soylu değerlerin temsili kadar, yaşanılmaz olandan kendini izole etmenin yalnızlığıdır yaşanılan ve yaşatılmak istenen. Bu yalnızlıklarda insanlığın yürek atışı ve destansı tarihin yazılışı var” şeklinde konuştu.
‘BAŞKANIM, YALNIZLIĞINIZDA YOLDAŞINIZ OLMAK İSTİYORUM’
Bu kadar durumdan sonra yalnızlığa yoldaş olamamanın acısının karşılarına çıktığını söyleyen Cudi, “Tanrısal yalnızlıkla yirmi dört saat birlikte yaşamanın denklemine “Başkanım, ben yalnızlığınızda yoldaşınız olmak istiyorum” diyen kahramanlıklar etrafından cevaplandırılmıştır. Reber APO, hiçbir zaman yüzeysel, sıradan bağımlılıklarla gelişen birlikteliği tercih etmedi. O zayıf bağımlılıklarla sahiplenilmektense hep yalnız kalmayı tercih etmiştir. Bu tercih dayattıklarımıza el vermemenin, bize karşı savaşmanın adı oldu. Bizim kopmuş, köksüz gerçekliğimize karşı kendi yalnızlığında inzivaya çekilen soylu değerlerin savaşçısıydı. Bizim yalnızlıklarımız arttıkça, tanrısal yalnızlık daha bir derinleşerek yaman bir öğretici oluyordu” dedi.
‘TANRISAL YALNIZLIĞIN BİR PARÇASINI RUHUMUZA DAMITAMADIK’
Aradaki tezatlıklar arttıkça, zamanın tehlikelere aktığını vurgulayan Cudi şöyle devam etti: “Yalnızlığın etrafını buzdan ve alçakça hesaplarla saran pusudakilerin tüm çirkin suretlerinin çıplaklığı belirdi bir 15 Şubat kara gününde. İşte o zaman bıçağın kemiğe dayandığını büyük bir dehşetle kıvranan acılarımızla hissettik. Bu anlamda Önderliğin yalnızlaşması bizlerin büyük gerçekleşene ulaşamamasının yarattığı büyük ayıbımız olarak şekilleniyor. Yalnızlaşmadaki suçumuz ağırdır. Çünkü bizlerin sessiz, ölgün nabız atışlarımızla beliren yalnızlığımızla tanrısal yalnızlığın heyecanlı, coşkulu, dinamik arayışlarına cevap olamadık. Tanrısal yalnızlığın bir parçasını ruhumuza damıtamadık. Bu günahı yüreğimizde hissederken, yüceliklere ulaşma için iç hesaplaşmanın, cenge hazırlanmanın yalnızlığını daha bir yalınlıkta özümsemiş oluyoruz artık. Bu anlamıyla bir kez daha tanrısal yalnızlığa yoldaş olmanın sözünü yinelerken ancak güçlü bir buluşma ile yalnızlıkların tarihçesini geride bırakmış olacağımızın inancındayız. Bunu yapmak için her zamankinden daha fazla anlamlı, derin ve gittikçe çoğalan gerekçelerimiz var. Her şey bizi tanrısal yalnızlıklarla buluşmaya sevk ediyor.”