Prof Dr Miley: ‘ Ulus devlet kültürel çeşitlilikle bağdaşmıyor’

Prof Dr Miley: ‘ Ulus devlet kültürel çeşitlilikle bağdaşmıyor’

Üçüncü Uluslarası Kürdistan Konferansı’na katılan Cambridge Üniversitesi’nde görevli siyaset sosyolojisi uzmanı Prof.dr. Thomas Jeffrey Miley, bir diaporama eşliğinde sunumunu yaptı.

Katalonya örneği üzerine çalışmaları da bulunan Prof.dr. Miley, Ulusların Kendi Kaderini Tayin Hakkı (UKKTH) ve milliyetçilik gibi konulara değindi. Rojava’ya giderek demokratik özerklik projesinin sahada nasıl uygulandığını gördüğünü söyleyen Thomas Jeffrey Miley, Öcalan’ın teorilerinin sol için yardımcı rolüne dikkat çekti.

Ulusların kendi kaderini tayin hakkı (UKKTH)’nin  ABD Başkanı Wilson’a kadar geriye gittiğini hatırlatan Miley, bu konseptin o dönem çok ‘makul’ görülmese de sonradan kabul görmeye başladığını söyledi.

UKKTH’nin belli bir süreden sonra kimi felaketleri de beraberinde getirdiğini kaydeden Miley, Yugoslavya örneğini verdi. Bir ulusun temel alındığı devletlerin daha sonra azınlıkları oluşturduğunu belirten Miley, bunun da milliyetçiliği beraberinde getirdiğine dikkat çekti.

‘HER ULUS DEVLET SAHİBİ OLMALI’ PRENSİ KÜLTÜREL ÇEŞİTLİLİKLE BAĞDAŞMIYOR’

‘Her bir ulusun bir devlet sahibi olması’ prensibinin ‘kültürel çeşitlilik’ prensibiyle bağdaşmadığına vurgu yapan Thomas Miley, “birçok grup ve kültür var ve dünyadaki mevcut devletlerin sayısı halkların sayısında daha az. Ve de hepsini memnun etmek mümkün değil. Bu bölgelerin homojen olmaması sonradan ulus-devlet politikalarının buralarda başarılı olmamasını beraberinde getiriyor. Dolayısıyla üst, alt gibi kimlikler oluşuyor” dedi.

Ulusal hareketlerin Birinci Dünya Savaşı ardından imzalanan Versailles Antlaşması sonrasında yayıldığını ve Wilson Prensipleri’nin daha da dikkat çeker boyuta geldiğini kaydeden Miley, daha sonra sömürge ülkelerdeki hareketlerde kullanılan dilin yine ‘Avrupa’dan alınan dil’ olduğunu belirtti.

Emperyalizmden önce ortaya çıkan hareketlere bakıldığında, Lenin’in görüşlerinin öneminin görüldüğünü vurgulayan Thomas Miley, “Lenin UKKTH’nın uygulanmasında önemli. Lenin’in durumu aslında çelişkili görülüyordu. UKKTH’yi slogan haline getirmesi de daha sonra çok tepki görmüştü, özellikle de Avusturya-Macaristan örneğinde” dedi.

Rosa Lüxemburg ile Lenin arasındaki çelişikiye de dikkat çeken Miley, “Örneğin Lenin ile çelişkisi şuydu: ‘UKKTH’nin proleteryanın günlük hayatında uygulanamayacağını söylüyor, Lenin. Örneğin Polonya’da diyor. Bu çok uzun süre tartışmalı bir durum olarak dikkat çekti. Bolşevik çevrelerde bile Rosa Lüksemburg’da bile bunu hayal, illüzyon olarak gördüler. Tarihsel olarak marksist-solda da UKKTH’ni ütopik olarak görmüşler” diye ekledi.

1945’ten sonra sömürgeciliğinin kalkmaya başlamasıyla BM’nin öncülüğündeki birçok sözleşmede UKKTH’ne vurgu yapıldığını söyleyen Miley, “ama halklar kimdir? Bu halk derken kimi kastediyor?” sorularını sordu.

Uluslararası Hukuk’ta iki yol olduğunu belirten Miley, şöyle devam etti:

“Birincisi Sömürgelerin özgürleştirilmesi ve merkezi güçlerin egemenliğinden çıkarılmasıdır. Ulusal bir grup, eğer iktidarda yer alamıyorlarsa bu da bir sorundur. Uluslararası hukukta toprak bütünlüğünden söz edilirken, UKKTH dışlanabiliyor.”

Öcalan’ın görüşlerine bakıldığında UKKTH’nin mevcut olandan daha oldukça ileri bir konumda olduğuna vurgu yapan Miley, daha sonra ABD’nin bağımsızlık deklarasyonuna değindi.

ABD’nin bağımsızlık deklarasyonunda etnik temel olmadığını söyleyen Miley, “orada bakın bir İngiliz bayrağı görülüyor. Burada ayrıca kendini yönetme özgürlüğüne ve ayrılma hakkına saygı göstermeyi kapsıyor. Ayrılma hakkı uzun süreli sistematik bir sömürünün sonucunda kullanılmalı deniyor. Öcalan’ın da yaptığı bu. UKKTH’ni kullanarak, daha da geriye giderek, ulusların kendi kendini yönetmesi hakkına gelmiştir” yorumunda bulundu.

Miley sonra şöyle devam etti: “Sol cenahın bu konuda yorum yaptığını görüyoruz. Egaliter-dayanışma prensibi ile de çatışmaktadır. Köyler, şehirler veya ülkeler grupları ayrılmak istiyorlarsa, bu hakkın kullanılmasına saygı gösterilmesi gerekmektedir. Bir defalık referanduma gidilmesi, kanun değişiminde halka gidilmesi de doğrudan siyasetin gereğidir.”

Öcalan’ın tespitleri UKKTH’nin bağımsızlık hakkıyla uyumuna yönelik konuşan Miley, PKK’nin ulusların geniş kapsamlı temel haklarını kullanmasını talep ederek ortaya çıktığını kaydetti. Irak’ta Kürt devleti oluşmasının İran ve Türkiye’de de etkisinin olacağını, İsrail-Filistin benzeri çatışmaların ortaya çıkacağını ve Fars-Türk ve Arap milliyetçiliklerinin kışkırtılmasının gündeme geleceğini de vurguladı.

DEMOKRATİK KONFEDERALİZM SADECE KÜRDİSTAN İÇİN İSTENMİYOR

Demokratik Konfederalizm’in mevcut sınırların ötesini kapsayan bir şekilde kurulmasını istediğini söyleyen Miley, bunun sadece bir ‘Büyük Kürdistan’ için değil, tüm bölge için istendiğini vurguladı. Demokratik Konfederalizm’in Ortadoğu için bir şans olduğuna vurgu yapan Miley, bütün azınlıklar da bu sistem içinde kendisine yer bulmalıdır” dedi.

Demokratik Konfederalizm ile istenenin Kürtlerin yaşadığı her yerde siyasi hayata katılımı ve Kürtler için istenenin azınlıklar için de istendiğini ve bununla da Öcalan’ın ulus-devlet modelinden uzaklaştığını dile getirdi.

Konferansın bu sabahki oturumunda konuşan İrlanda’lı insan hakları savunucusu Noelle Higgins ise, kendi kaderini tayin hakkının tarihi geçmişi ve günümüz üzerine bir sunum yaparken, devlet dışı aktörlerin konumuna değindi.

İskoçya sorununa eğilen Higgins, geçtiğimiz yıl reddedilen referandumda ‘evet’ çıkması durumunda ve bu kararın reddedilmesi durumunda ‘güç kullanma hakkı’ var mıdır? sorusuna yanıt aranması gerektiğini söyledi.

“UKKTH VAR ANCAK ‘NASIL’ OLACAĞI SÖYLENMİYOR!”

Franklin’in ‘ezilenlerin özgürlüğünü elde etmek için mücadele hakkına’ vurgu yaptığını söyleyen Higgins, ABD’nin kuruluşundaki deklarasyonda da, o dönemin kolonilerinin Britanya İmparatorluğu’na karşı tavrına ilişkin, ‘kendilerine karşı baskı yapan kurumlara karşı silah kullanma hakkına’ dikkat çekti.

Wilson’un UKKTH’nı çok bahsettiğini ancak, bunun daha sonraki Milletler Cemiyeti sözleşmesine yansımadığını hatırlatan Noelle Higgins, BM Şartı’nda ise, UKKTH’nin nasıl kullanılacağına dair bir yöntemin belirtilmediğini dile getirdi.

“Halkların bu hakkı nasıl kullanacağını göstermiyorlar. Bu hakkın nasıl kullanılacağına dair bazı metinler var” diyen Higgins, ICCPR’in Medeni ve Siyasi Haklar Sözleşmesi’nin kendi kaderini tayin hakkına saygıyı öne çıkardığını belirtti. İrlandalı insan hakları savunucusu, Batılı devletlerin bu yöndeki tüm taleplere karşı aleyhte oy kullandığına dikkat çekerken, Soft-law denilen bağlayıcılığı olmayan kararlara rağmen, Batılı devletlerin tavırlarının ilginç olduğuna vurgu yaptı.

BM’nin bazı karar tasarılarını örnek veren Higgins, kendi kaderini tayin hakkı isteyen halklara karşı şiddet kullanılmamasının istendiğini, Uluslararası Adalet Divanı’nın bir kararında ise UKKTH’nin uluslararası hukuk tarafından yeterince tanındığını ve bu hakkın tanınması dışında başka bir yol olmadığının görüldüğünü de sözlerine ekledi.

National Liberation Movements and the Law of Armed Conflict’e 93’üncü maddesinde devlet dışı hareketlerin bu sözleşmenin tarafı olmaısını ön görüyor. İsviçre’nin daha sonra Cenevre Sözleşmesi’ne sadece devletlerin taraf olduğunu savunduğunu söyleyen Higgins, bu durumun sonradan değişmeye başladığını dile getirdi.

Kanada’da yerli halkları ilgilendiren konularda mahkemenin ‘halkların yereldeki haklarını genişleten kararlara’ imza attığını kaydeden Higgins, ancak ayrılma hakkına değinilmediğini hatırlattı.

Higgins, UKKTH’nin ‘ulus-devletlerin sınırları içerisine hapsedildiğini’ belirterek sözlerine son verdi.