Türk Cumhurbaşkanı Tayyip Erdoğan'ın Esad'ın güçlenmesinde rol oynadığına da dikkati çeken Halil, "Suriye halklarının hepsini diktatörlükten ve baskıdan kurtarmak, yeni bir sistem kurmak gerekiyor" diye belirtti.
Demokratik Toplum Hareketi (TEV-DEM) Yürütme Kurulu Üyesi Aldar Halil, 12 Mart 2004 Qamişlo’da gelişen katliam ve serhildanın yıldönümü vesilesiyle ANF'ye değerlendirmelerde bulundu.
'KÜRTLERİN TOPRAKLARINI ALIP ARAPLARA VERDİLER'
Qamişlo Katliamı sürecinde Beşar Esad Suriye’de iktidar olan BAAS Rejimin başındaydı. Esad’ın uyguladığı Kürt politikaları babası Hafız Esad döneminden ayrı ele alınabilir mi?
Suriye’de esas olarak 1963 yılında BAAS Partisi iktidarı ele geçirdi. O zamandan beri iktidar halen odur. O süreçten itibaren iktidar ve yönetimde bir değişim yaşanmadı. Belli bir zihniyetle geldi. Anayasa’da da “BAAS partisi halkların ve tüm toplumun partisidir” yazıldı. Ama tabii anayasada böyle yazarken bu parti iktidarını korumak için ülke içindeki bütün kurumlara sadece kendi kadrolarını yerleştirdi. Hafız Esad da 1970 yılında askeri darbeyle iktidarı ele geçirdi. Sistem içinde parlamenterler vardı. Ama parlamenterlerin bir özgürlüğü ve seçim hakkı yoktu. Herkes parlamenter olamazdı. Eğer devletin istihbaratı ve kurumları onaylamazsa seçime girip vekil olarak seçilemezdi. Yine 'İsrail tehdidi' adı altında ve farklı farklı tehditler adı altında Suriye’de olağanüstü hal durumu yürütülüyordu. 1980’li yıllarda Suriye’de İhvan-ı Müslimin gelişti. Bunun karşısında mücadele adı altında Suriye’nin birçok yerinde olağanüstü hal ilan edildi. Birçok kanunu ihlal edip “olağanüstü durumdayız” diyorlardı.
Hafız Esad döneminde 1974 yılında 'Arap Kemeri' projesi uygulamaya konuldu. Aslında planlaması 1962 yılında yapılmış fakat 1974’ten itibaren pratiğe girdi. Bu projeye göre Arap şehirlerin Arapları Rojava Kürdistan’a getirip burada yerleştirdiler. "Feodaliteye, ağalara, mülk sahiplerine karşı, devrim yapıp topraklarını fakirlere veriyoruz" adı altında Kürtlerden topraklarını alıp Araplara verdiler. Bu projeyle Rojava ve Bakur Kürdistan Kürtlerini birbirinden koparmayı ve Rojava’da Arapları çoğaltmayı hedeflediler. Daha öncesinde Kürtlerin vatandaşlık hakları da ellerinden alınmıştı. Kürtlükten bahsetmek de yasaktı. Ana dilinde yazmak ve okumak isteyenler zindanlara atılıyordu. Sen “Kürdüm” diyemiyordun. Şekilde halkın toplumsal yaşamına fazla karışmıyordu. Bir örgüt kurmak istediğinde BAAS istihbaratına ayrıntılı rapor vermen gerekiyordu. Bundan dolayı da Suriye ve Rojava Kürdistan’da kurulan birçok parti Suriye istihbaratının etkisinde kaldı. Suriye’de Kürt şehirlerinin, ilçe ve köylerinin Kürtçe isim alması yasaklandı ve isimler değiştirildi.
Hafız Esad yönetiminin Kürt politikası bu şekilde devam etti. Fakat İhvan-ı Müslim Hafız Esad’a karşı isyana başladığında Suriye devleti Kürt politikasını biraz değişirdi; Kürtler üzerindeki baskısını biraz yumuşattı. Çünkü Araplar içinde isyan başlamıştı ve Kürtlerin de isyan etmesini istemiyordu. Kürtler de bunu örgütlenme ve kurumlaşma noktasında değerlendirdiler. Bir diğeri de, Kuzey Kürdistan’da savaş başlayınca Hafız Esad Kürtlerin bundan etkileneceğini gördü. Eskisi gibi Kürtleri bastıramayağını anladı ve politikasını biraz değiştirmek zorunda kaldı. Türk devletiyle de çelişkileri vardı. Kürtlerin Türkiye’ye karşı savaştıklarını görünce Kürt politikasını yumuşattı. Bu böyle 1998 yılına kadar devam etti. 1998 yılında BAAS Rejimi ve Türkiye arasında Adana Antlaşması yapıldı. Bununla Kürt karşıtı politikada işbirliğine girdiler. Zaten tam bu süreçte Kürt Halk Önderi Sayın Abdullah Öcalan'a yönelik 9 Ekim Uluslararası Komplosu başlatıldı ve Sayın Öcalan Suriye’den çıkarıldı.
'SERHİLDAN İLE KÜRTLERİN TESLİM OLMAYACAĞI GÖRÜLDÜ'
Beşar Esad iktidara geldiğinde İhvan-ı Müslim korkuları kalmamıştı. Kürt Halk Önderi şahsında Kürtlere karşı da büyük bir komplo yapılmıştı. PKK bir kriz içine girmişti. Kürtlerin de artık bir şey yapamayacağını düşünüyorlardı. Artık buna göre Türk devletiyle ilişkilerini ekonomik, siyasi, kültürel, Kürt karşıtlığı ve her açıdan sonuna kadar geliştirdiler. Zaten o süreçte Saddam'ın düşmesi de bölgede yeni faktörleri geliştiriyordu. Beşar Esad da yeni iktidara gelmişti. Saddam da düşünce Suriye’de Kürtlerin de haklarına dönük mücadele etmesinden korktu. Zaten o zaman basında falan Saddam düştükten sonra sıranın Suriye’ye geldiği tartışılıyordu. Onlar da Kürtler örgütlenmeden, yeni bir mücadeleye girişmeden bitirmek istediler. Yani bebek doğmadan onu öldürmek istediler! Bunun için yeni bir komplo arayışına girdiler ve Kürt bölgelerinde Kürtlere darbe vurmak istediler. Qamişlo Katliamı'nı gerçekleştirerek Kürtleri korkutmak ve ayaklanma ihtimalini ortadan kaldırmak istediler. 2004 yılında Qamişlo’da oynanan futbol maçında Deyr-El Zor’dan gelen takımın taraftarlarını Kürtlere saldırttılar. Kürt taraftarlardan bazılarını şehit düşürdüler. Halkımız da değerlerine bağlıydı ve şehitler için yürüyüş ve tören yapmak istedi. Şoven BAAS’çılar yine kabul etmediler ve halka saldırdılar. Yine şehitler oldu. Bu defa Rojava Kürdistan’ın her yerinde Qamişlo şehitlerini sahiplenmek için serhildanlar gelişti. Afrin, Kobanê, Şam vb. birçok yerde serhildanlar gelişti. Bunlar gelişince BAAS rejimi anladı ki artık Kürtler eski Kürtler değil, öyle bir tehditle veya öldürmekle teslim alınamaz. Tam tersine şehitlerine sahip çıkmak için yeni şehitler verir. Kürtlerin bir irade olduğunu gördüler. Bundan dolayı da bu serhildan yeni bir devrimin göstergesi oldu. Bu serhildan rejime Kürtlerin kendisini kabul etmediğini; dünyaya ise Kürtlerin örgütlü olduğunu, davalarına sahip çıktılarını gösterdi.
Fakat buradaki bazı partiler rejimle aralarını bozmak istemediler. Bunlar bu serhildanlardan sonra olumsuz rol oynadılar. Halk serhildanlarını örgütleyeceklerine halka serhildanları durdurmak için baskı yaptılar. Bazıları da rejimin temsilcileriyle görüştüler.
'REJİME BİAT ETTİLER'
Bunlar hangi parti ve örgütlerdi?
Yani şu an Suriye Ulusal Kooalisyonu ve ENKS adıyla bilinen oluşumlar içinde bulunan kimi partilerdi. Mesela PDKS, o zaman ismi farklıydı. Yine Yekiti Partisi vardı. Bu görüşmelerde Peşveru Partisi vardı. O zaman basın ve herkesin gözleri önünde görüşme yaptılar. Hatta o zaman partilerden birinin sekreteri Hamide Haci Derviş devlet temsilcisine çadırda halkın gözleri önünde serhildanlar hakkında “Efendim bu bizim kültürümüzde yok, bu dışarıdan gelmiş bir kültürdür. Bu PKK kültürüdür” diyordu. Bu partilerden bazılarının sekreterleri de o zaman yanlarında oturuyorlardı. Bunlar arasında Hasan Salih ve Fuat Aliko da vardı. Bu sözlerle rejime biatlarını göstermek istiyorlar. Şehitler de oldu ama bu serhildanlar bu şekilde sonlandırıldı. Ama bu ruh Kürt halkı içinde devam etti. Çünkü bu serhildanlarla Kürtler rejime “Artık ben senden korkmuyorum ve seni kabul etmiyorum, değerlerimi koruyorum” dedi. Ve böylece yeni bir süreç başladı.
Şimdi kendini Suriye muhalefeti olarak adlandıranların o zaman hepsi rejimle birlikte bize saldırıyorlardı. “Suriye’yi parçalamak ve güvenliğini bozmak istiyorsunuz” diyorlardı. O zaman Araplardan ve diğer halklardan bazıları da Kürtlere destek verselerdi Suriye’nin durumu böyle olmazdı. O zaman BAAS rejimi yenilenirdi. Ama herkes Kürtlere karşıtlık yaptı. Kürt partileri de Arap partileri de. Bundan dolayı da bu serhildan bir kültür olarak kaldı fakat eylem olarak durduruldu.
Qamişlo Katliamı ve serhildanı sonrası Beşar Esad yönetimindeki BAAS Rejimi'nin Kürt politikası ve uygulamaları nasıl gelişti?
Qamişlo Serhildanı’ndan sonra Kürtlere karşı özel bir politika belirlediler. Bunu açıkça bize söylüyorlardı. O zaman çalışmalarda her gün bizim peşimize düşüyorlardı. “Nasıl ki 1980’lerde İhvan-ı Müslim bizim için tehlike olduysa bugün Kürtler öyle tehlikedir” diyorlardı. 24 saat boyunca bütün istihbarat örgütleri peşimizdeydi ve çalışmalarımızı takip ediyordu. Sadece çalışmaları da değil her şeyi bastırmaya çalışıyorlardı. Örneğin bir düğün oluyordu, bu düğündeki türkülerde ulusal bir şeyin olduğunu duyarlarsa hemen sanatçıyı tutukluyorlardı. Zaman zaman gelin ve damadı bile tutukluyorlardı. Yani toplum üzerine çok büyük bir baskı uyguluyorlardı. Korktukları için Kürtleri korkutarak sindirmek istiyorlardı. Adeta “Siz 2004 yılında ayaklandınız, ben de size cezanızı veriyorum” şeklinde bir yaklaşım vardı. Birçok insanımız zindanlara atıldı, işkencelerden geçirildi. O dönemde tutuklanan bazı arkadaşlarımızdan halen haber alamıyoruz. Bazı şehit düşürdükleri arkadaşlarımızın cenazelerini verdiler. Ama bir kısmının akıbetlerini bile halen söylemiş değiller.
2004’ten 2011’e kadar da yaklaşımları böyleydi. Özellikle PYD’ye karşı böyle bir politika izliyorlardı. Diğer partilere fazla yönelimleri olmuyordu. Fakat özellikle PYD’ye sempati duyanlara, dostlara karşı böyle bir politika uyguluyorlardı.
ESAD-ERDOĞAN İLİŞKİSİ
Bir de bu serhildanlardan sonra Adana Antlaşması'nın devamı gibi de ele alabileceğimiz Türkiye’yle ilişkilerini daha fazla geliştirme arayışı içine girdiler. Hala aklımdadır: O zaman Erdoğan Suriye’ye gelip futbol maçları izliyordu. Beşar Esed ve eşi İstanbul, Ankara vb. yerlere gidiyorlardı. Suriye Türkiye’nin bir vilayeti gibi olmuştu. Esad'ı o kadar güçlendiren de Erdoğan’dı. Erdoğan o süreçte Esad’a destek sunmasaydı bu kadar güçlenmezdi. Örneğin ekonomileri Türk devleti eliyle güçlendirildi. Telefonları dinleyerek toplum üzerindeki baskısını artırması için kullanılan teknik bile Türk devleti tarafından verildi. Adeta bir balayı süreci yaşıyorlardı! Bu süreç Suriye’de devrim süreci başlayana kadar da devam etti. Artık Suriye’de devrim başlayınca Erdoğan Beşar Esad hükümetinin gideceğini anladı ve ona ihanet etti. Esad diktatörlüğüyle tanınıyordu ama Erdoğan da ondan az değildi. Tabii devrimin başlamasıyla birlikte ihanet ettiği gibi burada kendine bağlı İslami bir yönetim oluşturma çabasına girdi. Kürtlerin gelişmelerini engellemek için çete guruplar gönderdi ve onları hep besledi.
Suriye’de başlayan süreç bir krize dönüşürken Rojava’da bir devrim gerçekleştirildi. Ama Esad hükümeti her ne kadar güç kaybetse de halen varlığını sürdürüyor. BAAS'ın Rojava Devrimi ve Kürtlere yaklaşımını nasıl değerlendiriyorsunuz?
2011’den sonra artık tabii yeni bir durum gelişti. Tüm Suriye halkı ayaklandı ve bir devrim süreci başladı. 2011 sürecinden sonra biz Kürt Hareketi olarak 3. yolu kendimize esas aldık. Biz iktidar savaşına girmedik. "Biz iktidar istemiyoruz, demokratik bir Suriye'nin kurulmasını istiyoruz" dedik ve buna göre hedef belirledik. Toplumun özgürleşmesini kendimize esas aldık. Beşar Esad Rejimi savaşa girdi ama Türk devletiyle ilişkileri de bozuldu. Erdoğan da ona ihanet etti. Tabii Suriye’nin içi de karıştı ve halklar ona karşı ayaklandılar. O zaman Kürtleri karşıtlaştırmama siyasetini esas aldı. Kürtleri diğer cepheye katılmamasını sağlamaya çalıştı.
Ama bizim açımızdan, ondan razıyız da o yüzden diğer cepheye katılmıyoruz gibi bir durum söz konusu olmadı. Biz bu iktidar savaşının bir tarafı olmadık. BAAS iktidarı sorundu ve krizliydi. Ama bizim de Kürtler olarak haklarımız vardı. Yani Kürt sorununun çözümünü hedefleyen bir projemiz vardı. Ama tabii Kürtlerin üzerine fazla gelmemesinin bir nedeni de gücünün kalmamasıydı. Çünkü Kürtlere saldırmak için tek çaresi uçaklarıyla şehirleri bombalamaktı. Ama onunla da sonuç alamayacağını biliyordu.
Rojava’da toplum kendini kültürel, psikolojik olarak rejim iktidarından kurtardı. Suriye’de daha önce toplum BAAS iktidarından korkuyordu. Suriye’de kimse rejim karşısında eylem yapmayı öğrenmemişti. Ne muhalefet vardı, ne de demokratik bir sistem. Rejim Kürtler açısından bu tehlikeyi gördü ve onların tamamen kopuk karşıtlaşmaması için üstlerine gelmedi. Yine Kürtlerin artık ne kadar örgütlü bir güç olduklarını gördü. Rojava Kürdistan’da Kürtler Suriye muhalif güçlerine benzemediler. Suriye’deki muhalif güçler parça parçaydı. Kürtleri onlar gibi ele alamayacağını, bunun tehlikeli olduğunu bildiği için Suriye’deki diğer şehirlere saldırdığı gibi saldırmadı.
'REJİM DEVRİMİMİZİ KABUL ETMİYOR AMA BOZAMIYOR DA'
Rejimin, halihazırda oluşturduğunuz demokratik özerk yönetime yaklaşımı nasıl?
BAAS Rejimi halen zihniyet olarak devrimimizi kabul etmiyor. Yıkılmaya doğru da gidiyor ama yine de kabullenemiyor. Halen Suriye’nin tümünü alma ve Suriye toplumunu eskisi gibi bir baskı içine sokma özlemi var. Yani rejimini yenilemeyi bile düşünmüyor. Şu an kurulan demoktik özerk yönetimi de kabul ediyor değil. Ya gücü yetmeyecek ve ileride kabullenmek zorunda kalacak ya da elinden geldiğince bozmaya çalışacak. Ama şu an bozabilecek gücü yok. Şu an savaş içinde ve kendini zorla ayakta tutuyor.
Qamişlo Serhildanı Suriye’de yaşanan ayaklanmanın çekirdeğini oluşturmuştur. Bütün kamuoyu ve herkes bilmeli ki Suriye devriminin en fazla temsilini ve öncülüğünü yapanlar Kürtlerdir. Dün Qamişlo Serhildanı sürecinde BAAS ile birlikte olanlar bugün karşıt hareket ediyorlar. Ama onlar aslında Suriye devrimini temsil etmiyorlar. Çünkü sadece iktidarı ele geçirmek istiyorlar. Ama Suriye devriminin temsilini 12 Mart Qamişlo Serhildanı gerçeği, Rojava Devrimi ve kurumlaşmaları yapıyor. Eğer Kürtler içinde özgür ve iradeli bir biçimde yaşamazlarsa Suriye’nin demokratikleşmesi mümkün değildir. Tabii, Suriye demokratikleşmezse kazanımlarımızın kalıcı olamayacağını da biliyoruz. Bunların ikisi birbirine bağlı. Bunun için bütün halkların çıkarı için Kürt sorununun çözülmesi, demokratik ulus temelinde bir çözümün gelişmesi çok önemli. Suriye halklarının hepsini diktatörlükten ve baskıdan kurtarmak, yeni bir sistem kurmak gerekiyor. Yeni bir anayasayla federal demokratik bir sistem oluşturmak gerekiyor ki, tüm halklar kimlikler bu sistem içinde özgürce yaşasınlar.