Recep Tayip Erdoðan: Öz ve Görüngü

Recep Tayip Erdoðan: Öz ve Görüngü

Kabul etmek gerekir ki bir fenomen (görüngü) olarak Recep Tayip Erdoðan günümüz Türkiye’sine damgasını vurmuş biri ve incelenmeye de deðer. Ancak bunda Erdoðan’ın meziyetlerinden ziyade içerisinden geçtiðimiz zaman, zemin ve koşullar belirleyici olmaktadır. Erdoðan fenomenini belirleyen bunlardır. Aksi olsaydı yani Erdoðan’ın kendisi bu diyalektiði belirleseydi işte o zaman onun “üstün meziyetleri”nden bahsedebilirdik. Nitekim görüngünün kendisine çok fazla kapılmadan arka planına şöyle ufak bir göz attıðımızda dahi bu sonuca ulaşabiliriz. O halde ne demek istediðimizi açımlayabiliriz.

Bilim ve tekniði tekellerinde bulunduran Batılılar, buna dayanarak kendi dışındaki “dünya”ya (kendi deyimleriyle 3. Dünya veyahut “Doðu” vs.) karşı her türlü tasarrufta bulunuyorlar. Elbette bu bilim ve teknik salt Batı’da bu düzeye ulaşmadı. Aksine bu düzeyin “ilk”leri Doðu’da vücut buldu. Sonrasında hangi coðrafya ve koşullar elverdiyse oraya aktı. Nihayetinde Batı’da bugünkü düzeye ulaştı. “Doðu’nun makus talihi” tabiri esas itibarıyla bu gerçekliðin ifadesi oluyor. Batılılar, özelde Anglo Saksonlar daha özelde de Ýngilizler, bu makus talihin daha da “aksi”leşmesi için ellerinden gelen her şeyi yaptılar, hala da yapıyorlar. Biliniyor, girdikleri zengin coðrafyaları insanlarıyla beraber önce “böl”er, sonra “parça”lar ve böylece “yönet”me kıvamına getirir.

Lafı fazla uzatmadan 20. Yüzyılın başındaki Anadolu’ya gelelim. Biliniyor, “Osman”lı devleti paramparça olmuş ve geriye kalan coðrafyada “Kemal”ist bir devlet kurulmuştu. Önce Ýngilizlere sonra da Amerikalılara dayanan Kemalistler “tek”çi bir yapılanmaya gittiler. “Ýslamcı”ları ve Alevileri yedeklediler. Kürtleri ise yok sayıp, yok da etmeye çalıştılar. Kemalistlerin öncüleri “jön” (genç) Türklerdir. Ýngilizler on yıllarca jön Türklerin evlatları Kemalistleri iş başında tuttular. Zorlandıklarında onlara darbe yaptırdılar. Darbeler Kürtleri ve Alevileri darbeledi. Ýslamcıları ise daha da “yedek”ledi. Yedekte bekleyen Ýslamcılar, oyuna katılmak için hep yanıp tutuştu. Ama hep de azarlanarak yerine oturması söylendi. Nihayetinde gün oldu devran döndü, Sovyetler yıkıldı. Amerikalılar yeni düşman arayışına çıktılar ve buldular: Ýslamcılar. Ama onları da bölmek gerekiyordu! O da oldu: Radikal ve Ilımlı. Ýşte Türkiye’de saha kenarında uzun süre bekletilen ve yeterince “ılımlı” kıvamına getirilmiş olan Ýslamcılara yol verildi. Üstelik de “adalet”, “kalkınma”, “ak”, “ampul” vs gibi cazibeli kavramlarla. Yine başlarına da hem eski bir “futbolcu” (üstelik de karambolü seven cinsten) hem de isminde hem “Ýslam” (Recep Tayip), hem de “Türk” (Erdoðan) unsurları olan biri getirildi. Yani hem “Türk-Ýslam” hem de “oyuncu”ydu. (Yeri gelmişken “Barack Hüseyin Obama” ismini andırıyor. O da Yahudi-Müslüman-Hristiyan sentezi oluyor!)

Recep Tayip, hemen “jön”ce işe koyuldu. Gerçekten de Jön Türklerin ya da Kemalistlerin tüm tarz ve taktiklerini iyi tatbik etti. Ýşin “sır”rı şuydu: “Sırtını saðlam bir “dayı”ya daya, karşındakilere her türlü komployu mübah gör ve fethet! “Kutsal” addettiðin yolda ve amaçta, “kirli” yollara sapabilir, “pis” araçları kullanabilirsin. Hatta en yakın arkadaşının sırtına da basabilirsin. Bu çok sorun deðil. Önemli olan “hedef”e ulaşman!”

Bu yolda Recep Tayip’in fikir babası Fethullah Gülen ise çoktan Anglo Saksonlar’ın yurdunda “çiftlik” edinmişti bile! Ama gel gör ki, jönleştikçe jönleşen R. Tayip fikir babasına da kafa tutmaya başladı. Bu beklenmeyecek bir davranış deðildi aslında. Çünkü daha önce “Hoca”sına da sırtını dönmüştü.

Netice itibarıyla AKP, ideolojik bir yapı ve toplumsal bir proje olmadıðı gibi Erdoðan da bir öncü ya da lider deðildir. Çünkü gerçekten de toplumsal kökenlere dayanan ve bu yönlü bir felsefi-ahlaki doktrin geliştiren dolayısıyla öz güçlere dayanan yapılar toplumsal, öncüleri de önder olur. AKP ve Erdoðan ise dışsal ve tüm söylemlerinin aksine Batılı ve Modernisttir. Bu durum pratiðinden net olarak anlaşılmaktadır. Tüm muhafazakar ve Doðu tandanslı söylemlerine raðmen Türkiye 10 yıl öncesine oranla daha fazla modernist ve kapitalisttir. Hatta bunun bir sonucu olarak kendi “çap”ında “emperyalist” hamlecikler de geliştirmektedir! Ama “yürü yeðenim” diyen arkasındaki “dayı”nın iteklemesiyle!

Erdoðan ve AKP’yi daha iyi anlamak için onun yayın organlarından “Akit” adlı “gazete”ye bakmak yeterli olacaktır. Bu gazetenin manşet üstü hep “din, iman, vaaz, vicdan vs.”dir. Manşet altına baktıðınız zaman ise küfür, hakaret, pervasızlık, komplo, iðrençlik vs namına ne varsa bulursunuz. Yani “vaaz”ların altından laðım akmaktadır.

Bir de Erdoðan’a bakalım. Kendi “rant” kitlesine seslendiði zaman “dini bütün Müslüman”dır. Yönünü Kürtlere çevirdiðinde ise özel savaş elemanıdır; aðzından psikolojik savaş, küfür ve hakaret yaðar. En “babacan” postuna bürünmüş Bülent Arınç bile konu Kürtler oldu mu yüzüne takındıðı maskeyi paramparça etmekten kendini alıkoyamamaktadır.

TC ile Kürt halkı arasındaki savaşın en hassas dönemine girdiði bu süreçte, kimin ne olduðu ya da neyin ne olduðu daha iyi anlaşılmakta ve daha bir netleşme ortaya çıkmaktadır. Görüngüler silikleşmekte “öz” daha da açıða çıkmaktadır. Elbette bunu en erkenden fark edenler olduðu gibi çokça geç kalanlar da var. Umarız ki Türk olsun, Kürt olsun ya da kim olursa olsun, geç kalmış olanlar bir an önce bunun farkına varırlar.

Özcesi unutmamak gerekir; şeylerin bir özü var bir de görüngüsü, perdenin bir önü var bir de gerisi, toplumların ise bir öncüsü var bir de avcısı!