Rojava'da savaş içinde demokrasi hamlesi - Cahit Mervan

13Mart'ta Cizirê Kantonu'nda yüzbinlerce seçmen sandık başına gidiyor. Cizirê Kantonu'nda 13 belediye başkanı ve 353 meclis üyesi seçilecek.

13 Mart'ta Cizirê Kantonu'nda yüzbinlerce seçmen sandık başına gidiyor. Cizirê Kantonu'nda 13 belediye başkanı ve 353 meclis üyesi seçilecek.

Seçimlere 15 siyasi parti katılıyor. 240 kadın ve 337 erkek başkanlık ve meclis üyeliği için yarışıyor.

172 merkezde yüz binlerce seçmen sandık başına gidecek ve oy kullanacak. Qamışlo, Tirbespîyê, Girke Legê, Til Koçer, Çilaxa, Dirbesiyê, Ebû Raseyn, Amûdê, Hesekê, Serêkaniyê, Dêrik ve Til Temir belediye başkanlığı ve meclis üyelikleri için seçimler yapılacak.

Parti ve adaylar seçimden başarılı çıkmak için kısıtlı olanaklarla hayli renkli bir kampanya yürüttüler. Halkın seçimlere yoğun bir ilgisi var. Bir anlamda ilk kez Cizirê Kantonu'nda halk kurulan sandıklar sayesinde oyunu kullanacak ve temsilcilerini seçecek. Bunun için büyük bir heyecanın olduğu gözden kaçmıyor.

Rojava Kürdistanı'nda en çok izlenen RONAHİ TV günlerdir bu heyecanı ekranlarına taşıyor. Toplumun çok farklı kesimlerinden insanların görüşlerini yansıtıyor.

OLAĞANÜSTÜ KOŞULLARDA SEÇİM YAPILIYOR

Bu seçimlerin bir anlamda 'olağan' olan yanını oluşturuyor. Ancak seçimler Cizirê Kantonu'nda eşine az rastlanan 'olağan dışı' koşullarda gerçekleşiyor.

Rojava Kürdistanı'nın da değim yerindeyse eğer savaş içinde demokrasi hamlesi gerçekleşiyor.

Seçimler olağanüstü koşullarda yapılıyor. Sandıklarının kurulduğu birçok merkezin yakın çevresinde savaş ve olağanüstü koşullar var. Birçok cephede YPG-YPJ güçleri çetelere karşı etki operasyonlar gerçekleştiriyor. Son üç hafta içinde Cizirê Kantonu'nu açısından açık tehdit oluşturan birçok nokta çetelerden temizledi. Ancak DAİŞ aldığı ağır darbeye rağmen saldırılarını aralıksız olarak sürdürüyor.

ARAP ŞOVENİZMİ DEVREDE

DAİŞ'in vahşi saldırılarının yansı sıra Arap, Asuri-Süryani güçlerinin içinde yer aldığı Birleşik Güçlerin Til Temir bölgesinde çeteler karşısında ilerleme kaydetmesinden rahatsız olanlarda var. Son günlerde PYD başta olmak üzere YPG-YPJ güçlerine karşı bu güçlerin propaganda savaşını yükselttiğine de şahit oluyoruz. Suriye muhalefetinin Arap şovenizmi etkisi altındaki bu güçlerin hançeri bu tarihsel momente de halkların eşit ve kardeşçe yaşamasına karşı kalkıyor. Geleceği hançerlemek istiyorlar. Sözüm ona DAİŞ karşıtı olan bu muhalefet güçleri Kürtler, Asuri-Süryaniler söz konusu olunca DAİŞ dostu olmaktan rahatsız olmuyorlar. Arap sermayesinin finanse ettiği TV ve basın organları aracılığıyla iftira ve özgürlük güçlerini itibarsızlaştırmayı amaçlayan bir çaba sergiliyorlar.

Halbuki YPG-YPJ öncülüklü Birleşik Güçlerin DAİŞ işgali altındaki Arap köylerini özgürleştirmesine en çok Suriye muhalefetinin sevinmesi gerekiyor. Ama şovenizm burada da devreye giriyor. Muhalefeti kör ve sakat bırakıyor. Bu gerçek şuan ki muhalefetin demokratik-çoğulcu bir Suriye vizyonunun olmadığını da gösteriyor.

ŞAM REJİMİ DE RAHATSIZ

Öte yandan Cizirê Kantonu'ndaki yerel seçimler aynı zamanda Şam rejiminin siyasi şantaj ve tehditti gölgesinde yapılıyor. Rejim güçleri de en az DAİŞ ve sözde muhalefet gibi Birleşik Direniş Güçleri'nin ilerlemesinden rahatsızlar.

DAİŞ'in işgal ettiği her toprak parçasının özgürleştirilmesi Şam rejimi açısında da ciddi tehlikeler oluşturuyor. Rejim özgürleştirilen her karış toprak parçasında yeşeren demokrasi, eşitlik ve kardeşliği, çoğulculuğu kendi geleceği için DAİŞ'ten daha tehlikeli buluyor. DAİŞ'e karşı panzehir bulabileceğini, ancak demokrasi ve özgürlüğü rehber edinmiş, bunun için en küçük olanağı dahi değerlendiren bu güce karşı çaresiz olduğunu görüyor.

ROJAVA'Yİ İZLEME LÜKSÜ

13 Mart seçimleri Rojava Kürdistanı'nda bazı marjinal partilerin bir araya gelerek kurdukları, daha çokta Hewler merkezli çalışma yürüten ENSK adlı grubu da rahatsız etmişe benziyor. ENSK kurumsal olarak bu seçimlerde yer almıyor. Her zaman olduğu gibi yaptığı bazı açıklamalar ile memnuniyetsizliğini dile getiriyor. Serzenişte bulunuyor.

Rojava'dan çok Hewlêr'de olan ENSK her zaman olduğu gibi olup bitenleri izlemekle kalmıyor, bir de kendi kendisine hakemlik rolü veriyor. Hiç bir süreçte fiili olarak yer almamasına rağmen garip bir ruh hali içinde 'kazanımları bana teslim edin, ben yöneteyim' diyor. Hep eleştiri, hep itiraz, hep serzeniş... Ve tabi ki Siyasi Mutabakat Konseyini dağıtma şantajı. Ne yazık ki, ENSK bundan öteye geçmiyor.

Bu tutum ENSK'yi marjinal ve sadece itiraz eden bir 'aydınlar kulübü' haline getiriyor. Halbuki siyasetin kendi yasaları var. Eğer ENSK bu toplumda siyasi bir güç olmak istiyorsa, ilk yapacağı şey sürekli serzeniş ve bahane üretmekten vazgeçmek olmalıdır.

Kürdistan gibi belalı ve savaş içinde olan bir coğrafyada işler beş yıldızlı otel lobilerinde konuşulduğu gibi olmayabilir, zaten olmuyor da. Bu nedenle kendi ülkesine bir yabancı gözlemci gibi bakan, fakat kazanımlar ortaya çıkınca emek sarf etmeden ortak olmak istemek anlaşılır bir şey değil.

Aslında ENSK'nin hem Rojava'daki yerel seçimlerde, hem de başından itibaren Rojava Kürdistanı'nda ortaya çıkan kazanımları koruma ve geliştirmesinde takındığı 'tutumsuzluk' garip bir ruh halini de ifade ediyor. Benzeri bir davranış ve ruh hali Kuzeyli bazı Kürt güçlerinde de var.

Örneğin Kobanê'de DAİŞ çetelerine karşı ölüm-kalım savaşı verildiği ve dünyayı ayağa kaldıran o muazzam direniş günlerinde Kuzeyli bir Kürt örgütünün başkanı yaptığı açıklamada 'Batı Kürdistan’da meydana gelen olayları yüksek bir duyarlılıkla yakından izliyoruz' diyordu.

Peki, böylesi bir durumda her hangi bir Kürt örgütün 'izleyici' olma hakkı olabilir mi? Hem izleyici ve hem de vicdan sınırlarını zorlayan 'eleştiriler' yapmak anlaşılır bir şey midir?

Deniz aşırı bir ülkenin sivil toplum örgütü, Avrupa ülkelerindeki siyasi bir parti veya herhangi bir devlet Kobanê'yi 'yakından izliyor' olması anlaşılırdır. Fakat kendi ülkesi çeteler tarafından istilaya uğramış bir örgüt veya kişi için bu 'izleme' lükstür. Böyle siyasi bir lüks dünyanın hiç bir yerinde yoktur.

DEMOKRASİ AYNI ZAMANDA SORUMLULUK İSTER

Şimdi ENSK'nin 13 Mart seçimleri karşısındaki 'tutumu' yukarıda aktardığımız bu ruh halinin dışa vurumudur. Siyasette iddiası olan ve gelecek için söz söyleme hakkını kendisinde bulan bir örgüt ve yapının alacağı tutum bu değildir. İşin içine girmeden, risk almadan ve her şeyden öncede bedel ödemeden nasıl siyasi bir güç oluna bilinir ki?

Öte yandan kimsenin elinde Rojava Kürdistanı'nda sorunları kökten çözecek, savaşı sonlandıracak ve demokrasiyi tümden inşa edecek sihirli bir değnek yok. O zaman tarihi fırsatların en doğru şekilde değerlendirilmesi gerekiyor. Savaş ortamında halkın önüne sandığı koymak, ona seçme ve seçilme hakkını kullanması için tarihi bir fırsat yaratmak başlı başına önemlidir.

DAİŞ, Arap şovenizmi ve rejimin askeri-siyasi saldırı ve kirli propagandasına rağmen seçimlerin yapılıyor olması Rojava'nın geleceği açısından tarihsel bir kazanımdır. Bu kazanım sadece Rojava için değil bütün Kürdistan ve komşu halklar içindir aynı zamanda.

Eksik ve yanlışları eleştirmek ayrı bir şey. Ama seçim gibi demokrasi açısından son derece önemli bir aşamayı ifade eden bir olaya burun kıvırmak başka bir şey.

Rojava devriminin kazanımlarını korumak ve kökleştirmek içinde önemli bir aşamayı ifade eden seçimlerde yer alanlar, sandığa gidip oy kullananlar gelecekleri için paha biçilemez bir görevi yerine getiriyorlar. Ve bu topraklara, Kürdistan'a demokrasinin kökleşmesi için güçlü bir tohum serpiyorlar.

Ne mutlu bu tohumu ekenlere…