Sadece Kürtlerin değil, Arapların da düşmanı: AKP
Faşist Erdoğan diktatörlüğü bir yandan Başurê Kurdistan’ı işgale hazırlanırken, diğer yandan da Kuzey Suriye’de işgal ettiği alanları genişletmeye çalışmaktadır.
Faşist Erdoğan diktatörlüğü bir yandan Başurê Kurdistan’ı işgale hazırlanırken, diğer yandan da Kuzey Suriye’de işgal ettiği alanları genişletmeye çalışmaktadır.
Faşist Erdoğan diktatörlüğü bir yandan Başurê Kurdistan’ı işgale hazırlanırken, diğer yandan da Kuzey Suriye’de işgal ettiği alanları genişletmeye çalışmaktadır. O nedenle de TC’nin Kuzey Suriye’deki silahlı gücü olan ÖSO çeteleri El Bab’a yaklaşmaktadır.
Musul Operasyonu devam ederken ve Başika’daki faşist güçler de Kandil Operasyonu adı altında yeni bir işgal hazırlığı içine girmektedir. Bu konu dünya ve bölge basını için fazla gündem olmamaktadır. Neden? Çünkü faşist Erdoğan diktatörlüğü bu işgal planını sadece PKK'ye karşıymış gibi göstermeye çalışmaktadır. Gerçekten faşist-sömürgeci Erdoğan diktatörlüğünün amacı sadece PKK’yi mi bitirmek? Gerçekten birilerinin akıl verdiği gibi buraya bir "Dicle Kalkanı operasyonu gereklidir" şeklindeki plan sadece PKK'yi mi hedef almaktadır?
Bunun böyle olmadığını, en son Öncüpınar Sınır Kapısı çevresinde ortaya çıkan çatışmalara baktığımızda görmekteyiz. Kısa süre önce Cerablus’ta, Ezaz'da benzeri olaylar yaşanmıştı. Neydi ya da nedir bu olaylar? Bahsedilen çatışmalar ÖSO adı altında toplanan ve faşist Erdoğan iktidarı tarafından desteklenen çete gruplarının kendi aralarında yaşanmaktadır. Bu gruplardan bir tanesi “Sultan Murat Tugayları” denilen ve sadece Türkmen adı altında Türk istihbarat elemanları ve özel kuvvetlerinden oluşan çete grubudur. Diğer tarafta Suriyeli Arap göçmenlerden devşirilen ve eğitilen çete grupları vardır. Her iki taraf da sonuçta Erdoğan diktatörlüğüne hizmet etmektedir. Ama Türklerden oluşan Sultan Murat Tugayları'nın özel bir görevi bulunmaktadır. Bu güç aynı zamanda işgal edilen topraklarda etnik temizlik yapmaktadır. Yani bölgenin Türkleştirilmesi politikasını hayata geçirmektedir. O nedenle bu güçler arasında zaman zaman şiddetli çatışmalar çıkmaktadır. Erdoğan faşist diktatörlüğü, pervasız bir şekilde geliştirdiği Türkçülük yanı ağır basan politikası nedeniyle Arap milliyetçiliğine toslamaktadır. Belki de BAAS rejimi Türkçülüğe karşı ÖSO içinde Arap milliyetçiliğini kullanarak faşist Erdoğan diktatörlüğünün politikalarını kendi lehine kullanmaktadır. Yani Erdoğan'ın imkanlarıyla ona karşı bir savunma hattı oluşturmaktadır. Kısacası, adına ne denilirse denilsin, Kuzey Suriye'de TC Kürt kantonlarının birleşmesini engellemek için Kürtlere daha yakın duran Arap nüfusunu temizlemeyi esas almaktadır. Bu politikayı Grê Spî'de de yapmak istemektedir. Güya Arapların haklarını savunma adı altında orayı da Türkleştirme politikası gütmektedir. Eline geçen ilk fırsatta bunu mutlaka denemenin arayışı içine girmektedir. Yani adından çok bahsedilen Yavuz Selim'in başlattığı Arap dünyasının iradesini kırma operasyonu güncelleştirilmek istenmektedir. Yeni Osmanlıcılık denilen bu politika sanki sadece PKK'ye ve Kürtlere karşı imiş gibi gösterilerek taraftar bulunmaya çalışılmaktadır. Ama durum hiç de böyle değildir. Kuzey Suriye’de bu politika aynı zamanda Arap düşmanlığı ve onun iradesinin kırılması üzerine kurulmaktadır. Diğer yandan BAAS rejiminin egemenlik haklarının ihlali üzerine de şekillenmektedir.
Bunların dışında Bab işgali, bir yandan Halep’e ulaşma koridorunu önemli oranda açma olurken, aynı zamanda DAİŞ’i de güvenceye alma anlamına gelmektedir. Faşist AKP iktidarının bu derece gözü kara hareket etmesinin altında yatan temel gerçeklerden birisi de bu olmaktadır.
Diğer yandan bugünlerde Güney Kürdistan TC’nin gündemine girmiş bulunmaktadır. Faşist Erdoğan diktatörlüğü yeni bir güvenli alan yaratmaktan yani Güney Kürdistan'ı işgal etmekten bahsetmektedir. Adına güya 'Kandil Operasyonu' denilen bu plan, esas olarak Kürtleri ve kazanımlarını hedef almaktadır. Elbette Kürtlerin ve kazanımlarının hedef alınması en başta da PKK’nin hedef alınması anlamına gelmektedir. Kürtler eğer 20. yüzyılın başlarında şekillenmiş politikalar ile yeniden ele alınacaksa, bunun tek yolu da PKK’nin tasfiyesinden geçmektedir. Ancak böylesi bir eşik atlandıktan sonra Kürtler topyekûn imha sürecine alınabilir. O nedenle Kandil Operasyonu denilen plan, tüm Kürtlerin hedef alınması anlamına da gelmektedir. Erdoğan bunu başarabilmek için Cezayir Anlaşması koşullarını yeniden yaratmak için çok çaba yürütmektedir. Ama aynı Hitler ve Mussolini faşizminin son dönemlerinde olduğu gibi yalnızlık anlarını yaşamaktadır. İşte o ölüm yalnızlığı nedeniyle son çırpınışları anlamına gelen intihar hamlelerini yapmak istemektedir. Onu bu hamleye iten nedenlerin başında, elbette Kürtlerin ve PKK’nin kazanımları gelirken, diğer yandan mayın tarlasına sürülmüş eşek gibi birileri tarafından Kürdistan ve Arap bataklığına çekilmektedir.
Erdoğan böylesi bir ruh hali ile mayın tarlasına girmede herhangi bir beis görmemektedir. Ve Suriye’deki “başarısını” Irak’a, Güney Kürdistan’a taşımak istemektedir. Bunu yapabilmesi için de güvenli bir tampon bölge yaratmayı hedeflemektedir. Bu, ne anlama gelmektedir.? Güney Kürdistan’ın bir bölgesini işgal etme ve işgal edilen alanlara da zamanla Kürt olmayan nüfus yerleştirmektir. Yani işgal edilen alanlarda etnik temizlik yaparak Güney-Kuzey arasındaki doğal ilişkiyi tümden koparmak istemektir.
Diğer yandan konu Irak olunca doğal olarak İran’ın etkinlik alanlarını sınırlama da bu politika içinde yer almaktadır. Yine konu Irak olunca Musul Operasyonu sırasında sıkışan DAİŞ’i mutlaka güvence altına almak da temel hedef olmaktadır. Yani oluşturulacak güvenli alan DAİŞ için de oksijen çadırı anlamına gelmektedir.
Elbette Erdoğan çetesinin Kandil hayali sadece Kandil'le sınırlı olmamaktadır. Şengal-Tel Afar da Rojava Kürdistanı ile Güney Kürdistan'ın bağlarını koparmak için işgal hedefleri içinde yer almaktadır. Bütün bu alanlar aynı zamanda etnik temizlik alanları olarak düşünülmektedir. Tel Afar, zaten DAİŞ tarafından sürülmüş Şii Türkmenleri de bir daha topraklarına dönmemek üzere sürgüne mahkum etmek ve Êzidîleri 75. fermanla tarihe gömme planı anlamına gelmektedir.
İşte bunlar İkinci Cumhuriyet’ten çok İkinci İttihat Terakki iktidarı hayalleri olmaktadır. Adına yeni Osmanlıcılık denilen ve Misak-ı Millî rüyası ile süslenen bu planın bir aşaması, Kandil Planı ve Fırat Kalkanı Operasyonu adı altında devreye sokulmuş bulunmaktadır.
Küresel ve bölgesel güçler bu konuda ne söyleyecektir, bilinmez. Sürekli bilgi kirliliğine dayalı manipülatif haber ya da yorumlar neredeyse yaşamın her anında algı operasyonları şeklinde zihinleri meşgul etmekte.
Irak ve Suriye rejimleri için egemenlik haklarına saldırı anlamına gelen bu işgal ve saldırı planları karşısında laftan öteye gidemeyen duruşlar bir yana bırakılırsa, küresel güçlerin taktik ve stratejik hesapları Kürtlerin, Arapların, Şiilerin, Alevilerin, Êzidîlerin, Süryanlerin başta olmak üzere tüm demokrasi güçlerinin önüne ortak bir cephede faşizme karşı direnişi görev koymaktadır.
Belki de tarihin bu zaman dilimi içinde böylesi bir araya gelişi Erdoğan faşizmi sağladığı için, Erdoğan ve poltikalarını “Tanrı'nın bir lütfu” olarak görmek gerekmektedir!
Aç tavuğun kendisini buğday ambarında sanması gibi gerçeklerin kabusu ile uyanacak olan bu faşist güruh, bölge halklarına ve dünya demokrasi güçlerine faşizme karşı ortak direnme imkanı sunmaktadır.
Bununla birlikte Kürtler belki de tarihin hiçbir döneminde olmadığı kadar birliğe ihtiyaç duymaktadır. Belki Erdoğan faşizmi bunun için büyük imkanlar sunmaktadır. Ancak birlik içinde bu büyük belayı atlatıp özgürlüklerini garanti altına alabilecektir. Eğer bütün Kürt örgütleri bu tehlikeyi görüp bir araya gelmez ve saldırgan faşist güçler karşısında sessiz kalır ya da bazı pespaye beyazlaşmışlar gibi uşaklığa soyunursa geriye Kürt halkının bu tür çevrelere karşı gelişecek öfkesi kalır.
Diğer yandan sömürgeci faşist güruh sadece Kürtleri değil belki de onlardan çok Kürtlerin dostlarını ya da dost olabileceklerini hedeflemektedir. Bu da bugün bölgede yeni bir temel dinamiği işaret etmektedir. Nasıl ki bir zamanlar Alman, İtalyan, Japon vb. faşizmlerine karşı birleşik direniş cepheleri, demokrasi blokları oluşmuşsa, Erdoğan-DAİŞ faşizmine ve onu destekleyen bir avuç işbirlikçi güce karşı benzeri bir oluşuma da ihtiyaç duyulmaktadır.
Dünya artık 20 yüzyıl parametreleri üzerinden dönmüyor. Ve 21. yüzyıl Kürtlere ve son yıllarda yalandan da olsa baharları yaşamış bölge halklarına gerçek baharı müjdeliyor.