Sancar: Sokaklar kontrol edilmezse yeni bir kaos dönemi başlar
Darbe teşebbüsü sırasında Ankara’da bulunan HDP Milletvekili Mithat Sancar, sokakların kontrol edilmemesi durumunda Türkiye’de yeni bir kaos döneminin başlayacağını ifade etti.
Darbe teşebbüsü sırasında Ankara’da bulunan HDP Milletvekili Mithat Sancar, sokakların kontrol edilmemesi durumunda Türkiye’de yeni bir kaos döneminin başlayacağını ifade etti.
Akademisyen ve HDP Milletvekili Mithat Sancar, Güney Kürdistan’da Kürt Halk Önderi Abdullah Öcalan’ın düşünceleri doğrultusunda Ortadoğu’da barış ve istikrar konulu konferansa katıldı. 19 Temmuz’da başlayan üç günlük konferans sırasında sorularımızı yanıtlayan Sancar, 15 Temmuz’da Türkiye’de gerçekleşen darbe teşebbüsünü değerlendirdi.
Darbeye ilişkin tanıklıklarını da anlatan Sancar, darbenin kimler tarafından yapıldığını, tutuklanan askerlerin Kürdistan’da işlediği suçlar konusunda nasıl bir yargı süreci beklentisi içerisinde olduklarını, sokaklardaki cihatçı-selefi grupların hareketliliği, olası sonuçları, HDP’nin neden sokaklara çıkmadığı ve Öcalan’ın durumuna ilişkin çarpıcı değerlendirmelerde bulundu. Hükümetin önünde iki ana yol kaldığını söyleyen Sancar, özellikle Erdoğan’ın çağrısıyla sokaklara çıkarılan bazı gruplar konusunda uyarılarda bulundu.
Darbe girişimi sırasında Ankara’daydınız. Öncelikle tanıklığınızı almak istiyoruz. O gün neler gördünüz, neler yaşadınız?
Saat 10.00 (22.00) civarında zaten dışarıdaydık. Jetler alçak uçuş yapmaya başladılar. Uçuşlar biraz uzayınca bir anormallik olduğunu fark ettik. Zaten daha sonra darbe girişimi olduğuna dair haberler düşmeye başladı sosyal medyaya, ajanslara. Daha sonra, bir kaç arkadaş birikti eve gitti. Oradan takip etmeye başladık. Tabi bombardımanları da çok yakından duyduk. Çünkü benim oturduğum ev hem Meclis’e hem Saray’a hem de Genelkurmay ve MİT’e yakın. O bölgenin ortasında bir yer. Bütün alçak uçuşları, bütün bombardımanların ve silahlı çatışma seslerini duyduk. Hepsini anında duyduk. Hepsini canlı yaşadık. Yani en azından bu şekilde canlı yaşadık.
“PROVOKASYON ENDİŞESİYLE DIŞARI ÇIKMADIK”
Sokaklarda tanık olduğunuz anlar var mıydı?
Sokağa çıkmak zordu. Bir ara Meclis’te Genel Kurul toplandı. Daha doğrusu üç partiden bir kaç milletvekili Meclis’e gittiler. Bizim de gitme düşüncemiz oldu ama çok ciddi bir güvenlik sorunu vardı ve provokasyon riski bulunuyordu. O nedenle kendi aramızda hızla istişare ettik ve dışarı çıkmamanın daha doğru olacağına karar verdik. Dolayısıyla ancak sabah dışarı çıkabildik. Sabah çıktığımızda Meclis’teki yıkımı, Genelkurmay çevresindeki çatışma izlerini görebildik. Meclis’e bomba atılmıştı. Ciddi tahribat vardı. Onları gördük.
“DARBE TEŞEBBÜSÜ CİDDİ BİR ORGANİZASYONDU”
Peki bu darbeyi kimler yaptı ve ne amaçla?
Şimdi her şeyi tam olarak bilmiyoruz. Mevcut bilgilerden hareketle ordu içinde bir cuntanın bu girişimi yaptığı anlaşılıyor. Bu planı yapanlar hava kuvvetleri ve jandarmanın içerisinde belli bir grup ama sayılarının az olmadığı anlaşılıyor. Özellikle üst rütbe düzeyinde ciddi bir organizasyon yaptıkları anlaşılıyor. Yayınlanan listelerden anlıyoruz ki, gerçekten bir süredir hazırlıklarını yapmışlar, bir darbeyi pek çok ayrıntısıyla planlamışlar. Yine bize akan bilgilere, okuduğumuz haberlere baktığımızda, planlarından daha erken yapmak zorunda kalmışlar. Dolayısıyla istedikleri bütün o planlar hayata geçememiş.
PROTESTO İLKE OLARAK DOĞRUDUR AMA...
Darbe sırasında yaşanan görüntüler vardı. Askerin linç edilmesi, Allahu Ekber sloganları ile sokaklara çıkılması ve hatta bir askerin boğazının kesilmesi gibi iddialar var. Sokaklara çıkan bazı grupların profillerine bakıldığında kaygı verici değil mi?
Şöyle bir ayrım yapmak gerekiyor. Bir defa her gelen bilgiye inanmak doğru değil. Yani bu tür olağan dışı zamanlarda çok fazla bilgi kirliliği de oluyor. Onu süzerek kontrol ederek değerlendirmekte fayda var. Biz de öyle yapıyoruz. Her yayınlanan bilginin doğru olduğu varsayımı ile hemen üzerine atlamıyoruz. Öte yandan halkın ya da insanların dışarı çıkması, protestolarda bulunması ilke olarak doğrudur. Bu tür zamanlarda demokratik tepki ilkesel olarak doğrudur ve desteklenmesi gereken bir şeydir. Ancak sokak çok hareketli ve dinamik bir alandır. Böyle olağandışı zamanlarda kimin, hangi amaçla sokağa çıktığını dikkatle izlemek gerekiyor. Bizim görüşümüze göre, özellikle Erdoğan’ın çağrısı üzerine, Erdoğan yanlıları, büyük çoğunlukla onlardan oluşan bir kalabalık, sokağa çıktıktan sonra başka gruplar da çıktı. Bu ortamı kendisi için bir fırsata dönüştürmek için cihatçı-selefi gruplar da var. Bunların da sokağa çıktıklarını biliyoruz. Onlar bu ortamı kendileri için faydalı olacak bir yöne çekmeye çalışacaklardır. Başka gruplar da çıkacaklardır. Başka hareketlenmeler de olacaktır. Sokakta demokratik tepki, meşrudur.
“SOKAKLARI TEHDİT ARACI OLARAK KULLANMAK SON DERECE TEHLİKELİ”
Ama hükümetin ve Cumhurbaşkanı’nın sokağı başka güçleri bastırmak ve tehdit etmek için kullanması son derece tehlikelidir. Eğer sokak bu şekilde kontrol altına alınmazsa, meşru demokratik tepkinin çerçevesini aşan hareketler olursa, Türkiye’de yeni bir kaos dönemi başlar. Özellikle bazı haberler bu açıdan çok kaygı vericiydi. Malatya gibi, Adıyaman gibi yerlerde Alevi mahallelerine yönelmeye çalışan gruplar oldu. Yine çok yoğun bir cihatçı havası estirmeye çalışan gruplar oldu. Bunları kabul etmemiz mümkün değil. Hükümetin bunları kullanma ya da Cumhurbaşkanı’nın kendi politikası için kullanma yönündeki hesaplarının da çok tehlikeli olduğunu söylüyoruz. Kendilerine bunu defalarca hatırlattık kamuoyu önünde. Linç kültürüne ve linç eylemlerine dönüşme ihtimali olan her türlü girişim çok kötü sonuçlar var. Demokratik tepkiyi de, meşruluğu da ortadan kaldırır. Bizim genel olarak yaklaşımımız budur.
HDP NEDEN SOKAKLARA ÇIKMADI?
HDP neden sokaklara çıkmadı?
HDP olarak da kitlemizin sokağa çıkmasının riskli olduğunu düşünüyoruz. Yani provokasyona açık bir durum yaratacağı kanısındayız. O yüzden tepkimizi bu tür kitlesel gösterilerle değil, ilkesel düzeyde sözcülerimiz, yöneticilerimiz aracılığı ile dile getirmeyi tercih ediyoruz. Bunu farklı yorumlamaya çalışanlar var. Sanki biz darbeye yeterince tepki vermiyormuşuz gibi yorumluyorlar. Hayır tam tersine başka darbe provokasyonlarına malzeme vermemek için yapıyoruz. Biz Türkiye’de halkların birbirine kırdırılmasının bundan sonraki aşamada, en tehlikeli plan olduğu kanısındayız. O nedenle bu plana herhangi bir şekilde malzeme olacak hareketlerden kaçınmak konusunda karar vermiş bulunuyoruz. O çerçevede davranışlarımızı koordine ediyoruz.
“ÖRGÜTLÜ YAPILAR SON DERECE DİKKATLİ OLMALI”
Şimdi siz de bahsettiniz. Şöyle bir durum var: Malatya, Gazi Mahallesi, Ankara ve Hatay’da Alevilerin yoğun olduğu alanlara yönelik saldırı girişimleri oldu. Darbe girişimi sonrası, toplumsal alanda belli bazı grupların diğer topluluklar üzerinde baskılarını arttırması yönünde endişeleriniz var mı?
Endişelerimiz var. İlk başlarda daha fazlaydı. Dünden beri (Pazar) bu haberler azaldı. Şüphesiz bütün halkların ve bütün yapıların bu konuda kendi örgütlenmelerini sağlam tutmaları gerekiyor. Kendilerini savunacak bir organizasyon içerisinde bulunmaları gerekiyor. Uyanık ve hazırlıklı olmaları gerekiyor. Bu tür saldırılar daha önce de yaşandığı için bir de tecrübemiz var. Maraş var, Çorum, Sivas ve Malatya var. Bu tür katliamlar oldu. Gazi Mahallesi saldırısı var. Çeşitli dönemlerde Kürt mahallelerine yönelik linç girişimleri var. Bütün örgütlü yapıların son derece dikkatli olması, halkların bu konuda bilinçli davranması en önemli noktadır. Ve tabi ki, devletin, özellikle hükümetin bu konuda sorumlu davranması gerekiyor. En büyük sorumluluk hükümettedir. Kontrolsüz bir sokak çağrısı ve sokak hareketliliği bu tür provokasyonlara açık bir atmosfer doğurur.
“ERDOĞAN’IN ÖNÜNDE İKİ YOL VAR”
Peki Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın darbe girişimini fırsat bilerek, başkanlık referandumunu dayatması yönünde endişeleriniz var mı?
Şimdi Erdoğan’ın önünde ana hatları ile iki yol var. Ya eski politikasını, yani bizim Saray darbesi dediğimiz politikasını sürdürecek ve bu ortamı da fırsat bilip daha ileriye taşıyacak. Bu birimci senektir. İkinci seçenek daha müzakereye ve demokratikleşmeye dayalı yeni bir yola girmesidir. Biz diyoruz ki, eski politika, yani bugüne kadar izlediği bu baskıcı ve tasfiyeye yönelik otoriter politika, bu darbe ortamının sorumlusudur. Bu darbe ortamını Kürt sorununda izledikleri yeni savaş politikaları yaratmıştır. Şimdi darbeci olduğu iddiasıyla gözaltına alınanların çok büyük bir kısmı Kürt illerinde, Kürdistan’da o şehirlerin yakılıp yıkılmasını birinci dereceden sorumlusudur. Roboski katliamının birinci derecede failleridir. Sivil makamlardan gelen emirleri elbette yok saymıyoruz. O siyasi sorumluluktur. Fakat fiili işleyenler, o askeri operasyonların başında olanlar bugün darbeci diye gözaltına alınmıştır. Zaten uzun süre uyardık. Hükümeti ve Cumhurbaşkanını “bu savaş politikası Türkiye’de darbe ortamı yaratır” diye söyledik. “Bundan vazgeçin” diye çağrıda bulunduk. Esasen daha iki üç yıl önce sayın Öcalan’ın tespitleri ve tahlilleri vardı: “Eğer müzakereden vazgeçerseniz darbe mekaniği işlemeye başlar.” Bunları biz de sürekli söyledik. Şimdi biz diyoruz ki, Erdoğan’a ve hükümete, “Bakın arkamızda bu tecrübeler var. Bu politikalar darbe girişimine kadar bir zemin yarattı. Sürdürürseniz çok daha tehlikeli sonuçlar doğar. Türkiye’de tek çıkış yolu, halkların birbirine boğazlatılmasını önlemenin, ve demokrasiye yürümenin tek yolu, sadece demokratik siyaseti esas alan, müzakereye dayalı yeni bir politikadır.” Biz de bunun için HDP olarak da elimizden geleni yapmaya hazırız.
“ASKERLER KÜRDİSTAN’DAKİ SUÇLARDAN DOLAYI DA SORUŞTURULMALI”
Bu yakalananlar, gözaltına alınan ve tutuklananların çoğu Kürdistan’da savaş suçları işlemiş çevrelerden oluşuyor dediniz. Ama bu saldırıların üsten kararlar ve emirlerle ve hatta ödüllendirilerek yapılmış eylemler olarak biliniyor. Bundan sonra hükümetin işlenen suçları bu çevrelerin üzerine atma ihtimali var mı? Bu durum hükümeti sorumluluktan kurtarır mı?
Bunu yapmaya kalkabilir. Bilmiyoruz tabi. İzleyeceğiz, göreceğiz. Ama bizim talebimiz nettir. Eğer yeni bir dönem başlayacaksa, ve bu dönemde demokratikleşme, hukuk devleti ve müzakere esas olacaksa, sadece darbeye teşebbüsten değil, oradaki katliamlardan dolayı da soruşturmaların açılması gerekiyor. Bu soruşturmaların ceza hukuku kısmı bir bölümdür. Diğer bölüm siyasi sorumluluk kısmıdır. Ceza hukuku kısmı, doğrudan doğruya fiili işleyenlere yöneliktir. Yani şu an gözaltında bulunan komutanlar henüz bu konuda soruşturmaya tabi olmamış ve gözaltına alınmamış diğer subaylar, bunlardır. Onlara ilişkin mutlaka ciddi soruşturmalar yürütülmelidir. Biz bu konuda başvurularımızı zaten yapmıştık. Bunların takipçisi olacağız. Hükümete şu çağrıyı net olarak yapmaya devam edeceğiz. Bu insanların, o gözaltındakilerin Kürt illerinde işledikleri suçlar da soruşturulmalıdır. Bu bir bölümü. Diğer bölümü de siyasi sorumluluktur. Siyasi sorumluluk bu politikaları oluşturanlardadır. Yani Cumhurbaşkanı’nda ve hükümette, ilgili bakanlardadır. Bu siyasi sorumluluğu da sorgulamaya açık olmalar, hazır olmaları gerekiyor. Bir yüzleşme ve hesap verme politikasına ihtiyaç var. Eğer bunu yaparlarsa yeni dönemlerde muhtemel başka darbeleri çok kolay bir demokrasi cephesi ile önleriz. Yeni bir Türkiye’yi ancak o zaman yaratabiliriz. Ama bunu yapmazlarsa önümüzdeki dönemlerde darbe mekaniğinin işlemeye devam edeceğine dair kaygılarımız var. Bu kaygılarımız ciddidir. Biz bu mekaniğin işlemeye devam etmemesi için her türlü uyarımızı yapacağız ama aynı zamanda politikalar oluşturmaya da devam edeceğiz.
“DERHAL ÖCALAN İLE GÖRÜŞME İMKANI SAĞLANMALI”
Son bir soru. Bu da darbe girişimiyle ilgili. Sayın Öcalan uzun zamandır avukatları, ailesi ve İmralı heyeti ile görüştürülmüyor. Herhangi bir haber alınamadığına dair sürekli açıklamalar yapılıyor. Darbe teşebbüsü ardından bu kaygıların arttığını görüyoruz. Öcalan ile görüşülmesine dair talepler var. Bu konuda neler yaptınız, elinizde ne tür bilgiler var?
Şunu söyleyeyim. Dün (Pazar) partimizin MYK ve Parti grubu ortak toplantı gerçekleştirdi. Toplantı devam ederken Eş Genel Başkanımız Selahattin Demirtaş bir açıklama yaptı. Öncelikli ve acil talebimiz Öcalan’la mutlaka görüşme imkanı yaratılmasıdır. Darbenin olduğu gün Adalet Bakanı ve çeşitli yetkililerle İmralı’nın durumunu öğrenmek için arkadaşlarımız temaslarda bulundu. Bize verilen bilgiler durumunun normal olduğu, herhangi bir tehlike ve risk bulunmadığı şeklindeydi. Ama biz bundan emin olmak için ya avukatları, ya ailesi ya da bizim partinin İmralı heyeti veya başka vekilleri bir görüşme için oraya gitmelerine izin verilmesidir. Mutlaka biz de görebilmeliyiz. Çünkü çok kritik bir noktadır. Darbe mekaniğine ilk dikkat çeken, müzakereye varışa bu kadar çok emek harcayan bir insandan, sayın Öcalan’dan söz ediyoruz. Tabi ki Kürtler açısından ne kadar önemli olduğunu anlatmaya gerek yok. Hükümetin bütün bunları dikkate alarak derhal görüşme imkanı yaratması gerekiyor.