Suriye muhalefetinin iç yüzü ve Rojava’daki istikrarsızlık çabaları

Suriye muhalefetinin iç yüzü ve Rojava’daki istikrarsızlık çabaları

Suriye’deki savaş üçüncü yılına girerken Muhalefet, Kürtler ve Baas Rejimi açısından da netlik kazanan bazı durumlar ortaya çıktı. Ortaya çıkan verilen ışığında bakıldığında Baas Rejimi bir biçimde kendini 2014 yılına kadar devam ettirecek gibi görünüyor. Suriye Muhalefetinde ise ciddi bir parçalanma yaşandı. Bu parçalanma kimi yerlerde şiddetli çatışmalara dönüşürken uluslar arası alana da çok bariz bir şekilde yansıdı.

Kürtler ise son birkaç aylık girişim ve çalışmalarıyla ülkenin üçüncü gücü olarak kendilerini kabul ettirdi. Ancak bütün bu barışçıl ve demokratik çabalarına rağmen Rojava yani Batı Kürdistan’a yönelik istikrarsızlık yaratma çabalarından vazgeçmeyen güçlerin olduğu son yirmi günde yaşanan bazı olaylarla kanıtladı.

Suriye Muhalefeti devrim iddiasıyla yola çıksa da, dış güçlerin yönlendirmesi onları parçalı kıldı. Ve Suriye halklarının tümünün çıkarı olan halkçı bir devrimi gerçekleştirmekten uzak kaldılar. Zira destek veren ülkelerin hepsi kapitalist çıkarlarına göre onları yönlendirdi, Baas Rejimi ile çatıştırdı ve Suriye halklarının devrimci potansiyellerini bu amaçları için heba ettiler. O yüzden mücadeleleri daha birinci yılını doldurmadan ciddi çelişkiler yaşanmaya başladı.

Bu çelişkiler Baas Rejiminin ordusundan koparak bu güçlere katılanların da ayrılmasına neden oldu. Bunlardan biri olan ve şu an Raka’nın Bab El Hava yani Cilvegözü Sınır kapısına yakın Atme köyünde oturan Ebu Mahmut. Ebu Mahmut kendisine bağlı tugayla şimdi köyünde oturmuş ve yaptığı açıklamalarla da ÖSO içindeki çelişkileri veciz bir şekilde dile getiriyor. Ebu Mahmut “Devrimimiz Satıldı, İhanete uğradık” diyerek ÖSO içindeki özellikle de Halep yöresindeki güçlerin komutanları için ciddi iddialarda bulunuyor. Amaçlarının devrim olmadığı, tek amaçlarının kişisel çıkar, kariyer ve özellikle de para peşinde koştukları, Halep’te savaştan kaçarak boşalan evlerin eşyalarını çalarak Türkiye’de sattıklarını iddia ederek bazı grupların talancılığa başladıklarını söylüyor. Bir komutanın bu iddialarda bulunması muhalefetin bir bölümünün gerçeğini gösteriyor. Bir yandan muhalefet adına böyle gruplar ortaya çıkarken öte yandan da son dört ay içinde Cephet El Nasra, Ğrupaba El Şam başta olmak üzere radikal İslami grupların etkinliklerini kurmaları başta ABD, Rusya olmak üzere batı tüm güçleri muhalefet içinden kendilerine en yakın olabilecekleri seçme politikalarına götürdü. Bu da muhalefetin giderek daha fazla parçalanmasını beraberinde getirdi. Ancak Radikal gruplar ve özellikle de Türkiye’nin açıktan destek verdiği Türkmen grupları sınır boyunca yerleştiler ve sınır kapılarının hepsini Türkiye’nin onayı ile tuttular. Bir yandan çapul ve talan peşinde olan gruplar türerken öte yandan radikal gruplar  arasında tuttukları alanlar üzerinden paylaşım mücadelesi başladı. Son bir hafta içinde Akçakale sınır kapısı üzerindeki anlaşmazlık daha doğrusu paylaşım mücadelesi Faruk Tugayı ile Cephet El Nasra arasında çatışmaya dönüştü. Bu çatışmalardan birinde Ketibe El Faruk yani Faruk Tugayı’nın sorumlusu Ebu Azam yaralandı ve Akçakale’de tedavi görmek için geçti. Bu çatışma Tılabyad’tan Atme köyü yakınlarındaki Cilvegözü sınır kapısına da yansıdı. Burada da Faruk Tugayı militanları ile Cephet El Nasra çatıştı. Çatışma nedeni ise sınır kapısı ile ondan gelecek geliri ele geçirmekti.

2003 IRAK İŞGALİ SONRASI PLAN ROJAVA’DA UYGULANMAK İSTENİYOR

ABD başta olmak üzere Fransa, Almanya, İngiltere gözden çıkardıkları grupları etkisizleştirmek için Suriye Devrimci Ulusal Koalisyonu başkanı ile Suriye Geçici Hükümetini ilan ederek yeni bir adım attı. Ancak bunu muhalefet içinden kendisine yakın gördüğü ve politikalarını hayata geçirmek istedikleri gruplarla yaptı. Bu adım muhalefet içindeki ayrıştırmayı daha da derinleştirdi. Öyle ki Suriye Geçici Hükümet Başkanı Gassan Hito uluslararası güçlerden açıktan destek ile birlikte Suriye muhalefetine birlik olma çağrısında bulundu.

Bu ayrışma ve bölünme en bariz bir biçimde ABD ve Batılı ülkelerin desteğiyle ilan edilen geçici hükümet ve başkanlığına getirilen Hito’ya karşı çıkan gruplar tarafından tanımayacakları yönünde yaptıkları açıklama ile daha da belirginleşti. Bu çatışmalar giderek daha da artacak gibi görünüyor.

ABD ve batılı ülkelerin Maaz El Hatip aracılığıyla attıkları bu adım bir yandan muhalefette derin çatlaklar yaratarak bazı grupların saf dışı bırakılması politikalarını içerirken, öte yandan da Kürtler hesaplanarak atılmış bir adımdır. Zira geçici hükümet başkanlığına getirilen, Şam’da doğmuş olsa da Kürt asıllı ama ABD’de yetiştirilmiş biri. Bu uygulama son günlerde Kürt Halk Önderi Abdullah Öcalan’ın yaptığı ‘Eskiden general imal ediyorlardı, şimdi de imam imal ediyorlar’ belirlemesinin ne kadar doğru ve gerçekçi olduğunu kanıtlıyor. Zira Hito da tıpkı Mısır’da başa getirilen Muhammed Mursi gibi ABD’de yetiştirilmiş Kapitalist Modernist sistemin kendini bölgede sürdürme amacıyla yetiştirilmiş bir kadrodur.

Öte yandan Kürtler açısından Hito başka bir şey daha ifade ediyor. Tıpkı ABD’nin 2003 yılında Irak’a yaptığı müdahalenin ardından izlenen politikaların Suriye’de ve Rojava’da yani Batı Kürdistan’da da devam ettirilmesi anlamına geliyor. Bu da Demokratik bir Suriye yerine fiili olarak birkaç parçaya bölünmüş ve sürekli istikrarsızlık, çatışma potansiyeli yüksek hakların boğazlaşabileceği bir Suriye anlamına geliyor.

BATI KÜRDİSTAN’DA İSTİKRARSIZLIK ÇABALARI

Serêkaniye saldırılarının kırılmasıyla askeri yönelimlerle Batı Kürdistan’da sonuç alınamayacağını anlayan Türkiye ve Güney Kürdistan yönetimi bu kez özel savaş yöntemlerini incelikli bir biçimde devreye sokarak istikrarsızlık yaratma çalışmalarını yürüttüler. Son bir aylık süre içinde Kobani ve Afrin yöresinde ortaya çıkan olaylar irdelendiğinde bunu görmek mümkün. Kobani’de Azadi Partisi yöneticilerinden Mahmut Kerho’nun üzerinde ele geçen ve Urfa toplantısında uygulanmak amacıyla Türkiye tarafından belirlenen plan oradaki istikrarsızlığı önlerken daha onun üzerinden bir ay geçmeden Afrin’e bağlı Basutê ve Bercê köylerinde yapılmak istenen provokasyon girişimleri planı uygulama zeminin buraya kaydırıldığını gösteriyor. YPG’nin bu provokasyonlara gelmeyen izlediği doğru politika ile bu grubun üzerine giderek onları etkisizleştirmesi planın uygulanmaya gitmeden rafa kaldırılmasına neden oldu.  Ardından on gün geçmeden Batı Kürdistan’ın siyasi iradesi olan Kürt Yüksek Konseyi üyesi Sinem Muhammed ve yörede bulunan Kürt Siyasi Partileri ile gerçekleştirilen birlik ve yaşanan sorunların giderilmesi toplantısı ile bu çabalar tümüyle boşa çıkarıldı. Ancak bu çabalardan vazgeçmeyen Mustafa Cuma’nın Azadi partisi -ki Basuta ve Bercê köyündeki provokasyon girişiminin sorumlusu- bu toplantıya katılmayarak çabalarını sürdüreceklerini söylemek istedi. Ama Azadi Partisi’nin bütün bu girişimlerine rağmen yörede yalnız başına kalmasının önünü alamadı.

Halep, Afrin yöresinde etkisizleşen, yalnızlaşan Mustafa Cuma’nın Azadi partisi bu kez iki gün önce Amudê’de El Parti ve Fuat Aliko’nun Yekiti partisi ile birleşti.

Mustafa Cuma, Fuat Aliko, Abdulhekim Beşar Güney Kürdistan Bölgesel Hükümetinin Başkenti Hewler’de kurdukları karargahlarından Batı Kürdistan’da istikrarsızlık çıkarma girişimlerinde bulunmaları arkalarındaki güçleri de bariz bir şekilde gösteriyor. Zira bu her üç parti genel başkanı Ocak ayında Qamışlo’da yapılan Suriye Kürtleri Ulusal Meclis kongresine çeşitli gerekçeler göstererek katılmamışlardı. Kongreye katılmamaları Suriye Kürt çevreleri tarafından Suriye Kürtleri Ulusal Meclis ve Kürt Yüksek Konseyini işlevsiz bırakma, dağıtma ve parçalamak amacını taşıdığı biçiminde değerlendirilmişti. Nitekim bu değerlendirmeler bir süre önce Mustafa Cuma’nın Kürt Yüksek Konseyinden çekilecekleri yönünde yaptığı açıklamalarla doğrulamıştı. Ancak bumerang misali izledikleri bu politika kendilerine dönmüş, yalnızlaşmaktan kurtulamamışlardı.

Bir benzer adım da bu partilerin arkasında olan ve maddi, manevi her yönüyle destek veren KDP tarafından atıldı. 12 Mart Qamışlo Serhildanının yıldönümünde gerçekleşmesi planlanan Kürt Ulusal Gençlik Konferansı’nı engellemeye çalıştı bu yüzden kongre 26 Mart tarihine ertelendi. 26 Mart tarihinde başlayan kongreye delege göndermeyerek tutumunu sürdürdü. Ayrı parçalarda izlenen bu politikalar bu güçlerin Batı Kürdistan’a yönelik ortak bir strateji ve politika çerçevesinde hareket ettiklerini ispatlıyor.

YENİ OYUN

El Parti ve Azadi Partisi’nin son günlerde Kürt Yüksek Konseyi’ne çekildik, çekileceğiz tarzında açıklamalar yapmalarına rağmen, Kürtlerin Birliğine inanan Suriye Kürtleri Demokratik Birlik Partisi Başkanı Muhyettin Şeyh Ali ile Suriye Kürt Demokrat Partisi Başkanı Nusrettin İbrahim’in yerine Suriye Kürtleri Ulusal Meclisinin kararı diye partilerinden birer kişi darbe tarzında atadılar. Bu atama Kürt çevreleri ve siyasi şahsiyetleri tarafından yeni bir oyun olarak değerlendiriliyor. Mustafa Cuma, Fuat Aliko ve Abdulhekim Beşar’ın bu girişimleri, yalnızlaşan bu partilerin ‘çekildik, çekileceğiz’ tarzında parçalama girişimi olarak değerlendiriliyor.

Ancak bununla da bir sonuca varamayacakları belirtiliyor. Zira El Partinin Afrin Başkanı Halil İzzet’te genel başkanı Abdulhekim Beşar gibi düşünmüyor. Çünkü yaklaşık on gün önce gerçekleştirilen toplantıya katılarak çıkarılan kararlara herkesten önce imza attı.

SADECE KÜRTLER DEĞİL SURİYE’NİN GENELİ İÇİN ÖRNEK

Tüm engellemelere rağmen Rimelan’da gerçekleşen Gençlik Konferansı, Batı Kürdistan’da izlenen doğru politikaların kazandığını ve kazanacağını gösteriyor.

Öte yandan özellikle son bir aylık süre içinde Halep ve Afrin yöresinde Kürt Yüksek Konseyi Üyeleri, Demokratik Toplum Hareketi Temsilcileri ile YPG Genel Komutanlığının gerçekleştirdiği görüşme, organize ettiği toplantılar ve alınan bağlayıcı kararlar istikrarsızlık planlarını sonuçsuz bırakıyor. Özellikle de Kürt örgütleri, siyasi partileri arasında gerçekleşen birlik toplantıları Kürtler arası ciddi bir yakınlaşmayı beraberinde getirdi.

Bunun yanı sıra özellikle birkaç gün önce 8 aydır aralarında ciddi çatışmalar yaşanan ÖSO bağlı güçler ile Alevi Nıblê ve Zehra köyleri arasındaki çatışmaların bitirilmesi için gerçekleştirilen toplantı Batı Kürdistan’da sorunların bir bir diyalog yöntemiyle çözüldüğünü gösteriyor.

Bu toplantıda taraflar arasında önemli bir yakınlaşma yaşandı. Önümüzdeki günlerde bir anlaşmanın imzalanması ile çatışmanın tümüyle sonlanması bekleniyor. Kürt güçlerinin bu girişimi Suriye’de giderek mezhep çatışmasına dönen çatışmaların önüne geçilmesinin bir ön adımı olarak da görülüyor.

Kürtler açısından bakıldığında, tüm kışkırtma, provokasyon, zorlama, toplumsal, ekonomik, askeri, siyasi, diplomatik saldırılara rağmen barışçıl, demokratik, bütünlüğü oluşturma, doğruyu temsil etme ve özgürlükte ısrar etme yollarında yürüdüklerini gösteriyor. Bu yüzden her şeye rağmen ne rejimden yana ne de muhalefetten yana olmadan doğru politikaları izleyerek üçüncü ve çözüm gücü oldular. O yüzden artık sadece Kürtler arası değil, mezhepler arası barış ve birliğin temsilcisi olma yönünde ilerliyorlar.