Tam bir iş cinayeti rejimi

Üretim baskısı yüzünden en çok iş cinayetinin yaşandığı iş kollarından biri olan inşaatlarda örgütlenme çalışması yürüten Dev-Yapı-Sen Başkanı Özgür Karabulut, iktidarın mega projeleri şova dönüştürmek için tam bir iş cinayeti rejimi kurduğunu söyledi.

İSİG Meclisi’nin işçi ölümleriyle ilgili hazırladığı rapora göre, 2022 yılının ilk dört ayında kayıtlara geçen 479 işçi hayatını kaybetti. Bu rakamın yüzde 17’lik ve en büyük payını inşaat ve yol iş kolu oluşturuyor. İSİG’in önceki yıllara ilişkin raporlarından geriye doğru baktığımızda da durum değişmiyor. En çok ölümler de inşaatın yanı sıra bir de mevsimlik tarımda yaşanıyor.

İş cinayetlerinin en çok inşaat işkolunda yaşanma sebepleri arasında da iş güvenliği önlemlerinin alınmaması ve AKP tarafından “mega” olarak adlandırılan projelerin hız kapasitesini artırılıp güvenliğin ikinci sıraya atılması. Bunun en bariz örneklerinden biri, üçüncü havalimanı inşaatında meydana geldi. Teyitli bilgilere göre, inşaatta 52 işçi hayatını kaybetti ama bilinmeyenlerle birlikte rakamın çok daha fazla olduğu da iddia edildi. 2018’deki yaşanan bu tartışmalı inşaat projesinden sonra AKP’li Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan katıldığı Darülaceze Sosyal Hizmet Şehri projesinin temel atma programında projenin 36 ayda bitirilmesini beğenmedi, müteahhidi azarladı ve inşaatın 12 ayda bitirileceği sözünü aldı. Projenin normalden kısa sürede yapılması ise yeni iş kazalarına ve cinayetlerine kapı aralayacak.

Halihazırda zaten iş kazası ve cinayetlerin çok fazla görüldüğü iş kolu olan inşaatlarda örgütlenen DİSK’e bağlı Dev-Yapı Sen Başkanı Özgür Karabulut ile iş güvenliği üzerine konuştuk.

Erdoğan bir açılışta inşaat projesinin çok daha erken bitirilmesi için müteahhidi azarlayıp daha erken bitecek sözünü aldı. Bu durum sadece orası için geçerli değil sanırım peki bu kapasitenin de üstünde hızda çalışma ne kadar yaygın? 

Mega projelerin yüzde 90’ı bu şekilde üretim zorlamasıyla iş yapmaya çalışıyor. Üçüncü havalimanında da öyle oldu. Burada amaç tabii ki projeyi siyasi bir şova dönüştürmek. Bu üretim zorlaması haliyle iş kazaları ve iş cinayetleri demek. Aslında bakarsanız bunları da bir maliyet hesabı olarak yapıyorlar. Havalimanı inşaatı döneminde ILO toplantısında firma sahipleri yanılmıyorsam Kolin’e bağlıydı; şunu demişlerdi: “Yapılan hesaplara göre buradaki ölümler az. Bu kadar büyük bir şantiyede az sayıda ölüm gerçekleşti. Bu da hedeflerimizi tutturduğumuz anlamına geliyor.”

Ölüm hesabı mı yapılmış yani?

Evet, bir proje hesaplanırken ne yazık ki tüm riskler hesaplandığı gibi ölüm riskleri de hesaplanıyor. Şantiyenin büyüklüğüne, çalışan sayısına göre. Sonuç olarak bir maliyet hesap olarak görüp onu da az bile buldular. Onlara göre proje risklerine göre daha az sayıda işçi yaşamını yitirdi. Çünkü biz işçi sağlığı, iş güvenliği önlemlerini alıyoruz dediler. 

Alınıyor muydu peki?

Hayır, işin aslı öyle değil. Erdoğan'ın o açılışta yaptığı konuşma, bunun en bariz örneği. 36 ayda bitecek hatta belki teknik hesaplamalarıyla çok daha uzun olan projeyi 12 aya indirin demesi ve burada oluşan baskı şantiyede de kaos yaratacaktır. Ortada hele ki tüm kamuoyu önünde söylenmiş bir söz ve böyle bir baskı olunca orası dokunulmazlık olacak. Oraya hiçbir müfettiş gidip denetleyemez yani. Şikayet olsa bile denetleyip bir şey yapamaz. Kuralların, kanununun askıya alındığı, orman kanunlarının geçerli olduğu bir durum söz konusu oluyor. Aynısını biz AKM şantiyesinde yaşadık. Tamamen lümpen bir patron İSİG’in görev yapmasını engelliyordu. AKM'de bir küre var, çelik küre. O küre kurulurken patron kendi firmasından bile içeriye İş Sağlığı ve Güvenliği Uzmanı sokmadı. Çünkü o işleyişi yaparken iş güvenlik kurallarının hiçbiri uygulanmıyordu. Orada da bir an önce bitmesi üzerine bir üretim zorlaması vardı. Bunların hepsini büyük projelerde yaşıyoruz. 

Eskiden bir binayı yaparken inşaatta kabayı bitirirdiniz. İnce işleri, elektriği, tesisatı ona göre şekillenirdi. Şimdi hepsi aynı anda oluyor. Üst katınızda kalıp imalatı varken, alt katınızda siz tesisat döşüyorsunuz. Buralar riskli işler, yukarıdan malzeme düşüyor, örneğin vinçle malzeme taşırken düşüyor. Çok yaşadığımız bir talihsiz örnek bu. Malzeme düşmesiyle aşağıda işçi arkadaşlarımız yaşamını yitiriyor. Soruşturması yapıldığında vincin halatı eksik bağlandı, halat eskiydi ya da işçi baretini giymedi gibi söylemlerle suç oradaki işçilere atılıyor. Ama işin özüne baktığımızda üretim zorlaması çıkıyor karşımıza. Siz, bir an önce bitir diye baskı yaparsanız kaza kaçınılmaz. Ölümler kaçınılmaz olur. 

Şantiyeler sizlerden de takip ettiğimiz üzere sadece ölümlerle değil, aynı zamanda barınma ve yaşam koşullarının da kötü olmasıyla gündeme geliyor.

İşçi sağlığı, iş güvenliği meselesi sadece iskeledeyken kemer takmak ya da yüksekte çalışırken bağlanma meselesi değil. Barınmadan yemek koşuluna kadar her şeyi kapsayan bir alan. Önceki gün yine bir şantiyede zehirlenme vakası yaşandı. ASL adlı Finans merkezi şantiyesinde yaşandı bu. Hastaneye kaldırılan arkadaşlarımıza gıda zehirlenmesi teşhisi konuldu. Bu da bir an önce bitsin diye siyasi baskının olduğu bir şantiye. Gerekli hijyen koşulları yok, ürünü en ucuz almaya çalışıyorlar. Kalitesiz ürün kullanıyorlar. Hayati bir risk olmadı ama üç beş gün arkadaşlarımızın iş kaybı olacak. Oralarda başka sorunlar da olabilirdi. Erken müdahaleyle bu arkadaşlarımıza ciddi sorun olmadı. Yaz dönemlerinde bunları çok yaşıyoruz. 

Sendika olarak duruma müdahale edeceğiz. O şantiyede yemek koşulları için onlarca eylem oldu. Eylemlerimiz sonucunda düzelmeler de sağlandı. Burada da sağlanacağını taahhüt ediyoruz. 

Ayrıca her hava ve mevsim değişiminde iş cinayetleri de çok artıyor. Çünkü mevsimin koşullarının, dış etkenlerin bedene etkisi var. Bu da iş cinayetlerini çok artırıyor. Buna göre mesainin ve molaların düzenlemesi lazım. Kıyafetlerin yaz sezonuna göre olması lazım. Bunu sağlamıyorsa o mevsim değişikliklerinden biyolojik olarak işçi de etkileniyor. Bu da kazaları ve iş cinayetlerini tetikliyor. 

Bu işçi ölümlerinin yüzde yüzü önlenebilir. Ama patronlar bunu önlemek için uğraşmıyor. Maliyet ayırmıyor ya da ona göre bir iş organizasyonu yapmıyorlar. 

İşçi ölümlerine karşı önlem için siz sendika olarak ne öneriyorsunuz?

Bunu değiştirmek için sendikaların, emek örgütlerinin bir mücadele geliştirmesi lazım ama ne yazık ki bizim de öz eleştirimiz olsun bu, sadece emek alanı dediğimizde olaya ekonomik olarak bakıyoruz. İşçinin ücretini bir kuruş, beş kuruş daha yükseltmek için uğraşıyoruz. İşçi sağlığı iş güvenlik kuralları uygulansın diye yürüttüğümüz mücadele daha geri planda kalıyor. Yani biz sendika olarak mücadele alanımız olarak işçi sağlığı, iş güvenliği mücadelesi diyoruz ama o sahaya yansıyan ne yazık ki böyle değil. Tabii şunu da unutmamak lazım ücret meselesi de işçi sağlığı ve iş güvenliğinin bir ana sebebi, düşük ücret alan, geçim derdi olan ya da ücretin zamanında alamayan işçi o performansla verimli çalışamaz. Çalışamadığı zaman da en ufak dikkatsizlik düşüp ölmesine bile sebebiyet verir. 

Ama elbette asıl sorumluluk bunu denetlemeyen devlet mekanizmasında ve de bunun için önlem almayan işverenlerde. Tam bir iş cinayeti rejimi! Patronlar işçiyi bir malzeme ya da maliyet kaybı olarak görüp birer nesne haline dönüştürmüş durumda. Ama şu var ki bunu değiştirecek şey bizlerin örgütlü mücadelesi. 

Bu alanda temas ettiğimiz her işçiye işçi sağlığı ve iş güvenliğinin önemini aktarıyoruz çalışıyoruz. Bunun bir örneğini yakın zamanda yaşadık. İstanbul'un rant alanı olan bir şantiye dış cephe yapan firma iskelenin tüm bağlantı noktalarını kesmiş. Bir daha oraya geri dönüp maliyet çıkmasın diye. iskelece arkadaşlar da onu sökerken iskele devrildi. Arkadaşlar bağlı olmasaydı öleceklerdi. Orada bağlı şekilde teçhizatla çalışma sebebi de bizim önerilerimizle sayesindeydi. Normalde yasa da var ama uygulamıyorlardı. Bizim baskımızla yüksekte çalışanlar için bir düşüş tutucu kullanmaya başlanıldı şantiyede. Mesela o düşüş tutucu olmasaydı o iki işçi de yaşamını yitirmiş olacaktı. Yani sendikayla temas eden bir işçi bugün hayatta kalmış oluyor. 

Bugün finans şehir merkezi şantiyesinde 30 bine yakın işçi çalışıyor. Sendikalarımızın başından beri o şantiye bir müdahalesi söz konusu. Üyelerimiz var, gidiyoruz, geliyoruz ajitasyon, propaganda faaliyeti yürütüyoruz, bildiri dağıtıyoruz. Bir de şehrin ortasında toplumsal baskı da olur diye işverenler kendilerine çeki düzen veriyorlar. Evet, iş cinayeti yaşandı orada, yaşanmadı değil. Ama aynı havaalanı gibi büyük bir şantiye olmasına rağmen denetimimiz kontrolümüz altında. Sendikaların varlığı orada daha fazla iş cinayeti iş kazası yaşanmasının önüne geçti.