‘Tecrit, hukuk mücadelesiyle aşılamaz’

Avukat Serhat Eren, tecride karşı herkesin duyarlı olması, itiraz etmesi gerektiğini belirterek tecridin sadece hukuk mücadelesiyle aşılamayacağını söyledi.

Avukat Serhat Eren, İmralı’da bir laboratuvar uygulaması olduğunu ve bunun bütün Türk cezaevlerine uygulanmak istendiğini belirtti.

Amed Barosu avukatlarından Hukukçu Serhat Eren, İmralı işkence sistemini ANF’ye değerlendirdi. Eren, “AKP çözüm sürecini oy kaybettiği için bitirdi. AKP savaşı oldu ve sonrasında darbe ve OHAL dönemi yaşandı ve Abdullah Öcalan üzerinde mutlak tecrit başladı. Tecrit sistemi, mutlak bir niteliğe kavuştu” dedi.

DTK Eşbaşkanı Leyla Güven’ın öncülüğünde tecride karşı 2018’de başlatılan ve 200 gün süren açlık grevi ile ölüm orucunu hatırlatan Ev. Eren, “Açlık grevi sona erdi ve Abdullah Öcalan ailesi ve avukatlarıyla görüşmeler yapıldı ama akabinde tekrar tecrit başladı. Mutlak tecrit devam etti. O dönemin Adalet Bakanı bundan sonra görüşmelerin olacağını ve engellenmeyeceğini söylemesine rağmen verilen bu söz yerine getirilmedi. 27 Kasım 2020’de siyasi tutsaklar Abdullah Öcalan’ın üzerinde tecridin son bulması ve cezaevlerinde hak ihlallerinin son bulması için açlık grevi başlattı” şeklinde konuştu.

CEZA İÇİNDE CEZA VERİLEMEZ

Bir hükümlünün hangi koşullarda ailesi ve avukatlarıyla nasıl görüşeceği çok açık bir biçimde düzenlendiğini anımsatan Eren, şöyle devam etti: “Ancak Abdullah Öcalan sadece avukatlarıyla değil, ailesiyle görüştürülmüyor ve tüm iletişim araçlarından mahrum bırakıldı. Orada farklı bir hukuk uygulanıyor. Aslında bu hukuk değil, hukuksuzluktur. Türkiye’de uygulanan hukuktan bağımsız olarak düşman hukukunun uygulandığını söyleyebiliriz. Siz hem ailesiyle, hem avukatlarıyla görüştürmüyorsunuz, haber alma hakkından mağdur etmişsiniz. Daha önce ‘koster bozuk’ derlerdi. 2021’de bunun çok ötesine geçtiler. Bu sefer çözüm sürecindeki dönemde AİHM’e gönderdiği savunmasını gerekçe göstererek hücre cezası, disiplin cezası verilerek ailesiyle görüştürülmüyor. Şu anda gerekçe bile belirtilmiyor. Uluslararası hukukta yeri olmayan bir uygulamayla karşı karşıya kalmıştır Abdullah Öcalan.”

İMRALI BİR LABORATUVARDIR

“AKP’nin savaşı, doğa talanı, kadın düşmanlığı, halk iradesini tanımaması, siyasi soykırım operasyonunun devamı ile birlikte tecrit politikası uygulanıyor” diyen Eren, şunları söyledi: “Bu hukuk dışı tutum, uzun süredir uygulanıyor ama İmralı’da bu anlayış bir yönetim biçimidir. Orada bir laboratuvar uygulaması var, bunu Türkiye’nin bütün cezaevlerinde uygulamak istiyorlar. Örgütleme özürlüğü ortadan kaldırıldı, bağımlı bir yargı oluşturuldu. Tecridin Kürt sorunuyla, yoklukla, yoksullukla ilişkisini çok rahat söyleyebiliriz. Abdullah Öcalan ile görüşmelerin olduğu dönemde Kürt sorunu, doğa talanı, kadın sorunu çok rahat tartışılıyordu ama tecrit ile bu temel değerler yok ediliyor.”

FAŞİST KARAKTER ORTAYA ÇIKIYOR

Cezaevlerinin bir ülkenin demokratik olup olmadığının turnusol kağıdı olduğunu kaydeden Eren, şöyle konuştu: “Eğer siz cezaevlerinde mahpusların, tutsakların temel haklarının kullanımı konusunda her yasal imkanı ortaya koyuyorsanız eve demokratik bir ülkesiniz ama aksine temel hakları dahil her türlü yasağı koyuyorsanız bu sizin otoriter faşist olduğunuzu ortaya koyar. Sonuç itibariyle açlık grevleri tecrit sisteminin bir sonucudur. Cezaevlerinde tamamen tecrit uygulanıyor. Sosyal faaliyetlerine kadar bir araya gelmeye kadar tüm hakları ihlal ediliyor. Abdullah Öcalan’ın üzerindeki tecridin son bulması ve cezaevlerinde süren hak ihlallerinin son bulmasına yönelik talepleri meşru taleplerdir. Bu talepler hem iç hukukta hem uluslararası hukukta yapmak zorunda olduğunu taleplerdir ve bu talepler AKP tarafından engelleniyor.”

ULUSLARARASI ÇIKARLAR GEREĞİ

CPT’nin zaman zaman hazırladığı İmralı raporlarına da vurgu yapan Eren, şunları ifade etti: “Bunları önemsiyoruz ve son olarak açıkladıkları raporda Abdullah Öcalan’ın ailesi, avukatlarıyla iletişimi konusunda engellerin kesinlikle kaldırılması gerektiği belirtiliyor. Disiplin cezalarının uluslararası sözleşmelere, AİHM içtihatlarına uymadığı ve ceza içinde ceza anlamına geldiği belirtilerek bundan vazgeçilmesi gerektiğini söylüyor. CPT özellikle şunu söylüyor: İmralı’da uygulanan sistemin bir işkence olduğu belirtiliyor. CPT bunun ortadan kaldırılması gerektiğini vurguluyor. CPT en nihayetinde Avrupa Konseyi’nin kurumlarından biri. AB’de zaman zaman bu işkencenin son bulmasına ilişkin açıklamaları var. 2014 yılında Abdullah Öcalan’a ilişkin AİHM verdiği kararında bu cezanın bir işkence olduğunu söylüyor. Bir insanın cezaevinden çıkacağına dair umut etmesinin hak olduğunu söylüyor. Uluslararası sözleşmelerde uzun hücre cezalarının olamayacağı söyleniyor. Yani çok uzun süreli hücre cezalarının insan haklarına aykırı olduğunun defalarca belirtilmesine rağmen İmralı’da bu uygulama aynen devam ediyor. Uluslararası kurumlar en nihayetinde demokrasinin anavatanı dediğimiz bu ülkeler söz konusu Kürtler olunca, Türkiye ile çıkar ilişkileri olunca bunları göz ardı edebiliyor. Türkiye’nin üyeliğinin askıya alınması gerekirken konu Abdullah Öcalan ve Kürtler olunca bunu yapmıyorlar. Türkiye İmralı’da ki işkence sistemini sonlandırmıyor.”

ÇÖZÜM ÖNERİLERİNDEN KORKUYORLAR

Kuşkusuz hukuk örgütleri, Abdullah Öcalan’ın avukatları, Kürtler ve siyasi partilerin mücadele ettiğini fakat tecrit işkencesinin son bulması talebinin tüm Türkiye halklarının talebi olması gerektiğini kaydeden Eren, şunları ekledi: “Hak ihlalleri konusunda kim olduğuna bakmaksızın ilkeli bir tutum sergilemek gerekiyor. Abdullah Öcalan olunca Türkiye baroları ve siyasete kadar bir sessizlikten söz edebiliriz. İlkesel bir siyaset ortaya koyamıyorlar, bu ilkesizlikten ötürü hukuksuzluk her yana egemen olmuş. Buna karşı duruşu göstermek gerekiyor. Tüm muhalefet buna reaksiyon gösterirse bu ülkeye demokrasi gelir. Yoksa Abdullah Öcalan’a yönelik bu işkenceye sessiz kalırsanız, bu gelip sizi de bulur. Kürtler dostları, sivil toplum örgütleri bu sürece dahil olmalıdır. Abdullah Öcalan Suriye’de, Irak’ta, Türkiye’de halkların barış içinde yaşayabileceğine çözüm önerileri sunduğu için tecrit altında tutulmaktadır. Türkiye’de barışın, demokrasinin olmasını istemeyenler bu tecridi uyguluyor. Abdullah Öcalan’ın ortaya koyduğu çözüm modeli oldukça önemlidir. Abdullah Öcalan bu savaşı 10 gün de bitireceğini söylüyor. Ülkemizde ki tüm insanlar bunu istiyor. Tecridin sonlanması talebi Türkiye’de her itirazını ortaya koymalıdır.”