Tekstildeki sömürüye salgın da ara vermedi

2 milyon tekstil işçisinin büyük çoğunluğu sendikasız, güvencesiz ve kayıt dışı olarak salgın koşullarında da çalışıyor. Arık işçilerin büyük bölümü Kürt ve göçmenlerden oluşuyor.

2 milyon tekstil işçisinin bulunduğu Türkiye’de kısmi kapanmadan çalışanlar faydalanamıyor.

İşçiler, kısmi kapanmanın başladığı 30 Nisan’dan beri haftanın 6 günü toplu taşıma araçlarını kullanarak işlerine gitmek zorunda. ‘Merdiven altı’ olarak değerlendirilen küçük çaplı tekstil atölyelerinde ise durum görünenden çok daha vahim. Tekstil işçileri ağır çalışma koşullarına rağmen açlık sınırına yakın oranda maaş alıyor. Tekstil atölyelerinde makineci, ortacı ve temizlemeci olarak kategorize edilen çalışanlar, buna göre de maaş alıyor. Türkiye, 2020’de tekstil sektöründe yüzde 16.5 civarında ihracat gerçekleştirdi. Sendika ve sosyal haklardan mahrum; esnek ve kuralsız çalışmak zorunda kalan işçiler, yaşamlarından memnun değil. Çalışma ve Sosyal Hizmetler Bakanlığının verilerine göre sektörde 1 milyon 167 bin 918 kayıtlı işçi çalışıyor. Kayıt dışı çalıştırılanlar da bu sayıya eklendiğinde yaklaşık 2 milyonun üstünde tekstil işçisinin olduğu düşünülüyor. Küçükçekmece İkitelli’de bulunan bir tekstil atölyesinde çalışan işçilerle hem güvencesiz çalışmayı hem de kısmi kapanmayı konuştuk. Atölyede çalışanların yarısından çoğu göçmen, diğerleri ise Kürt.

GÜVENCESİZ ÇALIŞMAK TAM DA BU

Ayşe P. 18 yıldır tekstilde çalışıyor. Ailesiyle İstanbul’a göç etmiş. Son üç yıldır sigortası var. Şunları paylaşıyor: “Buranın en eski çalışanı benim diye sigortam yapılıyor ama ben iş vereni de anlıyorum. Bu sektöre hiçbir destek verilmiyor. Hangi patrona kızayım ki?” diyor. İşe gelmek için önce metro, sonra da otobüs kullanıyor Ayşe. Kısmi kapanmayı da “Herkes evinde kalsın diyorlar ama benim evde kalmak gibi bir şansım yok. Her gün yüzlerce insanlar aynı metroyu kullanıyorum. Annem ve babam evde kalsa ne olur, ben yine dışarıda çalışmak zorundayım. Hastalığı da yine ben onlara taşıyorum. Güvencesiz çalışmak bence tam olarak bu.”

İZİNLERİ YOK AMA ÇALIŞMAK ZORUNDALAR

Çalışanlardan göçmenler çok konuşmak istemiyor. Çalışma izinleri yok. Polis yakalamasın diye bazen onca yolu yürümek zorunda kalıyorlar. Yürüdükleri yolları da polis kontrollerini göz önüne alarak seçiyorlar. Türkiye vatandaşlarından hem daha az maaş alıyor hem de çoğu çocuk işçi. Atölyenin ustası, bu çalışma bicimini anlatırken “Tekstil atölyelerinin bel kemiği” diyor ve şunları ekliyor: “Bu bizim tercihimiz değil. Çoğunun çalışma izni yok ve çalışmak zorundalar. En kolay çalıştıkları sektör de tekstil. Bir meslek bu zaten. Üniversite mezunu olanlar burada çalışmak istemiyor ona rağmen işsizler. Zorunlu eğitimden sonra da artık kimse çocuklarını bu tarz mesleklere yöneltmiyor. Çocuk işçiliğe karşıyız diyorlar ama ben meseleye öyle bakmıyorum. Her noktanın bir noktayla eşitlenmesi geriyor. Türkiye’de bu böyle değil. Kısmi kapanmada biz çalışmak zorundayız. Ödenekler verilmiyor. 30 personel olan bir atölyede nasıl bir aylık maaşları ödeyelim. Bu insanlara gidin evinizde biz maaşınızı öderiz, diyemeyiz, çünkü ödeyemeyiz.”

KİMSE DE GEÇİNİYOR MUSUN, DİYE SORMUYOR

Mahmut Şeker de atölyenin meydancısı (Yerlere düşen kumaş parçalarını temizleyen kişiye verilen isim) ve 53 yaşında bir emekli. Şeker, bir yıldır emekli olmasına rağmen çalışmaya devam ettiğini belirterek, şunları dile getiriyor: “Daha önce bekçilik yapıyordum. Artık o işi de yaptırmıyorlar. Bu zor şartlar altında evde oturmamı beklediler ama kimse de bana geçiniyor musun, diye sormuyor. Geçinemiyorum. Evden buraya gelmek için önce metrobüse, sonra metroya, sonra da minibüse biniyorum. Ediyor sana üç araç. Nasıl korunayım bu hastalıktan? Mümkün değil.”

Diğer işçiler konuşmak istemiyor. Semtte bulunan diğer atölyeler ise içeri girmemize de izin vermiyor.