Temelli: Bu düzene son verebiliriz!

HDP Eş Genel Başkanı Sezai Temelli, "Tecritten kurtulmadan felaket bitmez" dedi. Temelli, "Bu düzene son verebiliriz" diyerek, muhalefete seslendi.

Halkların Demokratik Partisi (HDP) Eş Genel Başkanı Sezai Temelli, partisinin Meclis Grup Toplantısı’nda konuştu. Temelli, Gazeteci Metin Göktepe ve Fransa’nın başkenti Paris’te katledilen Kürt kadın siyasetçiler Sakine Cansız, Fidan Doğan ve Leyla Şaylemez’i anarak başladı.

‘HER YERDE KÜRT DÜŞMANLIĞI YAPIYORLAR'

Temelli'nin konuşmasının satır başları şöyle:
"Meclisten kaçıyorlar, siyasetten kaçıyorlar, HDP’den kaçıyorlar. Fizana kadar kaçsanız, HDP'den kaçamazsınız. Dış politika bildikleri yok ateşkes için masaya oturdular. ‘Hafter çekti gitti’. Hafter terörist oldu. Dış politikaları Suriye’de olduğu gibi aynı klişeye dayalı. Nedir o klişe, sahada olmayan masada olmaz... Sahada nasıl oluyorlar askeri güçleriyle yani bütün savaş politikalarıyla Ortadoğu sahasında olmak istiyorlar. Neden? Çünkü Kürt düşmanıdırlar. Kürtlerin kazanımlarına karşı bir siyasetleri olduğu için nasıl içeride bir çöktürme politikasına dayalı bir siyasetleri varsa, sınır dışında da kaldı ki ülkelerin toprak bütünlüğüne çok saygılıdır bunlar. Suriye’de Irak’ta şimdi Libya’da aynı şekilde sahada olma peşindeler. Buradan uyarıyorum; bu saha, masa işine çok kendinizi kaptırmayın sonra bu ülkeyi de masada bulabilirsiniz.
Evet, 2 meseleleri var. Uluslararası politika deyince iki meseleleri var; bir Kürt annesini görmesin. Kürtlerin bütün kazanımlarına karşı bir dış politika daha doğrusu bir politikasızlığı var ediyorlar. İç politikaya uygun nasıl bir dış politika geliştiririz diye bir mantıkla hareket ediyorlar.  İkincisi ise İhvan çizgisi. Aynı şekilde hem Suriye’de hem de Libya’da daha önce Mısır’da İhvancı çizgiyi büyütmek için bir strateji geliştirdiler. Suriye Milli Ordularıyla bu İhvancı çizgileriyle hareket etmeye devam ediyorlar.

'OTORİTER REJİMLERİN İTTİFAKI VAR'

Libya’da mesele Türkiye ile ilgili değil, Erdoğan'ın şahsıyla ilgili. Bütün ülkeleri tek tek sayıyorlar, Türkiye’ye gelince Erdoğan diyorlar. O denli şahsileşmiş bir mesele ile karşı karşıyayız. Buradan bir dış politika çıkmaz. Bugün Ortadoğu’ya baktığımızda gördüğümüz şey, Ortadoğu’da otoriter rejimlerin barbarlığıdır. Tüm otoriter rejimlerin örtülü bir ittifakı ile karşı karşıyayız. Bakmayın birbirleriyle savaştıklarına. Aslında vekalet savaşları ya da bu zamanın 3. dünya savaşı diyeceğimiz, dünya savaşı Ortadoğu’da bu otoriter rejimler kendi bekalarını sürdürmek uğruna Ortadoğu’da bu barbarlığı üçüncü dünya savaşını sürdürüyorlar. Nasıl mı? İşte son örneği Kasım Süleymani’nin öldürülmesidir. İran için çok önemli bir kişi ve figür barbarca katledildi. İran ertesi gün ABD üslerini roketle vurdu. Tam o sırada bir Ukrayna uçağı düştü, tam 176 masum insan öldü katledildi. Açıklama şu yanlışlıkla oldu. Biz biliyoruz bu yanlışlıkları Suriye’den Yemen’den Afganistan’dan biliyoruz. Bu yanlışlıkların nasıl olduğunu çok iyi biliyoruz. Özelikle Suriye’de bu yanlışlıkların başını bu iktidar çekiyor.

'ZULMÜN VE MÜLTECİLİĞİN SEBEBİ SİZSİNİZ'

Aynı şey İran için de Suriye için de Türkiye için de Rusya ve ABD için de geçerli. Bakın, diyor ki bir masa kuruyoruz, şimdi Berlin’de ülkeleri sayıyor sayıyor. Libya için masa kuruyorlar, o ülkeler içinde Libya yok. Daha önce Suriye için masa kurmuşlardı, Suriye yoktu. Tam bir yanlışlılar rafı, yanlışlıklar bitmiyor, bitmeyince zulümden, şiddetten başka bir şey olmuyor. İdlib’den bahsediyorlar, İdlib nasıl oluştu? Bu geride bıraktığımız 10 yıla baktığımızda İdlib bütün çıplaklığı ile ortada. Şimdi sınırımıza gelmiş insanlar var. 600 bin insan var o kamplarda. İnanılmaz bir dram var. Vicdan dayanmaz, o 600 bin insanın 400 bini kadın ve çocuklardan oluşuyor. Şimdi kalkmışlar onlara yardım kampanyaları düzenliyorlar. Bütün bu zulmün, mülteciliğin müsebbibi sizsiniz. İşte bütün bu tablonun arkasında o ittihatçı kafa var, o Kürt düşmanlığı var.

'AKP ÇÖZÜMÜ DEĞİL, IŞİD'İ SEÇTİ'

Suriye’de bu türlü müdahale etmeselerdi, Suriye siyasetine yaklaşımları bu eksende olmasaydı, bugün Suriye’de siyaset başka bir eksende olabilecekti. Siyasi çözüm mümkün olabilecek, siyasi çözümün aslında önü açılabilecekti. IŞİD ile mücadele edilebilseydi, IŞİD ile ortaklık yapılmasıydı, Kobanê’de direnenlere destek verselerdi, bugün Ortadoğu’da bir demokratik çözüm mümkün olabilirdi. İdlib gibi bir vahşet yaşanmazdı, oradan çıkmak zorunda kalan insanların dramı yaşanmazdı. Ne yaptılar? Afrin’e girdiler zeytin çaldılar, Girê Spî’ye girdiler buğday çaldılar. İşte bunların zihniyeti budur; işgal etmek, ele geçirmek, talan etmek, tam bir çete hukuku. Diyorlar ki terör koridorunu temizliyoruz. Bütün koridoru terörize ettiniz. Çözüm Kürt meselesinin çözümündedir. Çözüm demokratik çözümdedir. Bunu yapmanın yolu militarist zihniyetten kurtulmaktır.

'TECRİTTEN KURTULMADAN FELAKET SÜRER'

Bugün Türkiye’nin diplomasisi olmayan dış siyasetini biçimlendiren şey aslında iç siyaset. İçeride iktidarda kalabilmenin yolu böyle bir savaş siyasetine dayanıyor. Çünkü içerideki rejimleri bir hukuksuzluk rejimidir. Meşru hukuku askıya alan gayrı meşru bir hukuk sistemiyle ayakta kalmaya çalışan bir iktidardan bahsediyorum, yani tecritten bahsediyorum. Bir istisnai durumu OHAL durumu olağanlaştıran tecridi olağanlaştıran bir durumdan bahsediyorum, bu hukuk anlayışı Türkiye’yi çürütmektedir. Beraberinde işte sınırlarının ötesine de savaşı şiddeti yaygınlaştırmaktadır. Ciddi bir yargı sorunu ile karşı karşıyayız. Bu tecrit hukukundan kurtulmadan bu yargı felaketi devam edecektir.

'TMK'Yİ KALDIRMAK YERİNE ÇOCUK EVLİLİĞİNİN PEŞİNDELER'

Yargı reformu, bakın, neyin üzerine çalışıyorlar; çocuk istismarına af peşindeler. Çocuk evliliklerini meşrulaştırmak peşindeler. Yargı reformu dediğiniz şeyde atacağınız ilk adım bunun sözünü tüm halkımıza veriyoruz, Terörle Mücadele Kanunu’nu (TMK)  kaldırmak olmalıdır, bunu da mutlaka kaldıracağız. Hukuksuzluk kanunsuzluk kanun bile tanımıyorlar artık kendi çıkardıkları yasaları bile tanımıyorlar.

'KAYYUM REJİMİ'

Bir kayyum zihniyetidir. Evet, bizim belediyelerimize kayyum atıyorlar ama yargıya atıyorlar, her yere atıyorlar. Cumhurbaşkanlığı hükümet sistemi dedikleri şey, kayyım rejiminden başka bir şey değildir. Bakın, Hakkari’de eylem ve etkinlikler yasaklanmış, uzatılmış yasak. Her yerde eylem ve etkinlik yasağı getiriyorlar, çünkü kayyum rejimidir. Belediye eşbaşkanlarını görevden alıyorlar, belediye meclislerini de işlevsiz hale getiriyorlar. Çünkü demokrasinin kırıntısına bile tahammülleri yok. Bunu değiştirecek olan bu ülkenin muhalefeti demokratları olmalıdır. Kayyıma karşı çıkmak lazım. İlk günden söyledik, bu kayyım rejimi dedik. Bu OHAL aklı dedik. Darbe mekaniğinin yansımasından başka bir şey değildir. Buna karşı çıkmazsanız, her yere sirayet eder. O yüzden siyaset özgürce bu kayyum rejiminin bu iktidarın karşısına dikilmeli dedik. Urla’ya da kayyım atandı. Siyaset bugün içine sürüklendiği yerden dedi ki Urla’ya kayyım yakışmıyor dedi. Böyle muhalefet olamaz. Kayyım hiçbir yere yakışmaz.

KADINA YÖNELİK ŞİDDET

Kadına yönelik hiç hız kesmiyorlar. Cinsiyet eşitsizliğini derinleştiren politikaların müsebbibi bu iktidar. 17 yıldır iktidardalar. 2003 yılında kadın cinayeti sayısı 83’müş. Şimdi 2019 yılında bu rakam 474’e çıkmış, dehşet verici bir rakam. İnsanın aklı almıyor. Her geçen gün kadına yönelik şiddet kadın cinayetleri artıyor. En son Gülistan Doku, 10 gündür kayıp bulunamıyor, bir şiddet mağduru ve bunu herkes söylüyor. Ama daha dün polisler arama çalışmalarına lütfen katıldılar. O sırada Adalet Bakanlığı bir genelge yayımlamış. Genelgeyi niye yayımlamış diye merak ettik. 5. maddesinde espri saklı, diyor ki basın bu davaların artık üzerine gitmesin, kadına yönelik şiddeti toplumdan saklamaya çalışıyorlar. İçişleri Bakanı eksik durur mu? O da çıktı konuşuyor, atıp tutuyor. Yeni dedi ama yeni hiçbir şey yok genelgesinde.

'SANATÇILAR DA HEDEFTE'

Şiddet bitmiyor, sanata şiddet devam. Grup yorum üyesi İbrahim Gökçek açlık grevinin 210. gününde. Ne istiyor İbrahim Gökçek? Konser yapmak istiyor ama yasak. Neden? Çünkü Grup Yorum muhalif bir grup. Konser yasaklarının kalkması lazım. Şiddet gelişiyor sevgili Kadir İnanır’a yönelik şiddet geliştiriyor. Neden? Çünkü sevgili Selahattin Demirtaş’ın kitabı tiyatroya uyarlandı. Buna tahammül edemeyen iki satır kompozisyon ödevi yazmaktan aciz iki satır cümle kuracak olsa, prontüre muhtaç olacak aciz zihniyet, önce Selahattin Demirtaş'a sonra Kadir İnanır’a saldırdı. Onun arkasına da Kobanê’yi sıkıştırdı. Oradan aklınca aba altından sopa gösteriyor. Kobanê meselesi tam da bizim meselemiz, aydınlatılması gereken bir mesele. Aydınlatılması gereken mesele, Kobanê sürecinde katledilen insanların hesabını biz soruyoruz. Ama sana kötü bir haberim var. Biliyor musun, Selahattin Demirtaş bir kitap daha yazdı.

KANAL İSTANBUL

Bir başka proje Kanal İstanbul Projesi.  Ekolojik yıkımın farkında değil, diplomasi bilmedikleri gibi ekolojiyi de bilmiyorlar. Bildikleri tek şey inşaat, dolayısıyla sanki bilgisayar oyunu oynuyorlar. Çizmişler orada bir kanal. Marmara ölür ölmez, Karadeniz ölür ölmez. Risk artar artmaz ama o kadar uyanıklar ki, Montrö anlaşmasını, bunu saklıyorlar.
Küresel iklim krizine zaten en büyük katkıyı yapan ülkelerden biri Türkiye’dir. Küresel iklim krizine çok büyük katkı yapacaktır.

'BU DÜZENE SON VEREBİLİRİZ'

Halkın, toplumun kaynaklarının nasıl kullanıldığı önemli. Bütün bunlara son vermek elimizde bu düzene katlanmak zorunda değiliz. Bütün toplumsal muhalefete, emekçilere kadınlara sesleniyorum; bu düzene son verebiliriz. Unutmayın zulüm ile abad olanın, sonu berbat olur. Bunlar gitti gidiyor. Tarihin onlara ayırdığı dönemin sonuna geldik. Bunu biz başardık, siz başardınız, HDP başardı. Şimdi yeni bir yaşamı, yeni bir cumhuriyeti inşa etme zamanı. Türkiye halklarını, işçileri, yoksulları, iradesi gasp edilenleri, Alevileri, kadınları bu istibdat rejiminden kurtulmaya çağırıyoruz. Hem ittihatçı anlayışından hem 90’ların karanlık yapılarından hem de saray rejiminden kurtulmak için herkesi ortak demokratik ittifaka bir kez daha çağırıyoruz. Gayesi demokrasi hedefi, barış olan bir ittifak bugün Türkiye halklarının ihtiyacıdır.

ERKEN SEÇİM ÇAĞRISI

Toplumsal mutabakat için tüm kesimlerle, nasıl bir Türkiye, nasıl bir sistemi konuşma zamanıdır, geç kalmamalıyız. Eşit yurttaşlık temelinde demokratik bir anayasa için buluşmalıyız. Anayasal bir hukuk devleti için yan yana gelmeliyiz. Sivil, sosyal ve siyasal hakların eşitlikçi bir düzende hayata geçmesi için çabalamalıyız. Siyasal, toplumsal ve iktisadi barışı var etmeliyiz, yerel demokrasi ile güçlendirilmiş parlamenter sistemi var etmeliyiz. Bu sebeple Demokratik Cumhuriyet diyoruz, HDP diyoruz ve yeni yaşam yeni iktidar için erken seçim diyoruz.”