Son Dakika: PKK sonuç bildirisi açıklandı: PKK adıyla yürütülen çalışmalar sonlandırıldı

Thiruchchoti: Çözüm sürecinde dikkatli olunmalı

Thiruchchoti: Çözüm sürecinde dikkatli olunmalı

Sri Lanka’da Tamil Kaplanları’nın verdiği bağımsızlık mücadelesi sonucunda 2002 yılında Sri Lanka hükümeti ile Tamiller arasında ateşkes yapılmış ve özellikle Norveç’in arabuluculuğuyla müzakereler başlamıştı. Ancak bu sürecin aslında bir tuzak olduğu ABD tarafından silahlandırılan ve eğitilen Sri Lanka ordusunun 2009 yılında Tamillere yaptığı soykırımla ortaya çıkmıştı. 1979’dan beri Paris’te siyasal mülteci olarak yaşayan ve Tamil Halkının Haklarını Koruma Derneği başkanı olan Thirukulasingam Thiruchchoti kendi tecrübelerinden yola çıkarak Türkiye’deki çözüm sürecini ANF’ye değerlendirdi. Her şeyden çok Öcalan’a inandığını dile getiren Thiruchchoti, “Öcalan’a inanmak ve halkın ödediği bedelleri unutmadan yürümek lazım” dedi. Çözüm sürecinde dikkatli de olunması gerektiğinin altını çizen Thiruchchoti, “Karşında müzakere ettiğin devletin NATO üyesi olduğunu ve arkasında ABD’nin bulunduğunu unutmamak gerek” diye konuştu.

-Sizin mücadeleniz nasıl başladı?

Biliyorsunuz ki Sri Lanka İngiliz sömürgesi yapılmış bir ada. Türkiye’de Kürtler ve Türkler beraber yaşayabiliyor ancak Sri Lanka’da bir bölgede sadece Tamiller, bir bölgede ise Sinhalalar vardı. Onlar İngiliz emperyalizminin güdümündeydi. Biz dilimizi, kültürümüzü rahatça ve özgürce yaşayabileceğimiz bir federal sistem istiyorduk. Bizimkisi ilk etapta şiddetsiz, silahsız, sivil bir direnişti. Ancak bu barışçıl mücadelemize karşı polis saldırıları başladı devlet terörü giderek artınca bu silahlı bir mücadeleye dönüştü. 30 yıl bu mücadele o şekilde sürdü. Çok büyük katliamlar yaşandı. Çok değerli devrimciler öldürüldü. Hatta birinin ölüme giderken söylediği sözler diğer kuşaklar içinde bir atasözüne dönüştü.

ÖLSEM BİLE BU GÖZLER ÖZGÜRLÜĞÜ GÖRSÜN

-Neydi o sözler?

1983 yılıydı. Siyasi bir tutukluydu. Cezaevindeydi. Sinhalalar ve Tamiller arasında bir mücadele vardı dediğim gibi daha silahlar devreye girmediği dönemdi. Aynı zamanda cezaevinde de iki grup arasında mücadele orada da sürüyordu. Cezaevindeki Sinhalalar Tamillere saldırdılar. Polisler ve gardiyanlar Sinhalaların Tamillere saldırması için cezaevi kapılarını açıyorlardı. Oradaki Tamil lideri Kuti Mani ölüm ile cezalandırılmış. Mahkemede idam cezası verilince şöyle bir vasiyette bulunmuş: “ Eğer beni öldürecekseniz gözlerimi çıkartıp Tamillere miras verin ki, ben ölsem bile bu gözler özgürlüğü görsünler” demiş.

-Daha sonra nasıl bir süreç izlendi ?

Bu uzun pasif direnişten sonra güvenlik güçleri bize saldırdı ve çatışmalar başladı. Biz de buna karşılık kendimizi ve halkımızı savunmak ve taleplerimizi kabul ettirmek için silahlanmak zorunda kaldık. Fakat aynı zamanda Rusya, Almanya ve İngiltere buna karşılık Sri Lanka ordusuna lojistik silah ve her türlü desteği veriyordu. Bu artık bizim için emperyalizme karşı bir savaşa dönüşmüştü. Bu kadar uluslararası askeri destek karşısında biz Tamiller olarak dayanamadık. Ocak-Mayıs 2009 ayları arasında Sri Lanka ordusu tarafından 40-70 bin Tamil katledildi ve 146 bin kişi hala kayıp. Tam anlamıyla bir soykırım yaşandı.30 yıllık süren savaşta ise 200 bin Tamil katledildi, şu anda Tamillere karşı hala soykırım sürüyor.

-Araya hiç Birleşmiş Milletler girmedi mi?

Tamillerin katledildiği Birleşmiş Milletler ve uluslararası topluluk tarafından daha yeni yeni dile getirilmeye başlandı.

SRİ LANKA DEVLETİNİN HAKİKAT KOMİSYONUNDAN NE ÇIKAR

-Bütün bu yaşanan katliamlara karşı Güney Afrika’daki gibi bir hakikatler komisyonu kurmayı düşündünüz mü?

Tabii ki bir hakikatler komisyonu istiyoruz ancak Sri Lanka hükümeti tarafından kurulacak bir hakikat komisyonunu zaten hiçbir koşulda kabul etmeyiz. Çünkü onların kuracağı bir hakikat komisyonunun gerçekçi olması beklenemez. Bağımsız sivil toplum örgütlerinin içinde yer aldığı bir komisyon düşündük.

-Verilen bunca mücadele sonunda belli haklarınızı elde edebildiniz mi?

Biz kendi dilimizi konuşuyoruz ancak resmi olarak dilimiz tanınmıyor. O nedenle birçok Tamil Sri Lanka dilini öğrenmeyi reddediyor. Ancak hala bu bize dayatılıyor. Sri Lanka’da biz kendi dilimizi öğrenebiliyoruz, kendi dilimizde eğitim alabiliyoruz, ama dilimiz resmi dil olarak kabul edilmediği için tüm polis, ulusal evraklar ve belgeler Sri Lanka dilinde ama burada asıl komik olan biz Sri Lanka dilini bilmiyoruz.

-Sri Lanka’nın Anayasasına mı bağlısınız?

Hayır biz onların Anayasasına bağlı olmayı kabul etmiyoruz. Gerçi tabii ki sadece bir Anayasa var, ama bu anayasa Tamillerin haklarını korumuyor o nedenle de biz bu Anayasayı tanımıyoruz, reddediyoruz.

ULUSLARARASI TOPLULUĞA İNANMAMALIYDIK

-Bugün geriye baktığınız zaman mücadelenizde neleri eleştiriyorsunuz?

Politik ve diplomatik hatalarımız olduğunu düşünüyorum. Bizim en büyük hatamız uluslararası topluluğa inanmaktı. Bugün tekrar mücadeleyi ayağa kaldırırsak tamamen bağımsızlık için yapacağız. Artık silahlı bir mücadele yok zaten, siyasal mücadele veriyoruz. Bu saatten sonra verdiğimiz mücadele 2009’da kaybettiğimiz 200 bin insanımız içindir. Şu anda zaten bizim 200 bin canımız için adalet istememiz Sri Lanka hükümeti için korkulu bir rüya gibi. Her an patlamaya hazır bir bomba gibi. Şu anda bile katliamlar devam ediyor, hukuksuzluklar devam ediyor. Artık Birleşmiş Milletler ve uluslararası topluluk bunu açıkça tartıştıkları için bütün gözler Sri Lanka’ya dönmüş durumda. Sri Lanka hükümeti bu davranışını sürdürürse olup bitecek her şey izleneceği için bu bizden yana bir baskı olabilir. Şöyle ki eğer uluslararası arenada Tamillere yapılan soykırım tanınırsa işte Bosna Hersek örneğinde, Kosova örneğinde olduğu gibi uluslararası hukuk devreye girer ve bizim ayrılma hakkımız doğar.

-Uluslararası topluluğa inanmakla hata ettik dediniz, ama yine oraya işaret ediyorsunuz. Onlara hala güveniyor musunuz?

Hayır tabii ki güvenmiyoruz ama onlar bu talebe cevap vermek zorunda. Çünkü biz Birleşmiş Milletlerin bir üyesiyiz sonuç itibariyle.

ŞU ANDA TEK BİR TARAF ADIM ATIYOR GİBİ

-Kürt meselesini mutlaka izliyorsunuz, son çözüm sürecini nasıl değerlendiriyorsunuz ?

Eğer bir barış süreci olacaksa iki taraf da adım atmalı. Öcalan barış için adım atarken, diğer taraf oyalama taktiklerine başvuruyorsa bu süreç ilerlemez. Şu anlık tek bir tarafın adım attığı izlenimi var ortada. Bunu söylüyorum çünkü biz de aynı tecrübeyi yaşadık.

-Sizin tecrübeleriniz bu konuda nasıl oldu ?

Türkiye Öcalan’la görüşüyorsa buna uluslararası müdahale olmasına izin vermemeli. Bizim en büyük hatamız uluslararası topluluğa inanmaktı. Biz Norveçlilere çok inandık. Bize yardım edeceklerini sandık. Çünkü ateşkes sürecinde Norveç bizlere çok parasal yardımda bulundu, uçaklar dolusu yardım, malzeme gönderdi. Bize yardım etmek istiyorlar dedik, halbuki hiç böyle değildi. Norveç ABD’nin küçük kardeşidir ve Filistin ile İsrail arasında Camp David’e giden yol da Oslo’dan geçmiştir. Bizde de 2002-2006 yılları arasında Norveçlilerin öncülüğünde barış müzakereler Oslo’da başlatıldı. Tayland’da, Cenevre’de görüşmeler oluyordu. Ancak bunun ABD’nin bir tuzağı olduğu çok geçmeden anlaşıldı. Çünkü bir taraftan müzakereler sürerken diğer taraftan ABD Sri Lanka ordusunu eğitiyordu ve İsrail, Pakistan, Ukrayna gibi müttefik ülkelerinden Sri Lanka ordusuna silah satıyordu. Bir taraftan da yabancı gazetelerde Tamil Kaplanlarının yavaş yavaş silahlandığı propagandasını yayıyorlardı. Halbuki durum tam tersiydi. Tabii başta farkına varılmasa da sonra oyunun kokusu alındığında 2006’da müzakereler sona erdi.

KARŞI TARAFIN ABD’YE BAĞLI OLDUĞUNU UNUTMAMAK GEREK

-Bu tecrübelerinizden yola çıkarak ne öneriyorsunuz ?

Hiçbir zaman yüzde yüz inanmamak lazım. Geçmişte yaşananları da unutmamak gerek. O kadar katliam yaşanmış. Binlerce Kürt insan katledilmiş. Gençlerin uyanması ve daha çok rol alması gerek. Müzakerelere zaman tanımak lazım ancak karşı tarafın NATO üyesi olduğunu ve ABD’ye bağlı olduğunu hiç aklından çıkartmamak lazım. ABD sizce barış süreci için Türkiye’ye baskı yapar mı? Yapmaz tabii. Bir de PKK Marksist Leninist bir geçmişten geliyor o nedenle emperyalist ve kapitalist sistem tarafından sevilmiyor. O müzakerelerle ilgili sözleşmeler imzalanırken çok dikkatli olmak lazım. Bu aslında iyi bir adım çünkü biliyorsunuz birçok ülkede silahlı mücadele artık bırakıldı ve Türkiye‘deki bu çözüm süreci için atılan adım çok önemli bence. Ama diyelim ki burada çözüm bulundu, diğer parçalardaki Kürt halkını unutmamak gerek, onları da düşünmek gerek. Yarın pazarlık masasında hükümetin verdiklerini bunları düşünmeden alırsan, halk da seni terk eder. Öcalan aptal değil ve eğer müzakerelerin gittiği noktayı benimsemese hemen durdurur. Ben her şeyden çok Öcalan’a inanıyorum. Ona güveniyorum. Ona inanmak gerekir ve halkın verdiği bedele göre yürümek lazım ve direnişi asla elden bırakmamak lazım.

-Batı Kürdistan’da Kürtler Rojava’nın kontrolünü eline aldı. Bunu nasıl değerlendiriyorsunuz?

Bu çok iyi bir başlangıç. Bunu İran’a da yaymak lazım. Ancak dediğim gibi çok dikkatli olmak lazım. Her şeyi kazanmış gibi bakmamak lazım. İhtiyatı elden bırakmamak gerek. Çünkü demin de belirttiğim gibi Türkiye’nin müttefiki ABD, peki Kürtlerin müttefiki kim? O nedenle iki kere daha tedbirli olmak gerek.

-Yakın bir tarihte Tamillerin tekrar silahlanacağı söylentileri var. Böyle bir şey düşünülüyor mu?

Hayır şu anlık böyle bir durum söz konusu değil. Biz demokratik mücadeleyi sürdürüyoruz ve tabii ki var gücümüzle direniyoruz. Ancak bu söylem doğru değil en azından şimdilik.