TİHV: 4. Yargı Paketi geri çekilsin, yeniden düzenlensin

TİHV: 4. Yargı Paketi geri çekilsin, yeniden düzenlensin

Türkiye İnsan Hakları Vakfı (TİHV), 4. Yargı Paketi'nin "işkence suçunda zamanaşımı kuralını kaldırmayı” öngören 7. maddesine tepki gösterdi. 90’lı yıllardaki yargısız infazların bu haliyle cezasız bırakılacağına dikkat çeken TİHV, tüm işkence davalarında zamanaşımının kaldırılmasını istedi. Tasarının ihlallerin gerçek nedenlerine odaklanarak yeniden düzenlenmesini istedi.

AKP hükümeti tarafından hazırlanan 4. Yargı Paketi'ne yönelik eleştiriler sürüyor. Mevcut haliyle çözüm üretmeyeceği düşünülen Tasarı'nın yeniden düzenlenmesi isteniyor.

'BEKLENTİLERİ KARŞILAMAYACAK'

Türkiye İnsan Hakları Vakfı (TİHV) "İnsan Hakları ve Düşünce Özgürlüğü Bağlamında Bazı Kanunlarda Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Tasarısı" adını taşıyan Tasarı ile ilgili yazılı açıklamasında, "Hükümet çevreleri tarafından bir süredir çeşitli vesilelerle 'Türkiye‘nin demokratikleşmesi ve barışın tesisi bakımından önemli bir adım olacağı' sık sık dile getirilen ancak içeriği kamuoyundan adeta sır gibi saklanan Tasarı, kapsam bakımından genel olarak beklentilerin çok gerisinde kaldı ve memnuniyetsizliğe yol açtı" dedi.

TİHV, insan haklarının korunmasına ve ihlallerin sona erdirilmesine yönelik kapsayıcı bir düzenleme olacağına dair kamuoyundaki beklentilerin, Tasarı'nın “insan hakları ve düşünce özgürlüğü bağlamında değişiklik” başlığını taşımasına rağmen karşılanabilir olmaktan uzak olduğunu belirtti.

'KAYGI VERİCİ ZİHNİYET'

Son dönemlerde yasama faaliyetine "kaygı verici zihniyet"in hakim olduğuna dikkat çeken TİHV, şunları kaydetti: "Kaygı verici zihniyet Tasarıda da kendini göstermektedir. İnfaz Yasasındaki değişiklikle, 'toplum güvenliğini tehlikeye sokmak', Terörizmin Finansmanı Yasasıyla, 'makul sebepler, terörist' gibi hukuk uygulamasına soyut ve keyfi davranmaya açık kavramlar getiren bu yaklaşım,  yeni Tasarıda da yine 'açık ve yakın tehlike', 'meşru göstermek', 'övmek', 'teşvik ve telkin edici olmak' gibi hukuken ve siyaseten üzerinde oydaşma sağlanmamış, muğlak ve esnek kavramlar kullanarak kendini göstermektedir. Birbiriyle ilişki içinde olan bu düzenlemeler, insan hak ve özgürlüklerinin önemli güvencelerinden birini oluşturan hukuk güvenliği ilkesinden yani en temel anlamıyla kanunilikten, yargı ve yürütmenin yasa ile bağlılığından uzaklaşmak pahasına yapılan bir tercihi yansıtmaktadır."

Düzenlemelerin “paketler halinde” gündeme getirilmesine ise "adeta tüketim ürünü gibi sunulması kabul edilebilir değildir, ciddiyetten uzaktır" eleştirisini yapan TİHV, Tasarı'nın bir bütün olarak sorunlara çözüm üretemeyeceğini tespit ederek Tasarı’nın "işkence suçunda zamanaşımı kuralını kaldırmayı öngören 7. Maddesini eleştirdi.

'İŞKENCE SUÇLARINDA ZAMANAŞIMI İŞLEMEMELİ'

"Tasarı, 7.maddesinde, TCK’nın 94. maddesinde yer alan işkence suçuna ek fıkra getirilmesini ve işkence suçunda zamanaşımı kuralının kaldırılmasını öngörmektedir. Ancak bu düzenleme Tasarının geneline de yansıdığı gibi yetersiz, bütünlükten yoksun niteliktedir" ifadelerinin kullanıldığı açıklamada, şu hususlara değinildi:

 "Tasarıda söz konusu düzenlemeyi yapmanın gerekçesi olarak 'AİHM’in işkence ve kötü muamele soruşturma ve kovuşturmalarının dava zamanaşımı nedeniyle düşmesini ve ceza zamanaşımı ile eylemin cezasız kalmasını ihlal sebebi olarak kabul etmesi' gösterilmektedir. Bu gerekçe işkence suçunun muhtevasına denk düşmeyen, oldukça dar ve yüzeysel bir bakış açısının ürünüdür. Zamanaşımı sorunu, AİHM kararlarına uygun davranmanın ötesinde Türkiye’nin evrensel işkence yasağının mutlak karakterine uygun biçimde pozitif ve negatif yükümlülüklerini yerine getirip getirmediği ile ilgilidir. Başka bir deyişle; bugüne kadar içi boşlatılmış olarak dillere pelesenk edilen 'işkenceye sıfır tolerans' sloganına gerçekten uygun davranılıp davranılmadığı meselesidir."

"İşkence yasağının mutlaklığı devletlere işkence niteliğindeki bir davranışı hukuka uygun hale getirecek yasal düzenlemelerden kaçınma sorumluluğu yükler" denilen açıklamada, bu sorumluluğun, işkence suçunu işleyenler hakkında etkili bir soruşturma yürütülmesini de kapsadığı kaydedildi. TİHV, "Oysa Tasarı’nın 15.maddesinde kovuşturmaya yer olmadığı kararlarının etkin soruşturma yapılmadan verilmesi halinde yeniden soruşturma açılması talebini kişinin başvurusuna bağlamaktadır.  İşkence görenin başvurusunu zorunlu kılmak, yasağın mutlak karakterini ve yukarıda sözü edilen sorumlulukları göz ardı etmek anlamına gelmektedir" dedi.

Yeni düzenlemenin eski/yeni tüm işkence davaları için geçerli olmasını isteyen TİHV, "Tartışmasız, insanlığa karşı bir suç olan işkence suçu hangi tarihte işlenirse işlensin, zamanaşımı kaldırılmalıdır. Esasen, AİHM de birçok kararında işkence suçlarının cezaen soruşturulmasında ve mahkûmiyet hükmünde zamanaşımın işlemeyeceğini çok net ifade etmektedir (Hüseyin ve Esen/Türkiye, 8 Ağustos 2006; Erdoğan Yılmaz ve diğerleri/Türkiye,14 Ekim 2008; Ali ve Ayşe Duran/Türkiye, 8 Nisan 2008; Müddet Kömürcü/Türkiye, 21 Temmuz 2009; Tamer Taylan/Türkiye,03 Temmuz 2012). Yanı sıra, tasarıdaki bu düzenleme, yeni bir suç veya ceza öngörmediği için de, kanunların geriye yürümeyeceği tartışmasına çekilmemelidir" açıklamasında bulundu.

Açıklamada, savcıların uygulamalarıyla ilgili olarak ise şu saptamalar yapıldı: "Savcılar, işkence yapan kamu görevlileri hakkında işkence ve ağır işkence fiilini düzenleyen TCK’nın 94. ve 95. maddelerinden dava açmak yerine, daha çok eziyet fiilini düzenleyen 96., kamu görevlisinin nüfuzunu kullanarak yaralaması fiilini düzenleyen 86/3-d. ve  zor kullanma yetkisi sınırın aşılması yoluyla yaralama fiilini düzenleyen 256. maddelerinden dava açmayı tercih etmekte ve böylece cezasızlığa yol açmaktadırlar. Zamanaşımının kaldırılmasının sadece 94. madde için öngörülmüş olması savcıların diğer maddeleri tercih etme eğilimini güçlendirecektir. Bu bakımdan zamanaşımı söz konusu maddeler için de kaldırılmalıdır. Ağır ve ciddi insan hakları ihlalleri, yargısız infazlar, faili meçhul cinayetler ve zorla kaybetme eylemleri de zamanaşımına tabi olamaz."

Zamanaşımı kuralının kaldırılmasının sadece işkence suçu ile sınırlı olmaması gerektiğine de dikkat çekilen açıklamada, "Doğrudan güvenlik güçleri tarafından gerçekleştirilen ya da devlet ajanlarının bilgisi dâhilinde olan ve üçüncü kişiler tarafından gerçekleştirilen fakat devletin, 'önleme yükümlülüğünü' yerine getirmeyerek neden olduğu yaşam hakkı ihlali suçları için de zamanaşımı kaldırılmalıdır" denildi.

'TASARI, '90'LARDAKİ YARGISIZ İNFAZLARI CEZASIZ BIRAKACAK'

Özellikle yargısız infazlar, faili meçhul cinayetler, gözaltında zorla kaybetme eylemleri bakımından 1990’lı yılların ilk yarısının toplumda derin travmalara yol açtığına vurgu yapılan açıklamada,  ancak söz konusu döneme ilişkin suçlarda 765 Sayılı eski TCK hükümlerinin geçerli olduğu hatırlatılarak, şu uyarı yapıldı: "Bu kanunda yaşam hakkını ihlal eden fiiller 'kasten öldürme' olarak tanımlanmıştır ve zamanaşımı süresi 20 yıldır. Bunun anlamı, 1990’ların başlarında gerçekleşen pek çok yargısız infaz, gözaltında zorla kaybetme fiilinin cezasız kalmasıdır. Yani yargının tozlu arşivlerinde bekleyen çok sayıda dosyanın failler cezalandırılmadan, mağdurların onarım ve giderimi sağlanmadan, kısacası adalet tesis edilemeden bir daha açılmamak üzere tarihin derinliklerine gömülmesidir. Barışa yönelik umut verici çok ciddi adımların atıldığı bir dönemde güvenlik güçleri tarafından gerçekleştirilen yaşam hakkı ihlali suçlarında da zamanaşımının kaldırılmaması büyük bir eksikliktir. Hâlbuki Tasarının 15. maddesinin gerekçesinde de 'yaşam hakkı ve işkence yasağı ihlallerinin etkin ve yeterli soruşturulmadığı' ifade edilmekte, böylece hem işkence hem de diğer ağır ve ciddi insan hakları ihlalleri birlikte anılmaktadır."

Türkiye İnsan Hakları Vakfı, "Sonuç olarak, bu haliyle çok yetersiz olan Tasarı derhal geri çekilmelidir. İnsan haklarının korunması ve geliştirilip güçlendirilmesine yönelik bütünlüklü bir yaklaşımla AİHM kararlarıyla tespit edilen ihlallerin gerçek nedenlerine odaklanarak yeniden düzenlenmelidir" denildi.

NASIL OLMALI?

"İfade, düşünce, toplanma, örgütlenme özgürlüğünün kullanılması önündeki ilgili tüm yasalardaki tüm engellerin kaldırılması" gerektiğine işaret eden TİHV'in talepleri ise şöyle:

 "Terörle Mücadele Kanunu uygulamalarına ve bu Kanundan aldığı yetkiye dayanarak kurulan ve yargılama yapan özel mahkemelere son verecek; tutuklama rejimini değiştirecek ve uzun tutukluluğa son verecek; adil yargılanma hakkını ve özel hayatın gizliliğini güvenceye kavuşturacak; başta işkence görenler olmak üzere hak ihlallerine uğrayanları sindirmeye ve adalet arayışlarını bastırmaya yönelik, dolayısıyla da cezasızlığa yol açan “güvenlik güçlerine direnme” gerekçesiyle açılan karşı dava uygulamalarına son verecek;  zamanaşımının kaldırılmasını yaşam hakkı ve işkence yasağının mutlak karakterine uygun hale getirecek biçimde düzenlendikten sonra TBMM’ye yeniden sunulmalıdır. Kısacası; insan hakları ihlalleri ile mücadelenin kuralları açık, kuşkudan uzak bir şekilde yasaya ve güvenceye bağlanmalıdır. Bu Türkiye’nin demokratikleşmesi ve barışı için mutlak bir zorunluluktur."