TKP Kürt hareketi ile açılan arayı kapatacak!

TKP Kürt hareketi ile açılan arayı kapatacak!

Türkiye Komünist Partisi (TKP) geçtiðimiz günlerde 11. konferans ve kongresini topladı. TKP Merkez Komite Üyesi Aydemir Güler, konferans-kongre sonrasında ANF’nin sorularına yanıt verdi. AKP iktidarının toplumda yapacaðı dönüşümün sınırlarına geldiðini belirten Güler, önümüzdeki günlerde Türkiye toplumunda politizasyon ve kitlesel tepkilerin gelişebileceðini söyledi. Güler, Kürt hareketi ile aralarında “kontrolsüz” bir şekilde açılan mesafeyi geçtiðimiz Temmuz ayında yaptıkları konferansta tartıştıklarını ve arayı kapatma kararı aldıklarını söyledi. Ulusların kendi kaderini tayin hakkının emperyalistler tarafından içinin boşaltıldıðını savunan TKP MK üyesi Güler, Kürt sorununun çözümünün sosyalizmle mümkün olabileceðini belirtti. Halkların Demokratik Kongresi’nin yakından takip ettiklerini anlatan Güler, HDK içinde yer almama gerekçelerini ise şöyle açıkladı: “Türkiye solu ile Kürt ulusal hareketi arasında bir asimetri var. Henüz güç biriktirme evresinde olan Türkiye solu, Kürt hareketinin oluşturduðu, kaçınılmaz olarak damga vurduðu, baskın olduðu bir atmosferde kendi kendisini önemsizleştirmeye mahkûmdur.”

ANF’nin sorduðu, Güler’in verdiði yanıtlar şöyle:

Gerçekleştirdiðiniz kongre ve konferansın partiniz açısından anlamı nedir?

Türkiye Komünist Partisi (TKP) olarak biz her yıl kongre-konferans topluyoruz. Bizim açımızdan deðerliydi. Türkiye'de bir dönem deðişikliði, bir kırılma noktasında olduðumuzu düşünüyoruz. Kısa yoldan tarif edersem; biz TKP olarak, Türkiye sol kamuoyuna, AKP'yi hafife almamaları gerektiðini anlatmaya çalıştık. AKP'nin yaptıklarının "bazılarının iyi, bazılarının da kötü" olacaðı yönündeki yorumların yanlış olduðunu söyledik. AKP Türkiye'de son derece şiddetli bir karşı devrimci dönüşümü gerçekleştirdi. Türkiye toplumunun dokularını gericileştiriyorlar, Türkiye'nin emperyalizme baðımlılıðını daha derin, organik hale getiriyorlar. Bunu anlatmaya çalıştık. Ancak bir süredir bunun yerine başka bir vurgu yapmanın doðru olduðunu düşünüyoruz. Şimdi demeliyiz ki; AKP'nin gücünü fazla abartmayın. AKP yapabileceði dönüşümü, ilerletebileceði yere kadar götürmüştür ve bundan sonrası patinaj dönemidir. Türkiye toplumu AKP'nin gerçekleştirdiði gerici dönüşümü kusmak üzeredir. Genel olarak bir politizasyon, çeşitli toplumsal kesimlerde güçlenecek önü açık kitlesel tepkilerin gerçekleşeceði bir konjonktüre girdik. 11. kongre esas itibariyle bu konjonktür deðişikliðini vurgulayan bir kongre oldu. Partinin gündelik çalışma tarzını, eylemlerini de etkileyen bir analiz.

Yaptıðınız bu analizden sonra mücadele pratiðiniz açısından nasıl bir deðişiklik olacak?

Kongrede vurguladıðımız yaklaşımlardan biri de şuydu. Türkiye toplumu ile AKP'nin gerçekleştirdiði dönüşüm arasında bir doku uyuşmazlıðı ortaya çıktı. Ama üzerinden 12 Eylül geçmiş ve çok yorgun hale gelmiş toplumsal dinamikler üzerinde durduðumuzu iyi bilmeliyiz. Bu nedenle kendiliðinden hareketler olmayacak. Bu doku uyuşmazlıðına bir siyasal önderlik gerekiyor. Bu siyasal önderliði, akıl öðretme olarak anlamamak lazım. Türkiye toplumunun, emekçilerin, aydınlar ile kadın, gençlik hareketleri ve Alevi toplumsallıðı içinde sosyalizmin, sol devrimci bir perspektifin bugüne kadar olduðundan daha güçlü bir şekilde ete kemiðe büründürülmesi gerekiyor. Bu doðrultuda TKP önümüzdeki dönemi, geride bıraktıðımız dönemlere göre siyasi ve örgütsel faaliyetlerinde verimin artacaðı bir dönem olarak görüyor.

Kürt sorunu konferansınızda gündem oldu mu?

Konferans spesifik olarak Türkiye toplumundaki herhangi bir dinamiðe -sadece Kürt dinamiði deðil- yoðunlaşmadı. Genel olarak Türkiye toplumunda bir dizi toplumsal dinamiðin önemli olanaklar barındırdıðını tespit etmekle yetindi.

KÜRT HAREKETÝ ÝLE MESAFEYÝ KAPATMA KARARI ALDIK

12 Haziran'dan sonra TKP'nin Kürt sorunuyla güncel siyaset alanında önceki yıllara göre daha yakın ilişkilendiðini gözlemliyorum. Yanılıyor muyum? Kürt hareketiyle ilişkilenme bakımından bir deðişim söz konusu mu partinizde?

Kürt sorununa yaklaşımımız bir yanlış anlama/yanlış anlaşılma sonucu gereksiz bir mesafenin açılmasına neden oldu. Oysa bizim yaklaşımımız doðrudan doðruya böyle bir uzaklaşmaya neden olmamalıydı. Nitekim bugün tutumumuzun özünü sürdürüyoruz ve saðlıklı olduðunu düşünüyoruz. Genel olarak Türkiye solunda ve Kürt solunda kimi yaygın kesimler, 'Türkiye'de sosyalizm yolunda ilerleyebilmek için Kürt sorununda bir demokratik çözüme ihtiyacımız var' diyor. Biz TKP olarak bu yaklaşımı benimsemiyoruz. Tam tersinin doðru olduðunu düşünüyoruz. Kürt devrimci hareketi, Türkiye'nin diðer ilerici-devrimci hareketleriyle kol kola sosyalizm yönünde hız kazandıðımız takdirde Kürt sorununun çözümü mümkün hale gelecektir. Kürt sorununun çözümünü mevcut kapitalizm koşullarında sosyalist devrimin önüne koymanın gerçekçi olmadıðını düşünüyoruz. Ama bunun TKP ile Kürt hareketi arasında lüzumsuz bir mesafe açıklıðına neden olmasını yanlış buluyoruz. Geçmişte bizim yaptıðımız hatalar olabilir, yanlış anlaşılmış olabiliriz. Karşılıklı olarak arada bu mesafe açıklıðını yeterince sorun olarak algılamamış ve zamanında müdahale etmemiş olabiliriz. Geçen yıl Temmuz ayında gerçekleştirdiðimiz konferansta bunu da enine boyuna deðerlendirdik, bu açılan mesafeyi iradi olarak kapatmamız gerektiðine karar verdik. Daha sonra attıðımız adımlarla dostça, kardeşçe bir yakınlıðı sanıyorum tesis ettik.

Bu arayı kapatma kararının, yani deðişimin dinamiði ne oldu?

Mesafeyi açma kararı almamıştık zaten. Bu mesafe zaman içinde kontrolsüz bir şekilde açıldı. Kürt hareketi ulusal harekettir ve ulusal kurtuluş programına sahiptir. Dolayısıyla bizim gözümüzün önünde canlanan ideolojik yelpaze açısından daha bir genişliðe sahiptir. TKP ise kendini işçi sınıfının temsilcisi, sosyalist bir parti olarak tanımlıyor. Örneðin TKP'nin böyle kapsam genişletme yaklaşımı söz konusu olamaz. Çıkarları sosyalizme yönelmeyen ideolojik ve sınıfsal kesimleri kapsayacak açılımımız olamaz. Bizim tanımımıza aykırı. Dolayısıyla aramızda benzemezlikler var. Şimdi bu benzemezlikleri bilerek ama her iki dinamiðin Türkiye'de toplumsal mücadelelerde önemli kanalları temsil ettiðini de unutmaksızın bunun bilinciyle hareket etmeliyiz.

KÜRT SORUNUNUN ÇÖZÜMÜ SOSYALÝZMDEDÝR

Siz Kürt sorununun çözümünü sosyalist devrime havale ediyorsunuz. Ama ortada bir sorun var. Savaş var ve bir halk barış istiyor. Savaşın bitmesi için de mi sosyalizmi bekleyeceðiz?

Sosyalizmi beklemek deðil ama beraber sosyalizm için mücadele etmek. Keşke öbür türlüsü mümkün olsaydı. Keşke Türkiye'de öyle bir tarihsel, toplumsal zemin olsaydı da Kürt sorunu gibi - sadece Kürt halkını deðil, Türkiye'nin bütün emekçilerini aðır bir şekilde yaralayan- bir sorun mümkün olan en kısa zamanda gerçek bir çözüm zeminine kavuşabilseydi. Bu mümkün deðil. Çünkü Kürt sorunu, keyfi bir şekilde Türkiye'yi yöneten egemen güçlerin, hatta onların bir iki fraksiyonunun ceplerinden çıkarttıðı bir sorun deðil. Son derece derin bir tarihsel mesele ve Türkiye'de kapitalist sömürü ile iç içe girmiş bir mesele. Kürt sorunu sadece anadili kullanma sorunu olsaydı, bunun bir çözüm yolu olabilirdi. Ama sadece o deðil. Anadilini kullandırtmadıkları insanları ucuz emek gücü olarak kullanmayı önüne koyan bir rejimin altında yaşıyoruz. Bu sorunun aşılabilmesi için her düzeyde eşitliði, özgürlüðü, kardeşliði, iradi birliði, adalet duygusunu temel alan bir düzen inşa etmemiz lazım. Bizce bu düzen sosyalizmdir. Kürt sorununda iyileştirmeler, mücadele kuşkusuz mümkündür.

Ulusların kendi kaderini tayin hakkı, sosyalistler açısından temel bir ilke. Bu ilkenin Kürt sorunu baðlamında güncel karşılıðı nedir?

Ulusların kendi kaderlerini tayin hakkı, somut ulusal sorunun vatanı olan halkları gerçek bir özgürlüðe, adalete, kardeşliðe yakınlaştırmalıdır. 20.yüzyıl boyunca bu dilek temenni olmanın ötesine geçti, hayat buldu. Ama ne yazık ki dönem deðişti. Sovyetler Birliði’nin daðılması, sosyalizmin dünya çapında yenilgiye uðramasından sonra ulusların kendi kaderini tayin hakkı pratiði yozlaştırıldı ve bu hakka emperyalizm el koydu. Bu ilkenin içi boşaltılarak halklar birbirine düşmanlaştırıldı. Önce bunu bilmeliyiz. Son olarak da, Ortadoðu'daki büyük emperyalist proje ve onun en önemli taşıyıcılarından biri olan Türkiye Cumhuriyeti'ne, onun merkezi iktidarına ve oradan bölgeye baktıðımızda şunu görmeliyiz. Zannediyorum bunu Kürt devrimciliði içinde de gören kesimler var. Ortadoðu’nun bugününde herhangi bir halkın kendi kaderini tayin hakkını, komşu kardeş halklarla iradi bir birliktelik yönünde deðil de, baðımsızlık yönünde kullanması durumunda yalnızca bundan kazanacak olan emperyalizm olacaktır.

DTK demokratik özerklik ilanında bulundu. Kürt halkı nasıl yaşamak istediðini böylece beyan etti. Demokratik özerkliði destekliyor musunuz?

Ýçeriðinin sanıyorum ki, biraz daha açılması lazım. Dostça bir şey ekleyeyim: Biraz önce söylemeye çalıştıðım gibi Kürt ulusal hareketinin farklı toplumsal sınıfları, farklı ideolojik eðilimleri kapsayan bir karakteri var. Bu karakter, orada dururken, kimi ince ayarlar yapılamayabilir. Bu ince ayarları yapmak, Marksistlere, komünistlere düşüyorsa, biz yapabilirsek, biz yapalım. Kürt halkı da, Kürt siyasetçileri de, bunu dostça bir katkı denemesi olarak görsün. Demokratik özerlik daha net bir şekilde neden programlaştırılmıyor, diye bir eleştirim yok. Bunu sınırları olduðunun bilincindeyim. Ancak demokratik özerklik eðer, Kürt halkının kendisinin mutlak çoðunluk oluşturduðu, tarihsel olarak vatanı olan yerlerde yönetim ehliyetini eline almasıysa, yani, soru 'Kürt halkı kendisini yönetmeye ehil midir' sorusuysa, bu konuda kimsenin diyeceði bir şey yoktur. TKP, bunun samimi destekçisidir. Ancak demokratik özerklik başka bir anlamla daha bütünleştirilebilir. Örneðin kimi yerel ticaret ve sanayi odaları, işi o yöne çekiştirmeye çalışıyorlar. Uluslararası sermaye ile yerel sermaye grupları arasında daha özgürce, hiçbir kısıtlama olmaksızın ilişkiler kurulabilsin istiyorlar. Demokratik özerklik buysa, Kürt yoksullarına özgürleşme getirmez. Buna destek veremeyiz.

ÖCALAN’L A GÖRÜŞMELER DEVAM ETTÝRÝLMELÝDÝR

Kürt halkının "Önderimdir, irademdir" dediði PKK lideri Abdullah Öcalan, yaklaşık bir yıldır avukatlarıyla görüştürülmüyor. Bu bir yıl içinde partiniz TKP'nin Öcalan'a uygulanan tecrit ile ilgili herhangi bir açıklaması oldu mu?

1999 yılında Abdullah Öcalan'ın tutsak edilmesinden sonra Türkiye'de idam cezasının kaldırılması tartışması henüz açılmadan önce, derhal idam cezasının kaldırılması gerektiðini savunmuştuk. Ýdam cezasının bir insanlık suçu sayılması gerektiðini düşünüyorduk. Ama söz konusu olan o dönemde Kürt halkının idam cezası ile tehdit ve terbiye edilmesiydi. Ýlk refleksimiz bu oldu. O günden bu yana Abdullah Öcalan'ın Kürt sorununda çok önemli bir siyasi figür olduðu defalarca kanıtlandı. Abdullah Öcalan'ın tecrit altında tutulması ve ‘Kürt sorununa çözüm arıyorum’ söylemi birbiriyle baðdaşır durumlar deðildir. Sadece tecridin kaldırılması, geride kalan uzun sürede olduðu gibi Öcalan'ın görüşme olanaklarının bulunması da yeterli deðil. Abdullah Öcalan'la bu zaman zarfında devletin temsilcileri de görüşmeler yaptı. Bu görüşmeler yapılmalıdır, Öcalan görüşmelerin muhatabıdır. Görüşmeler bütün detaylarıyla kamuoyuna, sorunun bütün muhataplarına açık olarak yürütülmelidir.

PROGRAMIMIZDA REVÝZYON YAPMAYIZ

TKP'nin güncel siyasette ittifaklar ilkesi nedir?

Son yıllarda Türkiye'de yaşanan gelişmelerde önemli bir referans noktamız, 12 Eylül 2010'daki referandum oldu. Referandumda, TKP, ÖDP, Halkevleri ve EMEP ile birlikte ortak bir çalışma örme olanaðı buldu. Daha sonrasında böyle bir ortaklık alanı kurumsallaşmadı, süreklileşmedi. Ama özellikle ÖDP ve Halkevleri ile çok dostça, yoldaşça ilişkilerimiz olmaya devam ediyor. Bunun genişlemesi gerektiðini düşünüyoruz, bunu diliyoruz. Ancak Türkiye solunda, kuşkusuz geçmişi uzun olan bir yüzeysel yaklaşım var. Atasözü olarak 'Birlikten kuvvet doðar' sözü doðru olabilir. Ama somut olarak siyasette, birbirine fazla benzemeyen hareketleri 'Birlikte kuvvet doðar' diyerek yanyana getirip, zorunlu olarak ortalamasını almaya kalktıðınızda çıkan sentez bir şeye benzeyemeyebilir. Referandumda 'Yetmez ama evet' diyenlerin de arasında solcuların da olduðunu kabul edebilirim. Ama 'Yetmez ama evet' diyen, buna yürekten inanan, sosyalizmi arzulayan bir kesim ile referandum sürecinde 'Hayır' diyen kesimin ortalamasını almamak gerekir. Türkiye'deki sol içindeki kimi mesafeler, mutlaka yan yana gelmemiz gereken, farklılıklarımızın buna engel olmaması gereken anlarda, yan yana gelmeyi zorlaştırabiliyor. Bunu ortadan kaldırmaya çalışmalıyız. Ama Türkiye solunun kendisine özgü tezleri, faaliyet biçimleri olan kesimleri bu özgünlükleri ile yola devam etmediler. Ýşin bu kısmı da önemli. TKP olarak sosyalist devrimi her şeyin önüne koyan bir programımız var. Bu programımızı herhangi bir birlik uðruna revizyona sokmayız. Ama hava iş kolundaki grev yasaðını ya da kürtaj yasaðı saldırısını hep birlikte püskürteceðiz. Bu konuda siyasetin önemli bir parçası olan örgütsel yarar, birinci sıraya konamaz.

HDK'nin Mayıs ayında yapılan 1. Genel Kurulu'nun ilk gününün sabahki oturumunda yer aldınız. HDK ile ilgili ne düşünüyorsunuz?

Başka bir toplantı nedeniyle kısa bir süre kaldım. Ancak heyet olarak gitmiştik, heyetteki diðer arkadaşlar toplantıyı izlediler. HDK sürecini dikkatle, mümkün olduðunda yakından izliyoruz. Kuruluş sürecinde temaslarımız da oldu. Lafı gezdirmeden, çok dostça ve samimi olarak söylüyorum. Türkiye solu ile Kürt ulusal hareketi arasında bir asimetri var. Kürt ulusal hareketi, büyük bir toplumsal, siyasal ve bölgesel bir güç. Türkiye'de sosyalist hareket ise henüz güç biriktirme evresinde. Bu evresinde ortak örgütlenme alanı içine giren Türkiye solu, Kürt hareketinin oluşturduðu, kaçınılmaz olarak damga vurduðu, baskın olduðu bir atmosferde kendi kendisini önemsizleştirmeye mahkûmdur. Kürt hareketi bunu ister veya istemez. Fark etmiyor. Önemsizleşmeye, Kürt ulusal taleplerinin içinde asimile olmaya, onun tarafından özümsenmeye başlıyor. Bizim kaygımız budur.

Bu sebeple mi HDK içinde deðilsiniz?

Bu kaygı nedeniyle HDK içinde deðiliz. Bir de, ayrı durmanın, Türkiye'de komünist hareket ile onun temsil iddiasında olduðu işçi sınıfı dinamiði ile Kürt ulusal hareketi arasındaki ilişkiler açısından daha olumlu, daha işlevsel, daha yararlı, bir zemin oluşturacaðını düşünüyoruz. Bu pratik bir kaygıdan ibaret deðil. Genel olarak Kürt ulusal hareketi kendi siyasi, ideolojik koordinatları gereði, Kürt sorununu çözmeye veya hafifletmeye yöneliyor. Biz ise bir mücadele sürecinde bu doðrultuda kazanımlar elde edilebileceðini ama nihai kurtuluşun, bütün anadillerden, bütün kökenlerden emekçilerin ortak sosyalist kurtuluşu olacaðını düşünüyoruz. Bu iki yaklaşım birbiri içinde eritilmemelidir. Bunlar iki farklı tezdir. Bu iki farklı tez, kardeşçe, yoldaşça, dostça her gerektiði yerde kol kola girerek, beraber yürümenin yolunu açmaya çalışmalıdır.

Komünist partisi olarak birleşik mücadeleyi örgütlemek gibi bir misyonunuz yok mu? Kürt hareketi olmadan nasıl birleşik mücadeleyi öreceksiniz?

Kuşkusuz var. Birleşik mücadelenin önünü açmak için üzerinde konsantre olacaðımız hat; dostça, kardeşçe, dayanışma ve diyaloðu tesis etmektir. Sayısız Kürt siyasetçisi hapishanede tutuluyor. TKP bu noktada, Kürt siyasi hareketinin bütün inisiyatiflerine saygı göstererek ve her durumda dayanışma içinde. Van depremi olduðunda TKP Van örgütü, tartışmasız bir şekilde belediyeye elini uzattı. Demin söylediðim gibi çözüm doðrultusunda görüşmeler konusunda TKP'nin talep ettiði noktalar ileri taleplerdir. Aslolan bu konjonktürde iki taraf açısından aceleye getirilmiş ortaklıklar geliştirilmekten ziyade, diyaloðun ve dayanışmanın güçlendirilmesi olduðunu düşünüyoruz.