ANALİZ

Türk devletinin organik bağımlısı: ITC

Rojava ve Güney Kürdistan'da DAİŞ çetelerine karşı Kürt güçlerinin görkemli ilerleyişi sürdükçe Türk devletinin iç ve dış siyaseti tam bir hezeyana uğruyor.

Bulabildiği herkesi rüşvet, dolandırıcılık ve ayak oyunlarıyla yanına çekip kendi kirli politikasına koşarak özgürlük için savaşan Kürtlere karşı cepheye sürmek istiyor.

Merkezi Kerkük’te bulunan Irak Türkmen Cephesi (ITC) sorumlusu ve aynı zamanda Irak milletvekili Erşed Salihi’nin 17 Eylül’de gerillaya dönük açıklamaları da Türk devletinin Kürtlere karşı geliştirdiği düşmanlığının somut ifadesidir. Oysa 2014’te DAİŞ çeteleri Kerkük’e saldırdığında Kürt gerillası Kürt, Türkmen, Ermeni, Asuri-Süryani demeden hızla Kerkük’te en ön cepheye koşmuş ve tüm bu halkları bu faşist güruha karşı savunmuştu.

Aynı şey bu çetelerin, Türkmen kenti olarak bilinen Musul’un Tel Affar ilçesi ve Ezidi diyarı Şengal’e saldırısında da yaşanmıştı. Eğer Kürt gerillası olmasaydı Tel Affar’da binlerce Türkmen’in DAİŞ çeteleri tarafından katledilmesi kaçınılmaz olacaktı. O dönem de YPG savaşçıları PKK gerillası anında Şengal dağlarına ulaşmış ve Türkmenler dâhil bölgede bulunan tüm savunmasız sivil halkı çetelere karşı korumuştu. Ancak hiç kimse o zulüm kokan günlerde “PKK gerillasının burada ne işi var dememişti.” Şüphe yok ki, zulme uğrayanın kimliği sorulmaz. PKK dün de hiçbir halka ve mazluma kimliğini sormadı bu gün de sormaz yarın da sormayacaktır. Bunu PKK’nin dünya felsefesine, geçmiş pratiğine bakarak rahatlıkla söyleyebiliriz. Bu bir minnet de değildir, sadece ve sadece onurlu insan, toplum olmanın gereğidir.

Peki, dün DAİŞ çetelerine karşı ITC’nin de aralarında bulunduğu herkesi PKK gerillaları canları pahasına korurken neden ITC sorumlusu çıkıp bugünkü gibi beyanlarda bulunmadı da bugün, gerillanın Kerkük’ü işgal ettiğini, terörist bir güç olduğunu söyleme gereği duydu?

ITC’nin Türkiye’de milliyetçi faşist çizgiyle organik bağı olduğu, derin devlete bağlı bir yapılanma olduğunu başta söylemek gerekir. Kaldı ki, ITC başkanı olsa da Erşet Salihi tüm Türkmenleri temsil etmiyor. Ancak yine de bu durum, Türkmenler içerisinde bir eğilimdir ve tehlikeli bir şekilde örgütlendirilerek, yapılmak istenen bazı kirli politikalara alet ediliyor.

İşte bu politikalar uğruna ITC’ye bağlı sitelerde son günlerde durmadan PKK karşıtlığı yapılarak bölgedeki Irak ve Kürt güçleriyle birlikte diğer Türkmen örgütlerinin de PKK’ye karşı ses çıkarmaları, hatta faaliyet içerisine girmeleri çağrısı yapılıyor. Yine aynı sitelerde durmadan Türk devletinin Türkmenler için ne kadar mücadele ettiği, Tel Affar için nasıl da iyi projeler geliştirdiği, Türkmenlerin örgütlenerek güç sahibi olmaları için ne fedakârlıklar yaptığı da şaşaalı sözlerle propaganda ediliyor.

ITC bir yandan PKK’ye “işgalci güç, terörist örgüt” tanımlaması yaparken, satır aralarında özellikle PKK dışındaki Kürtlere dostluğunu “allandıra ballandıra” bitiremiyor. Mücadeleci ve demokratik halklar için ne kadar bildik, tanıdık bir politika, ne kadar aşina olduğumuz sinsi bir siyaset geleneği.

Türk devleti, Bakur Kürdistan'da yüz yılı aşan bir soykırımla, acımasızca Kürtleri katlederken, “Kürt kardeşlerimiz” lafını ağzından hiç düşürmedi. Son birkaç yıldır Rojava’da Kürtler statü elde etme mücadelesi verince, Türk devleti bunu engellemek, Kürtleri yeniden içten çatıştırarak güçten düşürmek için daha düne kadar “postal yalayıcılar” dediği Güney’li bazı güçlerin ayaklarına kapandı. Şimdi Türkmen Cephesi’nin bu açıklamalarıyla Türk devletinin Kürt politikasını bir araya getirdiğimizde sözcüklerin aynı zihniyet ürünü, aynı merkezden kaleme alındığı da çok net bir şekilde görünüyor.

Türk devleti Kürtler birlik olmasın ve aynı zamanda PKK’nin DAİŞ çetelerine karşı yürüttüğü savaşta daha fazla meşru güç konumuna gelmesin diye daha da karşıt politikalar geliştireceğe benziyor. Türk istilacı gücünün Cerablus’a girdiği gibi, Musul ve Telaffar’a girsin diye zamanlamasını da uygun bulduğu anda ITC üzerinden kendisini konuşturmaya, Kürtler arasında parçalılık yaratmaya başladı.

Diğer dikkat çekici husus ise, Irak başbakanı Haydar Ebadi’nin yeniden Türk devletinin Başika’daki işgalci pozisyonunu gündeme getirdiği, Musul operasyonunda Türk devletini istemediklerini açıkça dillendirdiği bir günde ITC’nin bu açıklamayı yapmış olmasıdır.

Ne var ki artık hiçbir şey Türk devletinin bu kirli politikalarını gizleyemiyor. Herkes kralın çıplak olduğunu dünden görüyor. Dolayısıyla öyle kurnazlıklarla, kirli politikalarla kendilerini temize çıkarmaları, halklarla dost olduklarını, barıştan yana olduklarını kabul ettirmeleri mümkün değildir.

Bunca süreçten, mücadeleden ve örgütlenmeden sonra bu siyasetle Kürtler arası çelişki, çatışma çıkartma hayalleri tamamen beyhudedir. Kerkük cephesindeki YNK’nin peşmerge komutanı Westa Resul’un dün basına yaptığı açıklama bunun açık kanıtıdır. ITC başkanına verdiği “ PKK gerillasına terörist, işgalci demek haddinize değildir” cevabı başka hiçbir söze yer bırakmayacak denli açık ve nettir. O zaman Türk devletinin bu kirli planının şimdiden suya düştüğünü söylemek hiç de abartılı olmayacaktır.