Urfa'nın Suruç ilçesine bağlı Yolcular köy yolunda 30 Nisan 2013'te bulunduğu iddia edilen "Bombalı Çuval" ile Urfa Emniyeti tarafından sıkça rastlanan bir oyunlardan birinin startı da verilmiş oldu. Derin komplonun hazırlandığı olaya dair oynan oyuna entegre edilmek üzere ise, sözde gelen ihbar üzerine bulunan "bombalı çuvala" verici konulması ve 28 Mayıs 2013'te de "Gizli tanık" beyanları gerekçe gösterilerek olayla bağlantısı oldukları iddia edilen 6 kişi gözaltına alınarak, cezaevine konuldu. Daha sonra açılan dava kapsamında görülen duruşmalarda 6 kişiden 5'i tutuksuz yargılanmak üzere serbest bırakılırken, bir kişinin tutukluluğu sürdü. Son olarak tutuklu yargılanan kişi ise çok daha sonra tutuksuz yargılanmak üzere serbest bırakıldı. Bu kişi kamuoyunun da yakından tanıdığı birisi. Çünkü ülkede son yıllarda yaşanan her bombalı saldırının ardından yetkili mercilerce hemen hedef gösterilen ve gözaltına alınan biri. Hiçbir şekilde yaşananlar ile illiyet bağı bulunmayan bu kişi Kürt siyasetçi Gazeteci-Yazar Mehmet Serhat Polatsoy. Çünkü Urfa Emniyeti'nce oynanan oyun kapsamında "Bomba çuval" olarak hazırlanan çuvallar kaçak sigara diye Polatsoy'un da tanımadığı kişilerce Polatsoy'a teslim edilmiş hemen akabinde operasyon yapılarak Polatsoy gözaltına alınmıştı.
BOMBA ÇUVALI KOMPLOSUYLA SÜREÇ Mİ HEDEFLENDİ?
Sözü geçen olaya dair Özel Yetkili Mahkemelerden davanın Ağır Ceza Mahkemesi'ne devredilmesinin ardından Urfa 2. Ağır Ceza Mahkemesi'nde 27 Haziran 2016'da 15'incisi görülmesi gereken dava duruşması "heyet yok" gerekçesiyle ileri bir tarihe ertelendi. Kürt sorununun çözümü için Kürt Halk Önderi Abdullah Öcalan öncülüğünde başlatılan sürecin hemen akabinde yaşanan ve gerillanın çekilme sürecine denk gelerek kamuoyunda büyük yankı bulan komployla bir yandan da ta o zamandan sürecin akamete uğratılması amaçlanmıştı. Oynanan derin oyun ve kirli komplo dönemin savcı ve Urfa Emniyeti tarafından da itiraf edilmiş ve savcı iddianameye şunları geçmişti: "Bu operasyon Türkiye'de bir ilk olup Urfa TEM'e ithaf olunur." Yine iddianamede operasyonunun bir komplodan ibaret olduğu şu ifadeler ile belirtilmişti: "Kaçakçıdan alınan çuvalların içerisi boşaltılarak yerine bomba benzeri ve bomba süsü verilmiş eşyalar bırakılarak çuvalların içerisine bir de uydu bağlantılı sinyal cihaz yerleştirdik." Oynanan kirli oyun ve derin komplo bu denli açığa çıkmış iken, davanın da halen devam etmesi ve sözde sanıkların halen yargılanması da Türkiye'deki yargı sisteminin acizliği ve adalet mekanizmasının içler acısı halini gözler önüne sermeye yetiyor.
'KENDİSİNİ ÇELİŞKİLER YUMAĞI İLE ELE VEREN KOMPLO'
Mağdur olan Gazeteci-Yazar Mehmet Serhat Polatsoy, söz konusu komplo kapsamında tutuklu bulunduğu süre zarfından dönemin savcı ve emniyet yetkilileri hakkında suç duyurusunda bulunsa da suç duyurusuna ilişkin de henüz yaşanan herhangi bir gelişme söz konusu değil. Ve yine dava iddianamesine geçen ve biri hala bulunamayan bir tanık toplam üç kişinin Polatsoy'un üzerime ifade verdiği belirtiliyordu. Varlığı ve yokluğu belli olmayan bir kişi hala aranıyor. Polatsoy'a "sigara kartonları olarak" bildiği çuvalları teslim eden kaçakçının da izine halen rastlanılmış değil. Halbuki kaçakçı rahatlıkla bulunabilirdi. Çünkü iddianamede: "Çuvallar alındığı andan itibaren hem teknik hem de fiziki takip başlamıştır" diye yazıyor. Buna rağmen kaçakçı hala bulunmuş değil. İddianamedeki diğer tanık da ilk duruşmada :"Bu ifadeler bana ait değil, polislerin uydurmasıdır" diye olan biteni tüm çıplaklığıyla ÖYM'lerde yapılan duruşmada dile getirmişti.
İDDİA BÜYÜK AMA DELİL YOK!
Yine iddianamedeki "Gizli tanık" da hem ÖYM hakimlerine hem de Urfa 2.Ağır Ceza Mahkemesi heyetinin huzurunda: "Beni tehdit ettiler, önüme imzalamam için kağıtlar bıraktılar. Benim ağzımdan söylenenler doğru değildir" diyerek böyle bir suçlamayı Mehmet Serhat Polatsoy'un üzerine yıkmak istedikleri ve buna alet olduğu için psikolojik sorunlar yaşadığını, bunun için tedavi olduğunu ve raporlarını da mahkeme heyetine sunarak oynanan oyunu tüm çıplaklığıyla gözler önüne serdi. Çünkü görülen duruşmalarda ortada ne tanık nede gizli tanık kaldı. Polatsoy'un ev, iş yeri, üst ve aracında yapılan aramalarda da Polatsoy'a ait tek bir somut delil bulunamadı.
'AÇIKTAN HEDEF GÖSTERİLİYORUM'
Urfa Emniyeti ve savcılığı öncülüğünde oynanan kirli oyun ve komploya dair ANF'ye konuşan Polatsoy, "Bireysel anlamda şahsımın okumak ve yazmak, yani düşün eylemi sergilemek dışında PKK içerisinde herhangi bir görevim olmamasına karşın Türkiye ve Kürdistan kamuoyu beni PKK içerisinde bir görevli olarak biliyor. Ben sadece Sayın Abdullah Öcalan'ın görüşlerini savunup sahiplendiğimi hiç bir güçten çekinmeyerek hem yazılarımda hem de mahkemelerdeki savunmalarımda açıkça dile getirmekten çekinmedim. 2013 yılından bu yana ismim ve resimlerimle açıkça hedef gösteriliyorum. Hem birinci komplo, yani gerillaların geri çekilme sürecine denk gelen ve böyle bir şey olmamasına karşın "Hem geri çekiliyoruz diyor hem de ülkeye bomba sokuyorlar" şeklinde servis edilen haberlerle, hem IŞİD tarafından yapılan Ankara Garı katliamından bir gün önce bir başka kişi tarafından atılan twetleri ben atmışım gibi servis etmeleri ve hem de bir yıl önce açılan bir soruşturmaya bir yıl sonra beni de 'yönetici, idare ve sevk eden kişi' olarak gösterip 'Urfa'da 1 Kasım seçimlerinde kaos ortamı oluşsun diye bomba patlatacaktı' gibi şahsımı hedef göstermeleri şahsıma yönelik hazırlanan kirli oyun ve komplolardan öteye gitmiyor" diyerek karşılaştıklarını dile getirdi.
NİYE POLATSOY!
Şahsına yönelik hazırlanan tüm iddianamelerde "bomba" suçlaması olmasına karşın hiçbir şekilde bombayla alakalı bir durumun çıkmadığına işaret eden Polatsoy, bu kapsamda sadece savcı ile hakimlerin kendisine her seferinde köşe yazılarını sormalarının ortada ciddi bir sorunun olduğunu gösterdiğini söyledi. Polatsoy, "Ankara Gar katliamı sırasında işkence öncesi beni sorgulamak için karargahtan geldiğini söyleyerek kendisini kontrgerilla olarak tanıtan kişiye de sordum. Niye ben? 2013'te gözaltına alındığımda ve Diyarbakır cezaevinde ve Ankara Emniyeti'nin hücresindeyken de ve son olarak alındığımda hem nezarethanede ve cezaevlerinde de hep aynı soruyu soruyordum kendime. Niye ben? Benim gibi ve benden de daha profesyonel olarak araştırmalar yapan nice üstadlar olmasına karşın niye ben? Çünkü ben ne HDP'yi ne de PKK'yi geriletmek için kullanılacak kadar önemli bir şahsiyetim. O zaman neden ben? Ne polisler beni neden gözaltına aldıklarını, ne savcılar ne diye iddianame hazırladıklarını ne de hakimler beni neden tutukladıklarını bilmiyorlardı. İddianamede şu anda en güçlü delil, 'Gülen Cemaati'nin kirli planları' başlıklı araştırma yazım ve yüzlerce köşe yazım ile katıldığım izinli basın açıklamaları ve yürüyüşler var" diyerek yaşanan çelişkilere dikkat çekti.
'DOĞRUYA EN YAKIN PRATİKLERİN SENTEZİNİ BAĞRINDA TAŞIYAN SAYIN ÖCALAN'DIR'
Polatsoy, devamla şunları dile getirdi: "Okumaktan, yazmaktan ve açık söylüyorum Sayın Öcalan'ı savunmaktan başka bir pratiği olmayan ve bunu da henüz aydınlaşmamış iken sadece entelektüel düzeyde yapan ben, neden her zaman bombalar ile anılıyorum ve neden ismim ve fotoğraflarım yayınlanarak hedef haline getiriliyorum? Neden ben sorusunun cevabı olarak ben ancak şunu söyleyebilirim. Tek başına, 'Öngörülü yazılar yazıyorum diye hedef alınıyorum" diyecek kadar hadsiz değilim ki gıdam, doğruya en yakın pratiklerin sentezini bağrında taşıyan Sayın Öcalan'dır. Baskı ve hedef alınmalarım bir yönüyle, bir yanda yüzlerce yıldır dünyayı yöneten hegemon güçler ve kapitalist modernite, diğer yanda kapitalist moderniteye karşı Demokratik Moderniteyi kavramsallaştıran ve Demokratik Konfederalizmi kuramsallaştırarak insanlığa yeni bir yaşamı sunan Öcalan'ın amansız bir savunucusu olmak ve düşünmektir diye formüle edebilirim. Diğer yönüyle aklıma gelen ise: "Senin annen Türkmen ve sen de Türk'sün. O zaman neden Türkiye devleti aleyhine yazılar yazıyor ve HDP safında yer alıyorsun? Niye Türklüğe ihanet ediyorsun? diye de yönelmiş olabilirler. Bunlar benim düşüncelerim ancak hala benimle uğraşanların, beni hedef tahtasında tutanların amacı nedir bilmiyorum. Tüm yaşadıklarımı Ankara Gar katliamının yıl dönümüne denk getirmeye çalıştığım 'Ben @dinebereday değilim' adlı kitap çalışmamda da en ince ayrıntısına kadar anlatıyorum. Kitapta ayrıca devlet aygıtının ne olduğunu ve devletsiz de yaşanabildiğini tarihte yaşanmış devletsiz toplumların pratikleriyle de ortaya koymaya çalışıyorum."