Kapitalizmin ortaya çıkardığı ulus-devlet çağı, soykırım çağı olarak tarihe geçmiştir. Hiçbir çağda son iki yüzyıl kadar soykırım olmamıştır. Bu soykırım zihniyeti, manevi uygarlık coğrafyası olan Ortadoğu’ya değil, maddi uygarlığın merkezi olan batıya aittir. Ortadoğu’da hak, adalet, vicdan, ahlak ve eşitlik duyguları ve değerleri vardır. Bu nedenle savaşlar, baskılar, despot iktidarlar olmuştur; ancak kapitalist modernite ve onun değerleri, Ortadoğu’ya girene kadar soykırım yoktur. Ne zaman ki kapitalist modernitenin maddiyatçı değerleri bu coğrafyaya girmiştir, işte o zaman vatan, millet, din adına halklar soykırımdan geçirilmiştir. Ortadoğu’da bunun başını da Osmanlı İmparatorluğu içine giren milliyetçilik fitnesi çekmiştir. Dini de kendine maske olarak kullanarak ilk önce farklı inançta olan Süryani ve Ermenileri soykırıma uğratmıştır; sonra da din kardeşliği adına Kürtler ve Çerkezler üzerinde soykırım politikası uygulamıştır. Çerkezler şu anda Türkiye’de soykırıma uğramışlardır. Kürt soykırımı da hala sürmektedir.
1970’li yılların başından itibaren ulusal demokratik direniş içine giren Kürtler bu soykırımı engelleme mücadelesi verseler de, soykırımcı Türk devleti, hala bu amacından vazgeçmemiştir. Bugün de hedefleri kesinlikle Kürtleri soykırıma uğratmaktır. Kim ki Kürtler üzerinde uygulanan soykırım politikalarından vazgeçildiğini sanıyorsa tarihi bir gaflet içindedir. Dün, Kürt yoktur denilirken, şimdi Kürt kardeşlerim denilerek tek millet, tek vatan, tek devlet, tek bayrak sloganı altında soykırım politikası yürütülmektedir. Türkiye’nin Kürtleri soykırıma uğratma amaçlı tek maddelik anayasası vardır. Bu gerçekliği belki sık sık vurguluyoruz, ancak izlenen politika ve uygulamalar dikkate alındığında, ne kadar çok vurgularsak az kalır durumu yaşanmaktadır.
Soykırımcı siyasi güçler ve faşistler, sürekli iç ve dış düşmanlar yaratarak iktidarlarını ayakta tutarlar. İktidarlarını şovenizmi şahlandırarak sürdürürler. İktidarları zayıfladıkça daha fazla vatan ve millet derler. Şovenizmde biraz gevşeme gördüklerinde derhal daha fazla vatan millet Sakarya diye bağırırlar. Herhalde araştırılırsa şu ana kadar dünyadaki hiçbir faşist lider Tayyip Erdoğan kadar vatan, millet, şehit edebiyatı yapmamıştır. Türkiye’de ırkçı faşist parti müfettişi de Tuğrul Türkeş’tir. 7 Haziran’da demokratik ulus rüzgarları esince, Tuğrul Türkeş AKP’ye geçerek demokratik ulus rüzgarının durdurulup tersine rüzgarların estirileceğini ortaya koymuştur. Genelkurmay Başkanı da 24 Temmuz’dan sonra demokratik ulus güçlerine nasıl savaş yürüttüklerini huşuyla dillendirmektedir.
Tayyip Erdoğan “şehitler bu toprakları vatan yapıyor” demektedir. Sanki birileri gelmiş toprakları işgal etmiş, bunun için vatan savunması yapılıp şehitler veriliyormuş! Savaş bilinçli ve örgütlü Kürt’e karşı veriliyor. Sadece kimlik, dil ve kültür hakları temelinde özyönetimine kavuşmak isteyen Kürt’e karşı savaş veriliyor. Buna, Kürtlerin var olma taleplerini bastırma temelinde soykırımı gerçekleştirme denir. Türkiye Cumhuriyeti tarihinde 12 Eylül askeri faşist darbecileri dışında bu düzeyde soykırımcılığı dillendiren başka bir iktidar ve milli şef görülmemiştir.
Türkiye’de 1925 yılından bu yana iktidarda kalmanın kanunu, Kürtleri egemenlik altında tutma kabiliyetidir. Kürtleri egemenlik altında tutup soykırım politikası yürütenler iktidarda kalabilirler. AKP iktidarı ilk önce oyalayarak, şimdi ise savaşarak Kürtleri en iyi ben kontrol ederim, en iyi ben soykırıma tabii tutarım politikası ve uygulaması içindedir. Bu nedenle Kürtlere karşı savaşını her gün daha yüksek sesle dile getirmektedir. Zaman zaman “Bizim savaşımız Kürtlere karşı değil, PKK’ye karşıdır” deseler de, bu yalan ve demagojidir. Şu anda tüm Kürtler soykırım politikaları ve saldırılarının hedefindedirler. Kürtlere karşı yürütülen savaşı her gün meşrulaştırma ve normalleştirme çabası içindedirler. Tayyip Erdoğan “şehit veriyoruz, bundan sonra da vereceğiz” derken Kürtler teslim olana kadar bu savaşı sürdüreceklerini söylemektedir. Her gün bayrakları bayrak yapan üstündeki kan; toprak, uğruna ölündüğünde vatandır, diyerek nasıl Kürt vatanını Türkleştirip soykırım yapacaklarını itiraf etmektedirler. Ne kadar kan dökülürse bayrak o kadar kan kırmızı olacaktır. Bir devlet bayrağını bu kadar kanla özdeşleştirmek ancak soykırımcı faşist liderlere has olabilir.
Tayyip Erdoğan artık bir kirli savaş şefidir. Daha fazla şehit gelecek, diyerek övünmektedir. Birileri de kalkıp senin görevin daha fazla kan dökülmesi ve şehit gelmesi değil, senin görevin kanı durdurmaktır, diyemiyor. Dolmabahçe Mutabakatı’nı yırtarak, 7 Haziran seçimlerini yok sayarak Türkiye’yi kan gölüne ve harabe ülkeye çevirdin diyemiyor. Türkiye’de siyasetçiler bu konuda seslerini yükseltemiyor. Sen vatan savunması değil, iktidarının savaşını veriyorsun diyerek dur diyemiyor.
Tayyip Erdoğan ve Saray Gladyosu Türkiye’yi kan döken, yakıp yıkan suçlular ülkesi haline getirmiştir. Türkiye halkı adına Kürt halkına ve insanlığa karşı suç işliyorlar. Bunun için Türkiye’de bir faşist cephe kurulmuştur. Eksik olan, bu faşist cepheye karşı demokrasi cephesinin kurulmamasıdır. Türkiye tarihinde hiçbir zaman demokrasi cephesinin kurulmasının ve demokrasi için mücadele edilmesinin zemini bu kadar olgunlaşmamıştı. Eğer demokrasi bloku kurulursa ve toplum harekete geçirilirse faşist AKP iktidarının ömrü en fazla bir ay sürer. AKP faşizmi demokrasi güçlerinin gafleti ve örgütsüzlüğünden ayakta kalmaktadır. AKP’yi ayakta tutan AKP’nin gücü değildir; AKP’yi ayakta tutan demokrasi güçlerinin sorumsuzluğudur ve dogmatik olmalarıdır. Şu anda asgari müştereklerde bir araya gelip mücadele edilmeyecekse ne zaman demokrasi güçleri bir araya gelecek? Dibe vurma bekleniyorsa Türkiye dibe vurmuştur.
Kaynak: Özgür Gündem