Türkiye'nin Cerablus-Azez hattındaki sınır hikayesi çok eskiye dayanır. Türkiye Rojava Devrimi gerçekleştikten birkaç ay sonra Kürtlerin gücünün, devrim yaptıklarının farkına vardı. Farkına vardığı andan itibaren plan üstüne plan geliştirdi. Geliştirdiği planlarda deyim yerindeyse "şeytan ile birlikte hareket etmeye hazırım" mesajını verdi. Ancak asıl hedefi ve planı ise Müslüman Kardeşler ile sonuca gitmekti. Bunu başaramayınca ilk önce sınır kapılarını El Kaide grubu olan Nusra'ya teslim etti. Nusra deşifre olup terörist örgütler listesine alınınca DAİŞ devreye girdi ve bu kez kapılar el değiştirerek DAİŞ'e geçti.
SORUN, 97 KİLOMETRE Mİ?
Kürtler ve ittifak halindeki halklar önce Nusra'yı sonra DAİŞ'i yenmeye, direnerek alt etmeye başlayınca Türkiye Kürtlerin ittifak halindeki halklarla henüz alamadıkları sınır boylarındaki 97 kilometreyi sorun yapmaya başladı.
YPG tarafından önce Nusra, Serekaniye Sınır Kapısı'ndan çıkarıldı. Türkiye bu durumu görünce Girê Spî'yi sağlama almak ve Rojava Devrimi'ni yok etmek için Kobanê saldırılarını bilfiil örgütledi. DAİŞ Kobanê'de yenildikten sonra Girê Spî kapısı yani Akçakale kapısı da elinden alındı. Sadece Karkamış ve Öncüpınar yani Cerablus ve Azez kapıları Türkiye'nin çetelerinin elinde kaldı. Cerablus'ta DAİŞ, Azaz'da ise DAİŞ'in üniforma değiştirmiş hali olan çeteler kaldı.
Kapılar Nusra, DAİŞ ve diğer çetelerin elinde olduğu sürece Türkiye sınırlarını sorun yapmadı. Çünkü çetelerin hepsi onunla işbirliği içindeydi. Durum çetelerinin aleyhine değişince Türkiye geriye kalan Cerablus-Azez arasındaki 97 kilometrelik sınırı sorun yapmaya başladı. Peki, Atmê'den İdlib'e kadar olan sınırların Nusra'nın elinde olması neden Türkiye'yi rahatsız etmiyor, diye bir soru gelir akla. Türkiye'nin sorun yaptığı Kürtlerdir. Çeteler ve söylendiği gibi 97 kilometrelik sınırları değil.
Ayrıca RTE ve Türkiye'nin amaçlarını yakın arkadaşı Rahmi Er açıklıyor. Suriye’nin küresel güçler tarafından kullanılmak amacıyla bir Kürt ve Şii devleti başta olmak üzere birkaç devlete bölünme ihtimalinin yüksek olduğunu ifade eden Gazeteci-Yazar Rahim Er, “Azez’den batıya doğru Efrîn’in de içinde yer alacağı bir Türkmen devleti kurulması elzemdir. Bu da Türkiye’nin ideali olmalıdır” diyor.
Er, bununla Türkiye'nin 97 kilometrelik sınırı bahane ederek Cerablus'u işgal etmesinin ardından Azez'e doğru işgalini sürdürmesi ve son günlerde özellikle de Efrîn'e yönelik saldırılarının hangi amaçları içerdiğini açıkça dile getiriyor. Türkiye'nin daha doğrusu RTE'nin bu amaçları uzun süredir çekmecesinde olan hedefleridir. Ancak hep farklı taktik ve yöntemleri izledi. Zaten Suriye'deki olayların iç savaşa dönüşmesinde oynadığı rol buradan geliyor. Ayrıca olayların iç savaşa dönüşerek derinleşmesi için ilk etapta Sultan Mehmet Fatih, Kanuni Sultan Süleyman, Yavuz Selim, Kanuninin Torunları, Sultan Abdulhamit, Asifet Şimal gibi Türkmen grupları kurmasının temel nedeni de buradan ileri geliyor. Asifet Şimal grubunun sorumlusu Ali Sico'nun "Çoraplarımıza kadar her türlü ihtiyaçlarımız Türkiye'den geliyor" demesinin altında Türkiye'nin bu tarihsel emelleri yatıyor.
FEDERASYON ŞEKİLLENDİ, TÜRKİYE POLİTİKALARI ÇÖKTÜ
Kürtler ve ittifak halindeki halklar önce özgürleştirilen Rojava kent, kasaba ve köylerine özgü kanton özerk yönetimlerini Arap, Türkmen, Asuri, Süryani, Çeçen, Ermeni halklarıyla birlikte ilan ettiler. Bu aynı zamanda Kuzey Suriye Federasyonu'nun temelini oluşturdu. Geçen yıl tüm bu halkların içinde olduğu Demokratik Suriye Güçleri ilan edildi. Bu askeri güç Hol, Şeddad gibi stratejik bir öneme sahip ilçeleri DAİŞ'ten alarak özgürleştirdi. Arkasından Demokratik Suriye Meclisi'ni ilan ederek tüm Suriye sorununun kendilerinin sorunu olduğunu deklare ettiler. Geçen Mart ayında ise Kuzey Suriye Federasyonu ilan edildi. Federasyonun ilan edilmesinin aynı zamanda Suriye'de yaşanan iç savaşın bitmesi, Suriye sorununun çözüm anahtarı olduğu uluslararası ve bölgesel güçlere deklare edildi.
İlan edilen federasyonun sınırları belirlendi. Minbic, Bab, Cerablus, Rai, Azez, Marea gibi yerler başta olmak üzere alanda bulunan daha birçok yer federasyon sınırları içinde yer aldı. Bu ilandan sonra sınırlarının tamamlanması sorunu kalıyordu. Federasyon yönetimi ve Demokratik Suriye Güçleri komutası, Demokratik Suriye Meclisi yönetimi önlerine koydukları federasyonun sınırlarını tamamlama projesini hayata geçirmeye başladı. Bu proje için ilk adım Minbic Askeri Meclisi'nin kurulması oldu. Bunu, çok kısa süre sonra ise Minbic Halk Meclisi'nin kurulması izledi. Bu durumu gören Türkiye başta ABD olmak üzere uluslararası güçlere 97 kilometrelik sınırların güvenliği sorununu bir baskı aracı olarak kullanmaya başladı.
Bunun üzerine ABD ile Türkiye Cerablus-Azez hattında sınır güvenliği için bir koridor açma konusunda anlaştılar. Bu anlaşma kış aylarında oldu. Türkiye bundan dolayı başta Nusra ve Ahrar Şam olmak üzere kendisine bağlı tüm çeteleri harekete geçirdi. Ancak üzerinde anlaşmayı Türkiye'nin çok güvendiği ve her türlü desteği verdiği çeteleri bu koridoru açmayı başaramadı. Minbic Askeri Meclisi ilan edilince Türkiye ABD'ye "PYD'ye yakın bir meclistir" diyerek ittiraz etti. ABD yetkililerine "Eğer PYD yanlısı değiller ise gelsinler görüşelim" şeklinde bir talepte bulundu. ABD'li yetkililer Türkiye'nin bu talebini Minbic Askeri Meclis komutanlarına iletti. Bunun üzerine Şubat ayında ABD'nin arabuluculuğuyla ABD toprakları sayılan İncirlik'te bu görüşme gerçekleşti. Görüşmeye Minbic Askeri Meclisi'nden Faysal Ebu Leyla, Adnan Ebu Emced katıldı. Türkiye, Minbic Askeri Meclis komutanlarına QSD ve YPG ile Minbic'i özgürleştirme hamlesini kendileriyle başlatmalarını talep etti. Ancak bizzat kendileri ile değil gösterdiği gruplarla başlatmaları istendi. Gösterdiği gruplardan birinin komutanı olarak ise El Kaide'den Suudi Arabistanlı Ebu Abdullah Ciziri'yi işaret etti. Bunun ismini duyan Minbic Askeri Meclis komutanları ABD'nin huzurunda bu şahsın bir El Kaide kadrosu olduğu, daha önce Nusra ve bazı yerlerde de DAİŞ içinde yer aldığını belirtti. Bundan dolayı Türkiye Minbic Askeri Meclisi'ne daha fazla dayatmada bulunamıyor. Zira ABD'li yetkililerin huzurunda adres olarak gösterdikleri kişilerin hepsinin El Kaide militanlarının çıkması El Kaide ile işbirliğini daha faza açığa çıkarıyordu.
Türkiye bu amacını gerçekleştirmek için ABD ile çelişkiler yumağı yaşarken öte yandan da Rusya'ya teslim olarak yeni bir hamle yapmak istedi. Rusya ile yakınlaşmak aynı zamanda Suriye ile yakınlaşmak demektir. Bir anlamda Türkiye ile Esad'ın ilişkilerinin gelişmesi demektir. Zaman içinde bu durum açığa çıktı. Türkiye bir yandan ABD öte yandan Rusya ile ilişkiler içinde olarak her iki ülkeden Cerablus'u işgal etmek, çokça sorun yaptığı 97 kilometrelik sınırlarını sözde sağlama almak amacıyla Cerablus işgalini başlattı. Bu işgal için Suriye Rejimi ile de bazı anlaşmalar yaptı. Suriye rejimi Türkiye'nin geliştirmek istediği ilişkiye taktiksel yaklaştı. Çünkü Şam'a bağlı Daraya ve Madamiyê'den çetelerin çekilmesini bu yolla sağladı. Türkiye, Suriye rejimine satarak Halep'ten çektiği çetelerle Cerablus'a girince Halep'te SUK çeteleri zayıfladığı için rejim içeride kalan grupları kuşatmaya aldı. Böylelikle aslında Suriye Baas Rejimi Türkiye'ye bağlı çetelerin hepsini, bir anlamda Cerablus ve Azez hattındaki işgale göz yumarak Türkiye topraklarına aktardı. Bu bölgelere aktarılan çetelerin bazıları Türkiye'nin kendilerini sattığı görüşünde. O yüzden Türkiye'ye karşı giderek tepkileri büyüyor. Her ne kadar şimdi Türkiye ile birlikte Cerablus ve Azez hattında yer veriliyorsa da zamanla Türkiye'nin bunları ortadan kaldırıp sadece Türkmen gruplarını bırakacağı görüşü yaygındır. Diğer bir nokta ise Türkiye'nin Baas ile anlaşarak rejime karşı olan savaşımlarını bitirdiği görüşü. Bütün bunlar bu grupların zamanla Türkiye'ye karşı bir savaşa gireceklerinin göstergesi.
TÜRKİYE FIRSATA DÖNÜŞTÜRMEK İSTİYOR
ABD ve Rusya'nın onayı ile Cerablus-Azez hattında bir anlamda fiili tampon bölge oluşturmasına izin verilen Türkiye bunu bir fırsata dönüştürmek istiyor. Cerablus'tan güneye doğru en fazla 15 kilometre kadar Türkiye'nin derinliğe girmesine izin veriliyor.
El Rai-Azez'e doğru gittikçe bu derinlik 5 kilometreye kadar düşüyor. Ancak Türkiye gözlerini Bab'a dikti. Bab ise Rai'den yaklaşık 30 kilometredir. Oysa Türkiye'nin o alanda derinliğe girebileceği mesafe 6 yada en fazla 7 kilometre olarak belirlenerek onay verilmiş. Exterin ve Türkmen Breh tarafları da hakeza öyle. Türkiye aldığı onayı iki güç olan ABD ile Rusya arasında gidip gelerek fırsata dönüştürmeye çalışıyor. Oysa hiçbir gücün onun bu denli derinliğe inmesine izin vermesi beklenemez. Kaldı ki bu kadar derinliğe girmesi uluslararası alanda angajman kuralları olarak belirlenen kuralları fazlasıyla aşar. Bu durumda Türkiye resmen işgalci güç olarak kabul edilerek yaptırımlarla karşı karşıya kalacak. Ancak Türkiye RTE'nin yakın arkadaşı olan Rahmi Er'in dediği fiili durumu yaratarak Efrîn'i de içine alan bir Türkmen devletçiği kurma hesabını yapmaya çalışıyor. Bu da önümüzdeki günlerde dananın kuyruğunun kopacağını gösteriyor. Yani bir anlamda gidişat, Türkiye'ye işgal onayı veren güçlerin Türkiye'nin karşısına dikilerek onunla savaşabileceği bir sürece gebe.
TÜRKİYE'Yİ ZORLU GÜNLER BEKLİYOR
Türkiye açısından ise içine girdiği işgal harekatı geri dönüşü olmayan bir yol. Zira geri dönüş yapmak istese de artık girdiği bataklıktan kurtulması mümkün değil. Çünkü geri dönüşle birlikte bu savaş içine taşınmış olacak. Her iki durumda da Türkiye'yi çok zorlu ve hatta iç savaşın giderek daha derinleşeceği günlerin beklediğini söylemek yanlış olmaz.