Türkiye’nin geleceğini Kürtler belirleyecek
Türkiye’nin geleceğini Kürtler belirleyecek
Türkiye’nin geleceğini Kürtler belirleyecek
Kürt Halk Önderi Abdullah Öcalan’ın inisiyatifi ile Türkiye’de Kürt sorununun çözümü için tarihi bir sürecin kapısı aralandı. Bundan böyle Kürtlersiz bir Türkiye ve Ortadoğu artık hayal edilemez. Türk hükümetinin Kürt karşıtı baskıcı politikası başarısız oldu. Öcalan, etrafında oluşan kırılmaz bir direnişle birlikte, hiç olmadığı kadar büyük bir popülarite ile yeniden öne çıktı.
Öcalan’ın 21 Mart’ta “milyonların şahitliğinde” yaptığı barış çağrısının ardından KCK’nin yanıtı gecikmedi. KCK Yürütme Konseyi Başkanı Murat Karayılan 23 Mart günü Bonn’da on binlerin bir araya geldiği Newroz kutlamasında “ateşkes” ilan etti ve geri çekilme için Meclis’i göreve çağırdı.
Her şeyden önce şu tespiti ortaya koymak gerekiyor: 30 yıldır kesintisiz süren Kürt direnişi bir “terörizm” değil, farklı etnisiteler ve kültürlerin inkarı üzerine kurulan Türkiye Cumhuriyeti’nin kuruluşundan bu yana devam eden vahşi baskıya karşı isyandır. Açık ki Kürtler bir devlet terörizminin mağdurudurlar. Sert bir şekilde yürütülen inkar ve imha politikasına rağmen Kürtler her zaman barışçıl bir çözümden yana irade gösterdiler, bugüne kadar bir çok kez tek taraflı ateşkes ilan ettiler. Bu ateşkesler her seferinde Türk hükümetleri tarafından reddedildi. En son 13 Mart günü, gerillanın elindeki 8 esir bir iyi niyet adımı olarak serbest bırakıldı.
KÜRTLER ÖZERKLİKTEN VAZ MI GEÇTİ?
Kürtler Türk devleti ile bir çözümden bahsedilirken ne anlıyor? 1999 yılından bu yana İmralı’da tecrit altında tutulan Öcalan, tüm Türkiye’nin demokratikleşmesi yönünde çaba sarfettiğini ifade ediyor. Bu aynı zamanda şu anlama geliyor: Türkiye’nin mevcut yapısı barışçıl bir çözüm önündeki en büyük engeli oluşturuyor. Bu durumda kalıcı bir barışa ulaşmak için Türk toplumunda radikal bir değişime, her şeyden önce de bir zihniyet değişimine güçlü bir şekilde ihtiyaç var.
Genel olarak analistler, Kürtlerin önce bağımsızlık ve ardından demokratik özerklik talebinden vazgeçtiğini, sonuç olarak adem-i merkeziyetçi bir çözümle yetinme durumunda kaldığını savunuyor. Kabul etmek gerekir ki bu gerçekliğin bir kısmını ifade ediyor, ancak tümünü değil. Zira, bu taleplerin de ötesinde Kürt hareketi daha uzun vadeli strateji ve daha kapsamlı hedef belirledi: bölgenin tüm bileşenlerinin kendi farklılıkları ve özerklikleri ile yerini alacağı Demokratik Ortadoğu Konfederasyonu.
ÖCALAN’IN PROJESİNİN ÜÇ EKSENİ
Halklar arasındaki sınırların ortadan kaldırılması ve merkezi iktidarların yetkilerinin minimuma indirgenmesi en iyi çözüm olarak beliriyor. Kürt halk önderinin projesi bu bakımdan salt bir Türk-Kürt barışı değil, demokratik bir konfederasyon çatısı altında tüm halklar ve kültürler arasında bir barış olarak değerlendirilmeli.
Öcalan, İmralı’daki hücresinde 10 yılı aşkın bir süredir tartıştırdığı projesini üç temel eksen üzerine oturtuyor. Türkiye’nin demokratikleşmesi, Kürtler için demokratik özerklik ve Demokratik Ortadoğu Konfederasyonu, bu üç ekseni oluşturuyor.
Geçen bu süre içerisinde Kürtler, halk meclisleri, komünler ve geniş sivil örgütlenme ağları ile paralel yapılar oluşturdu. Öcalan’ın esaret altına alınmasından bu yana farklı çözümler tartışıldı. Cezaevinde yazdığı kitaplar, dışarıya ulaşan fikirleri geniş bir tartışma ortamı yaratırken, zihniyette büyük değişimleri de beraberinde getirdi. O halde söylenebilir ki bugünkü mevcut süreç birinci aşamayı ifade ediyor, yani her alanda özgürlüklerin genişletildiği ve yerel yönetimlerin güçlenmesinin yolunun açıldığı “Türkiye’nin demokratikleştirilmesi” süreci.
BARIŞ AKP’NİN ELİNE BIRAKILAMAZ
AKP hükümeti, kendisinden öncekiler gibi ilk etapta PKK’nin yok edilmesi ve Kürt halkının taleplerinin bastırılması üzerine hesap yaptı. Öyle ki bir “Tamil senaryosuna” güvenerek PKK’nin 2011 kışını çıkaramayacağına inandı. Ancak 2012 yazı Türk devleti için bir kabus oldu. PKK bugüne kadar benzeri görülmemiş bir hamle ile yüzlerce kilometrelik bir alanda hakimiyet kurarak, yenilme ordu efsanesini yerle bir etti. Sonuç olarak, baskıcı ve güvenlikçi politika ile 2009’da devreye konulan sahte Kürt açılımı başarısız oldu. AKP ve ordusu kaybetti.
Türkiye, Kürt sorununa bir çözüm bulacak yeteneği gösteremezse gelecekte kendisini bekleyen gelişmelerin bilincine vardı mı? Kesin olan, Öcalan ile Türk devleti arasında yürütülen mevcut görüşmelerin son 30 yılın en ciddi görüşmeleri olduğudur. Öyle anlaşılıyor ki bölgesel ve uluslararası konjonktür Türkiye’yi Kürtlerle ilişkilerini yeniden gözden geçirmeye itiyor. Türk devletinin Kürtlerle bir ittifakın hem içerde hem de Ortadoğu’da kazandıracağının önemini kavramış olması ihtimal dahilindedir. AKP hükümetinin bu süreci nereye kadar götürebileceği ise halen bir muamma.
Gelinen nokta şuydu: Türkiye ya Kürtlerle demokratik ve eşit koşullarda bir ittifakı kabul edecek, ya da mevcut sınırları parçalamaya kadar götürebilecek bir kaos ortamına sürüklenecek. İktidardaki partinin baskıcı, antisosyal ve özgürlük düşmanı politikaları, Türkiye’nin demokratikleşmesi sürecine toplumun ve demokratik güçlerin çözüm sürecine aktif katılımını gerektiriyor. Barış, anti demokratik bir karaktere sahip olan AKP iktidarının ellerine bırakılamaz.
DENGELERİ ALT ÜST EDEN ROJAVA ÇIKIŞI
Mart 2011’de Suriye’de başlayan ayaklanmaların ardından Türkiye, İran ve Suriye arasındaki anti-Kürt anlaşması bozuldu. İran rejimi şiddetli çatışmaların ardından Doğu Kürdistan’ın en büyük halk hareketi ve silahlı gücü olan Kürdistan Özgür Yaşam Partisi (PJAK) ile ateşkes yapmak durumunda kaldı. Özellikle Temmuz 2012’den bu yana halkın yönetimi ele geçirdiği Batı Kürdistan (Rojava) çıkışı bölgesel oyunun kurallarını radikal bir şekilde değiştirdi. Kabul etmek gerekir ki Kürtler artık bu değişim sürecinin motor gücüdür.
Bugün Kürt Halk Önderi Abdullah Öcalan’ın kaçınılmaz pozisyonu hiç olmadığı kadar kendisini dayatmış ve fikirleri Ortadoğu’da hiç olmadığı kadar yaygınlık göstermiş durumda. Hareketi PKK ise Kürdistan ve diasporada geniş kitlelerin desteğini alıyor. PKK’nin siyasi ve askeri gücü onu bölgesel ve uluslararası alanda yeni ittifaklar kuracak bir pozisyona çıkarırken, bu durum Türkiye tarafından gözardı edilemeyecek bir şekilde kendisini hissettirdi. PKK’nin artık görmezden gelinemez bölgesel bir aktör olduğu artık rahatlıkla gözlemlenebilir. Bu realite karşısında Ankara kendi geleceği için Kürt politikasını yeniden gözden geçirmek ve hegemonik arzularının uygulanması konusunda yeniden düşünmeye sevk etti.
YERELLEŞME
Türk medyasına yansıyan bilgiler AKP’nin özellikle yerel yönetimlerin güçlendirilmesi, anadilde eğitim ve siyasi tutsakların serbest bırakılması yönünde adımlar atabileceğine işaret ediyor. Ayrıca anayasal düzenlemeler yapılacağı yönünde de iddialar var. Ancak şu ana kadar hükümet ve devlet cephesinde herhangi bir çözüm projesi sunulmuş değil. 2009’dan bu yana binlerce kişi BDP ve sivil toplum örgütlerine yönelik yapılan operasyonlarda tutuklandı. Türkiye tarihinin en büyük gözaltı ve tutuklama furyası bu dönemde gerçekleşti. Türkiye, gazeteciler, sendikacılar, insan hakları savunucuları, avukatlar, çocuklar, kadın aktivistler ve öğrenciler açısından dünyanın en büyük cezaevine dönüştü. Sürecin ilerlemesi açısından Türk hükümetinin atması gereken temel adımlardan birisi cezaevlerini boşaltmak olarak önünde duruyor.
Öte yandan AKP’nin mevcut pozisyonunu Erdoğan’ın başkanlık sistemi ve seçim hesabı olarak da değerlendirenler var. AKP’nin hesapları mı yoksa Kürtlerin öncülüğündeki barış ve özgürlük mücadelesi ile halklar arası dayanışmayı güçlendiren çözüm projesinin mi yeni Türkiye, Kürdistan ve Ortadoğu’yu şekillendireceğini zaman gösterecek. Öcalan, 21 Mart’taki tarihi mesajında şu vurguyu yapıyordu: “Zamanın ruhunu okuyamayanlar, tarihin çöp sepetine giderler. Suyun akışına direnenler, uçuruma sürüklenirler.”
TÜRKİYE ÖCALAN’IN PROJESİNDE YER ARIYOR
İçerdeki baskı politikası sonucu halkın yoğun tepkisini toplayan, dış politikası iflas eden ve bütün bir devlet yapısı ile Kürdistan’da hiç olmadığı kadar etkisini yitiren AKP rejimi, Kürtlerin güçlü bir şekilde tarih sahnesine çıkışı ile birlikte oluşan yeni dengede, Öcalan’ın sunduğu projede kendisine yeni bir yer açma arayışında. Zira Türk hükümetinin hesapları ne olursa olsun, Kürtler olmadan ilerlemesi mümkün olmayan yeni bir döneme geri dönülmez bir şekilde girildi. Diğer bir ifadeyle, Türkiye’nin kendisini Kürtler’in belirleyici pozisyonda olduğu bir dünyaya uyarlaması gerekecek.
GÜCÜ OLANLAR BÜYÜK RİSK ALIRLAR
Kürtler bugün, bu süreçte daha fazla örgütlenme ve harekete geçmenin ne kadar elzem olduğunun bilincinde. Onurlu ve kalıcı bir barışı dayatmada kararlı olan Kürtler, Öcalan ile örgütü arasında doğrudan bir teması kurulmadan sürecin gerçek anlamda bir ivme kazanmayacağını görüyorlar.
Sonuç olarak Öcalan ve Kürt hareketi bugün eğer, ateşkes ve geri çekilme gibi büyük bir riski alabiliyorsa, bu özünde Ortadoğu’nun geleceğini belirleyecek stratejik bir yaklaşım olmakla birlikte aynı zamanda bir güç beyanıdır. Ancak gücü olanlar büyük riskler alabilirler. Bu açıdan Kürt halkı bu süreçte ihtiyatlılığı elden bırakmamak gerektiğinin bilincinde olmakla birlikte, başka bir Ortadoğu’ya götürecek tarihi bir sürecin onurunu da yaşıyorlar.