‘Türkiye ve bağlı çetelerle Bab’da karşı karşıya kalırız’

Türk ordusu ve bağlı çetelerin işgal sahasını genişlettiğini belirten QSD Sözcüsü Telal Silo, "ABD, Türkiye ile QSD bileşenlerinin çatışmasına izin vermeyeceğini söylüyor. Fakat Bab'a kadar gelseler karşı karşıya kalabiliriz" dedi.

QSD Sözcüsü Telal Silo, Türkiye’nin DAİŞ’le mücadele değil, Efrîn ile Kobanê’nin birleşmemesi ve Halip’in kuzeyinin Kürtsüzleştirilmesi amacıyla işgale başladığını belirterek, bunun ABD ve Uluslararası Koalisyon tarafından da bilindiğini söyledi. QSD’nin Reqa ve Dêra Zor operasyonlarına hazırlık yaptığını, bunun için de gelişmiş silah ve askeri araç talep ettiğini kaydeden Silo, siyasi taleplerinin de net olduğunu vurguladı. Buna rağmen Bab’daki gelişmenin önceliklerini değiştirebileceğine işaret eden Silo, Bab Askeri Meclisi’nin askeri ve lojistik ihtiyacına kayıtsız kalmayacaklarını ifade etti.

QSD Sözcüsü Telal Silo, Türk ordusunun işgal saldırıları, hedefi, çete gruplarının yapısı; QSD’nin pozisyonu, hazırlıkları, öncelikleri; Uluslararası Koalisyon’un tavrı; Musul operasyonunun olası yansımalarıyla ilgili sorularımızı yanıtladı.

Türkiye'nin sizin de bölgeniz, köyünüzün olduğu alanları işgal etmesini nasıl değerlendiriyorsunuz?

Türkiye ve bağlı çeteleri, Halep’in kuzeyini işgal etti. DAİŞ ile Türkiye ve bağlı çeteleri arasında o bölgede bir oyun oynanıyor. DAİŞ, işgali altındaki bölgeyi Türkiye'ye teslim ediyor. Halep'in kuzeyinde Türk ordusu ve bağlı olduğu çetelerin işgal ettiği köyler Kürt, Türkmen ve Arapların köyleridir. Bir nevi devir teslim işlemi, neredeyse törenle yapılıyor. DAİŞ köyleri teslim etmesine rağmen Türk ordusu, savaş uçakları, tank, top ve havanlarla çatışma varmış havası vererek o köyleri bombalıyor. O köylerde yaşayan halkı göçertiyor. Zaten bu oyunun tamamı boşaltma, göçertme üzerine oynanıyor.

Türkiye, Halep'in kuzeyindeki bölgenin nüfus yapısını değiştirmek istiyor. Fakat bunu da bölgeyi DAİŞ'ten temizlediklerini iddia ederek yapıyor. Özellikle de Kürtleri göçertme üzerine işliyor. İki yıldır DAİŞ o sınıra yerleştirilmiş durumda. 98 kilometrelik uzunluk boyunca iki yıl yan yana yaşadılar. Bu iki yılda aralarında tek bir mermi patlamadı. İki yıldan sonra ne oldu da bir anda DAİŞ'e karşı savaşıyormuş gibi bir pozisyon aldı... Bunun bir oyun olduğu açık.

Bu bölgeler DAİŞ’in eline nasıl geçti, Türkiye o zaman ne yapıyordu?

Şu an ÖSO grupları olduğunu iddia edenler, daha önce bu bölgeyi DAİŞ'e teslim etti. Suriye'nin kuzeyindeki köyler ve Ezaz'dan çekildiler. Ben o zaman Selçuklu Tugayı'nın sorumlusuydum. O zaman bize Türkiye'den iki TIR silah ve cephane gelecekti. DAİŞ ile aramızda Rai'de -ki Rai yani Çobanbey benim köyümdür- 6 gün boyunca çatışmalar sürdü. 6 gün direndik. Cephane ve silah yüklü bu iki TIR’dan biri Rai'den geçti. Diğeri Cerablus kapısından geçti. Bunları teslim alan Mehmet Fatih Tugayı Sorumlusu Ebu Kemal olarak bilinen Mahmud Kemo'ydu. Bu şahıs, Rai hareket ve operasyon merkezine hiçbir destek vermedi. Bu silahları bize göndermedi. Silah ve cephanesiz kaldık, DAİŞ daha ağır saldırılar başlattı ve Rai'yi aldı. DAİŞ, bu şekilde Halep'in kuzeyinin tamamını işgal etti. Bu şahıstan hiçbir hesap istenmedi. MİT denetiminde toplantı yaptık. O toplantıda Halep'in kuzeyinin DAİŞ'in eline geçmesi ve özellikle de Rai'nin düşmesine neden olan bu kişilerin yargılanmasını istedim. Fakat toplantıya katılanlar ve MİT tek bir söz söylemedi. Bu kişi de yargılanmadı. Onun üzerinden TIR’larla silah yardımı devam etti. Silahlar bu şekilde Mahmud Kemo üzerinden DAİŞ'e gönderiliyordu. Hâlâ da gönderiliyor.

Türkiye'nin 'Türkmen temsilcisi' olarak gösterdiği kişileri tanıyor musunuz?

Türkiye tarafından şimdi bu kişiler Türkmenlerin temsilcisi olarak gösteriliyorlar. Bu kişiler, Suriye'de oldukları dönemde ve Türkiye'ye geçtikten sonra da bir şey yapmadılar. Zaten onların hepsi şimdi Türkiye'de kalıyorlar. Türkiye'nin beslemesidirler ve tüm halklara yaklaşımları düşmancadır. Ama bir kart olarak da Türkmenleri kullanmak istiyor.

'Fırat Kalkanı’na katılanlar içinde Türkmenler yok mu?

Şu an sözde 'Fırat Kalkanı' adı verilen gerçekte ise bölgeyi işgal etmek için yapılan saldırılar içinde yer alan Türkmen sayısı 50'yi geçmiyor. Bu kişiler de zaten direkt MİT'e çalışan kişilerdir. Diğerlerinin hepsi diğer grup ve çetelerdir.

MİT ile çalışan, Türkiye'de yaşayan ve kişisel çıkarları için katılanlar, Türkmenleri temsil etmiyor. Türkiye'nin de çok iddia ettiği gibi Türkmen halkı da bu işgal içinde yer almıyor.

Türkiye ve bağlı çeteler işgal ettikleri alanı genişletiyor, Bab’ı hedeflediklerini söylüyorlar. Bab’da karşı karşıya kalma durumu var mı?

Türk devleti, bölgeye DAİŞ ile mücadele adı altında geçti. Fakat bu danışıklı dövüşün ama Efrîn ile Kobanê'nin birleşmesini engellemektir. DAİŞ ile mücadeleye Rusya, ABD, İran ve BAAS rejimi de onay verdi.

Hatırlanacağı gibi Türkiye, Cerablus'a girdikten sonra Cerablus Askeri Meclisi'ne saldırdı. Birkaç günlük çatışmalardan sonra ABD'nin arabuluculuğuyla bir ateşkes sağlandı. ABD yetkilileri şu ana kadar yaptıkları açıklamalarda, Türkiye ile bizim güçlerin çatışmasına izin vermeyeceğini söylüyor. Fakat Bab'a kadar gelseler yüz yüze kalabiliriz.

Minbic’in özgürleştirilmesi ardından uzun bir hazırlık dönemi geçiriyorsunuz, önünüzdeki hedef nedir?

Bizim bir yaklaşımımız var. Bunu Minbic'te çok net bir şekilde ortaya koyduk. Minbic'i özgürleştirip Minbic halkı ve Askeri Meclisi’ne teslim ettik. Bu yaklaşımımız, ABD ve Uluslararası Koalisyon tarafından olumlu karşılandı.

DAİŞ'in olduğu her yer hedefimizdir. Şimdi hedefimizde Dêra Zor ve Reqa var. Fakat şimdi Bab Askeri Meclisi bizden yardım talep ediyor. Onların askeri, lojistik taleplerini yerine getireceğiz. Reqa operasyonu için çok büyük imkanlar ve güç gerekiyor. Güçlü hazırlıklar yapmayı gerektiriyor.

Bize bazı yardımlar yapılıyor. Fakat yapılan yardımlar sınırlı ve gizli/utangaçça yapılıyor. Uluslararası Koalisyon güçleri ve ABD’den askeri ve siyasi yardımın yapılmasını, üstelik açık ve resmi yapılmasını istedik. Askeri yardım listemizde galişmiş silahlar, füze, zırhlı araç, panzer vb. var. Bunlar henüz tam karşılanmış değil, ancak söz verildi.

Siyasi olarak ne öne sürdünüz?

Siyasi anlamda da şu an rejim ile sözde Suriye muhalefeti arasında yapılan görüşmelere Demokratik Suriye Meclisi'nin dahil edilmesini talep ettik. Biz mevzilerdeki gerçek muhalefetiz; otellerde oluşan veya Türkiye, Katar ve Suudi Arabistan'a bağlı olanlardan değiliz. Bu yüzden herkesten çok hem askeri hem de siyasi olarak muhatap alınmayı hak ediyoruz. Biz halkımıza bağlı yurtsever bir gücüz. Şimdi 20 bin kilometrekarelik bir alan elimizde. Yani Lübnan devletini aşan bir alan elimizde, koruyup savunuyoruz. Binlerce yeni savaşçı özgürleştirdiğimiz alanlardan güçlerimize katıldı. Bu toprakların bütün halklarının, inançlarının çocukları var.

Son olarak Miralay Hussam El Ewak ve arkadaşları da katıldı. Yeni katılımlar olacak mı?

Saygıdeğer Miralay Hussam El Ewak bir resmi başvuruda bulundu. ÖSO'dan ayrılarak güçlerimize katılmak istediklerini belirtiler. Memnuniyetle karşıladık. Çok kısa süre içinde saygıdeğer Hussam El Ewak bir grup arkadaşı ile ÖSO'dan ayrıldıklarını ilan ederek bize katıldılar. ÖSO'dan ayrılmaları ÖSO'nun geldiği durumu da gösteriyor. Çünkü ÖSO artık başka güçlerin elinde bir oyuncak haline geldi. Özellikle de Türkiye'nin topraklarımız üzerindeki temsilcileri durumuna geldi. Bize yeni katılan bu arkadaşlarımızla Suriye'nin özgürlüğü ve inşasında bundan sonra birlikte devam edeceğiz. Hussam El Ewak ile birlikte çok sayıda komutan da bize katıldı. Askeri tecrübesi yüksek bu arkadaşlarımız, gücümüze güç katacaklar.

Daha çok komutan, uzman ve devrimci grup da gelip katılacak.

Musul operasyonu nasıl etkiler?

Musul'dan kaçarak bu tarafa gelmeye çalışan DAİŞ'lilerin olabileceğini düşünerek buna göre sınırlarımızın güvenliğini sıklaştırdık. Sınırlardaki mevzilenmemizi gözden geçirdik. DAİŞ, bir başka kaçış yolu var, o da Dêra Zor'un sınırındaki Bokemal nahiyesidir. O taraftan gelmeye çalışacaklardır.

Suriye sorunu nasıl çözülecek? Siz bu çözümde nasıl bir rol alıyor ya da almak istiyorsunuz?

BM Güvenlik Konseyi'nin Suriye sorununu rejim ile biz muhalifler arasında diyalog yoluyla çözmekten başka çaresi, yolu yoktur.

Suriye toprakları üzerinde süren savaş, uluslararası güçler arasındaki çatışmaların yansımasıdır. Bunun Suriye ve Suriye halklarına bir yararı yok. Suriye sorununun, Suriyeli güçler arasında çözülmesi gerektiğine inanıyoruz. Sahada belirgin olan güç de QSD ile rejimdir.

Biz demokratik ve federal bir Suriye için mücadele ediyoruz. Devrim sürecinden önceki sisteme dönüşün ne imkanı, ne koşulu var. Kaldı ki bunu hiç kimse de kabul etmez. Çünkü 2 milyondan fazla insan öldürülmüş ya da yaralanmış, milyonlarca insan yerinden yurdundan olmuş, ülkenin altyapısında büyük bir yıkım var; bütün bunlardan sonra eskiye dönüş olamaz. Hiç kimse yaşadığı acıyı ve açılan yaraları unutmaz. Kısacası, bu yaşananlardan sonra çözüm için en uygun model federal sistemdir. Federal sistem Suriye'nin parçalanması değil, aksine birlik içinde kalmasının harcıdır.