Türkmenler Selefilerden kaçıp Efrin ve Lazkiye’ye sığındı
Hatay Halk Meclisi Sözcüsü Hasan Özgün, Suriye'de Türkiye sınırına yakın bölgelerde yaşayan Türkmenlerin AKP'nin desteklediği Selefilerden kaçarak Lazkiye ve Efrin'e sığındığını söyledi.
Hatay Halk Meclisi Sözcüsü Hasan Özgün, Suriye'de Türkiye sınırına yakın bölgelerde yaşayan Türkmenlerin AKP'nin desteklediği Selefilerden kaçarak Lazkiye ve Efrin'e sığındığını söyledi.
Suriye’de yaşanan iç savaştan etkilenen kentlerin başından gelen Hatay’da Arap Aleviler, AKP’nin yayın organı olan Yeni Akit Gazetesinin hedefi oldu. Konu ile ilgili ajansımıza konuşan Hatay Halk Meclisi Sözcüsü Hasan Özgün, Rojava devrimi, Tükmenler ve Türkiye’nin Suriye politikasını değerlendirdi.
Türkiye’nin DAİŞ ve El- Nusra çetelerine bağlı örgütleri beslediğini dile getiren Hatay Halk Meclisi Sözcüsü Hasan Özgün, Selefi çetelerinin ve hegomonik güçlerin seçeneklerine karşı üçüncü seçenek olan Rojava Devriminin tüm Ortadoğu halkları için çözüm modeli olduğunu dile getirdi. Rojava’da özgürlükçü ve halkçı model olan Rojava Devrimine karşı Ankara’nın tüm halkları hedefine aldığını dile getiren Özgün, ANF’nin sorularını cevapladı.
AKP ALEVİ DÜŞMANLIĞINI YAPIYOR
AKP basının son dönemlerde Hatay’ı hedef gösteren haberler kamuoyunun büyük tepkisini çekmişti. Siz bu konuyu kendi aranızda ele aldınız mı?
Yeni Akit Gazetecisin Hatay ile ilgili yaptığı bu son haberi açıkçası bizi şaşırtmadı ama açık bir provokasyondur. Biz bununla ilgili Halk Meclisleri olarak gerekli tepkimizi ortaya koyduk. Hatay’daki Arap Alevilere dönük, Suriye’deki emperyalist müdahale ile beraber neredeyse her hamle ile beraber Türkiye’deki yöneten elitin, AKP Hükümetinin yöneticilerinin sürekli provokatif açıklamalarına tanık oluyorduk. Alevi inancını hakir gören, hakaret düzeyini aşan söylemlerine sürekli tanık oluyorduk. Alevilerin en büyük katili olan Yavuz Sultan Selim’in şuan sürekli zikredilmesi, son süreçte ise, Adana’da Cemevine yönelik bir gurup kişinin oradaki halka saldırarak İslam’a davet etmesini biz Halk Meclisleri olarak şöyle değerlendirdik; eskiden Maraş’ta, Çorum’da Alevilerin evleri işaretlenirdi. Aslında bu yöntem AKP döneminde de birçok yerde yapıldı Malatya’da buna tanık olmuştuk. Şimdi de AKP’nin eliyle Arap Alevilerin mahalleleri işaretleniyor. Burada bir bütün savaş politikasını meşrulaştırmak için mezhepsel politikalarla nefreti geliştiriliyor. Bunun açık provokasyondan kaynaklı Arap Aleviler burada çok tedirgin.
ORASI ARAPÇADA KÜRT DAĞIDIR, TÜRKMEN DAĞI DİYE BİR YER YOK
Türkmen Dağları dedikleri bölge şehrinizden birkaç km ötede… Bu Türkmen Dağından şu ana kadar neden hiç kimsenin haberi yoktu? Türkmenler orada mı yaşıyor?
Türkmenlerin neredeyse büyük bir bölümü Selefi çetelerinden kaçarak Efrin ve Lazkiye’ye yerleşmiş durumda. Daha güvenli yerlere göç ettiler çünkü onların yaşadığı bölge cihatçı çeteler tarafından işgal edilmiş durumdadır. Türkmen Dağları mevzu biz ilk defa duyuyoruz. Buranın Arapça ismi ‘Cebel Ekrad’tır yani Kürt Dağları denilir. Arapçada adı budur. Resmi adı da Cebel Ekrad’tır. Şimdi o bölgede Türkmenler de yaşamakta, Kürtler de var, Araplar da var, Ermeniler de var, farklı inançlara mensup insanlar da var. Savaş ile birlikte özellikle Selefi katliamcı ağırlıklı Çeçen çeteleri oraya girdiğinde orada yaşayan nüfusun büyük bir kısmı onlarla iş birliği yapmayı reddetti. Her yerde uyguladıkları icraatını orada da yapmaya başladığında halk bölgeyi terk etti ve bir kısmı Efrin, bir kısmı da Lazkiye’ye yerleşmek zorunda kaldı. Orada Suriyeli Türkmenlerin büyük kısmı zaten Selefi çetelerinin katliamlarından kaçmış durumda. Bunların yerine Türkiye üzerinden giden Kafkaslardan, Türkiye’den Milli İstihbarat mensuplarının örgütlediği Selefi örgütleri söz konusu. Şimdi Cebel Ekrad bölgesi savaş üssüne dönüşmüş durumda. Öyle Türkiye’nin kavga malzemesine dönüştürdüğü Türkmenler zaten orada değil. Bakınız Türkmenlerin oradaki ileri gelenleri açıklama da yaptı ama maalesef yandaş basın bunu görmezden geldi. Orada Türkmen adına savaşan ülkücü çete reislerinin açıklamalarına daha çok yer veriliyor. Türkmen adı altında onlar açıklama yapıyorlar.
TIRLAR YAYLADAĞI ÜZERİNDEN YARDIM VERİYOR
Hatay’da Selefilerin üssü haline geldiği haberleri sürekli basına yansıyor. Ayrıca Nusra’ya bağlı örgütlere de silah yardımının Antakya üzerinde yapıldığı söyleniyor. Bu iddiaların gerçekliği nedir? Sizde bu duruma tanık mısınız?
Şimdi Selefi çetelerin kentimizdeki varlığı da giderek azalıyor. 1 Eylül 2012 yılında Hatay’daki yapılan 10 binlerce kişinin gösterdiği tepki sonucu o günün gecesinde katliamcı Selefi çeteleri otobüslerle Kilis’e, Antep’e ve Reyhanlı’daki kamplara taşındılar. Nadiren bazen otogarlarda ya da köylerde görülüyorlar. Hatay halkı bu sakallı Selefi çetelerine tepki gösterince yer yer sakalını keserek şehre indiklerini de biliyoruz. Son olarak Harbiye’de 4 Ekim günü katliamcı çete mensupların araçları kaza yaptı. Ancak halen sık sık bu çetelere silah yardımı ve yaralıları kentimizde tedavi ediliyor. Şimdi de hastaneler başta olmak üzere birçok devlet kurumunun onlara tahsis edildiğini herkes bilmektedir. Mustafa Kemal Üniversitesine bağlı Eski Sabancı Öğrenci Kız Yurdu oradan getirilen kim olduklarını bilmediğimiz kişilere tahsis edilmiş durumda. 2 ayrı Yurt öğrencilere kapatıldı orada birileri kalıyor ama o birilerinin km olduğuna dair açıklanmıyor. Keza Serinyol 121. Jandarma Er Alayı Kışlasını da Eğit-Donat üssüne çalışılıyordu biz Halk Meclisleri olarak buna karşı bir miting gerçekleştirdik. Ancak buna tanıklık ettiğimiz büyük tırların zırhlı araçlar eşliğinde Yayladağı’na, sınır bölgesine taşındığına tanıklık ediyoruz. Özellikle de geceleri elektrikler kesiliyor ve o esnada yoğun konvoylar geçiyor. Ama bunun gündüz geçtiğini de öğrenmiş bulunmaktayız. Yayladağı bölgesinde bu Selefi cihatçıların üssüne dönüşmüş durumda.
TÜRKİYE SELEFİ ÇETELERİNE AÇIKTAN DESTEK VERİYOR
Selefi çeteleri dediğiniz bu örgütler hangileri var? Türkiye’nin desteklediği örgütler hangileridir? Bunlardan söz edebilir misiniz?
Hatay halkı gerçekten şu an çok tedirgindir. Çünkü her gün hedef gösteren haberler yapılıyor, diğer yandan sınırın karşı tarafında bu cihatçılar akrabalarımızın başını kesiyorlar. Buraya da dair böyle bir katliamın yapılacağı tehditleri söz konusudur. Burada şöyle bir manipülasyon var, DAİŞ vurgusu var ama adı DAIŞ olan sadece DAIŞ değildir. Burada DAIŞ olan El- Nusra var, Eherar- Şam, Fetih Ordusu var, Ceşül-İslam var. Bunların hepsi birbirinin aynısı. Aralarında sadece çıkar farklıları var. Dolayısıyla DAIŞ’e karşı durduğunu söyleyen Türkiye bu diğer Selefi çetelerine açıktan destek veriliyor. DAIŞ’e desteğin örtülü yapıldığı söyleniyor ama bu örgütlerin örgütlenme, çalışma ve barınma imkanları veriliyor. Buda bizim yaşamımızı tehdit eden unsurlardır. Buradaki Bayır Bucak diye ifade ettikleri bölgelerde hem Lazkiye’yi hem Efrin’i tehdit eden bu isimleri taşıyan örgütler konumlandırılmış durumda. Bunlar ideolojik ve pratik olarak DAIŞ çeteleri ile aynıdır. Türkiye Cumhuriyeti Devletinin AKP’nin bataklığa giren Suriye politikasında bölgedeki bütün gerici bütün halk düşmanı politikaları olan Suudi Arabistan ile ittifak içerisine girerek bir süreci inşa etmeye çalışıyorlar.
HATAY HALKI SUUDİ ARABİSTAN İSMİNİ BİLE DUYDUĞUNDA TÜYLERİ DİKEN DİKEN OLUYOR
Türkiye’nin şu an Demokratik Suriye Güçlerine yönelik saldırısı söz konusudur. Suudi Arabistan ile bir kara operasyonu da gündemde. Hatay halkının Suudi Arabistan’a yönelik ön yargısının da olduğunu biliyoruz…
Bir AKP düşünün kendi Alevisine karşı düşmanca sözler üretiyor, kendi vatandaşlarının şehirlerini bombalıyor, Kürtlere düşmanca söylemler üretiyor, savaş açıyor, kendi gazetecilerini, aydınlarını terörist ilan ediyor ve bu AKP Ortadoğu’yu dizayn etmek, istikrar, insan hakları ve sivilleri korumayı iddia ediyor. Bu AKP dünyada sicili en bozuk yer olan Suudi Arabistan ile ittifaktan medet umarak savaş politikasına girmeye çalışıyor. Hatay halkı olarak ta Suudi Arabistan’ı diğer bölgelere göre çok daha yakından tanımaktadır. Hatay’da her aileden bir ya da birkaç kişi işçidir. Biz onların yaşam tarzını, ideolojik zeminini, dünyaya bakış açılarını çok iyi biliyoruz. Suudi Arabistan’ın isminin zikredilmesi bile buradaki insanların tüylerini diken diken etmeye yetebiliyor. Şimdi Türkiye Azez’e Demokratik Suriye Güçlerine yönelik top atışları yaptığını haberini alıyoruz. Oysa Azez şuan katliamcı çetelerden kurtarmak için bir operasyon başlatılmış buna karşı şunu açık ifade etmek gerekiyor; Özellikle Türkiye’nin sadece sınır bölgelerinde, Kürt şehirlerinde hassasiyeti ile değil, İzmir’in, İstanbul’un Trabzon’un bunu iyi bilmeleri gerekiyor; Azez’e, Lazkiye’ye, Rojava’ya yapılacak saldırının kendisi o topraklarda yaşayan halklara dönük değildir. Tüm halkları büyük bir acının içine çekecek bir macera ile karşı karşıyayız. Bunun da tek bir nedeni var; Cumhurbaşkanı Sarayda oluşturmaya çalıştığını oturtamıyor, bölge politikaları bunun önünde engel, karşısında Kürtler, özgürlük ve demokratik yapıyı savunan güçler var. İçeride, dışarıda kurmaya çalıştıkları sisteme karşı muhalefet var. Kendi saray rejimini oturtmak için her türlü yolu denemeye çalışıyor. Gözünü karartmış ve savaşı dahi göze almış durumda. Bu da halklar için büyük bir sıkıntıdır.
HALKIN ÜÇÜNCÜ SEÇENEĞİ ROJAVA DEVRİMİDİR
Yanı başınızda devam eden bir savaş söz konusu. Hatay’a da sıçrama kuşkusu var mı? Halk bu konuda tedirgin mi? Hataylılar bu durumda tavrı ne olacaktır?
Bu halk kesinlikle direnecektir. Unuttukları bir şey var, tarih boyunca zulme maruz kalan, katliamlara uğrayan bu halk, var oluşu tehdit altına girince her onurlu halk gibi kendi bağrından çok ciddi direniş deneyimlerini de bağrından çıkartabilir. Hatay’da Armutlu direnişi bunun önemli bir simgesidir. Nasıl Kürt halkının tarihi direniş geleneği varsa bu halkın da emperyalist güçlere karşı direniş kültürü söz konusudur. Bu halk onurunu aklar altına aldırmaz. Şimdi şöyle düşünün; ‘ben şu an sana karışmıyorum hele sen bekle 2 km ötedeki akrabalarını katledeyim sonra sıra sana gelecek’ ve bu halkta susacak? Öyle bir şey söz konusu asla olamaz. Bakınız eğer Kürt halkı Sur’da, Nusaybin’de direnmezse Rojava devrimine yönelirler ve Rojava’yı susturdukları takdirde sıra diğer halklarada geleceği kessindir. Hegomoni mücadelesinde böyle bir ikinci bir cephe var; ama burada üçüncü bir yol da var; halkların demokratik özgürlükçü seçeneği oluşuyor. Aslında her ne kadar hegonomik güçlerin bölgede her ne kadar denge kurma anlamında taktiksel, halkçı dinamiklerle güncel ittifak kursalar da aslı olan bütünsel olarak hiçbir kesim halkçı dinamiklerin büyümesini istemiyor. Halkçı dinamik denir diyecek olursak; bazı dinamikler belirlenmiş, bazıları belirginleşmemiş direniş odaklarıdır. Bunun en bariz örneği de Rojava devrimidir. Bölge halkı açısında bu dinamik üçüncü seçenek olarak ortaya çıkmıştır. Burada film oynar gibi egemenler kendi rejimini tesis etme anlamında kimileri uçaklarını getiriyor, kimileri de gemilerini ve tanklarını bölgemizde konumlandırıyor. Ankara’dakilerde maceradan imtina etmediği de ortadadır. Bu konuda halkların kendi kaderini belirlemekten başka bir seçeneklerinin de olmadığı görülüyor.