Tüzel: Onurlu bir barış için hepimizin borcu var Sırrı’ya!

Sırrı Süreyya Önder’in sağlığı pahasına çabaladığı barışı esas olarak toplumun sahiplenmesi gerektiğini vurgulayan Emek Partisi Genel Başkan Yardımcısı Levent Tüzel, “Onurlu bir barış için hepimizin borcu var Sırrı’ya” dedi.

Kürt Halk Önderi Abdullah Öcalan’ın "Barış ve Demokratik Toplum” başlıklı tarihi çağrısı sonrası 12. Kongresini toplayan PKK’nin silahlı mücadele dönemini sonlandırıp yeni bir mücadele hattına işaret etmesi, barış umutlarını yeşertti. Barışın tesis edilmesi için yıllardır çabalayan ve kötü olan sağlık durumunu dahi öteleyen DEM Parti İmralı Heyeti Üyesi ve Meclis Başkanvekili Sırrı Süreyya Önder’in çok beklediği bu günleri göremeden hayata gözlerini yummasının hüznünü yaşayan arkadaşlarından Emek Partisi Genel Başkan Yardımcısı Levent Tüzel, ANF’ye konuştu.

Tüzel, bu süreçte devlet ile Kürt hareketinin arasında yapılan anlaşmaların ötesinde, Sırrı’nın uğrunda büyük çaba gösterdiği barışı esas olarak toplumun sahiplenmesi gerektiğini kaydetti.

‘SIRRI BİLGE BİR KİŞİLİKTİ’

Sırrı Süreyya Önder ile birlikte uzun yıllar siyasi mücadele yürüten Levent Tüzel, erken gelen bu kayba alışamadığını ifade etti.

Önder’i, “Öfkesini sırlamış bir insan” olarak tanımlayan Tüzel, Sırrı Süreyya’nın kendisini eleştirenlere dahi empati ve sempatiyle davranan ama yeri geldiğinde de burjuva siyasetçileri ince dokunuşlarla alaya almasını bilen, mizahıyla ülkenin sorunlarını, ihtiyaçlarını anlatan bilge bir kişilik olduğunu vurguladı.

Önder ile BDP ve diğer güçlerle birlikte 2011'de Emek Demokrasi Özgürlük Bloğu çalışmaları içerisinde bulunduklarını anlatan Tüzel, “Hem mücadele ittifakında hem de seçimler sürecinde ortak hareket ettik. O dönemde Halkların Demokratik Kongresi (HDK) çalışması ve Halkların Demokratik Partisi'nin (HDP) oluşum süreci içerisinde Sırrı Süreyya Önder ve birkaç vekil arkadaşla birlikte çalışmaları yürüttük. Beraber açlık grevine girdik, beraber kent gezileri yaptık. Hatta Karadeniz turumuz kapsamında uğradığımız Sinop’ta provokatif bir saldırının hedefi olduk. Gezide Sebahat Tuncel ve Ertuğrul Kürkçü de vardı. Çorum'da toplantı yapmıştık. Sonra Sinop'a geçtik. Sinop'taki Eğitim-Sen binasındayken kışkırtılan faşist çevreler orayı kuşattılar. Bu provokasyona rağmen Samsun’a ve Ordu’ya geçerek çalışmalarımızı sürdürmüştük” dedi.

‘DEVRİMCİ YAPISI ONUN KÜRT HALKININ YANINDA OLMASINA YOL AÇTI’

Sırrı Süreyya’nın sanatçı ve devrimci kişiliğinin yanında, 2011’den itibaren siyasi bir kimlik kazanmasının barış mücadelesine güç kattığını vurgulayan Tüzel, devletle diyalog arayışının yaşandığı o dönemde çok önemli görevler üstlendiğini hatırlattı.

Sırrı Süreyya Önder’in diyalog sürecinde ortak yaşam mücadelesine çok değerli katkılarda bulunduğunu kaydeden Tüzel, “Demokratik bir cumhuriyet için verdiği mücadeledeki ısrarının tanıklarından biriyim. Onunla birlikte önce Emek, Demokrasi ve Özgürlük Bloğu’nun bağımsız milletvekili olarak seçildik. HDP'nin kuruluşu sonrası HDP vekili olduk. Sırrı’nın sosyalist fikirleri, devrimci yapısı onu Kürt halkının yanında olmasına, Kürt halkının arayışına el uzatmasına, barış çalışmalarında mutlaka kendisinden beklenen rolü üstlenmesine yol açtı ve bu konuda hiç tereddüt etmedi. Gerek o süreçte gerek yeniden İmralı Heyeti’nde yer alıp demokratik toplum yaratma, barışı toplumsallaştırma sürecinde Sırrı güçlü bir dayanak oldu” diye konuştu.

‘BARIŞ EMANETİNİ HEPİMİZE DEVRETMİŞ OLDU’

Sırrı’nın 18 günlük hastane sürecinde halkın tutumunun, onun şahsında toplumda bir barış beklentisi yarattığını ve barışın arzu edildiğini gösterdiğini de ifade eden Tüzel, bu beklentiden ve arzudan geri dönüş olmayacağını kaydetti.

Bu erken kaybın herkese bir sorumluluk yüklediğini vurgulayan Tüzel, devlet ile Kürt hareketi arasında yapılan anlaşmaların ötesinde toplumun barışı sahiplenmesi gerektiğinin altını çizdi.

“Ülkede onurlu bir barış için hepimizin bir borcu var Sırrı’ya” diyen Tüzel, “Sonuçta onu yaşatacak olan sokaktaki işçi, üniversitedeki genç, tezgahlarda çalışan, evlerde hayat mücadelesi veren kadınlar olacak. Dolayısıyla barış, halkın elinde bir güç olarak sürmeli. Sırrı, barış emanetini aslında hepimize devretmiş oldu. Bu emaneti sonucuna erdirmek ve mücadeleyi sürdürmek hepimizin görevi” vurgusunda bulundu.