Ýnsan Hakları Derneði (ÝHD) Ankara Şubesi, Urfa Cezaevi’nde 13 insanın hayatını kaybetmesinin, mahpusların farklı cezaevlerine sevk edilmelerinin ve gittikleri yerlerde de kötü muameleye maruz kalmalarının özünde yatan gerçeði irdelemek amacıyla cezaevlerindeki koşulları araştırıp, raporlaştıracak.
Çok gerilere gitmeden Diyarbakır 5 Nolu’dan günümüze kadar cezaevleri adeta resmi mezarlıklar haline getirildi. 12 Eylül vahşetinin yarattıðı maddi-manevi yıkımların izleri günümüzde bile halen silinemezken, son 20 yılda cezaevlerinde mahpuslara yönelik işkence, katliam, tecrit, hiçbir insan hakkı belgesini ve sözleşmesini umursamadan devam ediyor. Urfa’daki isyanın temelleri ve hangi ortamda cereyan ettiði meselesi de dikkatlerden kaçmaması gereken bir husus. Öyle ki, bugün devletin resmi açıklamalarına göre bile kapasitelerinin üzerinde bir doluluk oranıyla insanlar adeta toplama kamplarını aratmayan koşulları yaşıyor cezaevlerinde. Siyasi mahpusu da adli mahpusu da bu durumdan nasibini alıyor. Buna bir örnek olarak verilecek olursa Diyarbakır’daki cezaevinde KCK operasyonlarında tutuklanan politik mahpuslar şu an 8 kişilik odalarda 20-25 kişi tutuluyor.
GERÇEKLER VE KAYGILAR
Bu gibi örnekleri çoðaltmak mümkün olsa da Urfa Cezaevi gerçeði başlı başına bu hakikati anlamak için yeterli. Urfa Cezaevi’ndeki doluluk oranı hukukçuların verdiði bilgiye göre kapasitenin 3-4 katı. Tabi ki, bu sadece Urfa Cezaevi için böyle deðil diðer cezaevleri için de durum aynı. Cezaevlerinde yaşanan bu doluluk oranının, AKP iktidarının pervasız, hukuksuz, sindirme amaçlı operasyonlarıyla mislice katlanmasıyla birlikte hukukçular ve insan hakları savunucuları yaptıkları açıklamalarla yaşadıkları kaygının boyutlarını ortaya koydu.
ADLÝ MAHPUSLAR ÝNSAN DEÐÝL MÝ?
Bu kaygının temelindeki endişelerin eylemselliðini göz ardı etmeyen cezaevinin sorumluları, örgütlü organizasyonlar baðlamında ortaya çıkacak tepkilerin yarattıðı ya da yaratacaðı reflekslere de yansıyor . Bir emsal olması açısından dikkat edilecek bir diðer önemli husus da Urfa Cezaevi’nde yaşananların akabinde cezaevi yetkililerinin çıkıp “Ölenler arasında politik mahkum yok. Tekrar ediyorum politik mahkum yok” sözleri bu gerçeði tüm çıplaklıðıyla gözler önüne seriyor. Bu söylem adli mahpuslara yaklaşımda akıllara ister istemez “Adli mahpuslar insan deðil mi?” sorusunu getiriyor. Çünkü altında yatan mantık adli mahpusların içeride neler yaşadıðını kimsenin ya da toplumun önemli bir kesiminin haberdar olmadıðından kaynaklı.
Hayatını kaybeden adli mahpusların içeride yaşadıklarına yorum getirilmeyecek netlikte bir örnektir bu. Cezaevlerinde kurulan çeşitli atölyeler ile emekleri sömürülen, vergisiz, ucuz iş gücü olarak bir rant çarkı döndürülüyor. Mahpusların atölyelerde ürettiði çeşitli ürünler bu minvalde pazarlanırken bir diðer husus yarı açık cezaevi mahpuslarının yaşadıðı psikolojik ve fiziksel durum. Adliyelerin kafeteryalarında çalıştırılan bu mahkumlar da ucuz iş gücü olarak kullanılıyor. Dışarıdaki farklı işlerde çalıştırılıyorlar. Bunlar da dönem dönem pembe bir tabloyla “topluma kazandırma” düzmecesiyle gözleri boyamaya, toplumu uyutmaya, alay etmeye yeter deðerdeki parodiler.
ÝHD’DEN YENÝ BÝR ÇALIŞMA
Tüm bu gerçekler yazıya dökülen belli başlı, genel geçer bilgiler ve teferruatlarıyla irdelendiðinde cezaevlerinin asıl işlevini ortaya dökecek ve toplumun gözlerinin açılmasına vesile olacak her çalışma elbet elzem olduðu kadar çok anlamlı. Türkiye’deki cezaevlerinde yaşanan gerçeklerin neler olduðu, tüm yönleriyle ele alınarak, raporlaştırılıp kamuoyuna sunulacak bir önemli girişim de ÝHD Ankara Şubesi’nden. ÝHD, son Urfa olayıyla hatırlara gelen cezaevleri gerçeðini tüm yönleriyle irdeleyecek bir çalışma başlatıp önümüzdeki günlerde rapor olarak açıklayacak.