Vicdani Retçi Erem: Yaşadıkça kimse elime silah veremez
Vicdani Retçi Erem: Yaşadıkça kimse elime silah veremez
Vicdani Retçi Erem: Yaşadıkça kimse elime silah veremez
Türkiye’de devlet tarafından yürütülen kirli savaşın parçası olmayı, yaşamın her alanında halka dayatılan militarist, hiyerarşik düzeni reddeden vicdani retçilerden biri de gazeteci Onur Erem. Vicdani Ret Derneği kurucuları arasında yer alan 25 yaşındaki Onur Erem, herhangi bir savaşın parçası olmak istemediğini, tek tipleştirmeye karşı olduğunu belirterek, Türk devletinin Kürt halkına yönelik yürüttüğü katliamların durmasını istiyor. “ Yaşadıkça kimse elime silah veremez” diyen Erem, Türkiye’de sistemin toplumun her hücresine kadar işlettiği militarist sistemi reddediş serüvenini ANF ile paylaştı.
Çocukluğundan beri Türkiye’de eğitimden eve kadar her alanda var olan emir komuta düzenine büyük tepki gösterdiğini, bu otoriterliğe karşı çıktığını, ancak buna o dönem bir türlü isim koyamadığını ifade eden Erem, lisedeyken sosyalist gazeteler aracılığıyla vicdani reddini açıklayan gençlerin başına neler geldiğini okuduğunda konuyla ilgilenmeye başladığını belirtti. Vicdani retçilerin neden askere gitmek istemediğini araştırdığında onlarla aynı düşünceleri paylaştığının farkına vardığını söyleyen Erem, bu farkındalık sayesinde sistemi sorgulamaya başladığını vurguladı.
MİLLİ SAVUNMA BAKANLIĞIYLA İLGİNÇ YAZIŞMA
Erem yaşadıklarını şöyle anlattı: “2010 yılında Milli Savunma Bakanlığına bilgi edinme hakkı çerçevesinde başvurdum. Vicdani retçi olduğumu, askere gitmeyi reddettiğimi yazarak bana ne ceza vereceklerini, ne kadar işkence yapacaklarını sordum. Bir hafta sonra cevap geldi. Milli Savunma Bakanlığından böyle bir hakkım olmadığını belirten bir yazı aldım. Bu cevabı tatmin edici bulmadığım için, vicdani reddi bir hak olarak görmediklerini bildiğimi, bana ne yapacaklarını öğrenmek istediğimi belirten bir yazı daha gönderdim. Bu kez cevap olarak askere gitmemenin cezasının 2 aydan, 3 yıla kadar hapis olduğunu belirten bir cevap aldım. Bu cevap da tatmin edici değildi. Çünkü o cezadan sonra başıma ne geleceğini belirtmiyordu. Ancak üzerine düşmedim.
ÖYLE BİR SİSTEM Kİ İNSAN HASTA OLUŞUNA SEVİNİYOR
2011 yılında evime Niğde Askeri Alım Şubesinden ( ASAL) bir kağıt geldi. Bu kâğıtta yoklama kaçağı olduğum söyleniyordu. Üniversiteyi henüz yeni bitirmiştim, yüksek lisansa hazırlanıyordum. O nedenle askerliğimi tecil ettirmem gerekiyormuş, buna dair bir evrakı bana değil de Niğde’deki dedeme gönderdikleri için haberim olmadığından yoklama kaçağı olmuşum ve 100 TL de para cezası kesmişlerdi. Askerliğimi 2 yıl daha tecil ettirmek için, Beykoz Askerlik Şubesine gittim. Sağlık muayenesine girmem gerektiğini söylediler. Ben de eve döndüğümde sağlık yönetmeliğini inceledim. Vücudunda 2 adet füzyon olan veya ameliyat geçirmiş kişiler askerlikten muaf olur diye bir maddeye rastlayınca çok sevindim. Çünkü lise döneminde bir röntgende şans eseri doktor bende füzyon olduğunu söylemişti. Türkiye’deki sistem o kadar çarpık ki insan hasta oluşuna bile seviniyor.
OKUMUŞ OLANLARA SIRA NUMARASI, OKUMAMIŞ OLANLARA SIRA DAYAĞI
Hemen Gata’ya gittim. 1 ay boyunca her gün gitmem gerekti, öyle ki bir muayene olmak için tüm gün sıra çilesi çekmek zorunda bırakıldık. Sonraki gün de bu kez sonuçları almak için tüm gün beklemek gerekiyor. O nedenle tam 1 ay boyunca neredeyse her gün gittim. Gata’da insanlara ne kadar kötü muamele yapıldığına tanık oldum. Okumuş insanlara gayet iyi davranılırken, okumamış olanlara baştan er gibi davranılmaya başlanıyordu. Hiç unutmam ileri derecede romatizma hastası olan bir genç vardı. Yürümekte bile zorlanıyordu. Bu durum özel hastaneden getirdiği tahlillerle, doktor raporlarıyla kanıtlanmışken, Gata‘da gence nedense sağlam raporu veriliyordu. Birliğinde çok kötü darp edilmiş, bu haliyle “askerliğe geri dönmek zorundasın” diye verilen rapora isyan edip Gata’dan kaçmıştı. Üniversiteli olup olmayanlar arasında da çok büyük bir ayrımcılık vardı. Gittiğimiz doktorlar bile ayrı binalardaydı. Onlar kırık kolları ve bacaklarıyla hem kötü muameleye tabi tutulup hem de saatlerce sırada beklemek zorunda kalıyorlardı. Görünür hasarı olmayan ise dövülüyordu. Çoğu içerde darp edilmekten bile kötü uygulamalara maruz kalıyordu. Doktorlar onlara bağırıp, hakaret ediyordu. Bizim alındığımız bölümde ise sıra numaraları ve bekleme koltukları vardı. Doktorlar çok kibar davranıyordu. 1 aylık uğraşı sonucunda, vücudumda iki füzyon çıktığı için, barışta ve savaşta askerlik yapamazsın raporu aldım. Kendimi çok şanslı hissediyorum.”
MİLİTARİZMİ REDDEDİN ÇAĞRISI
Herhangi bir savaşın parçası olmak istemediğini, Türk devletinin Kürt halkına yönelik yürüttüğü katliamların derhal son bulmasını isteyen Erem, vicdani retçi olma kararı almasına yol açan etkenleri şöyle sıralıyor: “Militarist sistemin tek tip insan üretme politikasına karşı çıkıyorum. Bu sistemin dayattığı maço, kadın düşmanı, şiddet ve tecavüzü meşru gören erkeklik kalıbına dahil olmak istemiyorum. NATO’nun, ABD’nin ve küresel sermayenin kontrolündeki bir yapının parçası olmayı reddediyorum.” Yaşadıkça kimsenin eline silah veremeyeceğini vurgulayan Erem, tüm gençleri militarizmin yaşamın her alanına tesir eden etkilerini sorgulamaya ve vicdani retlerini açıklamaya çağırdı.