Xelîl: Cerablus işgaliyle Suriye'ye yayılmak istiyorlar!
TEV-DEM Yürütme Kurulu Üyesi Xelîl, Cerablus işgalinin daha tehlikeli bir hal alabileceğini ve büyük savaşa yol açabileceğini söyleyerek, duyarlılık ve direniş çağrısında bulundu.
TEV-DEM Yürütme Kurulu Üyesi Xelîl, Cerablus işgalinin daha tehlikeli bir hal alabileceğini ve büyük savaşa yol açabileceğini söyleyerek, duyarlılık ve direniş çağrısında bulundu.
Xelîl, "Türk devleti yönünü BAB’a ve Halep’e çevirirse o zaman durum daha kötü olacak. Artık bu defa sadece halklar arasında fitne yaratmakla kalmaz; Suriye halkları arasında direkt bir savaşa neden olur" uyarısında bulundu. Xelîl, "Türk devletinin bu emellerine ulaşmasına izin vermemeliyiz” dedi.
Demokratik Toplum Hareketi (TEV-DEM) Yürütme Kurulu Üyesi Aldar Xelîl, Türkiye’nin Cerablus işgaline ilişkin ANF'nin sorularını yanıtladı...
'MİNBİC ZAFERİNİN YARATACAĞI GELİŞMELERDEN KORKTULAR'
Türk devletinin Cerablus’a başlattığı operasyonu, anlamı ve zamanlaması bakımından nasıl değerlendiriyorsunuz?
Öncelikle şunu söylemek istiyorum; bu durum hem Suriye toprakları, hem de Rojava topraklarına dönük bir işgal durumudur. Bu uluslararası ilkelere aykırı bir uygulama. Biz bu uygulamayı kabul etmiyoruz. Bu şekilde bir ülkeyi işgal etmek, ona baskı uygulamak ve o ülkenin iradesini kırmaktır.
Erdoğan yada Türk hükümeti Cerablus hamlesini 24 Ağustos’ta başlattı. 24 Ağustos’un tarihsel bir anlamı var. 24 Ağustos 1516’da Mercidabik Savaşı ile Osmanlılar bölgeye geçtiler. Bu savaşın sonuçlanmasından sonra Osmanlılar bölgeye geçtiler ve Afrika’nın kuzeyine kadar ilerlediler. Birçok ülkeyi ele geçirdiler. Erdoğan bu gün Osmanlı İmparatorluğu saltanatını güncellemek istiyor. Özellikle bunun için bugünü seçtiler.
Diğer nokta, bilindiği gibi bizim demokratik federalizm projemiz var. Cenevre görüşmeleri başarıya ulaşmayınca herkes bizim projemiz dışında Suriye’de bir çözüm olmayacağı kanaatine ulaştı. Bu doğrultuda çalışmalar gelişti. Bunu gördüler.
Bir de Minbic zaferi yaşandı. Bu zafer DAİŞ’i kırdı ve Türkler bunu kabul etmiyorlar. DAİŞ’in Minbic’te kırılması ve Minbic’in özgürleştirilmesi Rakka’yla olan koridorlarını kapatıyor. Bu durum da Türk devletini etkiledi. Yine Minbic’in özgürleştirilmesi ve DAİŞ’in kırılması bizim projemizi gerçekleştirmemizin önünü açtı. Çünkü artık Kobanê ve Efrîn kantonlarını birleştirme olanakları doğdu. Erdoğan hem DAİŞ’in kırılmasına, hem de bizim projemizi uygulamamıza tahammül edemedi.
'AMERİKA TÜRKİYE-HALEP KORİDORUNUN AÇIK KALMASINI İSTİYOR'
Koalisyon uçaklarının da operasyona havadan destek sağladığı ifade ediliyor. Koalisyon ve öncüsü Amerika daha önce Türkiye’nin Suriye topraklarına girmesine rıza göstemezken, şimdi ne değişti?
Erdoğan uluslararası anlaşmada geçen, herkesin DAİŞ neredeyse orada bitirilmesi için yardımcı olması gerektiği maddesinden yararlandı. "İşte sınırlarımızda DAİŞ var. Biz vuralım, uluslararası güçler de bize yardımcı olsun” şeklinde bir talepleri oldu. Zaten uluslararası güçler her zaman “Biz DAİŞ’e karşı mücadelede hazırız” diyorlar. Şimdi bazıları “İşte savaş uçakları onlara çok yardımcı oldu, vurdu” diyorlar. Ama nereyi vurdular? Bir savaş olmadı ki vursunlar. Fakat öyle görünüyor ki Amerika’da “DAİŞ’i vuracaksan, tamam” demiş. Onlar da eski dostları Türkiye’yi bazı şeylere razı etmek istiyorlar.
Çünkü Amerika, Türkiye ve Halep yine Türkiye-Bab ve buradan da Rakka’ya doğru olan koridoru açık bırakmak istiyorlar. Özellikle de Türkiye ve Halep koridorunu. Çünkü Halep gelecek süreçte onlar için çok önemli. Uluslararası güçler bu Halep koridorunun Türkiye açısından açık olmasını istiyorlar. Türkiye de DAİŞ konusunu kullanarak bundan faydalanıyor. Bu şekilde Türk devletine bir göz yumma oldu.
Böyle bir operasyonun gelişeceğinden ve koalisyon güçlerinin de hava desteği vereceğinden haberiniz var mıydı?
Böyle bir plan olduğundan bize resmi bir biçimde bahsedilmedi. Fakat bunun dışında, bir planın hazırlandığından haberimiz oluyordu. Koalisyon ve Amerika, “DAİŞ Türkiye sınırında Türkiye için zararlıdır. Türkiye bu noktada bazı tedbirler almak istiyor” şeklinde ifadeler kullanıyorlardı. Bize bunu söylüyorlardı. Ama böyle bir operasyonun gelişeceğinden bize bahsetmiyorlardı.
Peki bu durum, bundan sonrasında DAİŞ’e karşı uluslararası koalisyonla ilişkilerinizi ve DAİŞ’e karşı mücadelenizi nasıl etkileyecek?
Biz hemen olayları çok hızlı bir şekilde ele alıp değerlendirmek istemiyoruz. Yine DAİŞ’e karşı mücadeleyle demokratik mücadelemizi ilerletme noktasında ilişkilerimizi geliştirme çabamız olacak. Bu olay oldu diye hemen ilişkiler kopmayacak. Ama bazı ortak işlerin ayrıntıları üzerine tartışmamız gerekecek. Onlar için de bizim için de önümüzde DAİŞ meselesine bağlı olarak ortak yapmamız gereken birçok iş var. DAİŞ bitmiş değil. Onların da bu ilişkilerimizin sağlam yürümesine ihtiyaçları var.
'YOĞUN DİPLOMASİ TRAFİĞİ VE PAZARLIKLAR YAPILDI'
Türkiye’nin Cerablus topraklarını işgal etmesine Rejim, Rusya ve İran sessiz kaldılar. Bu sessizlik hangi pazarlıklara dayanıyor?
Zaten Türk devletinin bu son süreçte çok yoğun bir diplomasi trafiği oldu. Suriye topraklarına girecek zemini oluşturmak için İran, Rusya, BAAS Rejimi, muhalefet, bazı Arap ülkeri, Amerika, İsrail’le bir diyalog sürecine giriştiler ve pazarlık yaptılar.
BAAS Rejimi bir noktada Türkiye’ye muhtaç. O da Türk devletinin muhalefeti fazla desteklememesini sağlamak istiyor. Yine rejim meşruiyetini kaybetmiş durumda ve yeniden eski meşru durumuna biraz da olsa dönebilmek istiyor. Erdoğan’a “Beşar Esad Suriye devletinin başkanıdır” dedirmek istiyorlar. Çünkü sadece bu kelimenin bile bir anlamı var. Hatırlanacak olursa daha önce “Senin meşruiyetin kalmadı. Git” diyordu. Ama şu anda böyle söylemiyor, rejim de onları meşruiyetini kabul edecek düzeye getirmek istiyor. Çünkü eğer Türk devleti rejimin meşruiyetini kabul ederse eskisi gibi muhalefeti destekleyemeyecek. Belki muhalefeti bırakmayacak ama eskisi gibi açıkça radikal bir destek veremeyecek, çıkış yapamayacak.
'REJİM TÜRKİYE'Yİ BİZİMLE ÇATIŞTIRMAK İSTİYOR'
Rejimin bir diğer hesabı daha var. Rejim kendinde demokratik federal sisteme saldıracak gücü görmüyor. Hesekê’de denedi ve kırıldı. Aslında başaramayacağını denemeden önce de biliyordu. Ama yine de denedi. Çünkü Türkiye’ye, “Ben de onların düşmanıyım. Ama bak tek başıma başaramıyorum, sen bana yardımcı ol” mesajını verdi. Rejim de Türkiye’nin Cerablus'a girişine gözlerini yumuyor. Yani onların Suriye’ye girişiyle rejim bize karşı savaşacağına, Türkleri savaştırıyor. Çünkü rejim de projemize darbe vurulmasını istiyor.
Rusya’nın da her ne kadar Türkiye’yle çelişkileri bitmese de aralarında eskisi gibi düşmanlık da kalmadı. Halen de birçok konuda farklı düşünüyorlar. Ruslar Türkiye’nin her şeye elini sokmasını istemiyor ama onları biraz bazı şeylere razı etmek istiyorlar. Çünkü Rusya Suriye’de etkili olabilmek için bazı noktalarda Türkiye’ye muhtaç.
İran da zaten Türk devletini rejime karşı yaklaşımını biraz düzeltmeye ikna etmek istiyor. Bir diğer nokta, Kuzey Kürdistan’da Kürt halkının mücadelesinin daha fazla gelişmesinden etkileniyor. Çünkü İran da, rejim de Kürdistan’ı işgal eden güçlerdir. Bundan dolayı Kürtlerin başarmaması için birbilerlerine yardımcı olmaları gerektiğini düşünüyorlar. Bu yardım da buradaki tecrübemizi darbelemeye çalışma şeklinde gelişiyor. Erdoğan dün açıklama yaparak, Cerablus girişlerinin DAİŞ ve Kürtlere karşı olduğunu, başka bir şey için olmadığını söyledi.
'ÇOK DAHA BÜYÜK BİR SAVAŞ GELİŞEBİLİR!'
Türkiye’nin Cerablus’u işgaliyle başlayan süreç, Suriye ve Rojava açısından ne tür gelişmeler yaratabilir?
Yani bir açıdan artık tüm Suriye halklarının toprağının savunmasını geliştirmek için projemiz etrafında birleşme yaklaşımını daha fazla geliştirebilir. Biz daha önce “Tedbir alalım ve Türk devletinin Suriye’nin içine müdahale etmesine izin vermeyelim” dediğimizde Suriye’deki Arap halkından birçok kesim Türkiye’nin Suriye’ye gireceğine inanmıyordu. Ama şimdi bu durumun ciddi ele alınması gerektiği onlar için de ıspatlandı.
Ama beraberinde bizim için yeni bir durumu da geliştiriyor. Artık hep birlikte koordineli bir şekilde ilişki içerisinde Suriye’yi korumalıyız. Çünkü Türk devletine hiçbir şekilde güven olmaz. Onlar nereye giderlerse beraberlerinde kargaşa ve yıkım geliştiriyorlar. Halklar, mezhepler, dinler arasında çelişki geliştirme ve fitne fesat yaratarak iç savaşı geliştirme potansiyelleri var. Kürtleri ve Arapları birbirlerine karşıt hale getirmeye çalışacaklardır. Artık bütün bunlar karşısında tedbirlerimizi daha güçlü almalıyız. İşte geçmişte bizim dile getirdiğimiz bu tehlikeyi artık herkes pratik olarak görüyor.
Fakat çok ciddi bir tehlike de var. Eğer Türk devleti Cerablus’ta durmaz da yönünü BAB’a ve Halep’e çevirirse o zaman durum daha kötü olur. Artık bu defa sadece halklar arasında fitne yaratmakla kalmaz; Suriye halkları arasında direkt bir savaşa neden olur ve Suriye krizi daha da derinleşir. Biz Türk devletinin karşısında yürüteceğimiz mücadeleyle Türk devletinin bu emellerine ulaşmasına izin vermemeliyiz.
Peki, şu anda BAB’daki durum nasıldır?
Şu an BAB’ın durumu belli değil ve üzerine bir şey söyleyemeyiz. Ancak Türklerin oraya yönünü çevirip çevirmeyeceğine bakılarak bazı değerlendirmeler yapılabilir.
Bütün bu durum Efrîn ve Kobanê kantonlarının birleştirilmesini engelleyebilir mi?
Belki pratikte bu biraz gecikebilir. Ama stratejik olarak ne olursa olsun bu projemizi uygulayacak ve başaracağız.
'DİRENEREK TOPRAKLARIMIZI SAVUNMALIYIZ'
Son olarak mevcut durumda işgalci Türk devletinin yarattığı tehlike karşısında Kürtlerin ve Suriye halklarının ne yapması gerekiyor?
Her şeyden önce siyasi, diplomatik vb. alanlarda yoğun bir çalışma yürütmek ve bu işgal gerçeğini tüm dünyaya ve tüm güçlere tanıtmak gerekiyor.
Toplumdaki bütün aktivistlerin, aydınların, kişi olsun kurum olsun herkesin devreye girerek bu durumu teşhir etmesi gerekiyor. Hatta ihtiyaca göre kitlesel eylem de yapmak gerekiyor.
Askeri açıdan da YPG, YPJ vb. gibi profesyonel güçlerin yanında öz savunma güçleri ve toplumdaki herkesin duyarlı ve tedbirli olması gerekiyor. Eğer Türk devleti bölgelerimize geçerse direnerek topraklarımızı savunmalıyız ve kendimizi buna daha güçlü hazırlamalıyız.