Yazmacı: Devletin tek çözümü, çözümsüzlüktür

İHD Hapishane Komisyonu’ndan Yazmacı, tecride karşı açlık grevinin 107 cezaevinde sürdüğünü; süresiz hale gelme durumu olduğunu belirterek, devletin ise ‘tek çözüm, çözümsüzlüktür’ stratejisi uyguladığını söyledi.

Yeni infaz rejimiyle tecridin bütün cezaevlerine yayıldığını; cezaevlerinin, artık cezalandırmaların yeniden üretildiği mekanlar haline geldiğini belirten avukat Ömer Faruk Yazmacı, mevcut girişimlerin, çabaların yetersiz kaldığını kaydetti.

ANF’ye konuşan İnsan Hakları Derneği (İHD) Hapishane Komisyonu’ndan Ömer Faruk Yazmacı, cezaevlerindeki açlık grevlerinin tehlikeli boyutlara ulaşmadan sonlanması gerektiğini söyledi.

CEZALANDIRMA YENİDEN ÜRETİLİYOR

Cezaevlerinin, artık sadece insanların özgürlüklerinden mahrum bırakıldığı yer değil, cezalandırmaların yeniden üretildiği mekanlar haline geldiğini belirten Av. Yazmacı, yeni infaz rejimiyle tecridin bütün cezaevlerine yayıldığını ve giderek yoğunlaştığını söyledi. Av. Yazmacı, “Mesela normalde ağırlaştırılmış müebbet hapis alanların tek başına tutulmaları mümkün değil ama gözlem kurulu kararıyla tek başına tutulabiliyor. Aynısı hasta mahpuslar için de geçerli. Kontrolleri günlük olarak yapılması gereken mahkumların tamamı hayatı boyunca tecrit altında yaşamak zorunda” diye konuştu.

DİSİPLİN CEZALARI

Tutsakların tecride karşı sürdürdüğü açlık grevine dikkat çeken Av. Yazmacı, şunları dile getirdi: “Tecrit var, diyenler disiplin cezalarına maruz bırakılıyor. 15 günde bir dönüşümlü açlık grevi, diyoruz ama 15 günün sonunda iletişim cezası alıyorlar. Açık görüş yasak, kapalı görüş bir kişiyle sınırlandırılmış; o bir kişiyi de savcılar ve istihbarat elemanları belirliyor. Sincan’da kadın mahkumlara açlık grevlerine girdiği için suçu ve suçluyu övmekten dava açılıyor.”

İMRALI’DA ÖZEL BİR DURUM VAR

İmralı’da Kürt Halk Önderi Abdullah Öcalan üzerindeki tecridin çok daha özel bir uygulama olduğunu dile getiren Av. Yazmacı, uygulamanın anayasaya aykırı olduğunu hatırlatarak, şöyle konuştu: “Genel tecrit gittikçe yoğunlaşıyor ama İmralı’da daha büyük bir tecrit var. Gelen yeni yönetmeliklerle bu ağırlaştırılıyor. Anayasada ayrımcılık yasağı var, infazda eşitlik ilkesi var ama bunlar bir tarafa bırakılıyor. Her ‘Sayın Öcalan’ sözü geçtiğinde bunu bir politik zemine oturtuyor. Yani bakın bu politik bir şeydir, bu sadece insan hakkı ihlali değildir. Abdullah Öcalan’la birlikte üç mahkum daha var orda. 7 Ağustos 2019’dan beri aileleriyle görüştürülmüyorlar. Bütün mahpuslar tecrit altında ama Abdullah Öcalan’a uygulanan tecritle kıyaslanamaz bile. Bunun insan hakkı ihlali temelinde tartışmıyoruz biz zaten, tamamen politik olarak tartışıyoruz. Biz genel olarak hapishanelerdeki tecridi aile görüşleriyle sınırlandırıyoruz ama Abdullah Öcalan ve İmralı’daki üç mahkum, 7 Ağustos 2019’dan beridir aileleri ile görüştürülmüyor.”

DEVLETİN STRATEJİSİ BÖYLE

300 güne doğru giden açlık grevleriyle ilgili hem tutsakların, hem de ilgili kurumların, CPT’ye, Adalet Bakanlığına, İnsan Hakları Araştırma Kurumu’na, Meclis ve komisyonlarına, ilgili tüm yapılara yazdığını, BM’ye sık başvurular yapıldığını aktaran İHD Hapishane Komisyonu’ndan Ömer Faruk Yazmacı, şunları ekledi: “Bizim tarafımızdan da bunlar yapılıyor ama bu devletin de stratejilerinden biri çözümsüzlüktür. Onlar için tek çözüm, çözümsüzlüktür. Sadece bu hafta içinde 12 mahkumun infazı yaktırıldı ve şartlı tahliyeleri kullandırılmadı. Açlık grevleri bu yüzden 107 hapishaneye yayılmış durumda. Bu artık görmezden gelinemez. Açlık grevlerinin süresiz hale gelmesi durumu var. Bu sesi daha da büyütmeliyiz, herkesin buna ses vermesi gerektiğini düşünüyorum. Biraz daha duyarlı olmaya davet ediyorum.”