Yok oluşun eşiğinden örnek modele: 19 Temmuz devrimi
Yok oluşun eşiğinden örnek modele: 19 Temmuz devrimi
Yok oluşun eşiğinden örnek modele: 19 Temmuz devrimi
Batı Kürdistan’da 19 Temmuz 2012’de halkın Kobanê’den başlayarak kentlerin yönetimine ele geçirmesiyle başlayan devrim süreci birinci yılını geride bırakırken, Suriye’de üçüncü güç olarak kendilerini dünyaya kabul ettiren Kürtler, “Demokratik Özerklik” sisteminin inşası ile de bölge halklarına örnek oldu.
Suriye’de halk tarafından başlatılan devrim süreci dış güçlerin müdahaleleri ile üçüncü yılında daha çok yıkım, ölüm ve insanlık dıramlarının yaşandığı mezhep savaşlarına dönüşürken, Batı Kürdistan’da ise, devrim içinde devrim yaşandı. 19 Temmuz 2012 tarihinde Kobanê’de halkın yönetimi ele alması ve diğer illere de yayılmasıyla başlayan devrim süreci birinci yılını doldururken, yok oluşun eşiğine getirilen bir halk varlığını kabul ettirdiği gibi, yoğun baskı ve ambargolara rağmen, yaşamın her alanında kurumsallaşmaya gitti, tüm renklerin ve seslerin kendilerini ifade edebileceği bir sistem oluşturdu.
Peki, dünya güçlerinin tahakküm savaşını sürdürdükleri Suriye’de yıkım devam ederken, Batı Kürdistan’da bu durumu ortaya koşullar ve izlenen yol neydi?
DEVRİM KOŞULLARI
“Arap Baharı” olarak da bilinen ve 2010 yılında Tunus’tan başlayan, Mısır ve Libya ile devam eden “Halkların Baharı” süreci Suriye üzerinde de etkili oldu. 26 Ocak 2011’de başlayan, ama esas başlangıç tarihi 15 Mart 2011 olarak bilinen Suriye’deki halk devrimi giderek tüm ülkeye yayıldı. Bu süreçte Amerika, Avrupa, Rusya ve Çin ile bu güçlere bağlı Türkiye ve İran gibi bölge devletleri çıkarları doğrultusunda politika geliştirirken, ülkede bulunan muhalif güçler de değişik isimler altında örgütlenmeye başladı. 13 sol parti, 3 Kürt partisi ve diğer ileri gelen kimi şahsiyetler 2011 Eylül'ün de Ulusal Eşitlik Komitesi (Heyet El Tensiq) adı altında bir araya geldi. Suriye ordusundan Türkiye'ye kaçan birçok eski asker de "Özgür Suriye Ordusu'nu" kurdu. Bir süre sonra Arabistan, İran, Türkiye ve El Kaide tarafından örgütlenen gruplar da bu orduya katıldı. 15 Eylül 2011'de bir grup muhalif de İstanbul'da Suriye Ulusal Meclisi'ni kurdu. Şiddet yöntemlerini esas alan bu gruba Türkiye de destek verdi. Yine Katar'ın başkenti Doha’da bir araya gelen muhalif güçler Suriye Ulusal ve Devrim Güçleri Koalisyonu kuruldu. Tüm bu girişimler uluslararası güçlerin Suriye üzerindeki mücadeleleri şeklinde devam ederken, sonuç ise daha çok yıkım ve mezheb savaşları oldu.
ON YILLARIN DENEYİMİ
Bölgede başlayan bu süreç Batı Kürdistan’da da etkisini gösterirken, Kürtlerin inkar ve imha politikalarına karşı on yılları bulan direniş ve mücadeleleri “Halkların Baharı”na öncülük etti.
Çünkü Batı Kürdistan’daki direnişin 2011’den yıllar öncesine dayanan bir zemini vardı. Kürt Halk Önderi Abdullah Öcalan’ın uzun yıllar kaldığı bu parça, Kürt Özgürlük Mücadelesinden etkilenmiş, on yılların mücadelesi sonucunda büyük bir deneyim ve tecrübe ortaya çıkmıştı.
Özellikle 12 Mart 2004 tarihinde Baas rejiminin Qamişlo kentinde yaptığı katilama karşı başlatılan direniş bir dönüm noktasını oluşturdu. Bu tarihten sonra Kürt hareketi savunma ve toplumsal alanda örgütlenmeye daha fazla ağırlık vererek, önemli sonuçlar elde etti. Bugün Batı Kürdistan’ın savunma gücü olan Halk Savunma Birlikleri’nin (YPG) temelleri de bu dönemde atıldı. Bölgenin en büyük siyasal partisi olan Demokratik Birlik Partisi (PYD) yine bu dönemde (2003) kuruldu.
DEVRİME AKTİF KATILMA KARARI
Suriye’de rejime karşı halk ayaklanmasının başlaması, Kürtler açısından mücadelelerini bir üst aşamaya taşırma fırsatı sundu. Devrim süreciyle birlikte Kürt hareketi devrime aktif katılma kararını alırken, tarihlerinden aldıkları dersler ve topluma dayanan siyasay düşünceleri nedeniyle bağımsız bir yol izlemeyi tercih etti. Rejim ve muhalif güçlere mesafeli durarak, üçüncü bir güç-çözüm gücü olduklarını göstermeye çalıştılar. Ancak ilk başlarda Suriye genelinde yapılan Cuma yürüyüşlerine katılan Kürtleri rejim bir taraftan, muhalif güçler de bir taraftan yanlarına çekerek birbirlerine karşı kullanma gayerti içine girdiler. Bunu yaparken Kürtlerin haklarını tanımaya yönelik talepleri de “çözümden sonra” gerekçesiyle reddettiler. Bunu kabul etmeyen Kürtleri çatışmaların içine çekmek isteyen her iki taraf da çeşitli yollara başvurdu. Muhalif güçler PYD’yi rejime destek vermekle suçlarken, rejim de aynı yaklaşımı gösterdi.
BATI KÜRDİSTAN’DA CUMA YÜRÜYÜŞLERİ
Devrime aktif katılma kararlılıklarını sürdüren Kürtler, rejim ve muhaliflerin yaklaşımlarına karşı siyasal birlikteliklerini oluşturmak amacıyla Demokratik Toplum Hareketi (TEV-DEM) ile Batı Kürdistan Halk Meclisi’ni (MGRK) kurdu. Batı Kürdistan’da bulunan 16 Kürt partisi de Suriye Kürtleri Ulusal Meclisi’ni (ENKS) kurdu. İnkar politikalarına karşı TEV-DEM öncülüğünde eylemler gerçekleştirilirken, Suriye genelinde gerçekleştirilen Cuma yürüyüşleri Batı Kürdistan kentlerinde ilk defa Kürtler adına yapılmaya başlandı. Afrin kentinde ilk defa Kürtçe dil kursları açıldı. Yine kentlerde halk meclisleri oluşturularak, devlete bağlı hizmet kurumlarınca yapılan hizmetler halk tarafından yürütülmeye başlanarak, mazot dağıtılıp, sokaklar temizlenmeye başlandı. Kürt gençleri ilk defa devletin ilk ve ortaokulları ile liselere girerek Kürtçe dersler vermeye başladı. Kürt Dil Kurumu (SZK) de bu dönemde kuruldu.
SAVUNMA GÜCÜ OLUŞTURULDU
Bir taraftan siyasal duruşlarını gösteren Kürtler, bir taraftan da savunmaya ağırlık vererek, kurumsallaşmaya gitti. 2004 yılında temelleri atılan Halk Savunma Birlikleri (YPG) 2011 yılında resmi olarak kuruluşu ilan etti. Resmi ilandan sonra savunma alanında önemli adımlar atılarak, Batı Kürdistan sınırı boyunca YPG'ye bağlı birlikler konumlandırıldı.
19 TEMMUZ DEVRİMİ VE 3 AŞAMALI STRATEJİ
Kürtler bir yandan direnişlerini sürdürüp kirli savaştan uzak dururken, diğer yandan da kendi bağımsız siyasetlerinin gereğini yerine getirmeye çalıştılar. 19 Temmuz 2012’de devrim içinde devrim gerçekleştiren Batı Kürdistan halkı bulundukları kentlerin yönetimilerini ele geçirdi. Bunun için 3 aşamalı strateji izleyen Kürt hareketi, birinci aşamada kentlere bağlı kırsal kesimleri ve köyleri ele geçirirken, ikinci aşamada devlete bağlı hizmet ve sivil kurumlara el konuldu. Üçüncü aşamada ise kentlerin tümüne ele geçirme hedeflendi.
18 Temmuz’da Suriye’nin başkenti Şam’da devletin tüm kurumların etkili kurumlarının yönetim kademesinin kriz toplantısını gerçekleştirdiği binada meydana gelen büyük patlamada yönetim kademesinin büyük kısımı ölürken, 19 Temmuz akşamı ise Özgür Suriye Ordusu (ÖSO) ise Kobanê ve Halep arasında bulunan Mınbıc ve Cerablus kentlerini ele geçirdi. Bu gelişmeler Kürt hareketi için üçüncü aşamayı gerçekleştirme fırsatını arttırdı. 19 Temmuz’da Kobanê’de halkın da katılımı ile, rejim güçleri kentten çıkarıldı. Kobanê’den sonra Efrîn, Serêkaniyê, Dirbêsiyê, Amudê, Dêrik, Girkê Legê, Tirbespiyê ve Tiltemîr’e halk yönetimi ele geçirdi. Ayrıca Suriyê’nin Heleb, Rakka ve Hesekê kentlerindeki Kürt mahallelerinde de rejim güçleri bu mahallelerden çıkarıldı. Bu süreç 2-3 ay sürerken, bölgenin en büyük kenti olan Qamişlo’da halen rejim güçleri tam anlamı ile çıkarılmış değilse de kentte rejime ait bazı kamu binaları dışında bütün yönetim halkın eline geçmiş durumda.
ÖCALAN’IN BATI KÜRDİSTAN’A YÜRÜYÜŞÜ DE TEMMUZ’DA BAŞLADI
Böylece Temmuz ayı Kürtlerin tarihinde bir dönemecin daha başlangıcı oldu, keza Kürt Halk Önderi Abdullah Öcalan da 2 Temmuz 1979 tarihinde Kuzey Kürdistan’dan Batı Kürdistan’a geçerek, günümüzde Kürtlerin elde ettiği kazanımlara yol açacak olan Kürt özgürlük mücadelesinde tarihsel bir başlangıç yapmıştı. Yine 14 Temmuz 1982 tarihinde PKK önderlerinden M. Hayri Durmuş, Kemal Pir, Akif Yilmaz ve Ali Çiçek Amed zındanında işkence, baskı ve inkar politikalarına karşı ölüm orucu eylemini başlatarak, yaşamlarını yitirdi. Bu direniş de Kürt özgürlük mücadelesinde yeni bir sayfa açmış ve mücadele Kürdistan’ın dört bir yanına yayılırken, Kürtlerin haykırışı da dünyaya duyuruldu
Yarın: Batı Kürdistan’da özerk sisteme doğru