Yokoluşun eşiğinden örnek modele: 19 Temmuz devrimi

Yokoluşun eşiğinden örnek modele: 19 Temmuz devrimi

İlk defa kendi topraklarında irade olan ve kendilerini yönetmenin yanı sıra çözüm gücü olabileceklerini gösteren Batı Kürdistan halkının kazanımlarına karşı, çeşitli güçlerce şiddet ve özel savaş yöntemleri ile yönelimler devam ederken, halk ise kazanımlarını korumakla beraber özerk sistemlerini kalıcı hale getirip resmileştirme çabalarını yoğunlaştırdı.  

Suriye genelinde iktidar kavgaları daha çok yıkım ve ölüm getirirken, oluşturdukları güvenli bir ortam ve toplumu esas alan özerk yönetimle bölge haklarına örnek olan Batı Kürdistan, hesapları bozulan çeşitli güçlerin hedefi oldu. Ortaya çıkan iradeyi kendileri için tehlike olarak gören söz konucu güçler şiddet ve özel savaş yöntemleri ile yönelimlerde bulundu. 

Başını Türkiye’nin çektiği bu güçler, kimi oyunlar sahneleyerek Kürtleri, kör çatışmanın içine çekmek istediler. Türkiye Batı Kürdistan sınırı üzerinde bulunan askeri gücünü artırırken, 2 Ekim 2012’de Batı Kürdistan sınırında bulunan Dirbesiyê kentinde Türk askerlerinin açtığı ateş sonucu bir YPG üyesi yaşamını yitirirken 3 YPG’li de yaralandı. Yine Kürtler arasında düşmanlık yaratmak için bölgenin en büyük siyasi gücü olan Demokratik Birlik Partisi (PYD) Esad rejimi ile işbirliği geliştirmekle suçlandı. Bu planın sonuçsuz kalmasından sonra bu defa da Özgür Suriye Ordusu eli ile Kürtlerin değerlerine yönelik saldırılar hız kazandı. Bununla da sonuç alınamayınca kimi Kürt grupları ve partileri devreye sokuldu.

TÜRKİYE’NİN GİRİŞİMLERİ

Askeri alandaki yönelimlerin yanı sıra, ortaya çıkan siyasal iradeye karşı da planlar devreye girdi. Kürt Yüksek Konseyi'nin kurulmasından sonra bazı Kürt partileri Hewlêr’de Türk Dış İşleri Bakanı Ahmet Davutoğlu ile bir araya geldi. Bu arada Türk Dış İşleri Bakanlığı’nın, Kürtlerin kazanımlarının ortadan kaldırılması için PYD'nin etkinliğinin kırılmasını isteyen gizli bir belgesi ortaya çıktı. Yine El Parti'nin Genel Başkanı Abdulhakim Beşar, İngiltere'nin başkenti Londra’da Amerikalı yetkililerle bir görüşme gerçekleştirdi.

Kısa bir süre sonra Arap Birliği ve BM Suriye Özel Temsilscisi El Exder İbrahimi PYD ile bir görüşme gerçekleştirmek istedi. Buna karşın PYD yetkilileri, Kürt Yüksek Konseyin kendilerini temsil ettiğini belirterek bu görüşmeye tek başına katılmayı redetti. Ancak Kürt Yüksek Konseyi içinde yer alan ve Suriye Kürtleri Ulusal Meclisi’ne (ENKS) bağlı olan kimi Kürt partileri Şam'a gidip İbrahimi ile bir görüşme gerçekleştirdi.

PYD KARŞITI GİZLİ TOPLANTILAR

Hewlêr’de Güney Kürdistan Yönetimi ile Türkiye, Amerika ve İsrail’den yetkililerin katıldığı gizli bir toplantı ise sonbahar aylarında gündeme geldi. PYD’ye karşı bazı çalışmaların yürütülmesini öngören bu belge ve toplantının ardından PYD’ye dönük karalama kampanyasına da hız verildi. Batı Kürdistanlılar ise bu kampanyaya yanıtını sokaklara dökülerek gösterdi.

Kürt Yüksek Konseyi de ENKS’ye tepki gösterek tutumunu netleştirmesini istedi. Yine Batı Kürdistan Halk Meclisi ve ENKS yetkilileri biraraya gelerek eleştiri ve önerilerini dile getirdiler. 4 Kasım’da Kürtlere birlik çağrısı yapan ve kendi düşmanlarının oyuncağı olmamaları yönünde uyarıda bulunan Güney Kürdistan Bölge Başkanı Mesut Barzani ise, 3 gün sonra Kürt Yüksek Konseyi’ni dışında tutarak; El Parti, Birlik ve Azadi partisi yöneticileri ile beraber Katar'ın başkenti Doha’da gerçekleştirilen Suriye Muhalefeti Meclisi toplantısına katıldı.

ÇETELERİN SALDIRILARI

Türkiye ise daha fazla çeteci grupları saldırtarak Batı Kürdistan’daki kazanımları hedefleme çabasını sürdürdü. Tampon bölge girişimleri sonuçsuz kalan Türkiye, Batı Kürdistan kentlerinde çeteci grupları harekete geçirdi. Bu çerçevede 25 ve 26 Ekim 2012'de Halep kentinde Kürt mahalleleri saldırılara maruz kaldı. Burada saldırılar sonucu 30 Kürt katledildi. 27 Ekim'den 30 Ekim 2012'ye kadar Efrin ve civarında Türkiye destekli çeteci gruplar Kürtlere yönelik saldırılarını aralıksız sürdürdü. Sonrasında Halep ve Afrin’de Kürtlere yönelik saldırılarda Azadi Parti'sinin parmağı olduğu ortaya çıktı.

AFRİN PLANI TUTMAYINCA CİZRE’YE YÖNELDİLER

Afrin’de gerçekleştirilmek istenen plan başarısızlıkla sonuçlanınca, bu defa da ikinci bir plan Cizre bölgesinde devreye sokuldu. 2 Eylül’de Dirbesiye sınırı üzerinde bulunan Türk askerlerinin ateş açması sonucu bir YPG üyesi yaşamını yitirken 3 YPG'li de yaralandı. 20 Eylül’de ise ENKS’ê Ebu Candia Serêkaniyê’de öldürüldü. 8 Kasım'da Türkiye tarafında konuşlanan silahlı gruplar ise Serêkaniyê’ye geçmeye başladılar. Kendilerini başlangıçta rejim karşıtı olarak gösteren bu gruplar, 19 Kasım'da Kürtlere yönelik saldırıları başlattı.

İlginçtir ki bu saldırılar gerçekleştirilirken Katar’ın başkentinde ise gizli bir toplantı yapılıyordu. Bu saldırılarda Azadi, El Parti ve Birlik partilerinin ismi geçiyordu. YPG güçlerinin saldırılar karşısında gösterdikleri üstün direniş karşısında bu plan da boşa çıkarılırken, 13 Aralık'ta anlaşma imzalamak zorunda kalan çeteci gruplar, kenti terk etti. Kürtler de Dirbêsiyê, Tiltemir, Amudê ve Dêrik’de bulunan ve resmi binalarda bulunan Baas rejimi unsurlarını da kentlerden dışarı çıkardılar. Anlaşmaya göre muhalif güçler Kürtlerin yaşadığı yerleri kurtarılmış bölgeler”olarak kabul edip, saldırmayacakları taahüdünde bulundular.

GİRZİRO VE YENİDEN SERÊKANİYÊ

Serêkaniye’de yaşanan çatışmalar ve ateşkesin ardından oluşan sessizlik bir ay sürdü. Kürt hareketi ve savunma gücü YPG 16 Ocak 2013 tarihinde Baas rejiminin Girkê Legê kentine bağlı olan ve petrol bölgesinde bulunan Girziro Köyü’ndeki askeri unsurlarını bölgeden çıkarmaya çalışırken, silahlı gruplar Serêkaniye’de yeniden saldırı başlattılar. Bir öncekiden çok daha fazla güçle, 20 ayrı grupla saldıran gruplarla yaşanan çatışmalar 15 gün sürdü. Bu çatışmalarda biri Fransa’ya biri de Türkiye’ye ait olmak üzere 2 ambulans ile Türkiye yapımı silahlar YPG güçlerince ele geçirilirken, saldırlarda ölen saldırganlardan birinin Türkiyeli olduğu ortaya çıktı. Yine bu saldırılarda Türkiye, Fransa ve İran gibi ülkelerin yanı sıra, Baas rejimi ve muhalif güçlerin de yer aldığı ortaya çıktı. Çatışlarda çok sayıda saldırgan öldürülürken, 4 sivil ile 11 YPG üyesi de yaşamını yitirdi.

Hem Girziro hem Serêkaniye’de saldıralara karşı direnen YPG güçleri, rejim güçlerini Girziro’dan çıkarırken, Serêkaniye’de silahlı gruplara ağır kayıplar vererek geri püskürttü.

YPG güçleri 21 Şubat 2013’te Girkê Legê’ye bağlı Çilaxa beldesi, 1 Mart 2013’te ise yaklaşık bir hafta süren çemberin ardından petrol bölgesi olan Rimêlan bölgesini rejim güçlerinden aldı.

Bir yandan bunlar yaşanırken silahlı gruplar ise 13 Şubat 2013 tarihinde bu defa Kürt, Arap ve Asuri yurttaşların birlikte yaşadığı Tiltemir kentini hedef aldı. ÖSO güçleri ile YPG arasında çıkan çatışmalarda 10 saldırgan öldürüldü. 25 Nisan 2013 tarihinde ise kente giren silahlı bir grup yurttaşlara hakaret ederek, rastgele ateş açmaya başladı. Saldırıda bir çocuk ile bir YPG üyesi yaşamını yitirdi.  Silahlı gruplar Mayıs ayında yeniden kente saldırırken, gösterilen direniş sonucu kentten çıkmak zorunda kaldılar.

SINIR KAPISI KAPATILDI

Bu saldırılar yaşanırken, 19 Mayıs 2013 tarihinde Batı ve Güney Kürdistan arasında açılan Sêmalka Sınır Kapısı Güney Kürdistan Bölge hükümeti tarafından kapatıldı. Gösterilen tepkilere rağmen sınır kapısı hala açılmazken, bölge hükümetinin bu yaklaşımı bölge üzerinde yapılan planların bir parçası olarak yorumlandı.

YENİDEN AFRİN’E YÖNELİM

Cizre bölgesinde hedeflediklerini gerçekleştiremeyen güçler, yeniden Efrin bölgesine yönelirken, bir yandan da bölgeye ambargo uygulayarak amaçlarını gerçekleştirmek istediler. 25 Mayıs 2013 tarihinden itibaren silahlı gruplar Efrin’e bağlı köylere saldırmaya başlarken, uygulanan ambargoyla da, Halep’ten yaşanan göçler nüfusu ikiye katlanan kente gönderilmek istenen yardımların geçişine de izin verilmedi. Ayrıca bölgenin elektrik ve iç suyu şebekeliri de kesilmeye çalışıldı. Bu saldırılarda da asayiş güçlerince yakalanan 3 El-Kaide militanının Tunus’tan Türkiye üzerinden Suriye’ye geçtikleri ortaya çıktı. Sözkonusu kişiler ayrıca Türk subaylarından oluşan bir ekibin kendilerine yardım ettiğini belirtti.

Bu saldıralara karşı YPG güçleri direniş gösterirken, halk meclisleri ve hizmet komitleri de halkın sorunlarını çözmeye çalıştı. Zaman zaman saldırıların devam ettiği bölgeye uygulanan ambargo ise halen devam ediyor. Haseke kentinde ise YPG ile silahlı gruplar arasında yaşanan çatışmada Türk askerlerinin künyeleri ele geçirildi.

BİRBİRİNE KIRDIRMA POLİTİKASI VE AMUDE

Uygulamak istedikleri planları boşa çıkan sözkonusu çevreler Kürtlere karşı onyıllardır uyguladıkları “Birbirine kırdırma” politikısına yeniden başvurdular.  Bölgede uyuşturucu ticaretini geliştirerek toplumsal dokuyu parçalamaya çalışan bu girişimlere karşı, Asayiş güçleri operasyon başlatarak, uyuşturucu ticareti yapanları gözaltına almaya başladı. Bölge üzerinde hesapları olan güçler ise bunu fırsat bilerek müdahaleye çalıştı. Amudê kentinde uyuşturucu nedeniyle yapılan gözaltıları protesto bahanesiyle kente gelen ve aralarında kimi kürt partilerine yakın kişiler ile Türkiye destekli 313 adlı silahı grubun bulunduğu bir grup, 27 Haziran 2013 tarihinde Haseki’den dönen bir YPG birliğine saldırdı. Saldırıda bir YPG savaşçısı ile 5 sivil yaşamını yitirdi. Saldırılara verilen cevap üzerine saldırganlar Türkiye sınırına kaçtı. Saldırganlar yaralılarını da yine Türkiye’ye götürürken, Türk Genel Kurmay Başkanlığı konuya ilişkin yaptığı açıklamada tarafını gösteriyordu.

SALDIRILARA KARŞI BİRLİK VE SİSTEMİ RESMİLEŞTİRME ÇABASI 

Bölge üzerinde uygulanmak istenen tüm bu planlar sonuçsuz kalırken, Kürt siyasal hareketi oluşturduğu toplumsal kurumları ile birlik çalışmalarına hız verirken, özerk sistemi resmileştirme hamlesini başlattı.  

Bu kapsamda Batı Kürdistan’ın Cizre Bölgesi’ndeki tüm aşiretlerin ileri gelenleri 21 Şubat 2013 tarihinde Amudê kentinde bir araya gelerek, yürütülen tartışmaların sonucunda Aşiret Meclisi kurdu. Toplantıda ayrıca bölgedeki diğer etnik ve inanç unsurları ile görüşmeler yapılarak daha geniş bir toplantı yapma kararı da alındı.

Uygulanan ekonomik ambargoya karşı ise özerk sistemin temel ayaklarından olan toplumsal ekonomiyi yaşama geçirme çalışmaları başlatıldı. Bu kapsamda Batı Kürdistan Toplumsal Ekonomiyi Geliştirme Kurumu açılırken, bu kurum bünyesinde elektirik, su, yol ve diğer toplumsal ihtiyaçları karşılama amacıyla kurumsallaşmalara gidildi.

DESTEYA BİLİND VE DİPLOMATİK ZAFER

Siyasal ve birlik alanında önemli adımlar atan Kürtler diplomasi alanında önemli başarılara imza attı. Mayıs ayında Rusya resmi olarak davet edilen Kürt Yüksek Konseyi yaptığı temaslarda Suriye üzerine Cenevre’de yapılması planlanan uluslararası toplantıya Kürtler adına katılma talebinde bulundu. Bu talep ilgili çevrelerce kabul edilirken, böylece Kürtler ilk defa kendi iradeleri ile bir uluslarası platforma katılma fırsatı buldu. Ancak daha sonra başını ABD’nin çektiği kimi güçler Kürt Konseyi’nin katılımı engelleme çabalarına girişirken, Abdulbasit Seyda gibi kimi Kürt şahsiyetler öne çıkarılarak birlik dağıtılmaya çalışıldı.

GEÇİCİ YÖNETİM VE SEÇİM HAMLESİ

Yılların verdiği mücadele sonucunda büyük deneyimler kazanan Kürtler ise bu girişimlere karşı daha ileri bir adım atarak, bölgenin tüm yapılarını temsil edecek geçici bir yönetim ve toplumsal sözleşme hamlesini başlattı. Buna göre tüm etnik, kültürel ve dini yapılar ile yapılacak görüşmelerin sonucunda oluşturulacak olan ve her kesimin temsilini bulacağı bir komite gecibi bir yönetim belirleyecek. Hazırlıkları devam eden toplumsal sözleşme ise belirlenecek ve Kürt Yüksek Konseyi’nin rolünü de üstlenecek olan bu geçici yönetim tarafından ilan edilecek.  3 ay devam edecek olan bu çalışmaların ardından ise, 3 ay içinde seçime gidilecek, ayrıca toplumsal sözleşme de halkın oyuna sunulacak. Seçim sonucunda bölgenin resmi yönetimi belirlenmiş olacak.

Tüm gelişmeler dikkate alındığında, 19 Temmuz devriminin birinci yılında Batı Kürdistan halklarının, inkar ve tasfiye politikalarına karşı sarsılmaz bir savunma sistemi kurdukları ve “demokratik özerklik” olarak tanımlardıkları sistemlerini de yaşamın her alanında uygulamaya başladıklarından bahsetmek mümkün.

YARIN: KCK Yürütme Konseyi Üyesi Şahin Cilo ile röportaj