Yüzyıllık Hüzün - İrfan Babaoğlu

Her şey 20.yüzyıla girmemizle başladı. Egemenler çıldırmıştı. Dünyayı, bölgemizi kendi çıkarlarına göre yeniden paylaşmak istiyorlardı. Ordularını hazırlamış, kılıçlarını kuşanmışlardı.

Her şey 20.yüzyıla girmemizle başladı. Egemenler çıldırmıştı. Dünyayı, bölgemizi kendi çıkarlarına göre yeniden paylaşmak istiyorlardı. Ordularını hazırlamış, kılıçlarını kuşanmışlardı. Avusturya veliahdının bir Sırp milliyetçisi tarafından vurulması bahane edilerek, bu hazırlıklar, Dünya savaşına dönüştü.

Halklar, uluslar, kavimler, ulus devletin canavarca plan ve stratejileri karşısında güçsüz, dağınık ve stratejiden yoksunlardı. Rusya topraklarında emekçi eksenli gelişen devrim dalgasından da etkilenecek bir durum gözükmüyordu.

Birinci Dünya Savaşı başlarken dünyayı paylaşım alanı haline dönüştüren bu güçler iki ana kampta toplandılar.

Birincisi itilaf devletleri. İngiltere, Fransa ve Rusya’dan oluşuyordu. Sonradan bu ittifaka İtalya da dahil oldu.

İkincisi; İttifak devletleri. Almanya ve Avusturya- Macaristan devleti ana ekseni olurken. Bölgede de Osmanlı devleti bu ittifaka dahil oldu.

Bu savaş döneminde Osmanlı İmparatorluğunda İttihat ve Terakki iktidarı sürmektedir. Türkçü ve ırkçı bir siyaset izleyen bu hükümet başta gayrı Müslim halklar olmak üzere tüm halk ve etnik yapılara karşı düşmanlık siyaseti izliyordu. Dış politikası ve ittifakları da bu siyasete göre şekilleniyordu.

İşte yüzyıl önce başlayan tarihin hüznü, Ermeni Soykırımı, bu ortamda başladı.

Talat Paşa yönetimindeki ittihat ve terakki iktidarı 1915 yılında bir hükümet ve devlet kararı olarak Ermeniler için tehcir (göç ettirme) kararı alır. Tehcir demek aylar süren yolculuklarda katliam demekti Ermeni halkı için. Bu bir devlet kararıydı ve uygulandı. Bu kararların belgesi bugün Erivan’da soykırım anıt müzede sergilenmektedir.

Ermeni halkının katli her köyde, her şehirde, dağda, vadilerde, yollarda, kuytu yerlerde yaşandı. Yer yer merhametli insanlara sığındılar. Din değiştirerek, sığındıkları kavime benzeyerek yaşayanlar oldu. “Bafılle nesli” türedi gizli gizli. Çok az bir kısmı o ölüm kafilelerinden kurtulup bir yerlere kendilerini atabildiler. Ama bu topraklar, Doğu’dan Batı’ya; Güney’den Kuzey’e yüz yıl boyunca Ermeni halkının katliamını konuştu. Yüz yıl boyunca bu trajedi; bilinçli ve bilinçsiz, küfürlü ve saygılı, hüzünlü ve acıklı sayısız söylenceye, hikayeye, anekdotlara konu oldu.

Ermeni halkını gayrı Müslim diye katledenler, yüzyılın başında aslında kendi ırkları dışında yaşayan tüm halklara bu tuzağı kuruyordu. Ama sırayla. Zaten o dilden dile anlatıla gelen söylencelerde şu da ifade ediliyordu: bugün biz, yarın siz yem olacaksınız! Bunu farklı kelimelerle de ifade eden var. Ama nasıl ifade edilirse edilsin bir iktidar hırsını dile getiriyordu. Ulus devletin hakimlerinin gözü doymak bilmeyen dünyevi talanını ifade ediyordu. Gözleri kan bürümüştü. Ermenilerden elde edilen ganimetler, el konulan varlıklar sonra yaratılan devletçi burjuvazinin zenginleşme kaynağı oldu.

1915 yılında başlayan bu soykırımı uygulayan İttihat ve Terakki yönetimindeki devlet, müttefiki Almanya ile birlikte birinci dünya savaşından yenik çıkar.

M. Kemal yönetimde kurulan Cumhuriyet, İttihat Terakki’nin yeni koşullarda devamını sağladı. Türkçü Turancı akım, savaş sonrası daha “gerçekçi” bir yol tutarak kendini Cumhuriyet biçiminde yapılandırdı. Kemalist iktidar, Sovyet devriminin yarattığı konjonktürden fazlasıyla yararlanarak Ankara’daki hükümeti güçlendirdikçe halk ve demokrasi düşmanı yüzünü güçlü bir şekilde göstermeye başladı.

Cumhuriyet hükümeti Osmanlının tüm maddi ve manevi mirasını, yönetim tecrübesini devralmıştı. Ermeni katliamlarının gerek yerel gerekse de uluslar arası düzeyde hesabının sorulmaması, hak ve adaletin sağlanmaması Kemalist iktidarın halk, azınlık ve etnik yapı düşmanı politikasını fütursuzca uygulamasını getirmiştir. Öyle ki 1925’ten 1940’lara kadar Kürt coğrafyası baştanbaşa yeni yeni katliamların coğrafyası olmuştur. Bu kez hedef Kürt halkı olmuştur. Kürt halkının öncüleri darağacına gönderilirken on binlerce halk köyünden toprağından koparılarak Anadolu’nun şehirlerine göç ettirildi. İzleyen yıllarda “kılıç artıkları” kabilinden kalanlarsa asimilasyon sürecine alınarak kışla ve okul arasında ulusal, kültürel başkalaşıma uğratılmaya çalışıldı.

Osmanlı’dan bu yana belki bazı süreçler kendine özgü olabilir ama bir bütün olarak demokratik bir yönetim gelmemiştir. Biçim değişmiş ama öz aynı kalmıştır. Şimdilerde de bu yönetim tarzı, tekçi ve ırkçı yönetim tarzı içselleştirilerek devam etmektedir. Yüz yıl sonra olsa bile ve Osmanlı dönemine ait olsa bile Cumhuriyet hükümetleri soykırımı kabul etmemeleri, geçmişle yüzleşmekten kaçınması, adaletin sağlanması için adım atmaması hep yeni yeni katliamların zemini olmuştur. 6-7 Eylül İstanbul saldırıları, Kürdistan’da jandarma baskıları, 70’li yıllardaki Maraş, Çorum, Sivas katliamları, askeri darbeler, doksanlı yıllardaki faili meçhuller, Madımak, Geliye Tiyare, Roboskî katliamları hep aynı zihniyetin yönetim tarzı olarak bugüne kadar gelmiştir.

Şimdi Ermeni katliamının üzerinden yüz yıl geçti. Adalet sağlanmadığı için acılar hala taze. Dünya düzeyine dağılan Ermeni halkı her zamankinden daha fazla geçmişin sorgulanmasını istiyor. Sadece Ermeniler değil yüz yıl boyunca İttihat ve Terakki yönetiminde başlayan tüm cumhuriyet dönemi boyunca kapitalist modernitenin yaptıklarının hesabını soruyor ve soracak. Birkaç yıl sonra Şeyh Sait katliamının da yüzüncü yılı gelecek ve peş peşe diğer katliamlar hafızlarda hep canlı tutulacak. O katliamları yapanları adalet önünde yargılanmamalarını ve adaletin sağlanmamasını kendi yaşamları ve gelecekleri için bir tehlike ve tehdit olarak gören halklar, azınlıklar, uluslar, inançlar, farklı yaşam seçeneklerine sahip olanlar bugün daha fazla demokratik ulus ve ortak vatan şiarı etrafında kenetlenmektedir. Zaten insanlığın kurtuluşu da burada yatmaktadır. Geçmişle kısır bir hesap sormak değil, geçmişle yüzleşmek; intikam değil, demokratik ve insan hak ve özgürlüğüne yaraşır bir yaşamı inşa etmek önemli ve anlamlıdır. Ancak bu yolla, yüzüncü yılını tamamlayan katliam ve soykırıma uğrayan halkları ve insanların anısına saygılı oluruz.