Zorunlu din dersi bir toplumsal mühendislik projesi

Zorunlu din dersi bir toplumsal mühendislik projesi

Abdullah Öcalan Sosyal Bilimler Akademi üyesi Yılmaz Dağlum, AKP hükümetinin yürürlüğe koyduğu ilköğretim okullarında din kültürü ve Kur’an dersinin verilmesini bir toplumsal mühendislik projesi olarak değerlendirerek AKP dindar nasıl yerine sakat bir nesil yaratacağını belirtti.

Dağlum, AKP’nin ilk okullarda zorunlu din dersi kararını ve bu eğitim politikasıyla neyi amaçladığını ajansımıza derlendirdi.

Gelecek eğitim-öğretim yılında ilköğretimde din kültürü ve Kur’an dersinin verilmesine başlanıyor. AKP bu karar il neyi hedefliyor? AKP’nin dindar kuşaklar projesi mi var?

En önemli yanılgılardan birisi, AKP’yi Türkiye’deki normal siyasal partiler gibi ele alma ve değerlendirmedir. Yani iktidarda olmayı hedefleyen, bunun için günceli pragmatist tarzda en iyi değerlendiren, var olan sistemi derinleştirerek sürdürmek isteyen bir parti gibi ele alamayız.  AKP bundan daha fazlasıdır. Uzun vadeli, orta vadeli ve kısa vadeli hesapları olan ve Türkiye’nin toplumsal ve idari yapısını kendi düşünceleri ekseninde yeniden yapılandırmak isteyen bir oluşlum. 2023-2071 gibi verilen somut tarihler aslında bu gerçeği ifade ediyor. Hesap şudur; 2023’e kadar yaratmak istedikleri sistemin önündeki tüm engelleri ortadan kaldırmak ve tüm ipleri ele geçirmektir. 2023’ten 2071’e kadar da sistemlerini hem zihniyet, hem de kurumlaşma açısından inşa etmektir. 2071’den sonra da Türk-İslam sentezli Osmanlının güncellenmesi olarak okuyabilir insan. Bu geniş perspektiften bakılınca durum daha iyi anlaşılıyor.  Yani çocukluktan itibaren ‘’dindar’’ dedikleri kendi zihniyetlerine göre yeni nesilleri yaratma projelerini hayata geçirmek istiyorlar.

Zorunlu din eğitimi, anayasanın din ve vicdan özgürlüğü ilkesiyle çelişmiyor mu?

Anayasadan ziyade özgürlükçü, demokratik değerlere ve heterojen toplumsal gerçeklikle çelişiyor. Evet, anayasada din ve vidan özgürlüğü var.  Ama zaten AKP bu anayasayı kabul etmiyorlar ki. Her seçimde bu anayasayı değiştirmek vaadiyle ve o güce ulaşmak için oy istiyor.  Bu yüzden anayasayla bu kararın çelişmesi pek bir şey ifade etmiyor. Ama AKP’nin anlamadığı ya da AKP zihniyetinin yadsıdığı şudur. Bu karar, bin yıllardan bu yana büyük mücadele ve bedellerle yaratılan özgürlükçü, demokratik değerlerle çelişiyor.  Toplumu kendi gerici zihniyetine göre yeniden dizayn çabası toplumdaki gelişimi ve yaratılan değerleri yadsımadır. Toplumun, demokratik güçlerin bunu kabullenmesi hem zihniyet anlamında hem de yaşamsal anlamda mümkün değildir. Kaldı ki artık bırakalım toplumu bir aile içinde bile homojenlik yoktur.  Anne dindar, baba liberal, çocuk ateist-solcu ya da ne bileyim anne alevi, baba Sünni, çocuk ateist ya da başka bir inancı benimsiyor vb. yani farklılıklarıyla var olan bir toplumsal gerçeklik. AKP’nin tekçi zihniyeti esasta bu toplumsal gerçeklikle çelişiyor.

Bu karar, anayasada tanımlanan T.C. laik bir devlettir ilkesiyle çelişmiyor mu?

Laiklik prensip olarak devlet yönetiminde herhangi bir dinin referans alınmamasını ve devletin dinler karşısında tarafsız, nötr olmasını ifade eder. Tabi laiklik ne kadar doğru bir prensiptir, toplumsal gerçekliğe ne kadar uygundur, nasıl anlaşılmıştır, nasıl pratikleşmiştir,  yol açtığı sonuçlar nelerdir? Bunların hepsi ayrı birer tartışma konusudur. Ama yukarıda kabaca belirttiğimiz tanım ekseninde ele aldığımızda şunu netçe görebiliriz. T.C.’nin ilk anayasasından itibaren temel bir ilke olarak belirtilmesine rağmen anayasanın bu ilkesi hiçbir zaman esas alınmadı. Hristiyanlık, Yahudilik, Ezidilik, Alevilik v.b. diğer inançlar hep inkar edildi, dışlandı, aşağılandı, horlandı, baskı altına alındı. Bu gün hala bu durum devam etmektedir.  Bu noktada AKP’nin farkı bu tarz uygulamalarla aslında gelecekte uygulanmasa bile anayasada var olan bu ilkeyi de ortadan kaldırmaktır. Türk-İslam sentezi denilen de budur.  Devletin de, toplumun da Sünni İslam ve Türklük ekseninde yeniden dizaynıdır. Yani bugüne kadar ikiyüzlüce uygulanan bu anlayışın artık resmi ve çok doğalmış gibi meşrulaştırılmasıdır. İlkokuldan başlayarak buna uygun bir zihniyet ve nesil yetiştirmenin toplumsal mühendislik projesidir.

Metafizik gibi soyut bir dünyayı bu yaştaki çocuklar kavrayabilecek mi?

Aslında bu psikologların, sosyologların ve pedagogların uzmanlık alanı.  Bilimsel verilerle daha geniş ifadelendirilebilir. Bilindiği gibi önce ilkokula başlama yaşı 5 olarak değiştirildi. Sonra 4+4+4biçiminde ucube bir eğitim sistemi getirildi. Tabiî ki 5 yaşındaki bir çocuğa din derslerinin verilmesi, Kuran derslerinin verilmesi, çocuğun doğasına ayrıdır. Bu aslında düşünce anlamında bu çocukları sakatlamaktır. Bu çocuklar şahsında özgür düşüncenin, bilimsel düşüncenin, yaratıcılığın, sorgulayıcılığın, özgür iradenin sakatlanmasıdır.  Dolayısıyla bu uygulama karşısında tüm ana-babaların, toplumsal kesimlerin, öğretmenlerin, psikologların, pedagogların kıyameti koparması gerekiyor.  Bu bir dindar nesil yetiştirmeden ziyade zihniyet ve düşünce anlamında sakat bir kuşak yetiştirme projesidir.  İradeden yoksun, kaderci, itaat eden, sorgulamayan kulların yaratımı projesidir.  Nasıl ki Sümer ziguratları kulların yaratım merkezi olduysa ve devletçi uygarlığın zihniyetini yarattıysa, bu gün de Türkiye’deki okullar bunun çok çarpık bir versiyonu rolüne bürünüyorlar.

Türkiye’de temel bir sorun olan Alevi-Sünni gerçekliği göz önünde bulundurulursa, din eğitimi birleştirici mi yoksa ayrıştırıcı bir rol mü oynar?

Zorunlu din dersi ve bunun ilkokullara kadar indirgenmesi tekçi zihniyetin bir tezahürüdür. Ortaokul ve lisede zorunlu din derslerinin kaldırılması tartışılırken, bunun ilkokula kadar indirgenmesi bu tekçi-AKP zihniyetinin pervasızlığını çarpıcı biçimde ortaya koyuyor. Elbette bu durum başta aleviler olmak üzere Sünni İslam mezhebini benimsemeyen tüm toplumsal kesimleri tedirgin ediyor. Ortadoğu’da mezhepler çatışması biçiminde konjüktürel bir durumun ortaya çıktığı bir süreçte AKP’nin bu uygulamaları ayrıştırıcı olmayı bırakalım çok tehlikelidir. Ateşle oynamaya benziyor. Bakın AKP insanların yaşam biçimine müdahale etti, toplumsal refleksler Gezi olaylarında patlak verdi. Gezi olaylarının başka nedenleri de var ama esasta, somut olarak yaşam tarzına el atan bir zihniyete karşı patlayan bir toplumsal reflekstir. Birileri farklı şekillerde gösterip bu olaylardan yararlanmak istese de işin özü budur. AKP’ nin dine yönelik bu pervasız uygulamaları da bir noktadan sonra toplumsal patlamalara, toplumsal kesimlerin çatışmalarına kadar işi götürebilir. O yüzden gerçekten toplumun sinir uçlarıyla oynamamak gerekiyor.

Alevi ve gayri Müslim çocuklar bu eğitimden nasıl etkilenecek?

Eğitim olayı insanın doğmasıyla başlar, değişik kurum ve araçlarla düşünsel, ruhsal ve kişilik şekillenmesinin oluşturduğu süreci ifade ediyor. Bu değişik kurum ve araçların bir birini tamamlaması ve bütünlük içinde olması doğru ve sonuç alıcı bir gelişimi yaratabilir. Evde anne-babasından farklı şeyler duyan, gören, yaşayan, etrafındaki sosyal çevrede farklı şeyleri duyan, yaşayan, gören, okulda da çok farklı şeylerin kendisine öğretildiği çocuk parçalı bir düşünce, parçalı bir ruhsal şekillenme ve parçalı bir kişiliğe sahip olur. Parçalanmış kişilik sakat kişiliktir. Her türlü savrulmaya, yozlaşmaya, amaçsızlığa açık kişiliktir. AKP dindar nesil prensibini, gençlikte ve toplumda yaşanan yozlaşmayla meşrulaştırmaya çalışıyor. Oysa gerçek tam tersidir. Toplumsal yozlaşmanın eğitim ile bağı var ama esasta kapitalist sistemin tüketim kültürü ile direk bağlantılıdır. Maneviyatın, moral değerlerin, umut ve ideallerin yadsındığı, her şeyin değerinin parayla, maddiyatla ölçüldüğü bir çılgınlığı ifade eden kapitalizm mahkum edilip aşılmadan bunun önüne geçilemez.  AKP’nin ‘’dindar nesil’’ diye ortaya çıkardığı bu proje olsa olsa yaratacağı sakat nesille bu toplumsal yozlaşmayı içinden daha da çıkılmaz bir hale sokacaktır. Sorunu bütünlüğü içinde ele almadan, bir parçasıyla izah eden ve toplumsal mühendislikle tekçi zihniyetine göre toplumu şekillendirmek isteyen bu uygulamanın çocuklarda, özellikle de Alevi ve Müslüman olmayan kesimlerde yaratacağı travmayı psikologların, sosyologların ve pedagogların çıkıp cesurca ifade etmesi gerekiyor. Bu, topluma karşı bu çevrelerin entelektüel ve ahlaki görevlerinin gereğidir. En kaygı verici bir durum da bu çevrelerin hala sessiz kalmasıdır.

Din eğitiminin anaokuluna kadar girmesi tartışılıyor. Bunun gerçekleşmesi durumunda nasıl bir Türkiye profiliyle karşılaşmış olacağız?

Bunlar toplumsal mühendislik projeleridir. Yani toplumsal gerçekliğe rağmen, onunla tezat oluşturmasına rağmen topluma dayatılan ve toplumsal olarak gerçekleşmesi mümkün olmayan projelerdir. Dolayısıyla bu pervasızlığın daha da derinleştirilerek anaokuluna kadar indirgenmesi toplumca kabul görmez. Bu da çatışmalara ve kaos ortamlarına yol açar. Toplum; toplumsal farklılıkların ortak noktalarda bir araya gelen bütünlüğünü ifade ediyor. Bu tarz uygulamalarla bu ortak noktalar ortadan kalkar ve toplumsal kesimlerin ayrışma ve çatışması başlar. Toplumsal farklılıkları görmezden gelmek, kendi farklılığını esas alıp her kesimi ona dâhil etmeye çalışmak hastalıklı bir düşünce yapısıdır. Türkiye toplumunun bütünlüğü korunmak isteniyorsa AKP’nin bu ırkçı, milliyetçi ve bağnaz düşünce yapısından ve bunun tezahürü olan toplumsal mühendislik projelerinden vazgeçmesi gerekiyor. Aksi durumda ismine Türkiye adı verilecek bir profil kalır mı ortada, bunu düşünmek gerekiyor.