Zülküf Palo: İsveç yargısına yeniden başvurulmalı

İsveç’teki bütün Kürtlerin, İsveç yargısına başvurup Palme cinayetiyle ilgili süreci yeniden başlatmaları gerektiğini söyleyen HPG komutanlarından Zülküf Palo, “Bu cinayetin aydınlatılması için zorlamak Palme’ye karşı da görevimizdir” dedi.

Uzun bir dönem İsveç’te tutuklu kalan HPG komutanlarından Zülküf Palo, geçen ay İsveç Başsavcılığı tarafından dava dosyası kapatılan Olof Palme cinayeti, Palme’nin o dönemki duruşu, hedef alınması, PKK ve Kürtlerin suçlanması ve sonrasıyla ilgili ANF’nin sorularını yanıtladı.

Olof Palme ile ilgili hem uluslararası alanda hem de Kürtler tarafından çok şey anlatıldı. O dönemi bilen biri olarak sizin dikkat çekmek istedikleriniz nedir?

Olof Palme’nin kendi ülkesinde bir kesim tarafından hiç sevilmediği, gerçeği pek dile getirilmiyor. Öngörülemez bir kişiydi. Demokrat, alabildiğine insancıl, ezilen halkların yanında yer alan bir kişiydi. 1960’larda elinde pankart Vietnam savaşına ve Amerikan emperyalizmine karşı yürüyüşlerde Vietnamlılarla kol kola gezip Amerika’yı protesto ediyordu. Uluslararası ambargoya tabi olan Küba’nın lideri Fidel Castro’yu ziyaret eden Batı dünyasındaki tek liderdi. Yerleşik düzene aykırı bir kişi ve liderdi.

Ortadoğu, Afrika, Doğu Avrupa hatta Sovyetlerde çok sevilen bir politikacıydı.

1970’li süreçlerin sonlarında arabulucuydu. İran-Irak savaşının sonlanmasında büyük payı olan şahsiyetlerden birisiydi.

1980’lerin ortası, değişimin kendisini dayatıp Sovyetler Birliği’nde de bazı hareketlenmelerin olduğu dönemdi. Olof Palme’nin bağlantısız ülkeleri içerisindeki ağırlığı ciddiydi. Atoma, nükleer silahlara karşı bir duruşu vardı. Uluslararası silahsızlandırma komiteleri vb. kesimlerle çalışan birisiydi. Vurulmasaydı bir hafta sonra nükleer silahların kaldırılması için girişimlerde bulunacaktı.

Olof Palme zaten o kampanyanın olduğu süreçte çok faal bir çaba içerisindeydi. Seçimler yaklaşmıştı ve seçimlerden sonra İsveç’te politika yürütmeyeceğini söylüyordu.

Ne yapmak istiyordu, hedefi neydi?

Dünyanın ezilen hakları, geri kalmış ülkeler, demokratik ülkelerin birçoğu Olof Palme’nin Birleşmiş Milletler (BM) Genel Sekreterliğine hazırlanıyordu. Olof Palme’nin siyaset yapma tarzına, İsveç gibi küçücük bir ülke dar geliyordu. Uluslararası alanda böylesi bir misyonu daha iyi yapabilirdi. Böyle bir hazırlık ve çabada vardı.

ABD’nin Palme’ye bakışı nasıldı?

Olof Palme, başbakan olarak aktif siyaset yürüttüğü dönemlerde Amerika tarafından hiçbir zaman davet edilmedi. Amerikan iktidarları tarafından sevilmeyen bir kişiydi. Hatırlanırsa Olof Palme katledildikten hemen bir yıl sonra yerine geçen kişiyi Amerika’ya davet ettiler.

İsveç devleti, güvenlik bürokrasisi içinde de böyle bir cenah var mıydı?

İsveç’in içerisinde silah taşıma yetkisine sahip kesimler yani ordusu ve polisi, özellikle İsveç İstihbarat Örgütü (SÄPO) içinde ciddi anlamda faşist kesimler vardı. Ordu içerisinde subaylar ve komutanlıkları arasında faşist örgütlenmeler olduğu biliniyor. Ordu ve istihbarat içindeki kişilerin toplantılar yaptığı ve Palme’nin vurulmasıyla ilgili tehditler savurulduğu biliniyor. Palme cinayeti, bu faşist yapılanmanın bilgisi dışında değil. Bunlarda cinayetin ortağıdır. Bir kişi İsveç’e girdiği zaman A’dan Z’ye her şeyini biliyor ve takip ediyorlar. Bu kadar imkanları varken nasıl oluyor da dışardan birileri gelip başbakanı vurup gidecek? Böyle bir şey mümkün değil.

Palme karşıtlığı basına da yansıdı mı, yani böyle bir karşı kampanya var mıydı?

İsveç basınında Olof Palme’yi sevmeyen kişiler tarafından bazı karikatürler yayınlandı. Bu karikatürlerde ‘şeytanlaşmış’ bir kişilik olarak yansıtılıyordu. SÄPO ve ordu içinde bahsedilen Gladio tipi yapılanmanın ‘biz bu adamı Moskova’ya göndermeyeceğiz. Engel olacağız’ açıklamaları yansıdı. ‘Nasıl olur da ırkçı, gerici kesimler çıkıp Olof Palme gibi bir şahsiyet hakkında bu tür değerlendirmeler yapar; bu değerlendirmelerin bir temeli var mıdır, bu iş bir şiddete kadar gider mi?’ diye herhangi bir araştırma ve önleme çabası olmadı, çünkü bunu yapması gerekenler de bu kampanyanın içindeydi.

PKK’yi nasıl ve neden bu meseleye ‘iliştirdiler’?

Tam da o süreçte Avrupa’da bir kesim/özellikle uluslararası gerici güçler tarafından PKK bir öcü gibi gösterilmeye çalışılıyordu. Artık yavaş yavaş ulusal kurtuluş mücadelelerinin son bulduğu, daha değişik evrelere geçtiği ve devrimlerin bittiği propagandasının yapıldığı bir dönemde, PKK gibi bir devrimci hareket ortaya çıkmış ve bütün engellemelere rağmen gelişiyordu. Türkiye, NATO ve bölge ülkelerinin engellemelerine rağmen bir türlü PKK’nin gelişimi durdurulamıyordu. İskandinav kamuoyunda bir kesim gerçekten PKK’nin bir ‘terör örgütü’ olduğuna inandırılmıştı. ‘PKK terör örgütüdür. Terör örgütlerinin başlıca işi kendilerini dünya kamuoyuna yansıtabilmektir. Biz de böyle bir cinayeti işlersek PKK’nin yaptığını söyleriz. Onlar da kendilerini kamuoyuna duyurabilmek hemen üzerine atlar ve sahiplenir. Böylece bu cinayet PKK’nin üzerine kalır ve kapanır gider’ diye hesaplamışlardı.

Almanya’nın bu süreçte bir rolü var mı?

Almanya, bu cinayet konusunda en az İsveç kadar sorumludur. 1980 darbesinden sonra NATO içerisinde Türkiye masası Almanya’ya devredildi. Almanya, 1980’den sonra en azından Türkiye kadar PKK ve Kürtlerle uğraşmaya başladı. Hala da böyledir. Dikkat edilirse cinayet ve cinayet sonrası süreçte tüm gelişmelere karşın çok sessizdir. Halbuki cinayetin işlendiği süreçlerde Alman istihbaratı çok faaldi.

PKK, bütün bunların farkında mıydı, buna karşı ne yaptı?

Cinayeti bu şekliyle PKK’nin üzerine atmak istediler fakat PKK çok şeffaftır. Olumlu ya da olumsuz görülsün her yaptığını sahiplenir. Palme cinayetinden 6 ay önce İsveç basınının bir kesiminde ‘PKK Olof Palme’yi vuracak’, ‘Palme üzerine tehdit var’ şeklinde asparagas haberler yayınlandı. O dönemde PKK Avrupa Temsilciliği de uluslararası kamuoyuna dağıtılacak bir bildiri yayımladı. Bu bildiride, “Acaba Olof Palme’ye dönük bir komplo mu hazırlanıyor? Bu komplo yapılıp PKK’nin üzerine mi atılacak?” diye soruldu. Kimse, o dönemde bu açıklamayı ciddiye almadı. Olof Palme cinayeti gerçekleştirildikten sonra ise ‘PKK Palme’yi öldürecek’ diyen ‘gazeteciler’, hiç utanmadan o bildiriyi getirip baş sayfadan yayınlayıp ‘PKK’nin Olof Palme’yi vurduğunun kanıtı’ gibi yansıttı. PKK, bu tehdit ve karalama kampanyasının, Olof Palme’ye karşı uluslararası güçlerin geliştireceği komplonun göstergesi olduğunu anlamıştı. Bu açıdan kamuoyunu bilgilendirmek için böyle bir bildiri yayımlandı. Bildiri çok açıktı.

Cinayetin ardından Stockholm Emniyet Müdürü Hans Holmer direk soruşturmayı üstlendi, bu normal mıydı?

Hans Holmer şaibeli bir kişilikti. Soruşturmaya müdahil olması da üzerini örtmek içindi. Soruşturmaya başladığı ilk günden itibaren ‘Biz bu cinayeti PKK’nin işlediğini biliyoruz. Bizim için artık PKK izi ve Kürt izi vardır. Bu izi takip ederek bu cinayeti aydınlatacağız’ dedi. Ortada hiçbir şey yokken bunları söyledi. Halbuki cinayet esnasında Olof Palme’nin yanında olan ve yaralanan eşine, katili görüp görmediği soruluyor. Eşkali isteniyor. Palme’nin eşi de “tipik bir İskandinav’dı” diyor. Hans Holmer ve soruşturma için etrafına topladığı karanlık ekip, “Bizde bu teknik yok. Katilin eşkalinin çizilmesi için Alman istihbaratına başvuralım” diyor. Alman istihbaratının failin eşkali olarak çıkarıp dağıttığı fotoğrafa bakın İskandinav’a benzer hiçbir tarafı yok. Bizim bildiğimiz tipik İskandinavlar uzun boylu, mavi gözlü ve sarı saçlıdır fakat fail olarak çıkarılan fotoğraf bambaşkaydı. Tipik bir Kürt profili çizilmiş; kıvırcık saçlı, esmer, kara kaşlı, kara gözlü bir Kürt. Bu profili, yıllarca kamuoyuna “İşte katil budur, biz katili arıyoruz” diye tanıttılar. O katilin bulunması da mümkün değil, çünkü o fotoğrafta görülen ile gerçek katil arasında hiçbir bağlantı yok.

Olof Palme cinayetinin uluslararası güçler tarafından planlandığını ve örtbas edilmesi içinde İsveç polisi içerisinde faşist karanlık bir kesimi getirip soruşturmayı yaptırıldığı ve cinayetin PKK’ye yıkılmaya çalışıldığı anlaşılıyordu.

Türkiye, nereden itibaren ve ne kadar müdahil?

Türk devleti, o dönem alabildiğine PKK karşıtlığını işliyor. NATO ve Amerika da öyle. Hepsinin birden hareketlenmesiyle okların hepsi birden PKK’ye döndü. Halbuki o dönem PKK dünya liderlerinden vurulacaklar listesi bile yapsaydı Olof Palme bu listeye girmezdi. Olof Palme demokrat bir Kürt dostuydu. Biz niye gidip Olof Palme’yi öldürelim? Kimseyi inandıramıyorduk, çünkü bir algı oluşturulmuştu. Bu komployu yapanlar, sonrasının nasıl yürütüleceğini; basına nasıl yansıtılacağını, özel savaşın nasıl işletileceğini, insanların nasıl ikna edileceğini hesaplamıştı. Bu nedenle insanların kafası allak bullak edilmişti.

PKK silahlı mücadele yürüten ve 1984’te gerilla mücadelesine başlayan bir hareketti. Türkiye ve Almanya’nın “Bunlar teröristtir. Asker vuruyorlar, şunu vuruyorlar, bunu vuruyorlar” şeklinde çok ciddi bir kara propagandası vardı. Bu konuda çok bilgisi olmayan, sağı-solu çok iyi tanımayan kişiler de “Demek ki elinde silah olan herkes gelip bizim başbakanımızı vurabilir ya da birilerini vurabilirler” mantığıyla hareket etti. Kürtler, “Tamam Kürtler mağdur edilmiş ama siz bizim ülkemize mülteci oldunuz. Geldiniz kaldınız ama bizim başbakanımızı öldürdünüz” şeklinde büyük bir töhmetin altında bırakıldı.

Dolayısıyla PKK’nin açıklamaları kaale alınmadı. Türk devletinin de alttan olaya müdahil olup PKK’ye yıkma çabaları vardı. Zaten değişik dönemlerde İsveç’e geçmiş işbirlikçi kesimler de vardı. Bunların da PKK karşıtlığı ya da düşmanlığından kaynaklı ifadeleri vardı. Bunların her yalanı, basın ve polis tarafından ciddi bir araştırmaymış gibi muameleye tabi tutuluyordu. Bunların da PKK ve Kürtlere yıkılması konusunda ciddi rolü oldu.

Bu cinayet ve komplo, oradaki Kürt yurtseverlere nasıl yansıdı?

Kürt yurtseverleri, bu komplo sonrası yıllarca bulundukları alanlardan çıkamadı. Her sabah gidip polise imza veriyorlardı. Nereye gittikleri araştırılıyor, evlerine dinleme cihazları konuluyordu. Artık Kürtler, İsveç toplumu içerisinde Palme’nin katili olarak mimlenmiş gibiydi. Dolayısıyla Olof Palme cinayeti ne kadar planlıysa bu cinayeti sonradan PKK’ye mal etmek de o kadar planlıydı. Araştırmak için önce “Edenman Komisyonu” diye bir komisyon kurdular ama bir şey çıkmadı. Aynı dönemde cinayeti araştırmak için İsveç’te birileri “PKK izi” derken birileri de “Polis izi” diye bir hattan gitmek istedi. İsveç İstihbarat Örgütü ve ordusu içindeki faşist kesimlerin birlikteliğinden ve bunların araştırılması gerektiğinden söz ediyordu. Bu konuda ne hükümet ne iktidardakiler ne de polis güçleri adım attı. Herkes artık “Biz bu hattan gideceğiz ve bu cinayeti PKK’ye yükleyeceğiz” şeklinde bir karar kılmış gibiydi.

Sonradan herkes, PKK’ye yükleminin saçmalık olduğunu kabullendi. İsveç yargısı bunu teyit etti, ancak dosyayı kapattı. Böyle mi bitmeli?

İsveç Başsavcılığı, 34 yıl sonra Palme cinayetinin PKK’ye yüklenmesinin saçmalık olduğunu söylüyor fakat kendisi de bu saçmalığı neden olduğunu, kimlerin bu saçmalığı yarattığını, nereden başladığını, nasıl yapıldığını kamuoyuna açıklamalı. İsveç savcısı ne kadar açıklama yaparsa yapsın İsveç devleti içinde kümelenmiş bu Gladio çözümlenmeden, bu olay aydınlatılmadan İsveç devleti bu töhmetten kurtulamayacak.

O dönemde yakalanmış mağdur edilmiş birçok yurtsever var. Bunların mağduriyetlerinin bir şekilde giderilmesi gerekir. Bunun yanında asıl önemli olan PKK gibi siyasal bir hareket var. Bir özgürlük hareketi var. Böyle bir hareketi 34 yıl boyunca her tarafa ‘terörist’ olarak lanse ettiler. PKK, İsveç tarafından mağdur edildi.

İsveç, bu mağduriyeti nasıl giderecek?

Özür en basitidir. İsveç devletinin 34 yıl boyunca PKK’ye verdiği bu zararların bir şekilde telafi edilmesi gerekir. Belki bir bütünüyle oluşturduğu bu algıyı yok edemez ama en azından bazı adımları atması gerekir.

* En basitinden “PKK terör örgütüdür” masalından vazgeçmeleri gerekir. İsveç’in en başta yapması gereken budur. İsveç devleti, 34 yıl önce haksız yere PKK’ye vurduğu “bir terör örgütüdür” damgasını kaldırmalı ve kaldırmalı bu damganın tüm Avrupa Birliği ülkelerinde kaldırılması için ciddi çaba göstermeli. Belki bu şekilde PKK ve Kürtlere verdiği zararın bir kısmını telafi edebilir.

* İsveç, PKK, PKK taraftarları, kitlesi ve Kürtlerden özür dilemeli.

* Bu cinayeti getirip PKK üzerine yıkmak isteyen ve ‘Kürt’ olarak geçinen birçok kesimin de çıkıp bir açıklama yapması ve özür dilemesi gerekir. Niye böyle bir konuma girdiklerinin hesabını vermeliler.

PKK ve Kürtler, bundan sonra neler yapabilir?

PKK ve Kürtler, bunun peşini bırakmayacak. Bizim aynı zamanda böyle bir sorumluluğumuz da var. PKK, faşist ırkçı Türk devletiyle savaşmasına rağmen bugüne kadar bir Türk siyasetçiye karşı bile böyle bir saldırı yapmadı. Bir Avrupalı siyasetçiye, hele hele Kürt dostu bir siyasetçiye böyle bir saldırı yapacak ahmak değildir. Getirip böyle bir cinayeti PKK gibi bir devrimci harekete mal etmeleri abesle iştigaldir.

Sadece “PKK bu olayla bağlantılı değildir” demek, yetmez. İsveç, kendisini ‘hukuk devleti’ olarak ifade ediyor. İsveç’teki bütün Kürtlerin, İsveç yargısına başvurup bu süreci yeniden başlatmaları gerekir. İsveç devleti, bu olayı aydınlatmalı, PKK ve Kürtlerin mağduriyetini gidermeli. PKK ve Kürtler olarak bu işin bir tarafıyız ve bunu bekliyoruz.

Bu cinayetin netleşmesi gerekir. Bu cinayetin aydınlatılması için zorlamak Palme’ye karşı da görevimizdir. Bu cinayetin aydınlatılmasını istiyoruz.