İHD: 60 yıl geçmesine rağmen kadınlar hala katlediliyor

Ocak-Ekim ayları içerisinde derneklerine bin 120 hak ihlali başvurusu olduğunu hatırlatan İHD MYK üyesi Nilay Nayman, Mirabal Kardeşler'in katledilmesinin üzerinden 60 yıl geçmesine rağmen kadınların halen katledildiğine vurgu yaptı.

İnsan Hakları Derneği (İHD) Merkezi Kadın Komisyonu, 25 Kasım Kadına Yönelik Şiddetle Mücadele Günü'ne ilişkin İHD Genel Merkezi'nde basın açıklaması düzenledi. Açıklamayı İHD MYK üyesi Nilay Nayman yaptı. Derneklerine bin 120 hak ihlali başvurusu olduğunu ve bu başvuruların 539’u ekonomik ve sosyal haklar alanında olup, 402’sinin kadınlar tarafından yapıldığını belirtti.

Mirabal Kardeşler'in katledilmesinin üzerinden 60 yıl geçmesine rağmen kadınların halen katledildiğini, şiddet gördüğünü, yok sayıldığını ve haklarının gasp edildiğini belirten Nayman, buna karşın kadınların bu şiddete her zaman ve her yerde karşı çıktığını, şiddetle mücadele ettiğini ve mücadelelerine devam ettiğini vurguladı. Nayman, “Şiddetin tarihi aynı zamanda kadın mücadelesinin ve kadınların şiddete karşı duruşunun da tarihidir. Kadına yönelik şiddet artık pek çok alana yayılmış ve kadınlar fiziksel, psikolojik, ekonomik, sosyolojik ve daha farklı alanlarda etkilenmeye devam etmektedirler” diye konuştu.

‘14,5 MİLYON KADIN YOKSULLUK SINIRINDA YAŞIYOR’

Salgın döneminde kadınların ekonomik ve sosyal alanlarda da mağdur edildiğine değinen Nayman, Tüketici Hakları Derneği’nin 9 Mayıs 2020’deki bilgisini paylaşarak; “Türkiye’de 24 milyon anne var ve bunların 4,8 milyonu açlık, 14,5 milyonu da yoksulluk sınırının altında yaşıyor” dedi. Nayman, ekonomik ve sosyal haklar anlamında mağdur hale gelen kadınların, belirli kurumlara başvuru yaparak çözüm aramak zorunda kaldığının altını çizdi.

‘KADINLAR KAYIT DIŞI, GÜVENCESİZ ÇALIŞTIRILIYOR’

Derneğe yapılan başvuruların olduğunu söyleyen Nayman, “2020 yılının Ocak-Ekim ayları arasında derneğimizin internet sitesi aracılığıyla Genel Merkezimize 1120 kişi hak ihlali başvurusunda bulunmuştur. Bu başvuruların 539’u ekonomik ve sosyal haklar alanında olup, bunlardan 402’si kadınlar tarafından yapılmıştır. Ekonomik ve sosyal hak temelli hak ihlallerine ilişkin başvuru yapan kişilerin yaşlarına bakıldığında, 16-80 yaş aralığında değişmekte ve kadınlarda çok geniş bir yaş aralığına denk gelmektedir. İş gücü dağılımında erkeklere göre eşitsiz olanaklara sahip olan kadınlar, özellikle kayıt dışı alanda, süreli ve güvencesiz ve ev işçisi olarak çalıştıkları alanlardan ayrılmak zorunda bırakıldılar” ifadelerini kullandı.

‘KADINLAR ERKEKLERLE EŞİT ÜCRETE SAHİP OLMASI İÇİN 257 YIL GEREKİYOR’

Dünya Ekonomik Formu (WEF) 2020 Cinsiyet Eşitliği raporundan bilgi paylaşan Nayman, Türkiye’nin 153 ülke arasından 130’uncu sırada olduğunu belirtti. Dünyada, Türkiye’nin de yer aldığı Ortadoğu ve Kuzey Afrika bölgesinin yüzde 60,5 ile cinsiyet eşitliği konusunda en geride yer aldığını aktaran Nayman, “Rapora göre kadınların erkeklerle eşit haklara sahip olması için 100 yıl, erkeklerle eşit ücrete sahip olması için 257 yıl geçmesi gerekir. Türkiye’nin de mevcut ekonomik ve politik yapısı Toplumsal Cinsiyet Eşitliği normlarını yok saymakta ve bu anlayış, şiddetin daha da artmasına zemin hazırlamaktadır. Kadını ev içinde tutmaya dönük anlayış kadınların toplumsal yaşamda ve iş alanındaki varlığına engel olmaktadır. Kadının, her alanda temsiliyetindeki eşitsizliği görmek için siyasete katılımına bakmak dahi yetmektedir. Parlamentoda 600 milletvekilin yalnızca 102’si kadındır. Siyaseten yönetim alanlarında eşbaşkanlık sisteminin resmiyette kabul edilmeyişi bu anlayışın sonucudur. Haksız ve hukuksuz bir şekilde görevden alınıp yerlerine kayyım atanan belediye eşbaşkanlarına, 'eşbaşkanlığın' suçmuş gibi gösterilmesine bile tanıklık ettik. Bu durum Türkiye’de cinsiyete dayalı eşit temsiliyet önünde önemli bir siyasi iktidar engeli olduğunu göstermektedir” dedi.

‘NAFAKA HAKSIZ BİR KAZANÇ OLARAK GÖRÜLMEKTEDİR’

Kadınların şiddete uğradığı alanların başında ev içi şiddet geldiğinin altını çizen Nayman, salgın döneminde kadına dair şiddet sayısının azaldığına dair İçişleri Bakanlığı'nın açıklamasını hatırlatarak, “Ev ortamında kalmak zorunda kalan kadınların şiddeti şikayet konusu yapmaması sayıların azaldığı biçimde yorumlanıyorsa oldukça vahim bir zihniyet problemi ile karşı karşıya olduğumuzun bilinmesi gerekir. Ayrıca kadınların kazanılmış hakkı olan nafaka hakkı ortadan kaldırılmak istenmekte, çocuklarına bakmak zorunda kalan kadına, ekonomik anlamda ortak sorumluluk gerektiren ve ödenmesi zorunlu olan nafaka haksız bir kazanç olarak görülmekte ve ortadan kaldırılmaya çalışılmaktadır” şeklinde konuştu.

YARGIYA TAŞINAN DAVALARA CEZASIZLIK POLİTİKASI

2011 yılı Suriye iç savaşı ile başlayan mülteci göçü ile kadınların emek ve bedenlerinin sömürüldüğü bir alan yaratıldığını söyleyen Nayman, Suriyeli sığınmacı kadınların ve farklı ülkelerden çalışmak amacıyla gelen mülteci kadınların fuhuşa sürüklendiğini, şiddete maruz kaldığını, kız çocuklarının istismar edildiğini, kadınlar ve çocukların ucuz işgücü olarak sömürüye maruz kaldığını kaydetti. Nayman, “Mülteci kadınların maruz kaldıkları şiddet ne yazık ki dil problemi, işini kaybetme riski, sınır dışı edilme olasılığı, şiddet görme korkusu ve başka pek çok nedenlerden dolayı yargıya taşınamıyor. Yargıya taşınabilen durumlarda ise cezasızlık politikası devreye giriyor. Nadira Kadirova cinayeti örneğinde olduğu gibi” ifadelerini kullandı.

CEZAEVLERİNDE DE KADIN ŞİDDETİ

Cezaevlerinde de kadınların şiddete maruz kaldığını ve hak ihlallerine uğradığını aktaran Naylan, durumla ilgili olarak kuruma başvurular yapıldığını ifade etti. Şiddet vakalarının hem cezaevi içerisinde hem de sevkler esnasında asker ya da polis tarafından gerçekleştirildiğini belirten Naylan, “Ancak bu şiddet vakalarında da yapılan başvurular ‘kovuşturma ve soruşturmaya gerek yoktur’ denilerek işlem yapılmamaktadır. Ayrıca hapishanelerde çocuklu annelerinde yaşamış oldukları sorunlara dair çözüm üretilmiyor. Buna rağmen 25 Ağustos 2018 tarihinden beri İstanbul İstiklal Caddesi Galatasaray Meydanı'nın Cumartesi Annelerine yasaklanması annelerin ve kadınların mücadelesine karşı olunduğunun adeta sembolü olmuştur. Bunun yanı sıra LGBTİ+ ile ilgili toplantı gösteri ve etkinlikler ‘kamu güvenliği, insanları kin ve düşmanlığa sevk etme riski, kamu düzeni, suçun önlenmesi, başkalarının hak ve özgürlüklerini korumak’ gibi soyut gerekçelerle düzenli olarak yasaklanmaktadır” diye konuştu.

‘KADINA YÖNELİK ŞİDDETTE YASALAR UYGULANMIYOR’

İstanbul Sözleşmesi'ne dair karalama kampanyalarına son verilmesi gerektiğini vurgulayan Naylan, Türkiye Anayasası'ndaki hükümlerle eş değer ve Anayasa’nın 90’ıncı maddesine göre değiştirilemez olan sözleşmenin yükümlülüklerinin eksiksiz yerine getirilmesi gerektiğinin altını çizdi. Naylan, “Yine kadına yönelik şiddete karşı 6284 sayılı yasadaki maddeler uygulanmalıdır. Kadına yönelik şiddete karşı en etkili yolun kadınların mücadelesi olduğunu ve bu mücadeleyi sonuna kadar sürdüreceğimizi belirtmek isteriz” şeklinde konuştu.