Av. Akbulut, Timtik ve mücadelesini anlattı

ÇHD İstanbul Şube Başkanı Çiğdem Akbulut, adil yargılanma hakkı için girdiği açlık grevinin 238. gününde yaşamını yitiren Av. Ebru Timtik’i ve mücadelesini anlattı.

"Dersim'i özledim. Burnumda tütüyor. Tahliye olursam ilk olarak toprağım Dersim'e gideceğim. Oraya gitmeden iyileşemem. Bu kadar derin hissediyorum” şeklindeki sözler, Çağdaş Hukukçular Derneği (ÇHD) avukatlarından Ebru Timtik’in hastane odasının hücreye çevrildiği bir alandan dışarıya gönderdiği notlarından birinde yazıyordu. İstanbul Adli Tıp Kurumu, muayene sonucunda Timtik’in "Hapishanede kalamaz" raporu verdi. Rapor, tahliye taleplerini belirten dilekçelerle mahkemeye sunuldu ama İstanbul 37. Ağır Ceza Mahkemesi, 30 Temmuz'da tutukluluk hallinin devam etmesine; tıbbi takip ve tedavilerinin ilgili cezaevleri idaresince sağlanmasına karar verdi. Bu karardan sonra İstanbul'da Dr. Sadi Konuk Hastanesi'ne kaldırıldı. Türkiye ve dünyanın birçok noktasından barolar, avukatlar ve siyasetçiler Timtik’in adil yargılanma talebine ses verdi. Kuzey Kürdistan’dan avukatlar, Türkiye’nin birçok şehrinden gelen yüzlerce avukat serbest bırakılması için başvurularda bulundu. Hastane önünde yapılan açıklamalarda da sık Türkiye’deki hukuk sistemine atıflarda bulunuldu. Bütün bu girişimlere, eylemlere, açıklamalara rağmen Türk mahkemeleri yanıt olmadı.

Ebru Timtik’in adil yargılanma hakkı için açlık grevinin 238. gününde yaşamını yitirmesinin üzerinden bir yıl geçti. Soma Davası, Berkin Elvan, Engin Ceber gibi davaların avukatlığını yapıyordu. Bir müvekkiline gönderdiği mektubunda ‘kendinizi tanıtır mısınız?’ sorusuna, Türkiye’de avukat olmanın, Kürt olmanın, kadın olmanın, muhalif olmanın, emeği sömürülen, görülmeyenin yanında olmanın özetini “Benim hayatım adaletsizliklerle dolu…” şeklinde ifade etmişti. Çağdaş Hukukçular Derneği (ÇHD) İstanbul Şube Başkanı Av. Çiğdem Akbulut ile hem arkadaşı, hem abla dediği yoldaşı hem de meslektaşı Ebru Timtik’i konuştuk.

Ebru Timtik’i kaybetmenin üzerinden bir yıl geçti. Açlık grevindeyken sürdürülen mücadeleyi anlatır mısınız?

Geçtiğimiz yıl bu tarihlerde her gün Ebru’yu ve Aytaç’ı hapishaneye dönüştürülmüş o hastane odasında kaldıkları son gün olsun diye uyanıyorduk. Ne yazık ki başaramadık. 238 gün boyunca süren açlık grevlerinde Ebru abla her zaman talep ettiği adil yargılanma hakkının toplumun tamamının ne kadar büyük bir ihtiyacı olduğundan bahsetti. Türkiye’nin ve dünyanın dört bir yanından onlarca avukatın, baro başkanlarının, gazetecilerin, müvekkillerinin ve ailelerinin gözünün önünde mevcut burjuva hukukun dahi katledilerek yürütüldüğü bir yargılama sonucunda özgürlüklerinden alıkonulmuşlardı.Tek değillerdi. Benzer durumda olan gerek kendi müvekkilleri gerekse tüm diğer insanlar için adalet talep ettiklerini söyleyerek duyurmuşlardı bize açlık grevi eylemlerini. Bu yüzden haklı talepleri ve taleplerinin gerekçelerini her gün yükseltmeye çalışarak geçirdik 238 günü. Çok insana ulaştık, büyük kitlelerden ses aldık ancak çok basit olan sadece ‘hukuku uygulayın’dan ibaret olan taleplerini yargı üzerinde söz sahibi olan ve haklarında verilen kararın da aslında sahibi olan siyasi yetkililere duyuramadık. Aslında bunu duymamazlıktan geldiler. Önemsemediler. Nihayetinde yargı vermesi gereken kararı vermedi.

Dostları, ailesi ve çok sayıda kurum her hafta eylemdeydi. Aradan geçen bir yıla rağmen değişen bir şey oldu mu?

Bugün hala arkadaşlarımız tutuklu. Genel Başkanımız tutuklu. Trajikomiktir, Soma maden dosyasında madenci ailelerin avukatlığını yapmakla suçlandı. Neden dosyada avukat olduğu soruldu. Bugün Soma maden dosyasında dosya sanıkları şirket sahiplerinden hiçbiri tutuklu değilken dosyanın avukatı tutuklu. Değişen bir şey var mı? Tam da buradan gün ve gün adaletsizlik, hukuksuzluk o kadar artıyor ki, dolayısıyla halkın öfkesi artıyor. Öfkesi artarak değişiyor. Bağımsızlığını yitirmiş bir yargıdan bahsediyoruz. Onu yöneten siyasal iktidardan bahsediyoruz. Keyfe keder hareket eden savcılardan ya da hareketsiz kalan savcılardan bahsediyoruz. Biz avukat olarak ve bu mücadelenin içinden olarak doğrudan bunlarla sıkça temas ettiğimiz için bizim de öfkemiz artıyor. Artık çok açık çok çıplak şekilde ortada. Ebru ablayı asla geri alamayacağız, ancak onun avukatlık mesleğini bıraktığı yerden hak mücadelesi özgürlüğü için verdiği mücadelenin yerinden büyütmeye çalışıyoruz. Bugün hayatta olsaydı Ebru abla rant uğruna, sermaye uğruna ormanlar için içi kan ağlardı. Koşup bölge halkının yanına giderdi. Hem acılarına ortak olurdu hem de onlarla ağlardı. Onlara bu yaşananların, bu katliamın doğal afet denilerek geçiştirilemeyeceğini anlatırdı. Biz de bunu yapmaya çalışıyoruz onun yerine. Çünkü değişmeli. O da değişime inanırdı.

Adil yargılanma hakkını özellikle bir avukatın talep etmesi Türkiye hukuk sistemini nasıl anlatıyor?

Hukuk sisteminin geldiği halin tam özeti Ebru Timtik’in adil yargılanma için çözümü açlık grevi yapmakta bulması. O açlık grevi yapamaya karar verinceye kadar hiçbir şey yapılmadı sanılıyorsa insanlar yanılıyor. Dilekçeler verildi, itirazlar edildi. Haklarında verilen bu kararın her açıdan sadece siyasi saikler içerdiğini ortaya koyan açıklamalar, eylemler yapıldı. Delillerle de desteklendi. Mahkeme sunamadı ama biz sunduk. Yurt dışında uluslararası düzeyde yargılamayı takip eden, olan biteni gören ve hayretler içerisinde kalan meslektaşlarımızın başvuruları oldu sayısızca. Bizim de hep söylediğimiz gibi tehlikede olan avukatlık mesleğinin de kendisiydi. Arkadaşlarımız müvekkilleri üzerinden suçlanıyorlardı. ‘Neden avukatlık yaptıkları için suçlanıyorlardı. İftiracı iş birlikçi gizli tanık ifadeleriyle yaratılmış delillerle yargılanan, mahkûm edilen hem kendi müvekkilleri hem de toplumun birçok kesimi tarafından çokça insan vardı. Herkesin kendi olduğu yerden verdiği mücadele yetersizdi. Bu ses duyulmuyordu. Sistemin tamamen içine işlemiş bu hukuksuzluğu teşhir etmek zorunda hissetti ve hapishanedeyken, tutsakken yapabileceği yol olarak bunu uygun gördü.

Yazdığı bir mektupta ‘Benim kişisel tarihim adaletsizliklerle doludur’ demişti. Siz Ebru Timtik’i nasıl anlatırsınız ve elbette adaletsizliklerle dolu olmanın ne demek olduğunu?

‘Kişisel tarihim adaletsizliklerle doludur’ dediği mektubunda çok küçük yaştan itibaren vermek zorunda olduğu mücadeleden bahseder. Annesiyle birlikte vermek zorunda olduğu mücadeleden bahseder. Ebru abla annesine, Fatma teyzeye çok düşkündü Hayrandı. Fatma teyze 22 yaşında eşini kaybetmiş ve çocuklarıyla birlikte tek başına kalmış bir kadın. Hayatın tüm zorluklarına rağmen direnen ve direnirken hep iyiden yana olan bir kadın. Hep öyle anlatmıştı. Biz de öyle gördük. Ebru Timtik’i de öyle gördük. ‘Kendi kişisel derdinden bahsetmiş midir?’ diye bir kardeşi olarak düşündüğümde bile bulamıyorum. Aklıma gelmiyor. Onu canı her zaman etrafındaki komşusunun, arkadaşının, hiç tanımadığı ama gördüğü hukuksuzlukta o mağdur olan canı yanan halkla birlikte bir insandı. Her zaman kendinden önce etrafındaki insanların derdini dert eden bir insandı. Çok güzel gülerdi. Kahkahası hep en içtendi. Kötü olan hiçbir şey yoktu benim nezdimde. Kişisel tarihi evet adaletsizlikle devam etti. Hayatının son bir ayını geçirmek zorunda kaldığı o hastane koşulları bile uğradığı adaletsizliğin kat be kat artırılmış haliydi. Onu hastane odasında ziyaret ettiği biriyle dışarıya gönderdiği bir mesaj vardı, hastane odasının havalandırmasından, sıcak suyuna soğuk suyuna kadar anlatan bir mesaj iletmişti. İlk defa sanırım kendisiyle alakalı bir şeyi bu kadar ön planda tuttu. Notunu hapishanede çok rahatmışım diye bitirmişti. Bu ona dair hayatımdan, aklımdan hiç çıkaramadığım bir detaydı. Kişisel hayatını zaten kocaman bir adaletsizlik içerisinde özellikle zulme uğrayan, işkenceye uğrayarak sona erdirdiler.

Toplumsal muhalefet güçlü bir noktada dursaydı adil yargılanma hakkını konuşuyor olur muyduk?

Toplumsal muhalefetin adil yargılanmayı konu edindiği direnişlerde güçsüz kaldığını söylemek istemem. Haksızlık olabilir. Sadece açlık grevi eylemlerinden bahsetmiyorum. Çünkü daha önce söylediğim gibi adil yargılanmayı ilk talep eden Ebru abla değildi, son da olmadı. O açlık greviyle talep etmeyi tercih etti. Muhalefetin sorunu bence burada ülkenin dört bir yanında bir şekilde hak ihlaline uğramış ve buna karşı direnen insanların yanında sürekli şekilde bulunamamak. Takip edip, öfkelenip, bağırıp çağırıp sonra unutmadığımızda yeterli olacaktır. Güçlü bir günlük tepki, takip değil bu ülkede ne yazık ki her gün bir yerinden bir katliama bir hukuksuzluğa tanık oluyoruz, mağdur oluyoruz. Bunu değiştirmek için öfkeyi katliama uğradığımızda değil, düzeltene kadar her gün dile getirdiğimizde çözüm olabiliriz. Toplumsal muhalefet olarak bunu yapmalıyız.