Av. Demir: Kadın katili erkekler güçlerini devletten alıyorlar

Av. Hatice Demir, kadın katliamları ve kısa bir süre önce katledilen meslektaşları Müzeyyen Boylu'nun bugün görülecek olan davası hakkında konuşarak, "Kadın katliamı işleyen erkekler, güçlerini devletin cezasızlık politikasından alıyorlar" dedi.

Kadına yönelik şiddet ve katliamlar, Türk devletinin cezasızlık politikasından kaynaklı her geçen gün yaygınlaşıyor. Yargının erkekten yana tavır takınması, erkeklerin işledikleri kadın cinayetlerinin vahşet boyutunu güçlendiriyor. Özellikle geçtiğimiz Ağustos ayı içerisinde 49 kadın cinayeti işlendi. Bu rakam, basına yansıyan ve kadın hakları örgütlerinin takip ettiği dosyalardan yola çıkarak elde edilmiştir. Bir de basına yansımayan ya da bilinmeyen cinayetlerinde olduğunu düşünürsek, Kürdistan ve Türkiye'de yılda binlerce kadının katledildiğini söylemek mümkün.

18 Ağustos günü Emine Bulut, 10 yaşındaki kızının gözleri önünde eşi tarafından bıçaklanarak katledilmişti. Bulut'un katledilmesini protesto etmek amacıyla Kürdistan ve Türkiye'deki kadın hakları savunucusu örgütlerin sokak eylemleri, AKP polisleri tarafından engellenmişti. AKP-MHP rejimi, kadın sorununa yaklaşımlarını, hemcinslerinin katledilmesini protesto eden kadınlara yönelik tavırlarıyla bir kez daha ortaya koymuşlardı.

Amed Barosu Kadın Hakları Merkezi Üyesi Avukat Hatice Demir, kadın katliamlarının yoğunlukta işlendiği günümüzde sosyal veya siyasal etkenlerin ne kadar tetikleyici olduğunu, devletin cezasızlık politikasının bu katliamlara nasıl bir zemin hazırladığını, yine geçtiğimiz Mayıs ayında, Amed'de, doktor eşi tarafından sokak ortasında 12 el ateş edilerek katledilen barolarına kayıtlı Müzeyyen Boylu cinayeti hakkında konuştu.

Gerçekleşen kadın cinayetlerinin temel nedenlerinin kültürel kodlardan kaynaklandığını belirten Av. Demir, erkeklerin kadınlar üzerinde baskı ve tahakküm kurmak istedikleri için bu cinayetleri işlediklerini kaydetti. Yasaların, kadınların haklarını tanımış olmalarına rağmen bunun pratikte tanınmadığı ile ilgili bir sorun olduğunu söyleyen Av. Demir, kadının kendi hayatını kurma hakkının tanınmadığı bir tablo ile karşı karşıya olduklarını ifade etti. Gerçekleşen kadın cinayetlerinin tekil veya münferit olmadığına dikkat çeken Av. Demir, bütün kadın cinayetlerinin gidişatına bakıldığında hepsinin birbirine benzer hikayelerinin olduğunu vurguladı.

DEVLETİN KADIN KATLİAMLARINDAKİ PASİFLİĞİ

Kadınların ayrılmak istedikleri partnerleri tarafından katledildiklerini hatırlatan Av. Demir, şunları ekledi: "Erkekler, kadınlara ne kadar şiddet uygularlarsa uygulasınlar, bunu bir hak olarak ve kadının da buna katlanması gereken bir eşya olarak görüyorlar. Ayrıca devletin de bu alana müdahale etmemesi gibi bir sorun var. Devlet, ev içinde yaşanan olayı mahrem kabul ediyor ve buraya dokunmak istemiyor. Çünkü devlet için kutsanan, ailenin bekasını sürdürmesi daha öncelikli bir konudur. Orada üremenin, yani çocukları olması, bu çocukları askere gitmesi veya devlet için çalışması daha kıymetli bir durum olarak görülüyor. Bu nedenle de kadının maruz kaldığı şiddet karşısında ciddi bir pasifliği ve ayrımcılığı var. Dolayısıyla bu durum, hem devletin taahhütte bulunduğu politikaları yerine getirmemesi ile ilgili hem de iktidarın kurduğu dil ile ilgilidir. Yargının, devlet politikalarından güç aldığı bir cezasızlık politikası var ortada."

DEVLETİN CEZASIZLIK POLİTİKASI

Kadın cinayeti işleyen bir failin her türlü şiddeti uygularken TCK'daki cezasının belli olduğunun altını çizen Av. Demir, "Failin yaptığının yaptırıma tabi olduğunu biliyoruz. Düzenlenen yasa ile ilgili bir problem yok. Fakat uygulamaya gelindiği zaman fail, bir takım argümanlara sığındığında bu argümanlar yargı makamları tarafından dinleniyor. Oysa Tükiye'nin taraf olduğu İstanbul Sözleşmesi'ne göre, kadına şiddet uygulayan erkeklerin yargılama esnasında arkasına sığındığı örf, gelenek veya sözde namus gibi argümanların dikkate alınmayacağını söylüyor. Fail, bu iddialar üzerinden şiddetini hiçbir koşulda meşrulaştıramaz. Tam aksine, bu, daha fazla ceza vermenin nedeni olmalıdır. Ancak İstanbul Sözleşmesi'ndeki düzenlemenin iç hukukta boş bırakıldığını ve konuda bir ilerleme veya düzenleme yapılmadığını görüyoruz. Yargı, bir şekilde yasaların uygulanırlığını esnek bırakarak, faillerin meşrulaştırıcı gerekçelerini dinleyerek bu cezasızlık politikasının altına imzasını atıyor" diye konuştu.

KADIN KATLİAMLARINDAKİ ETKENLER

Kadın cinayetleri işleyen erkeklerin gücünü devletin cezasızlık politikasından aldığını vurgulayan Av. Demir, şu değerlendirmelerde bulundu: "Biz baromuzun kadın hakları merkezine aldığımız başvurularımızda kadınların, hayatlarındaki erkeklerin onları 'Bak gidiyorlar 3-5 yıl yatıyorlar. Bende seni öldürürüm, gider 3-5 yıl yatarım' sözleriyle tehdit ettiklerini söylüyorlar. Aslında bu cezasızlık politikası, erkekleri bu cinayetleri işlemeleri konusunda cesaretlendirmektedir. Öyle ki erkekler artık son zamanlarda, medyanın dilinin de etkisiyle nasıl ifade verirlerse daha az ceza alacaklarının yolunu arıyorlar. Kadın cinayetleri dosyalarında en çok namus kavramının kullanılması aslında bir taktik. Bunun yargıdaki karşılığının ceza indirimi olduğunu görmenin verdiği bir güvendir. Asıl güç aldıkları yer burasıdır. Bu durum, erkekleri şiddet uygulamak konusunda daha da saldırgan hale getirmektedir."

KADIN KATLİAMLARI SINIF TANIMIYOR

Ne şiddet uygulayan ne de şiddete maruz kalan kadın açısından şiddetin hiçbir sınıfsal konumunun veya sosyal statüsünün olmadığına işaret eden Av. Demir, "Bu konuda hiçbir yaş, etnik aidiyet veya siyasi düşüncenin olmadığını görüyoruz. Şiddetin ne doğusu ne de batısı var. Her yerde şiddet kadınlara yönelik benzer şekilde işleniyor. Bunun temelinde de kadın ile erkek arasındaki eşitsiz güç ilişkileri ve toplumsal cinsiyet eşitsizliğinden kaynaklanıyor. Bu nedenle sınıfsal konumun şiddeti önleme konusunda bir zırh olduğu yönündeki toplumsal inancın aslında hiçbir karşılığı yok. Kadınlar için böyle bir zırh yok. Kadınların sosyal statüsü, sınıfsal konumu, ekonomik düzeyi veya yaşı ne olursa olsun benzer şiddet eylemlerine maruz kalıyorlar" ifadelerini kullandı.

BİR AYDA 49 KADIN KATLİAMI

Kadın cinayetlerinin artış gösterdiği tarihlere ve olaylara ilişkin de konuşan Av. Demir, şunları paylaştı: "Sadece geçtiğimiz Ağustos ayında Türkiye'de 49 kadın cinayeti işlendi ve bunların ezici çoğunluğu kamuoyunun gündemine düşmesi maalesef. Bu sayılarda aslında kadın örgütlerinin tuttuğu alternatif kayıtlardır. Çünkü devlet bu konudaki vahametin farkında olduğu ve üzerine düşen sorumluluğu layığı ile yerine getirmediği için gerçek verileri paylaşmaktan yıllardır imtina ediyor. Dolayısıyla bunların bir tesadüf olmadığını söylüyoruz zaten. Bir taraftan kadının kendi yaşamı ile ilgili karar vermesinin tanınmaması diğer taraftan da canavarca ve sınır tanımadan sokak ortasında kadın cinayeti işleyen erkekler arasında bir bağlantı olduğunu düşünüyorum. Şiddet başkaca şiddetleri de tetikliyor. Tıpkı bugün Türkiye'nin içinde bulunduğu savaş hali gibi... Diyarbakır, Van ve Mardin'e kayyum atamalarının şiddeti artırıp, beslemesi ve kadınları saldırıya daha da açık hale getirmesi gibi... Erkekler de bu şiddet olaylarından daha çok etkilenip, daha çok pervasızca cinayet işliyorlar."

SAVAŞ POLİTİKALARI VE TOPLUMSAL ŞİDDET

Av. Demir, devletin şiddet ürettiği sürece erkeğin de bu şiddetten beslenerek şiddet ürettiğini gördüklerini söyleyerek, konuşmasını şu sözlerle sürdürdü: "Kamusal alanda hiçbir şeye gücü yetmeyen erkek, eve gelip kendinden zayıf bulduğu kadına şiddete uygulaması gibi bir durum ile karşı karşıyayız. Bu savaş hali ve politikaları, yaşanan bütün hak gaspları kadınları daha fazla yalnızlaştırmak da ve güçsüzleştirmektedir. Çünkü özellikle bu kayyum atamaları ile beraber birçok kadın kurumlarının kapatıldığını gördük. Bu kapatılan kurumların, kadınların yanı başlarında, sokaklarında bulunan kurumlara gidememesi, seslerini duyuramaması, yardım isteyememesi ve şiddet ortamına terk edilmesi gibi bir sonucu neden oluyor. Bizim bu konuda da aldığımız başvurular oluyor. Hatta kimileri buraya gelemedikleri için telefon ile ulaşıyorlar."

BOYLU CİNAYETİ

Amed'de 19 Mayıs 2019 tarihinde boşanma aşamasındaki doktor olan eşi tarafından çocuklarının gözleri önünde katledilen Müzeyyen Boylu'nun Diyarbakır 7. Ağır Ceza Mahkemesi’nde görülecek olan duruşmasına ilişkin de konuşan Av. Demir, "Aslında meslektaşımız Müzeyyen Boylu cinayeti bağıra bağıra gelen bir cinayet idi. Çünkü, Müzeyyen eşinden şiddet gördüğünü defalarca adli makamlara bildiriyor. Bu şiddete dayanamadığı için çocuklarıyla beraber evi terk ederek annesiyle yaşamaya devam ediyor. Fakat evi terk edip, boşanma davası açmasına rağmen failin tehdit, saldırı, şantaj ve iftiraları bitmiyor. Orada da kadını toplumsal olarak damgalamak ve zor durumda bırakmak istiyor. Çünkü fail bir taraftanda toplumun bu kültürel kodlarından güç alıyor. Kadını da zayıf bulduğu için bu kadar pervasızca saldırıyor. Tüm bunlara rağmen Müzeyyen boşanma kararından hiçbir zaman vazgeçmiyor. Fail her duruşmada boşanmak istemediğini ve Müzeyyen'i sevdiğini söylüyor.

BOYLU, TASARLANARAK KATLEDİLDİ

Fakat, dosya içeriğine baktığımız zaman, duruşmada eşini sevdiğini ve boşanmak istemediğini söyleyen adam, duruşma öncesi ve sonrasında tehditlerine, hakaretlerine devam ediyor. Aslında boşanma davasının devam ettiği mahkeme bu sürecin hepsine tanıktır. Ama mahkeme bunları ciddiye almıyor, pasif davranıyor. Müzeyyen'in raporu olmasına rağmen inandırıcılığı sorgulanıyor. Yine fail hakkındaki şikayetleri takipsizlik ile sonuçlanıyor ve fail ceza almıyor. Bu da failin sınıfsal konumunun verdiği ayrıcalıkları yaşadığı anlamına geliyor. Fail doktor olduğu için 'bu tür şeyler yapmaz' diye bakılıyor. O yüzden de Müzeyyen kararlılıkla boşanma davasını sürdürürken fail çocukları kaçırıyor, annesine de aynı saldırılarda bulunuyor. Fail, en sonunda Müzeyyen'in kararından vazgeçmeyeceğine ikna olunca, bir plan yapıyor. Olay günü çocuklarının yıl sonu gösterisi var. O gösteriye silah ve 2 adet şarjör ile gidiyor. Gösteri çıkışı aralarında hiçbir tartışma olmamasına rağmen Müzeyyen'e 11 kurşun isabet ettirerek ateş ediyor. Müzeyyen'i olay yerinde canavarca his ile katlediyor" diye konuştu.

KATİL ISSI'YA MÜEBBET HAPİS İSTEMİ

Failin, Boylu'yu katlettikten sonra olaya müdahale etmek isteyen kişilere de silahını doğrultarak ölümle tehdit ettiği bilgisini veren Av. Demir, şunları aktardı: "Sonrasında gayet soğuk kanlı bir biçimde çocukları da yanına alarak arabasına biniyor. Eve gidip üstünü değiştirdikten sonra, silahıyla beraber emniyete teslim oluyor. Şu anda, bu dosyada, Müzeyyen Boylu'nun katili Mesut Issı da diğer kadın katliamı gerçekleştiren erkekler gibi benzer savunma argümanlarına başvuruyor. Tahrik unsuruna dayanarak ceza indiriminden yararlanmak istiyor. Fakat Müzeyyen'in dosyasının iddia makamı, bu konuda çok önemli iki tespitte bulunuyor;

1- Fail, Müzeyyen'in kendisine hakaret edici bir takım sözlerinin olduğunu iddia ederek ve eylemini buna dayandırarak aslında haksız tahrikten yararlanmaya çalışıyor. O nedenle failin sözlerine itibar edilemez, yalan söylüyor.

2- Bu, ani gelişen bir olay değil. Çünkü fail, silah temin etmiş, şarjör ve mermilerle olay yerine gitmiş. Bu da fialin bu olayı önceden tasarladığının kanıtıdır.

O yüzden de Müzeyyen'in cinayeti dosyasında bu tespitler bizim için çok önemlidir. Çünkü dosya eşe karşı, tasarlanarak, canavarca hisle insan öldürme suçundan açıldı. Dolayısıyla fail müebbet hapis cezası ile yargılanacak."

DURUŞMAYA KATILIM ÇAĞRISI

Boylu'nun duruşmasına çağrı yapan Av. Demir, konuşmasını şu sözlerle tamamladı: "Duruşma, 9 Eylül Pazartesi günü, sabah 09.30'da Diyarbakır 7. Ağır Ceza Mahkemesi'nde görülecek. Biz hem Diyarbakır Barosu Kadın Hakları Merkezi olarak hem de baromuza mensup birçok meslektaşımız ile birlikte o gün duruşmada olacağız. Yine Türkiye'nin birçok yerinde faaliyet gösteren hem barolara hem de sivil toplum örgütlerine çağrımız olmuştu. Birçoğu da olumlu dönüş yaptı. Çok kapsamlı ve kalabalık olan bu dosyanın takipçisi olacağız. Tıpkı tüm diğer kadına yönelik şiddet ve cinayet dosyalarında olduğu gibi."