Dağlardan Yüce Sema’ya

Sema, dağların Yüce’liğinden güç almış, kudretinden su içmiş, enginlerinde saçlarını taramıştır. Sema, her mevsim tepesinde kar beyazlıklarına bakarak büyümüştür...

Sema Yüce’yi anlamak için önce doğduğu toprakların tarihinden başlayıp, gelip geçen zamanda Sema’yı doğuran günlere gelene dek iyi okumak, kavramak gerekmektedir. Sema, doğumuyla kendinde bir toplum ve onun başkaldırısını yaratmıştır. Kürdistan’da yaşanan tarihten kopuk olarak büyümemiş ve yaşamamıştır. Kürtler, ülkeleri Kürdistan’da doğumlarıyla geçmişi geleceğe taşımaktadırlar. Sema, doğarak Leyla Qasim’a benzetilerek, Serhildan olup başkaldırarak, tarihi Serhildana, Çiyayê Agirî’yi (Agirî Cumhuriyet İsyanı) 90’lara taşıyarak, 17 Haziran 1998’de devraldığı, içtiği suyun, yediği ekmeğin isyan mirası olduğunu bilerek, ona layık kalarak, ateşten bir yıldız olarak, mücadele arkadaşlarına ve halkına bir miras bırakmıştır. 1998’in 17 Haziran gününden itibaren Kürdistan’da başka bir anlam bulmuş, isyanın Sema’nın şahsında bir kez daha sürdüğünün kanıt günü olarak tarihe yazılmıştır.

Kürtler, Serhat bölgesi olarak bilinen Kuzey Kürdistan’ın Kuzey’indeki bölgenin bir şehri olan Agirî’de 1926-1930’lu yılları arasında Serhildana Çiyayê Agirî (Ağrı Dağı Ayaklanması) olarak anılan isyanda büyük bir insanlık direnişi sergilemiştir. Bu direniş her ne kadar katliam, zulüm, yıkım, sürgün ve işgal ile sonuçlanmışsa da isyan ve direnişten sonra Serhat kentlerinde doğan bütün çocuklar, isyan ve direniş mayasının Çiyayê Agirî’si ile doğmuş, büyümüş ve karakter kazanmıştır. Bu isyan ve direniş bölge halkının adeta genlerine işlemiştir. Bu isyan ve direniş tıpkı Sema gibi direnişçi karakterli çocuklar büyütmüş ve Sema’nın Özgürlük Hareketi ile buluşmasıyla isyanı sürdürtmüştür. Sema, bu isyanın bir miras devralıcısı olmak ile birlikte Önder Apo’nun fikir ve felsefesiyle bütünleşmiş hali olmuştur.

Tarihi isyan, Kürtlerin büyük bir umut ile örgütlenip, dağlarda cumhuriyet kuracak kadar ileriye götürerek, bir mücadele içerisinde olmuşlardır. Bir kez daha Kürtler, dağları kendilerine yurt edinmiş, kendilerini dağların heybetli korumasında var ederek, yaşamı örgütlemişlerdir. Bir kez daha dağlı olduklarını, dağların da onlara kucak açtığını, bu isyan ve direniş göstermiştir. İsyan ve direniş her ne kadar sonu katliam ile sona ermişse de kendini başta Serhat olmak üzere dört parça Kürdistan’da örgütleyerek derin bir yurtseverlik gerçekliğiyle tarihsel ve toplumsal derin izler bırakmıştır.

Sema, dağların Yüce’liğinden güç almış, kudretinden su içmiş, enginlerinde saçlarını taramıştır. Sema, her mevsim tepesinde kar beyazlıklarına bakarak büyümüştür. Sema’nın gözleri 12 ay 24 saat dağların beyazlığına dolanarak, aklı ve gözleri ülkesinin güzelliklerinde kalarak, Türkiye’ye üniversite okumaya gitmiştir.

Çocukluğunda o Kürt tarihine isyancı ve direnişçi bir kadın olarak geçen Leyla Qasim’a benzetilmiştir. Bu benzetilme isyan ve direniş mayasının Sema’da olduğuna rivayet edilir. Sema, Leyla gerçekliğiyle büyümüştür. Yüce Sema, Leyla ve Leyla’dan sonra Serhildan olmuştur. Sema Leyla’ya benzetilerek tarihi bir yükü taa çocukluğundan itibaren sırtlamıştır.

Sema’da çocukluğundan itibaren gerçekleşen yücelik bizlere bıraktığı mektubunda çok net bir biçimde yansımaktadır. Sema mektubunda, Önder Apo gerçekliği, PKK ve gerilla ile buluşmasını şu sözlerle ifade ediyor: “Ailemde belli bir yurtseverliğin olması, medrese eğitiminin aile içindeki uzantıları, aile içinde büyük amcamın bana Leyla Qasım diye hitap edişi, '70'li yılların belleğimde sınırlı kalan, ancak derin izleri beni mücadeleyle, '90'lı yılların kitleselliğiyle buluşturdu.”

Sema, her ne kadar sistem ve düşman içerisinde olsa da direnişi tanıyan, isyanı bilen bir Kürt kadınıdır. Sistem ve düşman, Sema şahsında bir değer etmez, kayda geçmez ve faydasızdır. Sema bilinçli, aydın, başkaldırı sahibi bir Kürt kadını, isyan ile büyümenin gereklerini, yurtseverliğin derin etkisinin izlerini kendinde yaşayarak, Kürdistan’dan Önder APO’nun tarihi çıkış yaptığı işgalciliğin merkezine yola koyulmuştur.

Sema Yüce, henüz 17’sinde iken Önder Apo öncülüğündeki Kürdistan Özgürlük Hareketi’ni tanımış ve onunla yürüme eylemi içerisine girmiştir. Sema, bu yürüme eylemine gelmeden önce isyan ve direnişçilik mayasından ödün verdiğini, tam olarak içselleştirmede belli zorluklar yaşadığını dile getirmiştir. Fakat Sema, bu durumu Önder Apo öğretisi ile aşarak, başkaldırısına sahip çıktığının mektubunda altını çiziyor.

Serhildana Çiyayê Agirî’nin kadın direnişçilerinden olan ama toplumsal ve tarihsel geleneklere biraz da işgalcilik ve sisteme takılan Yaşar Hanım, isyanın her yerinde durarak, direnişin her anında olarak bir kez daha Kürt kadınının tarihteki yerinin neresi olduğunun gerçekliğini pratiğinde ortaya çıkarmıştır. Yaşar Hanım aynı zamanda isyan ve direnişin öncülerinden İhsan Nuri Paşa’nın eşidir. Ama Yaşar Hanım, bu durum ile değil; isyancı ve direnişçi bir Kürt kadını görevini dağlarda direnerek göğüs göğüse en önde çarpışarak layıkıyla yerine getirmiştir. Serhat’ta isyan ve direnişte bir Kürt kadını olarak yer almak zor olsa da bu durumu aşmış ve tarih ile günümüze kadar anlatılagelmiştir. Sema, önceki isyan ve direnişte yer alan Yaşar Hanım’ı bilerek olsa gerek şu sözlerle yaşadığı durumu belirtmektedir: “Kişiliğimde Kürt toplumunun ve yine Kürt egemen sınıflarının tüm çelişkilerinin bir kadın kişiliğinde ulaşabileceği son noktaya geldiğini ve bunun aynı zamanda aşma noktası olduğunu görüyorum. Mübalağasız, kişiliğimde yaşanan çatışma düzeyinde bin yılların bir çatışmasını hissediyor, duyumsuyorum. Bu, aynı zamanda kendimi aştığım AN'ı ifade ediyor.”

Sema, bir Kürt kadını olarak Kürdistan Özgürlük Mücadelesi ile buluştuktan sonra Önder Apo’yu yakından izleyerek, inceleyerek, anlayıp, kavrayarak kendi somutunda varlığını sorgulayarak, derinleşip Önder Apo ile buluşmaktadır. Mektubu’nda şu satırlarla yoğunlaşmasını özetlemektedir: “Şu gerçeği daha iyi kavrıyorum; Nasıl ki gökyüzünde iki güneş yoksa ve olmayacaksa, bir insan için, özgürleşmek isteyen bir kadın için, iki yaşam seçeneği, iki moral merkez olamaz. Bu satırları yazdığım AN, kendimde düşünsel, moral ve yaşamsal açıdan Başkan Apo'yu tek merkez haline getirdiğim, kendimdeki tüm iç engelleri aştığım AN'dır.”

Sema, doğumuyla adım attığı günden bize miras bıraktığı 17 Haziran’a 1998’e kadar, doğru yaşamdan taviz vermemiş, doğru yaşamın gereklerine göre, tarihin ve toplumunun ona yüklediği sorumluluğa göre Kürt ve Kürdistan gerçekliğine göre yaşamıştır. Sistemin ve işgalciliğin temel merkezlerinden birinde yaşaması onu bir an bile etkileyememiş, o ne yapacağını ve ne aradığını bilerek yürümüştür.

Sema Yüce, 1988’de tanıştığı Önder Apo ve Kürdistan Özgürlük Hareketi’ne 1991 yılında Mardin’de Kürdistan Özgürlük Gerillasına katılarak, Çiyayê Agirî isyan ve direnişini Mardin’de Apocu gerilla ile buluşturmuştur. Sema, Kürtçe’de isyan ve başkaldırı anlamına gelen Serhildan adını alarak, yeni ve özgür yaşamın tarihsel ve toplumsal mirasını taşımıştır. Sema Yüce, çocukluk yıllarında Leyla Qasim ile anılmasından sonra artık onun da tarihi mirasına sahip çıkarak, bütün Kürt kadın ve kadınların isyan mirasını Serhildan ile buluşturarak, Kürdistan dağlarında silahı ile mücadele yıllarının en ateşli ve sıcak günleri ile buluşmuştur.

Serhildan, güçlü, direnişçi, dirayetli ve bilinçli bir Kürt kadınıdır. Hem mevsiminin hem de coğrafyanın çokça çetin olmasından ötürü bir kadın olarak Serhat’ta gerillacılık yapmak hele ki o yıllarda hiç kolay bir durum değil idi. Zaten Serhildan da kolayı değil, en başta zoru tercih olarak kendisine esas almakta idi. Serhildan, 1992 yılında bir grup arkadaşı ile birlikte isyan ve direnişin yurduna Serhat’a doğru yola koyulur. Çetin bir yolculuğun ardından Serhat’a varırlar. Fakat bir ihanet sonucu doğduğu ve büyüdüğü toprağında, Agirî’de işgalci TC devletine esir düşer ve 22 yıl hapse mahkum edilir.

Bu esaretlik Serhildan için hiç de zor bir durum oluşturmaz. Bilir, geçmişini, geleceğini, ne yapacağını ve nasıl gideceğini… Önder Apo’nun fikir ve felsefesini benimsemiştir. Bu temelde zindanlarda Mazlumlar'ın, Hayriler'in, Kemaller'in ve Dörtler'in izinden gider. Onların miras devralıcısı olmaya layık olur. Zindanda da tanıdığı, anladığı, kavradığı Önder Apo’nun öğretisinden bir an bile uzaklaşmaz. Onun en amansız savunucusu, anlatıcısı ve koruyucusu olur. Son nefesine kadar onu bir bayrak gibi onur ile taşır yüreğinde, gözlerinde ve pratiğinde.

Sema Yüce yani Serhildan, ölümsüzlüğe yürürken son sözcüklerini mektubunda şöyle sıralamaktadır:

“Başkanım!

Bu temelde beynimi, yüreğimi ve bedenimi 8 Mart'tan 21 Mart'a ulaşan ateşten bir köprü yapmak istiyorum. Çağdaş Kawa Mazlum Doğan'ın ve diğer tüm şehitlerimizin iyi bir öğrencisi olabilmek için Zekiye gibi yanmak, Rahşan gibi Newrozlaşmak istiyorum. Diğer Newrozlaşan Berivan, Ronahi, Mirza Mehmet ve Eser yoldaşların izinde kararlıca yürümek istiyorum. Kadının yaşam gücünün, zafer gücünün olduğunu, kadının da yoldaş olabileceğine olan inancımı soylu bir eylemle taçlandırmak isteğimin nedeni; soyluluğu bilinen tüm tanımlarından arındırarak, kendisi basit düşleri büyük insanın erdemi olduğunu haykırmak isteyişimdir.”

Adı Soyadı: Sema YÜCE

Kod Adı: Serhildan

Doğum Yeri: Tutak-Aşağı Kargalık köyü/ Ağrı

Doğum Tarihi: 1971

Partiye Katılışı: 1991/ Mardin

Yakalanma Tarihi: 1992

Şehadet Tarihi: 17 Haziran 1998