'Kadın cinayetlerinin sorumlusu AKP hükümetidir'

Van Barosu Avukatlarından Hukukçu Sevda Aydın, artan kadın cinayetlerinin politik olduğuna dikkat çekerek, "Kadın cinayetlerinin sorumlusu AKP hükümetidir" diye konuştu.

Türkiye’de özellikle AKP’nin iktidara geldiği 2002 yılından bu yana kadın cinayetleri artarak devam ediyor. AKP'nin iktidara geldiği 2002 yılında öldürülen kadın sayısı 66 iken, 2016 yılında bu sayı 328'e, 2017'nin ilk 10 ayında ise 338'e ulaştı.

Kadın cinayetlerinin yanı sıra, kadına yönelik şiddet evlerden çıkıp sokağa da yaygın bir şekilde taşındı. Kadınlar artık sokak ortasında şiddete uğramaya başladı. Kadın erkek eşitliğinin fıtrata ters olduğunu söyleyerek eşitliğe inanmadığını açıkça beyan eden AKP’nin yarattığı iklim nedeniyle yıllara göre artan kadın cinayetleri şöyle:

2002 yılında 66 kadın, 2003 yılında 83 kadın, 2004 yılında 164 kadın, 2005 yılında 317 kadın, 2006 yılında 663 kadın, 2007 yılında 1011 kadın, 2008 yılında 806 kadın, 2009 yılında 1126 kadın, 2010 yılında 217 kadın, 2011 yılında 257 kadın, 2012 yılında 165 kadın,2013 yılında 237 kadın, 2014 yılında 294 kadın, 2015 yılında 303 kadın, 2016 yılında 328 kadın, 2017 yılında 338 kadın, 2018 yılında ise 440 kadın…

Kadın cinayetlerinin böylesine hızla arttığı Türkiye’de, söz konusu cinayetlerin en büyük nedenlerden biri ise Türkiye hukukunda kadın cinayetlerine yönelik gösterilen tutum. Kadın cinayetlerini gerçekleştirenler caydırıcılığı olmayan hafif hapis cezaları ile birkaç yıl içinde normal yaşamına geri dönüyor. Van Barosu Avukatlarından Sevda Aydın, bu durum hakkında ANF’nin sorularını yanıtladı.

Son yıllarda kadın katliamlarında ciddi bir artış yaşanıyor. Bu artışı nasıl görüyorsunuz ve nedenlerini nasıl değerlendiriyorsunuz?

"Kadın cinayetleri politiktir" sloganının altında yatıyor. Ülkedeki genel politika ve kadınlara yönelik politikaların kadına yönelik şiddete zemin hazırlayacak düzeyde olması şiddeti ve cinayetleri artıran en büyük sebeptir. Siyaset erbaplarının söylemleri kadın cinayetlerine zemin hazırlayan hatta kışkırtan boyutlara varmaktadır. Kadına itaat etmesi gerektiğini salık veren, kadın kahkaha atamaz gibi söylemlerin dışında ülkedeki yanlış politikaların yarattığı şiddet ortamından da beslendiği söylenebilir. Ayrıca ekonomik politikaların da kadını hayatın dışına itmesi ve bunun kadın açısından boşanmayı ve diğer kendine ait koşulları oluşturmasını imkansız kılması da bu sebeplerden biridir.

6284 Sayılı yasa kanunu ve İstanbul sözleşmesi uygulanıyor mu ve yeterli mi, kadınlar bu yasandan ne ölçüde yaralanıyor?

Zaman zaman kimi çevrelerce saldırıya uğrayan İstanbul sözleşmesi kadına yönelik şiddetin önlenmesi faillerin yargılanması ve cezalandırılması için hazırlanmış bir metin. Her ne kadar imzacı olunmuşsa da ülkede uygulanabilirliği yetersiz olan bir sözleşme olarak duruyor. 6284 sayılı yasanın uygulamasında birçok sorun yaşamaktayız, yasanın ruhu tanımı ve amacından kotaran kopyala yapıştır tarzında kararlar verilebilmekte uygulamada. Ya da zaman zaman kolluk görevlileri ya yasayı bilmemekte ya da önemsemeyip bilinçli uygulamamaktadır.

İstanbul Sözleşmesi ise kadınların her türlü şiddete karşı korunması, kadına karşı şiddet ile ev içi şiddetin önlenmesi, kovuşturulması ve ortadan kaldırılması; cinsiyet eşitliğinin yaygınlaştırılması; şiddet mağdurlarının korunması ve mağdurlara yardım edilmesi için politika ve tedbirlerin geliştirilmesi; için uluslararası işbirliğinin yaygınlaştırılması, kuruluşların ve kolluk kuvvetlerinin etkili bir biçimde işbirliği yapmalarına destek ve yardım sağlanmasını amaçlamaktadır.

İSTANBUL SÖZLEŞMESİ TOPLUMSAL CİNSİYETİ TANIMLAYAN İLK ULUSLARARASI SÖZLEŞMEDİR

İstanbul Sözleşmesi, Avrupa Konseyi ülkelerini hukuki olarak bağlayan ve toplumsal cinsiyeti tanımlayan ilk uluslararası belgedir ve Türkiye bu sözleşmeye herhangi bir çekince koymadan imzalamıştır. Fakat bu sözleşme Türkiye’de toplumsal alanda da, hukuk alanında da kendini yansıtabilen bir sözleşme olmamıştır. Uygulamadaki problemler sözleşmede garanti altına alınmaya hedeflenen amacın tam tersine hizmet eden bir hal almıştır. Bu durumu 6284 sayılı kanun da kurtaramamıştır. Örneğin soddrt Mağdurları için ihtiyaçlara göre değerlendirme yapılamaması, tedbirlerden beklenilen sonuçların elde edilememesine yol açmaktadır.

Kanundaki “koruyucu tedbir kararı verilebilmesi için delil veya belge aranmayacağı; önleyici tedbir kararlarının ise geciktirilmeksizin verileceği yönündeki düzenleme" uygulamada tüm tedbir kararları bakımından “delil ve belge” aranmayacağı yönünde yorumlanmaktadır. Örneğin, olayın niteliğine ve ağırlığına bakılmaksızın 6 ay için verilen “müşterek konuttan veya bulunduğu yerden derhal uzaklaştırılması ve müşterek konutun korunan kişiye tahsis edilmesi” yönündeki tedbir kararı somut olaya göre orantısız bir uygulama olabilmektedir.

Kadınlar mahkemelerde, çocuk istismarı ve her türlü şiddet davasında faile ‘iyi hal indirimi’ uygulamasıyla karşılaşıyor. Siz bu durumu nasıl değerlendiriyorsunuz?

Hem kadın cinayeti hem çocuk istismarı dosyalarında aslında yargılanan sadece sanık değil kadın cinayeti ve istismarıdır. Sanıklara uygulanan iyi hal indirimi aslında cinayete ve istismar olayının kendisine uygulanmış olmaktadır. Durum o kadar vahim bir hal almıştır ki mahkemede sırf kravat taktığı için indirim alan sanıklar var. Ayrıca haksız tahrik indirimini kendilerine kalkan etmekte tüm kadın katilleri. Buna sebep olan ise yine mahkeme kararlarıdır.

Bunu hemen hemen tüm kadın cinayeti faillerinin savunmalarının birbirine benzemesinden de anlayabilmekteyiz. Genelde savunmalar erkekliğime laf etti, evde erkek sesi duydum gibi savunmalardır. Çünkü daha önceki örneklerden biliyorlar ki “erkekliğime laf etti, evde erkek sesi duydum ‘ gibi savunmalara indirim yapılmıştır. Bunun iki sonucu vardır erkekleri bu cinayetlerde daha cesaretli kılması ve kamu vicdanına aykırı mahkeme kararları çıkmasıdır.

Kadın katliamlarına yönelik çözüm önerileriniz var mı ve nasıl sonlandırılabilir?

Cinsiyet temelli bu şiddete tamamen son verebilmek için öncelikle sosyal normları değiştirmek gerekir. Bunun değişmesinin en önemli aracı da hükümetin kadına yönelik politikalarını değiştirmesidir. Hükümet kadına ilişkin değiştirdiği tavrı ile birlikte eğitimi ve bu konudaki hukuki düzenlemeleri güçlendirmeli ve kadını ekonomik ve sosyal hayatın içine katmalıdır. Öncelikle şiddet ortamını geriletecek politikalar yürütmeli ve kadın erkek eşitliğini sağlamak temel politika olmalıdır. Ayrıca tüm bunlar için güçlü bir toplumsal mücadele ve dayanışmanın sesi yükseltilmelidir.