Karasu: Bu iktidara karşı sadece mücadele edilir!

İmralı’da görüşmelerin olduğu ve aile görüşünün olacağı yönündeki iddiaların kaynağının AKP ve MİT olduğunu belirten Mustafa Karasu, “Bu iktidara karşı sadece mücadele edilir. Rêber Apo’nun duruşu ve tutumuyla bu iktidara yaklaşımı da böyledir” dedi.

KCK Yürütme Konseyi Üyesi Mustafa Karasu, İmralı’da görüşmelerin olduğu ve aile görüşünün olacağı yönündeki iddialara ilişkin, “Kim söylerse söylesin bunun kaynağı MİT ve AKP’dir. AKP ve MİT yıllardır bu yola başvurmaktadır. Rêber Apo ile ilgili her söylem ve haber kesinlikle özel savaş amaçlıdır.

AKP iktidarı Rêber Apo’nun Kürt halkı üzerindeki büyük etkisini biliyor. Bu nedenle mücadelenin keskinleştiği, halkın, gençlerin, kadınların öfkesinin arttığı dönemlerde hep Rêber Apo’yla görüşüldüğü haberleri servis edilmektedir. Böylece tecride ve Rêber Apo’nun özgürlüğüne yönelik mücadele gevşesin, Kürt halkının bir çok cephede yürüttüğü özgürlük mücadelesi gevşesin istenmektedir” dedi.

Mustafa Karasu, şu hususlara da dikkat çekti: “Şimdi ise bu iktidar tüm Kürt düşmanlarıyla ittifak yapmıştır. Bu iktidara karşı sadece mücadele edilir. Rêber Apo’nun duruşu ve tutumuyla bu iktidara yaklaşımı da böyledir.

Türkiye’de Kürt sorunu sadece ve sadece demokratikleşme ile çözülür. Bunun dışında Kürt sorununun çözüleceğini sanmak yanılgıdır. Türkiye’deki Kürt sorununu anlamamak olur. Türkiye’de Kürt sorunu herhangi bir sorun değildir. Dünyadaki hiçbir soruna benzemez. Çünkü her şeyden önce böyle bir sorunun varlığı kabul edilmiyor. Böyle bir sorunun olduğunu söyleyenler hemen susturuluyor.” 

KCK Yürütme Konseyi Üyesi Mustafa Karasu, ANF’nin sorularını yanıtladı:

RÊBER APO İLE İLGİLİ HABER ÖZEL SAVAŞ AMAÇLIDIR

Kürt Halk Önderi Abdullah Öcalan’a yönelik tecridin her geçen gün daha da ağırlaştırıldığı bir süreçte bazı çevrelerce İmralı’da görüşmelerin olduğu, bu görüşmelerle de AKP-MHP faşizminin Kürt sorununda bazı adımlar atacağı yönünde tartışmalar yürütülüyor. Kürt Halk Önderi’nin sağlık ve güvenliği hakkında hiçbir haber alınamazken böylesi iddiaların ortaya atılması ve tartışılmasıyla ne amaçlanıyor?

Son zamanlarda bu yönlü iddialar ortaya atılmaktadır. Kim söylerse söylesin bunun kaynağı MİT ve AKP’dir. AKP ve MİT yıllardır bu yola başvurmaktadır. Rêber Apo ile ilgili her söylem ve haber kesinlikle özel savaş amaçlıdır. Rêber Apo herhangi bir tutuklu değildir. Eğer Kürt halkına, Özgürlük Hareketine yönelik bir baskı politikası uygulanıyorsa bu politika zindan koşullarında Rêber Apo’ya da uygulanmaktadır. Yada Rêber Apo’ya yaklaşıma bakarak Kürt halkı üzerinde nasıl bir politika uygulanacağını, uygulandığını anlarız. Her şeyden önce bu gerçek bilinmelidir.

Şu anda AKP-MHP ittifakı Kürt halkı üzerinde tam bir soykırım politikası uygulamaktadır. Tüm uygulamalar soykırım amaçlıdır. Kürtler zaman içinde Türkleştirilerek Kürdistan Türk uluslaşmasının yayılma alanı haline getirilmek istenmektedir. Bu politika anlaşılmadan Kürtler üzerindeki tüm uygulamalar anlaşılamaz.

RÊBER APO ÖZEL SAVAŞI BOŞA ÇIKARAN BİR DURUŞ GÖSTERMEKTEDİR

Rêber Apo üzerinde 24 yıldır bir özel savaş politikası yürütülmektedir. Rêber Apo da Türk devlet gerçeğini bildiğinden bu özel savaşı boşa çıkaran bir duruş göstermektedir. Bu nedenle tarihin en büyük ve en anlamlı direnişinin İmralı’da ortaya konulduğunu söylüyoruz.

AKP iktidarı Rêber Apo’nun Kürt halkı üzerindeki büyük etkisini biliyor. Bu nedenle mücadelenin keskinleştiği, halkın, gençlerin, kadınların öfkesinin arttığı dönemlerde hep Rêber Apo’yla görüşüldüğü haberleri servis edilmektedir. Böylece tecride ve Rêber Apo’nun özgürlüğüne yönelik mücadele gevşesin, Kürt halkının bir çok cephede yürüttüğü özgürlük mücadelesi gevşesin istenmektedir. Bu tür haberler zaman zaman çıkıyordu. Ancak bu defaki zamanlama dikkat çekicidir. Gerillanın Medya Savunma Alanlarında Türk ordusunun işgal operasyonunu çıkmaza sokması söz konusudur. Halkımız da gerillanın bu fedai direnişi etrafında mücadeleye daha fazla atılmaktadır. Bu ortamda Rêber Apo ile aile görüşmesi yaptırılacak, denmesi sanki AKP’nin politikalarında bir değişiklik yapacağı algısı yaratma amaçlıdır. Böylece gerillanın ve halkın yürüttüğü mücadelenin AKP iktidarına yaşattığı çıkmazın üstü örtülmek istenmektedir.

Kuşkusuz Rêber Apo üzerinde sürekli baskı uygulanmaktadır. Rêber Apo’nun yanına gidilerek gerillanın ve Kürt halkının mücadeleyi bırakması dayatılmaktadır. Önderlik bu tür dayatmaları kabul etmediği için ağır bir tecrit uygulanmaktadır. 2011’den bu yana bir defa dışında avukatlarıyla görüştürülmüyor. Görüşme yapılacak, haberinin çıkmasından sonra avukat ve aileyle görüşmelerin engellenme gerekçesi olan yeni bir disiplin cezası vermişlerdir. Zaten 5 Nisan’da başlayan tecritten bugüne kadar birkaç istisna dışında ailesiyle de görüştürülmüyor. Kaldı ki Rêber Apo son aile görüşmesinde böyle görüşme olacaksa, avukatlar gelmeyecekse siz niye geliyorsunuz, diye eleştirmiştir. Çünkü Rêber Apo bu tür görüşmelerin kafa bulandırma ve Kürt halkı üzerinde yürütülen soykırım saldırılarının üstünü örtme amaçlı olduğunu bilmektedir.

Özcesi Rêber Apo’nun periyodik olarak avukatları ve ailesiyle görüştürülmesi gerekir. Ancak sürekli disiplin cezaları ile görüştürülmüyor. Bazen özel savaş gereği görüştürülerek sanki hükümetin Rêber Apo’ya yaklaşımı değişiyormuş gibi bir algı yaratılmak amaçlanıyor. Bu hükümet de Kürt ve demokrasi düşmanı olunca Rêber Apo üzerinde kuşku uyandırılıp demokrasi güçlerinin de kafası karıştırılmak isteniyor.

 

AKP-MHP faşizmine yakın bir köşe yazarı Kürt Halk Önderi Abdullah Öcalan’la bir görüşme yaptırılabilir, dedi ve bu da Kürt Halk Önderi ile AKP arasında geçmişte adına ‘çözüm süreci’ denilen bir sürecin başlayabileceğine yönelik tartışma konusu oluyor. Kürt halkı ve demokrasi güçlerine her türlü saldırıyı yürüten, Medya Savunma Alanlarında şiddetli saldırılarda bulunan, Rojava’yı işgal eden AKP iktidarının Kürt sorununda herhangi olumlu bir adım atma ihtimali mümkün müdür?

Özel savaş gereği birkaç yılda bir görüş yaptırma durumları oluyor. Yine olabilir. Bunlara başka bir anlam yüklemek yanlıştır; yada özel savaşın amacına hizmet etmek olur. Bu kadar ağır tecrit ve Rêber Apo ile görüştürmeme sadece Kürt halkından tepki almıyor, uluslararası demokratik güçlerin karşısında bir teşhir olma da yaşanıyor. Bu açıdan ille de bir görüşme olmaz demiyoruz. Özel savaş kendisi için bir yarar görürse bir görüşme yaptırabilir. Ancak bunu hiç kimse hayra yormamalıdır.

Aslında geçmişte de bir çözüm süreci olmadı. AKP iktidarı zaman kazanmayı, kendi iktidarını bu süreçte güçlendirmeyi ve Kürt halkının özgürlük mücadelesini zayıflatmayı, soykırımı zamana yayan bir politikayı kabul ettirmeyi amaçladı. Kürt Halk Önderi ise demokrasi güçlerini güçlendirme, toplumsal olarak Türkiye halklarını ve siyasi güçlerini bir çözüme hazırlamayı amaçladı. Söz konusu süreç bu iki anlayışın çabası ve mücadelesi içinde geçti. AKP iktidarı ve devlet bürokrasisi kendi hedeflerine ulaşamayacaklarını görünce Çöktürme Planı hazırladılar ve 2015’ten bugüne kadar da bu doğrultuda baskı ve savaş politikalarına yöneldiler. Bu politika hala da sürüyor. Kürt halkının özgürlük mücadelesini tasfiye etmekten başka bir şey düşünmüyorlar. Artık özel savaş gereği de olsa bir oyalama politikasına yönelemezler. Zaten Rêber Apo da artık çözüm için adım atılmayan hiçbir dayatmayı ve yaklaşımı kabul etmez.

BU İKTİDARA KARŞI SADECE MÜCADELE EDİLİR

2006’dan sonra gerçekleşen çatışmasızlık süreçlerini biz hiçbir zaman çözüm süreci olarak görmedik, tanımlamadık. Bu süreçleri, AKP iktidarını ve devleti çözüm sürecine sokma çabaları olarak ele aldık. Rêber Apo o zaman da özellikle Tayyip Erdoğan ve AKP iktidarı için kuşkularını belirtmiştir. Yani Tayyip Erdoğan ve AKP’nin Kürt sorununun çözümü konusunda bir adım atacağına inandığından çatışmasızlık süreçlerini sağlamamıştır. Esas olarak demokrasi güçleri ve Türkiye halklarına dayanarak bir çözüm zemini ve süreci yaratmaya çalışmıştır. Önderliğin savunmaları ve görüşme notları iyi irdelenirse bu gerçeklik görülür. Hatta bugünkü baskı süreçlerini öngörerek avukatları, görüşme heyetlerini ve HDP’yi uyarmıştır. Hepinizi zindanlara atarlar, demiştir. Hem de bu uyarıyı defalarca yapmıştır. Bu açıdan bu kadar zulmün yaşandığı ortamda Rêber Apo bu iktidarın hiçbir söylemini dikkate almaz. Çünkü böyle bir siyasi zemin ve anlayış yoktur. 2006 yılı ve sonrasında toplumdan, siyasi çevrelerden, demokrasi güçlerinden destek alan bir iktidar vardı. Şimdi ise bu iktidar tüm Kürt düşmanlarıyla ittifak yapmıştır. Bu iktidara karşı sadece mücadele edilir. Rêber Apo’nun duruşu ve tutumuyla bu iktidara yaklaşımı da böyledir.

KÜRT SORUNU DEMOKRATİKLEŞME İLE ÇÖZÜLÜR

Türkiye’de Kürt sorunu sadece ve sadece demokratikleşme ile çözülür. Bunun dışında Kürt sorununun çözüleceğini sanmak yanılgıdır. Türkiye’deki Kürt sorununu anlamamak olur. Türkiye’de Kürt sorunu herhangi bir sorun değildir. Dünyadaki hiçbir soruna benzemez. Çünkü her şeyden önce böyle bir sorunun varlığı kabul edilmiyor. Böyle bir sorunun olduğunu söyleyenler hemen susturuluyor. Devletin klasik soykırımcı politikasından biraz sapanların başına her şey getiriliyor. Turgut Özal bu nedenle öldürüldü. Hatta Rêber Apo, Özal’ın bu sorunun karakterini tam anlamadığını bile ifade ediyordu. Bu sorun konusunda başına neler geleceğinin ne kadar farkında, gelecek tepkileri ne kadar karşılar konusunda kuşkuları vardı. Nitekim bırakalım çözüm için adım atmasını; böyle bir sorunu dolaylı dile getirmesini bile hayatıyla ödedi.

Demokratik olmayan; demokratikleşme mücadelesi vermeyen; demokratik siyasi çevrelere ve demokratik toplumsal kesimlere dayanmayanlar bu sorunu çözemezler. Hele AKP-MHP gibi bir iktidarın herhangi olumlu bir şey yapacağını akla getirmek safdillik olur. Bu açıdan AKP iktidarının böyle bir adım atacağını düşünmek akıl sınırlarını zorlamak olur. Hele bugün tamamen tasfiyeye odaklandıkları bir dönemde özel savaş gereği de olsa herhangi bir yumuşama içine girmezler. Ne böyle bir irade var ne böyle bir siyasi ortam var. O zaman AKP Rêber Apo ile konuşuyormuş, öncekine benzer bir süreç başlayabilirmiş gibi tartışma yürütmek gerçeklikle alakası olmayan boş tartışmalardır. Tek bir olumlu yanından söz edilecekse; Kürt sorununun varlığını ister istemez tartışmaya koymak olmalarıdır.

Bir daha vurgulayalım; Kürt sorununda atılacak bir adım ancak demokratikleşmeyle olur. Bu sorunu çözen ve çözmek isteyenler demokratik olmak zorundadırlar. Peki Tayyip Erdoğan, AKP-MHP iktidarının böyle bir karakteri var mı? Eğer AKP Kürt sorununda adım atarsa demokratik bir zihniyet ve yapıya kavuşur, böylece Kürt sorununu çözecek AKP bugünkü AKP olarak kalamaz. MHP bile Kürt sorunu çözümünde adım atsa bugünkü MHP olmaktan çıkar. Çünkü Kürt sorununun karakteri ve çözümü bunu zorunlu kılar. Dolayısıyla bugünkü Tayyip Erdoğan ve onun iktidarından Kürt sorunu konusunda olumlu bir şey beklenemez. Aksine bu iktidar zulüm ve baskısını artıracaktır. Dolayısıyla bu zihniyet ve iktidara karşı sadece mücadele edilir. Demokratikleşme de Kürt sorununda çözüm süreci de ancak böyle gerçekleşir.

MUHALEFET AKP’NİN TUZAĞINA DÜŞÜYOR

Hiçbir hukuki temeli olmayan tecride karşı bugüne kadar ses çıkarmayan muhalif sistem partileri bu konuyu en çok tartışan ve tartıştıran bir pozisyonda. Peki muhalefet bu konuya ne kadar doğru yaklaşıyor ve tartışıyor?

Muhalif sistem partileri ve onlara yakın olan yayın organlarını anlamak zor. Mantıklı ve demokratik yaklaşım yok. Kimi kuruntular ve kaygılarla değerlendirme yapıyorlar. Buna vesvese de deniliyor. İktidarın özel savaş elemanı, Rêber Apo ailesi ile görüştürülecek diye bir makale yazıyor. Bunun karşısında muhalefete yakın duranlar neredeyse İmralı ile görüşme yapılmasın kampanyası yapacaklar. Sürekli Türkiye’de adalet, hak, hukukun kalmadığını, yasalara uyulmadığını söylüyorlar. Ancak İmralı’da yıllardır yasalara uyulmuyor; keyfi uygulamalar yapılıyor olmasına rağmen buna karşı demokratik bir tutum gösterilmiyor. Zindanlardaki Kürt tutsaklara her türlü baskı uygulanıyor. Ciddi bir tepki gösterilmiyor. Özcesi sıra Kürt sorununa ve Kürtlere geldiğinde dilleri lal oluyor, kulakları duymuyor, gözleri görmüyor. Buna 3 maymunu oynamak deniyor. Halbuki muhalefet tutarlı ve demokrat olacaksa, yada vesvese ile hareket etmeyecekse İmralı’da neden aile ve avukat görüşmesi olmuyor, demesi lazım. Görüşmenin yasal bir hak olduğunu belirtmeleri lazım. Bunun yerine MİT ve AKP’nin özel savaş söylemlerini dillerine dolayarak AKP’nin tuzağına düşüyorlar. AKP bu kesimleri tecridi savunur duruma düşürüyor; böylece Kürtler içinde muhaliflere yönelik olumsuz yaklaşımın ortaya çıkmasını sağlıyor.

AKP bir çözüm süreci başlatacakmış. AKP böyle bir şey yapmaz. Dolayısıyla muhalefet, farkını ortaya koyacaksa bir Kürt sorunu vardır ve çözülmelidir demelidir. AKP buna karşı çıkar. Dolayısıyla da AKP, Kürtler ve demokrasi güçleri içinde daha fazla teşhir olur. AKP’nin Kürtler üzerinden yaptığı baskıları dile getirerek AKP’yi teşhir ederler. O kadar tutuklama var, Kürt dili ve kültürü üzerinde baskı var; Kürt halkının en küçük protestosuna şiddet uygulanıyor. Daha birçok baskı uygulanıyor. Tüm bunlar Kürtlerin özgürlük ve demokrasi isteğine karşı yapılıyor. Kürtler bir halk olarak kabul edilmiyor. AKP bu konularda teşhir edileceğine, sanki AKP Kürt sorununda açılım yapabilirmiş gibi AKP’ye paye veriliyor. Anlaşılıyor ki muhalifler AKP’nin Kürt sorununda açılım yapacağına inanıyor. Adaletsizlik, anti demokratik uygulamalar, her türlü baskı en fazla Kürtler üzerinde uygulanıyor ama AKP bu politikasını bırakabilirmiş gibi bir algı oluşmasına yardımcı oluyorlar.

 

RÊBER APO DÜŞMANLIĞI YAPANLAR KÜRT SORUNUNU ÇÖZEMEZ

Önümüzdeki süreçte Kürt halkı, mücadele dostları ve temsili olan siyasi parti ve kurumlarının Türkiye’nin geleceğini belirlemede kilit rol oynayacağı artık herkesin ortak değerlendirmesi. Peki bu çerçevede ve İmralı üzerinden yürütülen son tartışmalar bağlamında aldığımızda muhalefetin Kürt sorununa yaklaşımı ne kadar gerçekçi ve yeterli?

Eğer bugün AKP-MHP iktidarına karşı bir muhalefet varsa ve bu iktidar çöküş noktasına gelmişse bunu sağlatan başta gerilla olmak üzere Kürt halkının her alanda yürüttüğü özgürlük mücadelesidir. Kürt halkının mücadelesi olmadan demokrasi mücadelesi gelişemeyeceği gibi, Kürt sorunu çözülmeden de Türkiye’ye demokrasi gelmez. Demokratikleşme ile Kürt sorununun çözümü iç içe konulardır; bunlar Türkiye gerçeğinde birbirinden koparılarak ele alınamaz. Bu açıdan Kürt sorununa yaklaşım demokrasiden söz edenler için turnusol kağıdı rolündedir. Bunda da en başta Rêber Apo’ya yaklaşım önemlidir. Rêber Apo’ya doğru yaklaşmadan da Kürt sorununun çözümünden söz edilemez. Bir halkın mücadelesi ve sorununun çözümü önderlerinden kopuk ele alınamaz. Böyle yaklaşmayanlar demokratikleşme konusunda samimi olamazlar.

Rêber Apo Kürt sorununda en makul çözümü önerendir. Sorunun çözümünün Türkiye sınırları içinde ve demokratikleşme temelinde çözülmesini isteyendir. Kürtler içinde bu zihniyetin gelişmesini sağlayan önderdir. 20. yüzyıl ulusal kurtuluşçu anlayıştan kaynaklı devletçi çözümü doğru bulmamaktadır. Her ulusa bir devlet anlayışı yerine, ulus devlet anlayışı yerine demokratik ulus anlayışı temelinde bir devlet içinde tüm halkların sorunlarının çözümünün doğru ve mümkün olduğunu söyleyendir. Eğer Kürt soykırımında inkarcı olunmayacaksa, böyle bir sorun var ve çözülmelidir denilecekse en doğru ve en makul muhatap Rêber Apo’dur. Ancak Türkiye’de Rêber Apo’ya sen neden Kürtleri bilinçlendirdin, örgütlendirdin, kimlik, dil, kültür ve özgürlük ister hale getirdin diye düşmanlık gösteriliyor. Dolayısıyla Rêber Apo düşmanlığı ve karşıtlığı yapanlar Kürt sorununu çözemez. Rêber Apo’ya neden bunları yaptın diye düşmanlık yapmak inkarcılıktır; Kürt sorununu çözmeme anlayışıdır. Bu açıdan Rêber Apo’ya yaklaşımın değişmesi önemlidir.

Rêber Apo başından beri Tayyip Erdoğan ve AKP’nin yöntemlerini doğru bulmamıştır. Çözüm olacaksa bunun meclise götürülmesini istemiştir. Bu konuda meclisi ilk olarak adres gösteren de Rêber Apo’dur. Bunu ilk dillendirendir. Kürt sorununu meclisin gündemine koymadığı için AKP’nin bir çözüm anlayışı olduğuna inanmamıştır. Çünkü inkarın kalkması ancak çözümün mecliste tartışılmasıyla mümkündür. Rêber Apo artık meclise getirilmeyen hiçbir çözüm yaklaşımına ne inanır ne de kabul eder. Bir çözüm süreci olacaksa ilk isteklerinden biri bu konunun meclise götürülmesini istemek olacaktır. Dolayısıyla muhalefet Kürt sorununun varlığını kabul ediyor ve çözüm iradesi olacaksa Kürt sorunu vardır; biz bu sorunu meclise taşıyarak çözeceğiz demelidir.

MUHALEFETİN YAPACAĞI TECRİT KALKSIN, ABDULLAH ÖCALAN KONUŞSUN OLMALIDIR

Muhalefetin bu yaklaşımları gösterme yerine İmralı’da görüşme oluyor, AKP Abdullah Öcalan’la anlaştı, Öcalan AKP’nin iktidarda kalması için tutum takınacak demesi Kürt sorununda bir çözüm yaklaşımlarının olmadığı anlamına gelir. Ayrıca bu yaklaşımlar Rêber Apo üzerindeki baskı ve zulmü onaylamak da oluyor. İmralı’da görüş yasağı hukuk ve yasa dışıdır, adaletsizliktir. Dolayısıyla muhalefetin söyleyeceği tecrit kalksın ve Abdullah Öcalan konuşsun demek olmalıdır. Herkes bilmelidir ki,  şimdiye kadar tecrit varsa bu Rêber Apo’nun AKP’nin tüm politikalarına karşı olmasının sonucudur. Muhalefetin Rêber Apo’nun AKP’ye karşı bu tutumunu açıklamasını sağlayacak olan tecridin kalkmasını istemesi gerekmez mi?

Yapılan tartışmalarda muhalefete yakın olanlar doğru bir tutum ortaya koymadıkları gibi, Kürtler Rêber Apo’yu dinlemez demektedirler. Bunun için de yerel seçim sürecini örnek gösteriyorlar. Bu tür tartışmaları yapanlar bilmelidirler ki Kürt halkı Rêber Apo’yu da PKK’yi de dinler. Bunu her gün söylem ve tutumuyla ortaya koymaktadırlar. Eğer yerel seçimlerde Kürt Özgürlük Hareketi bir bütün olarak AKP’ye kaybettirme politikası izlemeseydi Kürtlerin yoğun olduğu büyük şehirlerde yine AKP kazanırdı. AKP’ye kaybettiren 3. Yol çizgisi ve politikası oldu. Kürtler dünyanın en politik halkıdır; bunu da Rêber Apo kazandırmıştır. Kürtler Rêber Apo çizgisine inandıkları için neyin doğru neyin yanlış olduğunu iyi biliyorlar. Şu anda Rêber Apo’nun tutumunun da ne olduğunu biliyorlar; bu temelde AKP-MHP faşizmine karşı mücadele veriyorlar.

Herkes de bilsin ki Kürtler 3. Yol çizgisiyle sadece bir partiye ve iktidara karşı değil, Türkiye’deki anti demokratik zihniyete ve devletin bu temelde yapılanmasına karşı mücadele veriyorlar. Demokratik ve özgürlükçü olmayan bir sisteme karşı mücadele veriyorlar. Bu açıdan Kürtler rolünü çürüyen bu sistemin farklı biçimde devamı için değil, değişimi için oynayacaklardır. Muhalefet de tarihi bir rol oynayacaksa; bir daha AKP gibi bir iktidarın gelmesini istemiyorsa Kürtlerle ilişkilerini cumhuriyetin demokratikleştirilmesi doğrultusunda değerlendirmelidirler. Yoksa demokratikleşme iddiaları bir söylemden ibaret kalır.

TECRİDİN YIKILMASI AKP-MHP FAŞİST İKTİDARININ YIKILMASIDIR

Bugün Türkiye’de Kürt sorununda çözüm projesi olan ve tecride karşı mücadelede ısrarlı olan tek muhalefet partisi HDP. HDP’nin yaptığı muhalefetin Türkiye siyaseti için önemi nasıl görülmeli, Gemlik yürüyüşünün ortaya çıkardığı etki ve gerçekler nelerdir?

Gemlik yürüyüşü Rêber Apo üzerinde 5 Nisan 2015’ten beri süren ağır tecride karşı bir isyan niteliğindeydi. Eğer ağır baskılar olmazsa, engeller konmazsa yüz binler Gemlik’te buluşabilirdi. 5 Nisan’dan beri ağır tecridi uygulayanlar ve bu halka yıllardır her türlü zulmü yapanlar Kürt halkına ve demokrasi güçlerine büyük öfke duydular. Zaten her gün burnundan soluyan Süleyman Soylu, Gemlik yürüyüşünün yarattığı öfke krizi sonucu o günden bu yana demokrasi güçlerine, bu yürüyüşte aktif yer alan HDP’ye, basına, sanatçılara saldırmaktadır. Gemlik yürüyüşü sonrası yapılan saldırılar İmralı’daki tecridin soykırımcı sömürgeciler için ne anlama geldiğini gözler önüne sermiştir. Çünkü AKP-MHP faşist iktidarı varlığını ve geleceğini Kürt Özgürlük Hareketine karşı yürüttüğü savaşa bağlamıştır. İmralı’daki tecridin yıkılması AKP-MHP faşist iktidarının da yıkılması anlamına gelmektedir. Aslında gerçek muhalif duruş ve eylem tecride karşı tutumda ortaya konulmaktadır. Çünkü baskılar, kısıtlamalar, ekonomik, siyasi ve toplumsal sorunlar İmralı merkezli politikaların tüm Türkiye’ye yansımasından kaynaklanmaktadır. Bu açıdan Türkiye’de gerçek muhalefeti HDP ve HDP ile ortak mücadele içinde olanlar yapmaktadır.

Gerillanın her günkü vuruşları sadece işgalci güçleri değil, hükümeti de bir çıkmaza sokmuştur. Gemlik yürüyüşünde halk tutumunu ortaya koyunca bu iktidar temel muhalif parti olan HDP’ye saldırısını artırmıştır. Bu saldırılar yanında Gemlik yürüyüşündeki toplumsal duyarlılığı gevşetmek için de İmralı ile görüşmeler yalanını ortaya atmışlardır. Baskılar ve bu tür haberler madalyonunun iki yüzüdür. Amaç mücadele eden güçleri mücadeleden uzak tutmaktır. Zaten baskıların her gün artırılması İmralı görüşme haberinin özel savaş amaçlı ortaya atıldığının kanıtı olmaktadır. Tayyip Erdoğan’ın özel savaş ekibinden olan ve propaganda görevini de yürüten İbrahim Kalın tüm politikalarının ve çabalarının Özgürlük Hareketini tasfiye etmek olduğunu söyleyerek bu gerçekliği ortaya koymuştur.

İbrahim Kalın amacımız ezmek, sindirmek, susturmak dese de bu amaçlarına ulaşamadıkları gibi karşılarında daha kararlı bir halk gerçeği ve HDP görmektedirler. Nitekim HDP’nin il ve ilçe kongreleri tam bir meydan okuma biçiminde geçmektedir. Baskı ve tutuklamalarla bunu engellemek isteseler de HDP kongresinin daha güçlü geçeceği görülmektedir. HDP’ye yakın duran tüm siyasi güçler ve çevreler üzerinde baskıyı artırsalar da daha geniş kesimler HDP içinde HDP ile birlikte demokrasi mücadelesinde yer almak istemektedir. HDP de daha geniş demokrasi güçlerini içine alarak HDP’yi Kürdistan ve Kürtlerle sınırlı tutmak isteyen politikaları boşa çıkaracaktır. HDP 3 Temmuz’da yapacağı kongre ile daha güçlü hale gelecektir. HDP’nin en geniş toplumsal kesimlerle ilişki kurması ve bu yönlü çabalarını artırması bu sonucu doğuracaktır.