KJK'den tüm kadınlara: Gücümüzü birleştirelim

KJK Demokratik İlişki ve İttifaklar Komitesi, kadınlara karşı siyasi cinayetlerin de arttığına dikkat çekerek, "Dünya kadınlarına ortak çalışma ve ortak mücadele çağrısı yapıyoruz. Gücümüzü birleştirelim" dedi.

KJK Demokratik İlişki ve İttifaklar Komitesi tarafından yapılan yazılı açıklamada, "Devletlerin, mafyaların ve şirketlerin kadınlara karşı siyasi cinayetlerine 'dur' diyelim" denildi.
Açıklamada şu ifadelere yer verildi:
"Kadınlar yürüttükleri mücadeleyle kırım politikalarını giderek daha fazla deşifre ediyor, ifşa ediyor, görünür kılıyor ve buna karşı savaşıyor. Kapitalizmin temel ideolojik dayanaklarından biri olan cinsiyetçiliğin ifadesi olarak kadına yönelik eril şiddet son yıllarda gittikçe daha çok artış gösterirken, ağırlıkta yapısal ve sistematik yönüyle deşifre edilmeye başladı.

'KADINLARA KARŞI SİYASİ CİNAYETLER ARTTI'

Kadın kırım politikalarının farklı boyutları mevcuttur. Fiziki ve cinsel şiddet, psikolojik ve ekonomik şiddet, itibarsızlaştırma ve toplum dışına itme bunlardan sadece bazıları. Kadın kırım politikaların failleri de farklı olabiliyor. Sistematik hal kazanan şiddet, çoğu zaman sadece erkeğin kadına karşı politikası olarak algılanıyor. Ancak kadın kırım politikaları, kapitalist sistem kurumları tarafından teşvik ediliyor ve bizzat işleniyor. Son yıllarda  devletlerin ve devletle ilişkili şirketlerin öncü kadınlara karşı işledikleri siyasi cinayetlerde görünür bir artış söz konusudur.
Suikast yoluyla katledilen kadınların profiline baktığımızda, aktif mücadele içinde olan ve belli bir öncü konuma sahip kadınlar olduklarını görüyoruz. Kadın hakları, insan hakları, yerli halk temsilcisi olarak topraklarını ve yerleşim alanlarını savunan, ekolojist, siyasi rejimlerin politikalarına, şirketlerin sömürü politikalarına ve doğa kırımlarına açıktan karşı çıkan aktivist, aydın, avukat, gazeteci, sanatçı, devrimci ve siyasetçi kadınlar bu saldırıların temel hedefi konumunda.
Kadın kırım politikalarının bu boyutu ne medya ne de demokratik kamuoyu tarafından yeterince görülmüyor, gereken ilgiyi de göremiyor. Ana akım medya, siyasi bir karaktere sahip bu cinayetlere yeterince yer vermediği gibi, yansıttığında ise oldukça yüzeysel ve erkek egemen bir dil ve kavramlar üzerinden haberleştiriyor. Çoğu zaman sadece kim, ne zaman ve nasıl katledildiği bilgisini aşmayan, asıl soruları yani kimler tarafından niçin öldürüldüğü hakkında bilgi içermeyen haberlerdir. Yanı sıra hukuki olarak da bu siyasi cinayetlerin yargılanması ve faillerin cezalandırılması için gerekenler yapılmıyor. Kadına karşı işlenen siyasi cinayetler ağırlıklı olarak zaman aşımına uğratılarak dosyalar kapatılıyor.
Kadın katliamlarının çoğunlukla cezasız kalması, faillerin şiddet ve katliamda çıkarı olan güçlerce korumalarından kaynaklıdır. Bu suikastların emrini ya direkt devlet güçleri ya da devlet güçleriyle yakın ilişkide olan büyük şirketler veriyor. Bu tür cinayetler bazen devletin 'güvenlik güçleri' tarafından, çoğu zaman ise çeteler, paralı katiller veya sağcı paramiliter güçler eliyle işletiliyor.
Eril ulus-devletler şiddete dayalı bu politikaları ile uyuşmayan, karşı duran herkesi kolaylıkla 'terörist' ilan edebiliyor ve bu suçlama ile söz konusu kişi ve kesimleri istedikleri gibi tasfiye edebilmektedir. Devletler ‘terörle mücadele’ adı altında hukuk ve insan haklarını dünyanın gözü önünde ayaklar altına alıyor ve şiddetten beslenen iktidarlarını keyfi bir şekilde uyguluyorlar. Türkiye, Afganistan, Kolombiya, Meksika ve Filipinler gibi devletler buna örnek. Toplumsal mücadelelere öncülük eden kadınlar bu gibi devletlerin açık hedefi haline getiriliyor.
Örneğin Kolombiya devleti 2016’da FARC ile bir barış antlaşması imzaladı ve bunun sonucu olarak FARC silahlı mücadeleyi sonlandırdı. Ancak Kasım 2016’dan bu yana yaklaşık 253 eski FARC gerillası katledildi, bunlardan 8 kadındı.
Türkiye, dünya çapında en fazla kadın siyasi tutsağı cezaevinde esir almanın yanı sıra kadınlara yönelik siyasi cinayet konusunda da öne çıkan devlet konumunda. Türk devleti, istihbarat teşkilatı eliyle 9 Ocak 2013 tarihinde Paris’in ortasında üç Kürt kadın devrimciyi Sakine Cansız, Fidan Doğan ve Leyla Şaylamez’i hunharca katletti. Türk devletinin bizzat bu cinayetin emrini verdiğini ispatlayan deliller olmasına rağmen bu konuda bir yargılanma olmadı.
Bunun üzerine aynı devlet, siyasetçi ve aktivist Kürt kadınları Sêvê Demir, Pakize Nayır ve Fatma Uyar’ı 4 Ocak 2016 tarihinde Silopi’de öz yönetim direnişleri esnasında yaralı haldeyken infaz etti. Türk devleti, öncü Kürt kadınlarını nerede olurlarsa olsunlar öldürme hakkını kendinde gördüğü için 12 Ekim 2019 tarihinde Suriye Gelecek Partisi Genel Sekreteri Hevrin Xelef’i Kuzeydoğu Suriye’de cihatçı terör grupları eliyle öldürttü. TC son olarak 23 Haziran 2020 tarihinde silahlı hava aracı ile Rojava’nın kadın hareketi olan Kongra Star yöneticileri Zehra Berkel, Hebun Xelil ve Amina Weysi’yi Kobanê’de katletti.
Son aylarda Afganistan da öncü kadınlara yönelik infazlarla gündemde. Afgan hükümeti Taliban’la 'barış görüşmeleri' yürütürken, Taliban’ın kadın kırımı hiçbir şekilde müzakere konusu yapılmıyor. Devletler ve siyaset açısından kadın kırımı, herhangi bir kırmızı çizgi oluşturmuyor. Bu tutum ise yeni kadın cinayetlere davetiye çıkarıyor. Afganistan’da Mayıs 2019’da 27 yaşındaki gazeteci ve kadın hakları savunucusu Mina Mengel infaz edilirken, Aralık 2020’de yine bir gazeteci ve insan hakları savunucusu olan Malalai Meyvand katledildi. 24 Aralık’ta ülkenin önde gelen hak savunucusu Freshta Kohistani öldürüldü. Yine Ocak ayı ortalarında iki kadın yargıç işe giderken pusuya düşürülüp katledildi. Komşu ülke Pakistan’da da gazeteci ve kadın hakları savunucusu Shaheena Shaheen Baloch Eylül 2020’de öldürüldü.
Kadın kırımıyla kötü üne kavuşan Meksika’da cinayetler çoğunlukla devlet, mafya ve şirketler tarafından işleniyor. Geçen yıl işlenen Isabel Cabanillas de la Torre cinayeti, ülke çapında kadınların ayaklanmasına yol açtı. 26 yaşındaki Isabel Cabanillas, feminist, ekolojist ve sanatçı kimliğiyle birçok mücadeleye öncülük ediyordu. Bir diğer Latin Amerika ülkesi olan Guatemala’da 7 Eylül 2019’da Diana İsabel Hernandes Juarez, 14 Eylül’de ise Paulina Curuz Ruiz infaz edildiler. Dünyada en fazla kadın cinayetlerin işlendiği ülkelerden olan Brezilya’da 29 Ocak 2019 tarihinde Rosane Santiogo Silveira katledildi. Filipinler’de Leah Tumbalang 24 Ağustos 2019’da, Kenya’da Esther Mwikalis 27 Ağustos 2019‘da, Kuzey Karayip’te Mirna Teresa Suazo Martínez 8 Ekim 2019’da, Güney Afrika’da da Maria Digna Montero Garifuna 12 Ekim 2019 tarihinde öldürüldü. Siyasi cinayete kurban giden kadınların isimlerini tek tek yazmak mümkün olmadığından bu sorunun büyüklüğünü göstermek açısından bazı ülkelerden sadece birkaç örnek ile yetiniyoruz.

'ÖRGÜTLÜ KADINDAN KORKUYORLAR'

Eril iktidarlar başkaldıran ve örgütlü kadınlardan her zaman çok korkmuşlardır. Tarih boyunca kadınların onlar için öngörülen sınırları aşmaları hep kaygıyla karşılanmış, iktidarın tüm olanakları seferber edilerek bu kadınlara karşı itibarsızlaştırma, tehdit ve şantajla korkutup sindirme, tüm bunlar sonuç vermiyorsa hapse atma veya katledilme yoluna başvurulmuştur. Olympe de Gouges, Rosa Luxemburg ve Mirabal kardeşler siyasi cinayete kurban giden kadınlardan sadece bazılarıdır.  
Bir iktidar ne kadar otoriterleşiyorsa aynı oranda kadın düşmanlığı artış gösteriyor. Bu gerçeği günümüzde çok açık bir şekilde görebiliyoruz. Demokrasi, insan hakları, hukuk gibi değerlerden taviz veren hükümetler otoriterleşiyor, baskı rejimlerine dönüşüyorlar. Cinsiyetçi politikalar bu iktidarlarda daha fazla derinleşiyor ve kadına yönelik saldırıların dozu artıyor. Kapitalist modernitenin ideolojik ifadesi liberalizm olsa da, iktidarların ideolojik gübresini milliyetçilik, dincilik, bilimcilik ve cinsiyetçilik oluşturuyor. Bunlar onun iktidarını meşrulaştırdığı gibi sağlamlaştırıyor. Cinsiyetçilik diğer üç ayağın esasını oluşturduğu için milliyetçiliğin, dinciliğin ve bilimciliğin derinleştiği alanlarda cinsiyetçi politikalar da ayyuka çıkıyor. Ataerkil kapitalist sistemin kadının büyüyen özgürlük arayışından bu kadar korkmasının nedeni burada aranmalıdır. Kadının uyanışı, kadının örgütlenmesi kapitalist modernite sisteminin dayanaklarının temelden sarsılması anlamına geliyor.
Bir kadının tüm toplumsal cinsiyetçilik zincirlerini kırarak öncü konuma gelmesinin, büyük bir emek ve anlamlı bir mücadelenin sonucu olduğunu biliyoruz. Öncü kadınlar kolay yetişmiyor. Ancak kadın öncülerin toplumsal mücadelelerde erkeğe kıyasıya daha etkili olmaları kadının kapitalist sistemle daha az bağlarının olmasından kaynaklanıyor. Örgütlü ve bilinçli bir kadın mücadelesinde daha net, daha keskin ve daha az tereddütlü oluyor. Kapitalist sistem erkekle toplumsal cinsiyetçilik yoluyla, yani erkek için kadının sömürüye açık hale getirilmesiyle bir bağa sayıp. Erkek, egemen sisteme bu açıdan daha bağlı. Sistemden kopmayan erkek, sistem karşıtı mücadelesinde de hep bir boyutu ile sistemle uzlaşı içinde. Çünkü kendi iktidar alanını kaybetmekten korkuyor. Kadının ise kaybedeceği bir iktidar alanı yoktur. Her ne kadar bazı kadınlar sınıfsal ve coğrafik olarak egemen sistemin etkisinin altında olsalar da, kadın kimliğinden ötürü karşıt pozisyondadır.

'SİSTEM KARŞITI MÜCADELENİN MOTOR GÜCÜ KADINLARDIR'

Sistem karşıtı mücadelenin motor gücü örgütlü kadındır. Bu gerçekliği içinden geçtiğimiz bu süreçte de açık görebiliyoruz. Kadınlar tüm alanlarda sistem karşıtı mücadelelerde öncü güçtür. Bu iklim hareketlerinde olduğu kadar ırkçılık ve faşizme karşı mücadelelerde öyle. Kadın ve insan hakları mücadelesinde olduğu gibi, yerli halkların toprak mücadelesinde ya da demokrasi mücadelelerinde de böyle. Nasıl ki 20. yüzyıla sınıf ve ulusal kurtuluş mücadeleleri damgasını vurduysa, 21. yüzyıla kadın devrimi damgasını vuracaktır. Egemen sistem tarafından engellenmek istenen tam da budur. Kadınlar öncüsüz bırakılarak sistemin yedek gücü konumunda tutulmak isteniyor.  

'ACİL OLARAK ÖNÜNE GEÇMELİYİZ'

Kadın mücadelesi kar topu gibi büyüyerek geliştikçe kadın kırım politikaları da sistem tarafından derinleştirilecektir. Devlet, mafya ve şirketlerin öncü kadınlara karşı katliam politikaları, kadına yönelik eril şiddete paralel olarak körükleniyor. Bundan dolayı acil bir şekilde dünyanın dört bir yanında başta kadınlar olmak üzere, bütün demokrasi ve özgürlük güçleri olarak kapitalist modernite güçlerinin kadın öncülerini hedef alan katliamların önüne geçmeliyiz. Kürdistan Kadın Özgürlük Hareketi olarak devlet eliyle devrimci, öncü kadınlara karşı işlenen cinayetleri nefretle kınıyoruz. Bu şekilde katledilen bütün öncü kadınların anısı gereği bu kadın kırımı politikasına dur deme çağrısında bulunuyoruz. Bir öncü kadın daha eksilmemek için ve katillerin cezasız kalmaması için dünya kadınlarına ortak çalışma ve ortak mücadele çağrısı yapıyoruz. Gücümüzü birleştirelim, kız kardeşlerimizin kanı ellerinde olan kapitalist-eril düzenden, 'devlet yetkililerinden' ve 'patronlardan' hesap soralım."