‘Kürt kadınlara çifte saldırı var’

Amed Barosu Kadın Hakları Merkezi Temsilcisi Av. Çiğdem Sevimli, Kürt kadınlara yönelik saldırıların hem cins hem de ulusal kimlik boyutunda olduğunu söyledi.

Kürt kadınların çok daha kapsayıcı bir mücadele alanı olduğunu belirten Av. Çiğdem Sevimli, Kürt kadın mücadelesi büyüdükçe, iktidarın da bunu bir tehlike olarak görüp şiddetini arttırdığını kaydetti.

ANF’ye konuşan Amed Barosu Kadın Hakları Merkezi Temsilcisi avukat Çiğdem Sevimli, “Tarih boyunca erkeklerin hep bir alanları vardı. Bütün düzenlemeler de erkeklere daha çok alan açan biçimde yapıldı. Kadınlar, eşit bir yaşam ve hak için mücadele etmeye başladı. Erkekler, kendilerinin egemen oldukları alanlarının sarsılmasını istemedikleri için kadınlara saldırıyor. Kadın mücadelesi ivme kazandıkça mevcut iktidarların da baskıları buna paralel olarak artıyor. Bu durumda sadece Türkiye özelinde gerçekleşen bir şey değil. ABD’de 2018’de başlayan ‘Me too hareketi’. Bu da taciz vakalarının kapalı ortamda yapılmasından kaynaklı, kadınların kendi sosyal adaletlerini sağlamalarını esas alan bir hareketiydi. Bu hareket Türkiye’de de devam ettirildi. Genel bir dayanışma ağı oluştu. Böylelikle kadın hareketi bir ivme kazandı” dedi.

Kürt kadın hareketinin başlangıç itibarıyla ulusal kimlik mücadelesi olarak başladığını, ancak sonrasında kadın özgürlük perspektifi ile cins mücadelesini de içerisinde barındırdığını söyleyen Av. Sevimli, şunları ifade etti: “Kürt kadınların mücadelesi, Türkiye’deki feminist kadın hareketlerinden tam olarak ayrıksı olmamakla birlikte, cins kimliği ile birlikte ulusal kimlik mücadelesi de ön plandadır. Hem Kürt hem de kadın olmanın mücadelesi verilince, devletin daha yoğun şiddet ve saldırılarına maruz kalınıyor. Kürdistan’da hem kadına yönelik şiddet hem de devletin ulusal kimliğe yönelik şiddeti var. Kürt kadınların çok daha kapsayıcı bir mücadele alanı var. Kürt kadın mücadelesi büyüdükçe, iktidar da bunu bir tehlike olarak görüp şiddetini ona göre artırdı.”

SALDIRILAR KÜRT MÜCADELESİNDEN BAĞIMSIZ DEĞİL

Ayşe Gökkan, Aysel Tuğluk ve diğer Kürt kadın hareketinin sembol isimlerinin, devletin bu kadar yönelimine maruz kalmalarının nedeninin, tamamen Kürt kadın mücadele alanına yönelik olduğunu vurgulayan Av. Sevimli, şunları kaydetti: “Biliyorsunuz ki Aysel Tuğluk eşbaşkanlık sisteminin simgesi haline gelmişti. İlk eşbaşkandı. Yine Ayşe Gökkan, bugüne kadar ortaya koyduğu pratiklerinde her zaman Kürt kadının varlığını ve mücadele alanını korumaya dönüktü. Kayyumlar eliyle kadın kurumlarına saldırılar oldu. Kürdistan’da kadın alanları ve kurumlarına yoğun saldırılar yaşandı. Kürdistan’da Kürt kadınlara yönelik baskılar, Kürt mücadelesinden bağımsız değil.”

ŞİDDET KARŞISINDA SUSMASINLAR

Kadınların şiddet gördüklerinde atmaları gereken adımlara ilişkin de konuşan Av. Sevimli, şunları paylaştı: “Belli sorunlara çözüm üretirken gerçeklikten kopmamak gerekir. Evlerinden hiç çıkamayan; baba, abi, eş ve toplum baskısı altında yaşayan kadınlarımız var. Elbette ki bu kadınların tüm haklarını savunmamız lazım ama baskı altında oldukları ortamlardan çıkmaları da mevcut düzenlemelerin olanak sağladığı kadar kolay değil. O yüzden çok yoğun şiddet gören ve bir çıkış noktası bulamayan kadınlar, evden çıkabiliyorsa Baro’ya gelebilirler. İletişim numaralarından, mail veya soysal medya hesaplarından bizlere ulaşabilirler. Kentteki diğer kadın kurumlarına da gidebilirler. ŞÖNİM veya 183 hattını da arayarak destek talep edebilirler.”

KARAMSAR TABLODAN YILMASINLAR

Av. Sevimli, kadınların şiddet ortamından çıkmalarından sonra nelerin yapılabileceğini de anlattı: “Bir kere şiddeti uygulayan failin bir cezai boyuta muhatap kalması için barodan avukat desteği alabilirler. 12 yaşından küçük çocuklarıyla sığınaklarda kalabilirler. Koruma ve uzaklaştırma, iletişim ile rahatsız edilmeme kararları alabiliyorlar. Kimlik ve adres bilgilerini değiştirip, gizleyebiliyorlar. Mülki amirliklerden maddi yardım talebinde bulunabilirler. Kendi can güvenliğini sağlayana kadar imkanları var. Belki şu anda Türkiye’de çok karamsar bir tablo olabilir ama bu imkanların mümkün kılınması için yoğun talep ve ısrarlarda bulunmak gerekir. Sonunda aldığımız çok iyi kararlar da alabildik.”