Kürt kadınların 8 Martlarını yaratanlar

Ortaya koydukları sistemle dünya kadınlarına model olan Kürt kadınlar, erkekdevletin savaş ve krizlerle karanlığa boğduğu dünyaya 8 Mart’ta güneş olacak.

Kürt kadınlarının mücadelesi güçlü bir tarihsel geçmişe sahiptir. Mücadelesinin yazılı tarihi 1919’larda Kürt Kadınları Teali Cemiyeti’nden, 1970’lerde Devrimci Demokrat Kadınlar Derneği’nden (DDKAD) bugünlere kadar uzansa da sözlü tarihi çok daha geçmişe dayanır. Gerçekleştirdiği Rojava Devrimi ile dünya kadınlarına model olan Kürt kadınlar, 8 Mart’ta erkek-devletin savaş ve krizlerle karanlığa boğduğu dünyaya güneş gibi doğmaya hazırlanıyor.

8 Mart 1857’de New Yorklu 40 bin dokuma işçisi kadının isyanı, bin yıllardır dünyada direnen kadınların sesi oldu. Yaşamın her alanında; evde, sokakta, fabrikada…

8 Mart’ın Kürt kadınlar için ayrı bir önemi var. Çünkü dilleri, kimlikleri, emekleri, toprakları, yani bir bütün varlıkları için hala tarihi mücadelelerini sürdürüyorlar. Getirdikleri eşbaşkanlık sistemi ile dünyaya örnek olmayı sürdüren Kürt kadınlar, eşi benzeri görünmeyen baskı ve yasaklamalara maruz kalmaya devam ediyor. En az 38 Kürt kadın siyasetçi 8 Mart konuşmalarından dolayı tutuklu ya da tutuksuz yargılanıyor.

Erkek egemen sistem, AKP-MHP eliyle direnişçi, eylemci ve başkaldıran kadınlar için Kürdistan’ı bir zindana çevirdi. Ancak Kürt kadınlar, Kürt Halk Önderi Abdullah Öcalan’ın felsefesinden ve yoldaşlığından aldığı güçle her türlü karanlığa rağmen aydınlığa çıkmayı başarıyor.

Kürt kadın direnişinin sembolü Deyfe Xatun, Kara Fatma, ilk diplomat Adile, Hanzat, Kürdistan Kadın Birliği’nin kurucusu Mina Qazi, İran Şahı’na karşı orduya öncülük eden kadın lider Qedem Xer, Fatma, Perihan, Şemse, Nehrili, Meryem, Fasla, Sakine, Zilan, Sema, Beritan, Viyan ve daha niceleri…

MİNA’DAN FATMA’YA DİRENİŞ

Kürt siyaset tarihinde önemli yeri olan Mina Qazi, Mahabad, Kürt Cumhuriyeti kurucuları arasında yer alırken, 1945 yılında ise Kürdistan Kadın Birliği'ni kurdu ve başkanlığını yaptı. Bedirxanlıların sürgün kızı Nesrin Bedirxan, sürgün hayatı boyunca, ölene kadar anadili olan Kürtçeyi korudu. Koçgiri aşiretinden Zarife, Kürt kadınları arasında milli uyanış için eşsiz bir propagandacı oldu. Hakkında pek bir bilgi olmayan Fatma, 'Kürt Kadınları Teali Cemiyeti'ni kurdu. 1957'de Yunanistan'a kolonyalizm karşıtı kongreye delege olarak katılan Rewşen Bedirxan, kongrede Kürdistan bayrağını açtı. Böylece ilk defa uluslararası bir toplantıda Kürdistan bayrağı açılmış oldu. Rewşen Bedirxan'ın birçok yazılı eseri bulunuyor. Bu eserlerinde Kürt kadınların cehalete karşı savaş vermesi gerektiğini ifade eder. 1927 yılında başlayan Ağrı Ayaklanması'na katılan Besê, bir çatışma sırasında ele geçmemek için uçurumdan kendisini atarak yaşamına son verir. Kara Fatma (Fata Reş), Kürt kadınlar arasında en tanınanlardan biri olup, cesaretiyle, yiğitliğiyle, otoritesi ve duruşu ile birçok dergi ve gazeteye konu olmuş, herkes tarafından övgüyle söz edilmiştir. 

LEYLA QASIM

Kürt kadınların tarihsel süreçlerde ortaya koyduğu sözler de Kürt halkının ve kadınların direnişinin nasıl bu güne geldiğini apaçık ortaya koyuyor. Bunlardan biri de Gülnaz'dır. 1927 yılında başlayan Ağrı Ayaklanması'na katılan Gülnaz, ayaklanmadan sonra tutuklanarak Muş Cezaevi'ne konur. Gülnaz'ın önüne, katledilen oğlu ve eşinin kesik başı getirilir. Gülnaz oğlunun kesik başını eline alarak şu sözleri sarf eder: "Bu benim tosunumdur, buna ben bugün için süt verdim. Eğer Kürdistan davası uğruna bu suretle ölümünü görmeseydim, sütümü kendisine haram ederdim."

Kürt kadının özgürlük sembolü, cesaretin ve kahramanlığın adı Leyla Qasım, darağacına götürülen ilk Kürt kadındır. 13 Mayıs 1974'te darağacına götürülürken şu sözleri söyler: "Ben, halkımla ve mensubu olmakla şeref duyduğum partimin mücadelesiyle gurur duyuyorum. Tek isteğim, bana verilen görevi başaramadığım için Allah'ın beni affetmesidir. Ben ölüme hazırım. Bir cellattan merhamet ve af dilemem." 

PKK’DE KADININ DİRENİŞİ

'Kürtlerin 29. İsyanı' olarak yorumlanan PKK için, sömürgeleştirilen ve kendisi olmaktan çıkarılan bir halkın yeniden doğuşu ve özüne dönüşü olarak değerlendiren Kürt Halk Önderi Abdullah Öcalan, erkekliği öldürmekle zihniyet devrimini kişiliğinde gerçekleştirmiş ve Kürdistan’da doğru mücadele öncülüğünü geliştirmiştir. Rojava Devrimi de Abdullah Öcalan’ın paradigmasıyla kendini yeniden yaratan kadınların öncülüğünde gerçekleşmiş ve dünyaya örnek olmaya devam ediyor. Kadın özgürlük mücadelesinin büyümesiyle Kürdistan’da, Ortadoğu’da ve tüm dünyada kadın tarihi yeniden yazılıyor.

İLK ÖRGÜTLENMEDEN KADIN ORDULAŞMASINA

1986 yılında gerçekleştirilen PKK'nin III. Kongresi'nde PKK'nin cephe örgütlenmesi olan Kürdistan Ulusal Kurtuluş Cephesi’ne (Eniya Rizgariya Netewa Kurdistan-ERNK) bağlı Kürdistan Yurtsever Kadınlar Birliği (Yekîtiya Jinên Welatparêz ên Kurdistan-YJWK), 1987 yılının Kasım ayında kuruldu. 1993'te gerilla güçleri içerisinde ilk özgün kadın birliklerinin oluşumuyla kadın ordulaşmasına giriş yapıldı. Bu temelde 1995'te I. Kürdistan Kadın Özgürlük Kongresi’nde Kürdistan Özgür Kadınlar Birliği (Yekîtiya Azadiya Jinên Kurdistan-YAJK) adıyla birlik örgütlemesine gidildi. 8 Mart 1998'de Kadın Kurtuluş İdeolojisiyle kadın öncülüğünde sosyal devrimin temel ilkeleri belirlendi. Kadın Kurtuluş İdeolojisinin pratikleştirilmesi amacıyla 8 Mart 1999'da Kürdistan İşçi Kadın Partisi’nin (Partiya Jinên Karkerên Kurdistan-PJKK) kuruluşuyla kadın partileşmesine gidildi. PJKK daha sonra adını değiştirip, örgütlenme ve mücadele perspektifini daha da genişletmeyi esas aldı. Buna bağlı olarak Kürdistan Kadın Özgürlük Hareketi, 2000'de Kadın Özgürlük Partisi (PJA) örgütlenmesiyle evrensel sorumluluğu üstlenerek, Kürt kadın deneyimlerini diğer halkların kadınlarıyla paylaşmaya özen gösterdi. 2004'te Kürdistan Kadın Özgürlük Partisi (Partiya Azadiya Jin a Kurdistan-PAJK) ile örgütlenmesini daha da genişleterek Kürt Özgürlük Hareketinin çeşitli örgütlenme alanlarında yer alan kadın gücünün çatı partisi rolünü üstlendi. 

MEŞRU SAVUNMA ALANLARI

Ancak mücadelenin gelişmesi ve örgütlenmenin daha da derinleşmesiyle aydınlanma ve kadın Rönesansının yaşandığı Kürdistan'da daha esnek ve kapsamlı, konfederal bir kadın örgütlenmesi ihtiyacı açığa çıktı. Bu nedenle 20 Nisan 2005'te dört parça Kürdistan'ın yanı sıra, yurtdışındaki kadınların örgütlülüğünü kapsayan Yüce Kadınlar Topluluğu (KJB) çatı oluşumuyla kadınların konfederal örgütlenmesinin kuruluşuna gidildi. Daha sonra Kürdistan Kadınlar Toplulukları (Komalên Jinên Kurdistan-KJK) olarak değiştirilen çatı örgütlenme modeli; demokratik konfederal örgütlenme biçimini esas alır. Demokratik konfederal kadın sistemini ise; öz örgütlülük, öz irade, öz yönetim esaslarına göre yerelden başlayarak örgütler. Bu örgütlenme komünlere, meclislere, akademi ve kooperatiflere dayanır.  

İLK KADIN KOMUTAN: HANIM YAVERKAYA 

Hanım Yaverkaya'nın öz geçmişi "Kadın Ordulaşması" kitabında şu sözlerle yer alır: "Hilvan direnişinde aktif bir biçimde yer alan bir ailenin kızıdır. O dönemde yakınları tutuklanınca yurtdışına çıkmak zorunda kalır. Beyrut-Şam evlerinde yoğunlaştırılır. Okuma-yazmayı parti saflarında öğrenir ve kendisini ideolojik bilinç düzeyinde oldukça geliştirir. Girdiği bir silahlı çatışmada yaşamını yitirir. Çatışmada gösterdiği direniş, halk üzerinde büyük etki yaratır. Savaş yönü güçlü, inisiyatifli bir Kürt kadınıdır. Öncü özelliklere sahip ve oldukça otoriterdir. O yüzden erkek yapısı tarafından da kabul gören bir duruşa sahiptir. Kadının savaşamayacağına dair yargıların hakim olduğu bir süreçte, erkeklere de komutanlık yapmış olması onun özgünlüğünü açığa çıkardığı gibi kadın karşısındaki yargıların gerçek dışılığını da kanıtlamıştır."

SAKİNE CANSIZ 

PKK'nin ilk kurucularından Sakine Cansız (Sara), kadın hareketi çalışmalarında görev ve sorumluluklarını yerine getirmede büyük bir emeğin sahibi oldu. Dersimli olan Sakine Cansız, ömrünü ezilen halkların kurtuluşuna, kadınların özgürlüğüne, insan olmanın hakikatine, dağlara, kavgaya adamış direngen ve inatçı bir kadındı. Diyarbakır zindanında işkenceci Esat Oktay'ın suratına tüküren Sakine Cansız, ilk siyasi savunma yapan kadındır. "Yaşamı Hep Kavga" olan Sakine, son nefesine kadar da inandığı değerler uğruna kavgasını sürdürdü.

GÜLNAZ KARATAŞ

Kürt Kadın Özgürlük tarihinde direniş geleneğinin oluşmasında tarihi bir rol oynayan Gülnaz Karataş (Bêrîtan Hevî), 25 Ekim 1992 senesinde Xakurkê'de KDP pêşmergeleri ile son mermisine kadar savaştı. 1992 senesi Kürtlere karşı Kürt işbirlikçiliğinin yoğun saldırılarla yöneldiği bir dönemdir. Kürt işbirlikçilerin düşmandan daha da düşman olarak görüldüğü o senelerde ihanete ve işbirlikçi ilkel milliyetçiliğe karşı içinde bir kin büyüttü. Ya onları alt edecek ve geri püskürtecekti ya da teslim olmayacaktı. Teslim olmadı... Teslim olmayı seçmeyecek kadar yiğit olan Berîtan, "Teslimiyete asla" ruhunu kuşanarak 25 Ekim ruhunu içselleştirdi. Pêşmergelerin, "Teslim ol, bir şey yapmayacağız. Biz de Kürt’üz" demelerine rağmen, "Kürt gericiliğine teslim olmam" dedi. Ardından kayalardan kendini aşağıya atan Berîtan, bir özgürlük çizgisinin yaratıcısı oldu.

ZEYNEP KINACI

Kürtlerin tarihinde dönüm noktalarından biri olarak değerlendirilen Zeynep Kınacı'nın (Zilan) Dersim merkezde düzenlediği eylemde şehit düşmesinin üzerinden 26 yıl geçti. Ardında bıraktığı mektupta, "Yaşam iddiam çok büyük. Anlamlı bir yaşamın ve büyük bir eylemin sahibi olmak istiyorum. Yaşamı ve insanları çok sevdiğim için bu eylemi gerçekleştirmek istiyorum. Kürt kadınının sembolü olmak istiyorum" diyerek tarihe not düştü. Zilan'ın eylemi asker ve polisler üzerinde büyük psikolojik baskı oluştururken, Kürt Halk Önderi Abdullah Öcalan, onun hakkında "Zilan yaptığı eylem ile beni aştı. Bundan sonra ancak Zilan'ın militanı ve takipçisi olabilirim" demişti. 

SEMA YÜCE

Direnişin vücut bulmuş haliydi Sema Yüce. Zekiye'nin, Rahşan'ın, Berivan'ın, Ronahi'nin ve Zilan'ın izini sürdü. Yaşamı aydınlatmak için ateşten bir köprü oldu yüreği, bedeni ve bilinci. Çanakkale Cezaevi'nde 21 Mart 1998 yılında gerçekleştirdiği eylem ile ağır yaralı halde hastaneye kaldırılan Sema Yüce, 17 Haziran 1998'de ardında Semalaşan kadınlar bırakarak hayata gözlerini yumdu.

Bedenini ateşe vermeden önce yazdığı mektupta eyleminin gereğini şu sözlerle açıklıyordu: "Beynimi, yüreğimi ve bedenimi 8 Mart'tan 21 Mart'a ulaşan ateşten bir köprü yapmak istiyorum. Çağdaş Kawa Mazlum Doğan'ın ve diğer tüm şehitlerimizin iyi bir öğrencisi olabilmek için, Zekiye gibi yanmak, Rahşan gibi Newrozlaşmak istiyorum. Diğer Newrozlaşan Berivan, Ronahi, Mirza Mehmet ve Eser yoldaşların izinde kararlıca yürümek istiyorum. Kadının yaşam gücünün, zafer gücünün olduğunu, kadının da yoldaş olabileceğine olan inancımı soylu bir eylemle taçlandırmak isteğimin nedeni, soyluluğu bilinen tüm tanımlarından arındırarak, kendisi basit düşleri büyük insanın erdemi olduğunu haykırmak isteyişimdir. Kadınlar, küllenen Kürt ateşinin kıvılcımlarıdırlar. Küllerinden yeniden doğmayı başaran, bunun kıvılcımı olan her kadın, özgür Kürdistan'ın dokuyucusu olacaktır."

VİYAN SORAN

Leyla Wali Hüseyin (Viyan Soran), YJA-Star komutanlığı yaptığı Heftanîn alanında 2006 yılında Abdullah Öcalan'a uygulanan komplo ve tecrit karşısında bedenini ateşe verdi. Eyleminin ardından Abdullah Öcalan'a bir mektup bırakan Viyan, "Bedel verilmeden özgürlük olmaz" demişti. 1997 yılında PKK'ye katılarak özgürlük mücadelesinde toplum gerçekliği, kadın, tarihi konularında derinleşen Viyan, mücadele içinde moralli ve bilinçli duruşuyla tanınıyordu. 

Ve daha nice kadın...