Rûken: Yeni bir çağın sancısı var

KJK Koordinasyonu’ndan Zerrîn Rûken, klasik iktidarların, ulus devletlerin, toplumsal eşitsizliklerin sorgulanıp aşılmaya başlandığı bir dönemden geçildiğini belirterek, “Yeni bir çağın doğuş sancısı yaşanıyor” dedi.

Kürdistan Kadın Özgürlük Hareketi olarak evrensel düzeyde kadın özgürlük mücadelesine öncülük etme iddialarını hatırlatan KJK Koordinasyonu’ndan Zerrîn Rûken, iddianın yanında bu konuda kadınların beklentisi ve tarihsel sorumluluklarına işaret etti. Rûken, “Kadın çalışmalarımızın evrensel boyutunu tarihsel sorumluluk ve fırsatlar üzerinden ele alıp örgütleme konusunda çabalarımızın olduğunu belirtmek istiyorum. Kadınlar olarak, kendi zamanımızı güçlü örgütlemenin vakti geldi. Dünya kadın hareketleriyle daha somut perspektifler doğrultusunda ortak mücadele zeminleri oluşturmada ısrarlıyız” şeklinde konuştu.

KJK Koordinasyonu’ndan Zerrîn Rûken, ANF’nin sorularını yanıtladı.

Yarın 1 Eylül Dünya Barış Günü. Mevcut koşullara bakıldığında barış ve özgürlüğe ne kadar yakınız?

Hegemonik güçlerin özgür geleceğimizi soykırım savaşıyla boğmaya çalıştığı bir dönemde karşıladığımız 1 Eylül Dünya Barış Günü’nü, barış ve özgür günlerde karşılayacağımıza dair inanç ve umudumu ifade etmek istiyorum. Barış, demokrasi ve özgürlük uğruna canlarını feda eden şehitlerimizi saygı ve minnetle anıyorum. Yüzyılımız ne yazık ki, tam bir kaos, çatışma ve ağır savaşlarla dolu bir yüzyıl haline dönüştürülmek isteniyor. Kapitalist Modernite ve ulus devletlerin egemenlikçi, sömürgeci ve kaostan beslenen politikaları, Ortadoğu’yu bir savaş arenasına dönüştürdü. Kâr ve iktidar hırsıyla emeğin sınırsız sömürülmesi, liberalizmin yaşamın tüm alanlarında yaydırılmasıyla toplumsallık yok ediliyor. Erkek egemenlikçi zihniyetin tahakkümcü, cinsiyetçi uygulamaları, yaşamın ve siyasetin tüm alanlarına dayatılıyor. Toplumsallık, özgürlük ve demokrasiye karşı toplum kırım, kadın kırımı, soykırım uygulanıyor. Doğa, halkların karşıtlığı temelinde ağır tahribatlara maruz kalıyor. Savaştan güç elde etme hırsıyla halklar ve mezhepler arası çatışmalar körükleniyor. Kadınlar üzerindeki cinsiyetçi politikalarla sömürü, hak gaspları, şiddet ve kadın kırımları, çok daha sistematik ve stratejik bir saldırı dalgası olarak tırmandırılıyor.

Üçüncü Dünya Savaşı olarak boyutlanan bu kadın ve toplum kırım saldırıları karşısında ezilenlerin, sömürülenlerin örgütlü birliği, örgütlülüğü ve birleşik direniş mücadelesiyle bu yüzyılı, kadın yüzyılı yapacağız.

Bu dönemde AKP, ateşle oynuyor. Önderliğimize tehlikeli yönelim ve Kuzey Kürdistan’daki halkın iradesine saldırıp kayyumlarla sömürge valilerini atamaları kabul edilemez. AKP bu sürecin altında kalacaktır. Halkımız ile özgürlük ve demokrasiden yana tüm kesimlerin bu saldırılar karşısında daha radikal mücadele etmesi artık zorunludur. Önder Apo’nun özgürlüğünün Türkiye ve Ortadoğu barışına dönüşeceğine olan inancımı belirtmek istiyorum. Kadınları, halklarımızı ve dostlarımızı, Önder Apo etrafında kenetlenmeye ve her yerde kesintisiz radikal eylemler geliştirmeye davet ediyorum.

Dolayısıyla 1 Eylül Dünya Barış Günü’nde, insanlık ve tüm halkların büyük bir özlemi olan barış ve özgürlük günlerine uzak olmadığımıza olan umudumu yenilemek istiyorum.

Üçüncü Dünya Savaşı’nda özgürlük ve demokrasi güçleri nerede duruyor, ‘kadın yüzyılı yapmaktan’ kastınızı biraz daha izah edebilir misiniz?

Üçüncü Dünya Savaşı, kaba savaş gerçekliğiyle yansıyor olsa da yaşamın tüm alanlarında yürütülüyor. Bilimden sanata, akademilerden üniversitelere, ekonomiden siyasete kadar toplumun hücrelerine kadar sızdığı inkar edilemez. Bu alanlarda yarattığı toplumsal problemlerin, kendisinin de sonu olacak. Bu nedenle içinden geçtiğimiz süreç, toplumun tüm hücrelerine kadar örgütlenebileceği bir kadın çağı da olmaktadır. Bu savaşa karşı ideolojik, kültürel, politik, askeri mücadeleyi büyütmek temel amacımızdır. Savaşın yürütüldüğü mekanlar, dört parça Kürdistan’dır. Sistemin en çok yüklendiği, yöneldiği, soykırımdan geçirdiği kadın kimliği şahsında toplumlar, halklar, inançlar ve tüm muhalif kimliklerdir. 21. yüzyıl, temelde özgürlük problemine, modernitenin krizine ve savaşa yol açan temel çelişkilerin dışa vurduğu, karekter kazandığı bir yüzyıldır. Bu yüzyılın kadın yüzyılı olacağı tespiti, cins çelişkisinin açığa çıkmasına ve çözümüne dair oluşan koşullara ve bunu başarma gerekliliğine dayanıyor. Bu nedenlerle Önder Apo’nun geliştirdiği özgür kadın kimliğimizle savaşın bir tarafıyız. Mücadele, Önderlik felsefesiyle güçlü buluşan, örgütlenen, eylemsel kılınan kadın kimliğiyle ve kadın devrimiyle mümkün olacak. İşte bu çağ, kadın paradigmasının doğuş ve sistemleşme çağıdır. Yaşadığımız kriz ve kaosta, yeni bir çağın doğuş savaşı, sancısı, yıkımları, kahramanlıkları yaşanıyor. Bu yüzyılda yaşadığımız savaşlar, erkek egemen aklın ulaştığı dehşeti gösteriyor. Tüm bunlar, emperyalistler için sistemlerini kurtarma; ezilenler, kadınlar, halklar için de demokrasi ve özgürlük sistemlerini kurma savaşıdır.

Bu anlamda Kürdistan Kadın Özgürlük Hareketi’nin rolü nedir, öncülük sorumluluğunuz Kürdistan’ı da aşmıyor mu?

Birinci Kadın Devrimi’ne beşiklik etmiş olan Ortadoğu’da kriz ve kaos, ancak İkinci Kadın Devrimi ile mümkündür. 5 bin yıllık direniş tarihi olmakla birlikte ilk defa Kürdistan Kadın Özgürlük Hareketi şahsında örgütlü, güçlü bir ideolojik çizgiye, kitlesel tabana ve öz savunma gücüne sahip bir kadın hareketi bugün söz konusudur. Bununla birlikte Üçüncü Dünya Savaşı bağlamında hem büyük fırsat hem de büyük risklerle karşı karşıyayız. Riskleri bertaraf edip fırsatları doğru değerlendirmek için etkili bir strateji geliştirmenin mücadelesini veriyoruz. Bunun için Ortadoğu kadın gerçeğinin güncelinde de daha fazla derinleşme ihtiyacı var. Ortadoğu ülkelerindeki kadınların durumu, mücadeleleri, hareketleri, gündemleri konusunda çok ciddi gelişmeler yaşanıyor. Daha fazla derinleşme ve üzerinde buluşabileceğimiz ortak kadın kimliği ve örgütlülüğüyle bu erkek egemen mahşere karşı durabiliriz.

 Bununla birlikte ya da paralel olarak Önder Apo paradigmasını Ortadoğu’da bütün halklara ulaştırmak ve kavratmak çok önemli. Paradigmasal çalışmalar geliştirmenin önemi, stratejik düzeydedir.

Ulus-devletin son 200 yıldır kendini Ortadoğu’da inşa etmesinde kullandığı temel sac ayakları milliyetçilik, dincilik, mezhepçilik ve cinsiyetçilik olmaktadır. O nedenle kadın cephesinden güçlü bir değişim yaratmak için toplum alanında yürüteceğimiz birçok çalışma var. Yine cinsiyetçiliğe karşı kadın özgürlüğü, milliyetçiliğe karşı demokratik ulus, dinciliğe karşı da kültürel çoğulculuğu esas almak gerekir.

Ortadoğu’da yürüteceğimiz tüm çalışmalar bir yanda kadın özgürlüğünü merkezine almakta, diğer yandan ise kapitalist moderniteye karşı mücadeleye odaklamakta. Ortadoğu’nun toplumsal ve kültürel renkli gerçeği temelinde örgütlenmenin yol ve araçlarını daha fazla geliştirmeye çalışıyoruz.

Kürt kadınları, direnişleriyle büyük bir ilham kaynağı konumuna geldi. Kürdistan Kadın Özgürlük Hareketi olarak evrensel düzeyde kadın özgürlük mücadelesine öncülük etme iddiasındayız. İddianın yanında bu konuda kadınların beklentisi ve tarihsel bir sorumluluk önümüzde duruyor. Kadın çalışmalarımızın evrensel boyutunu tarihsel sorumluluk ve fırsatlar üzerinden ele alıp örgütleme konusunda çabalarımızın olduğunu belirtmek istiyorum. Dünya kadınlarıyla ataerkil-kapitalist sisteme karşı ortak mücadelenin araç ve gereçlerini oluşturma ihtiyacı önümüzde duruyor. Kadınlar olarak, kendi zamanımızı güçlü örgütlemenin vakti geldi. Dünya kadın hareketleriyle daha somut perspektifler doğrultusunda ortak mücadele zeminleri oluşturmada ısrarlıyız.

İdeolojik mücadelenizi de kadın kurtuluş ideolojisi olarak veriyorsunuz. Hem bu hattın esaslarını hem de ortak mücadelenin neden gerekli olduğunu anlatabilir misiniz?

Kadın özgürlük mücadelesinin daha örgütlü, ortak ve radikal yürütülmesinin zorunluluğu, her zamankinden daha fazladır. Ataerkil zihniyetin, cinsiyetçiliğin, milliyetçiliğin, işgal ve sömürgeciliğin kendisini sürdürebilmesinde medya, yaşamın tüm alanlarına hitap ederek en etkili silah olarak kullanılıyor. Bunun karşısında ‘21. yüzyıl cins mücadelesi ve özgürlüğü çağı olacaktır’ diyoruz. O zaman 21. yüzyılın ideolojisi, kadın kurtuluş ideolojisidir. Sistemin, ideolojiler çağının kapandığı söylemi, kadını ve toplumu kendi ideoloji ve özgürlük felsefesinden koparma temellidir. Buna karşı ideolojik bir mücadele içindeyiz, öyle olmalıyız. Sistemlerin kadına karşı mücadelesi ve saldırısı da son derece ideolojiktir. Cins ideolojisine ve bilincine sahip olmak, erkek yaratımlarına karşı mücadele etmektir. 21. yüzyıl, klasik iktidarların, ulus devletlerin, toplumsal eşitsizliklerin sorgulanıp aşılmaya başlandığı bir dönemdir. Sistem krizi yapısaldır. Bu krizden kadın özgürlüğünü doğurmak temel bir görevdir.

Toplumsal cinsiyetçi politikalara karşı demokratik, kadın özgürlükçü ve ekolojik bir dünya için kadın hareketinin, başta kültür olmak üzere çevre sorunlarına, sosyal-toplumsal ve ekonomik sorunlara karşı aktif bir mücadele, yapılanma ve inşa içine girmesi gereklidir. Artan baskılar ve cinsiyetçi saldırılar, Ortadoğu başta olmak üzere her yerde kadınlar için ortaklaşmanın zeminini ve koşullarını yaratıyor. Bu temelde demokratik kadın cephesini ören ve geliştiren bir yaklaşımla yerelden evrensele kadın hareketleri ile ortaklaşmak; platformlar, inisiyatifler, birlikler örgütlemek aciliyet taşımaktadır. Kadınların genel demokrasi hareketleri veya sistemleri içinde, kendi iradi varlığını koruyup geliştirebilmesi, ahlak ve politika yapımında rolünü oynayabilmesi için özgün ve özerk örgütlenme olmazsa olmaz bir ilkedir. Mücadelemiz, doğrudan demokrasinin gelişmesi için büyük bir mücadele içindedir. Kadınların kendi sistemleri doğrultusunda barış ve demokrasi mücadelesini, dört parça Kürdistan’da ve dünyanın her yerinde veriyoruz.

Kapitalist sistem tarafından dayatılan din, mezhep, ulus savaşlarına karşın Ortadoğu halklarının el ele vererek kapitalizmin sömürü sistemine karşı geliştirecekleri ortak direniş ve kadınların öncülük ettikleri halkların demokrasi mücadelesinin, tek çıkış yolumuz olduğu her geçen gün daha fazla ortaya çıkıyor. Kapitalist sistem, tüm Ortadoğu’yu hedef haline getirmişse tüm Ortadoğu ortak bir direniş ruhuyla hareket etmek durumundadır.

Kürt Halk Önderi Abdullah Öcalan yıllardır barış ve demokrasi mücadelesi veriyor, fakat barış ve demokrasi karşıtı güçler de sürekli savaşı derinleştirerek çıkmaza sürüklüyor. Son kayyum atamaları ve halkın direnişini dikkate alarak bundan sonra ne yapılmalı?

Halkın iradesine darbe yaparak seçilmişlerini görevden alıp sömürge valilerini ataması, iktidarını ayakta tutmanın çırpınışlarıdır. Kürtler ve demokrasi güçleri, hayatın her anında kendilerinin öz savunmasını ve inşa çalışmalarını yapmak zorunda. Halk, belediyelerini günlük yaşamda savunmalıdır. Binlerce kişi, ‘belediyemi oturma eylemiyle savunacağım” demeli. Binlercesi ‘belediyemi geri almadan sokakta eylemselliklerime son vermeyeceğim’ deyip ısrar etmeli. Çeşitlilik kazandırarak ısrar edilmelidir. Soykırımdan kurtulmanın yolu kesintisiz alanlarda direnişi çok yönlü geliştirmektir. Kendini savunan toplum katliamlara zemin vermez. Bakur halkı için bu süreç, özgürlüğünü inşa etme sürecidir. Belediyelerini geri almanın, çok büyük direnişleri geliştirmekten geçtiği hepimizce biliniyor.

Zayıflamış, içi boşalmış bir devlet, ne kadar vahşileşse de o kadar dayanıksız ve aşılmaya mahkumdur. Bunu hızlandıracak olan halkın güçlü ve örgütlü duruşuyla gelişen eylemleridir. Savaşla iktidarını ayakta tutmaya çalışan AKP-MHP zihniyeti, kaybetmeye mahkumdur.

Devam eden ‘değişim ve özgürlük için sen de ayağa kalk’ kadın hamlesini geliştirmeliyiz.

Bu süreçte demokrasi ve özgürlük güçlerinin ittifakı, direniş yaklaşımı, demokratik siyasette ısrarı ve eylem yapma gücü belirleyici olacak.

Tüm kadınları; sol, sosyalist, aydın, yazar, akademisyenleri, 1 Eylül Dünya Barış Günü’nde alanlara çağırıyorum.

Kürt Halk Önderi Abdullah Öcalan üzerinde 20 yıldır devam eden tecrit ile savaş arasında nasıl bir bağ var?

Tecrit, savaş demektir. Tecrit derinleştirildikçe kadın soykırımı ve Kürt soykırımı derinleştiriliyor. Rêber Apo’nun bizden beklentisi, her alanda bu soykırımları durduracak zihinsel, örgütsel ve eylemsel gücü oluşturmamızdır. Önderliğimiz üzerindeki tecrit, tüm topluma ve kadınlaradır. Tecrit derinleştikçe, kadın üzerinde şiddet, taciz, tecavüz de arttı. Önderlik önceki görüşmelerinde sizler de ben de toplum da tecrit altındadır dedi. Dolayısıyla toplum, savaşla yönetilmek isteniyor. Savaşla beslenen bir AKP iktidarı ve özel savaş yönetimi vardır. Tecrit ve savaş paralel bir özel savaş rejimi olarak devrededir. Önder Apo şahsında bir toplumun özgürlük, demokratik ve insani değerleri gasp edilip yoğun bir saldırı altına alındı. Faşizmin yoğunlaştığı bu zaman diliminde yoğun askeri, siyasi, ideolojik saldırılar devam etti, zihinsel ve kültürel sömürgecilik genelleştirildi. Faşizmin saldırıları karşısında direniş, bugün de Kürtlerin ve kadınların öncelikli gündemidir.

Önder Apo, son görüşme notunda çözüm için kendisine güvendiğini belirtiyor, çözümde samimi olmayan faşist AKP gerçekliğidir. Burada kadınlar olarak en fazla da bizlere görev düşüyor. Demokratik siyasette ısrar etmeliyiz. Toplumun yumuşak alanlarında örgütlemeye daha fazla yönelmeliyiz. Demokratik konfederalizmin örgütlülüğü, demokratik ulus inşasının gerçekleştirilmesiyle mümkündür. Onun gerçekleştirilmesine bağlı olarak barış ve sorunların çözümünde adım atılabilir. Gelişmeler yaşanabilir. Bu da demokratik ulus çizgisinde, demokratik öz yönetimleri oluşturma, demokratik yönetim sistemini geliştirme, demokratik konfederalizm örgütlülüğünü inşa etme demektir. Faşizm, kadınların örgütlü direnişiyle yıkılacaktır.